Önemli Şahsiyetler
Bir güzel adam geçti bu dünyadan: Haluk Dursun
Nurettin KOLAYLI - Makam odasını kumrulara terk eden bürokrat:
Ben yuvayı almam siz beni görevden alın-
Trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Herekli hemÅŸehrimiz Prof. Ahmet Halûk Dursun, Topkapı Sarayı MüdürlüÄŸü yaptığı dönemde makam odasını, avizeye yuva yapan kumrulara terk etmiÅŸti.
Haluk Dursun yaÅŸananları ÅŸöyle anlatmıştı:
Aslında bu olayı emekli olup, köÅŸeme çekildikten sonra yazmayı düÅŸünüyordum. Çünkü biliyordum ki, ben yine çenemi (kalemimi) tutamayarak zülf-ü yâre dokunacağım...
Ama o dönemde yaÅŸananları anlattığım bir dostum çok ısrar etti, “bunu mutlaka yazman lazım” dedi. Ben de hikâyenin içinde hem bürokratik bir zihniyet hem de gerçek bir aÅŸk hikâyesi bulunduÄŸu için saray tarihine bir kayıt düÅŸürmeye karar verdim...
Kimse ısrar etmesin isim vermeyeceğim.
Topkapı Sarayı'nda müdürlük yaptığım dönemde, makam odamda otururken bir kumrunun açık pencereden girerek avizenin etrafında uçtuÄŸunu gördüm. Hiç kımıldamadan seyretmeye baÅŸladım.
Kumru sanki tavaf eder gibi odanın her tarafında dolaÅŸtı, avizenin üzerine kondu, bir süre oturdu. Sonra geldiÄŸi gibi uçup gitti. Biraz sonra yanında baÅŸka bir kumru ile tekrar geldi.
Bu sefer sanki bir ev (saray) sahibi edasıyla onu gezdirdi. Yeni geleni elinden, (kanadından) tutar gibi aldı ve avizenin içine oturttu. Bir süre koklaÅŸtılar. Sonra uçup gittiler.
Ertesi gün ikisi birlikte ağızlarında dal parçacıkları ile geri geldi ve avizenin içine bir yuva kurmaya baÅŸladılar. Yuva bir kaç gün içinde kuruldu.
Ben olup biteni hiç ses çıkarmadan izliyordum. DiÅŸi kuÅŸ yumurtlama hazırlığı yapıyordu.
Galiba onlar da beni izliyordu ki, hiç tedirgin olmuÅŸ gibi görünmüyorlardı. Buna karşılık dışarıdan odaya baÅŸka birisi girince, hemen ürküp pencereden kaçıyorlardı. Baktım olmayacak, makam odamı onlara bırakıp hemen karşıda bulunan küçük bir odaya geçtim.
Bir gün televizyon çekimi için Topkapı Sarayı'na gelen gazeteci dostum rahmetli SavaÅŸ Ay, “hocam niye bu küçücük odada oturuyorsun” diye sordu.
“Ben hâlden anlarım, bir kumru arkadaşım sevgilisine, “ben seni saraylarda yaÅŸatacağım” diye söz vermiÅŸ, insan yuva kurana yardımcı olmaz mı” dedim.
“Hocam ne olur göster ÅŸu yuvayı bana” dedi ve kapıdan odadaki yuvanın fotoÄŸrafını çekti.
Ertesi gün beni Ankara'dan arayan arayana... “Derhal makam odası açılsın, kumruların yuvası dağıtılsın, saray bakımsızlıktan periÅŸan olmuÅŸ görüntüsü verilmesin” dediler.
MeÄŸer SavaÅŸ Ay haber yapmış bizim kumru hikâyesini...
Hemen aradım, “üstad sen ne yaptın” dedim.
“Hocam bu kadar güzel malzeme (haber) buldum, yazılmaz mı Allah aÅŸkına” dedi. “Gazetede sabah toplantısında anlattım, herkes ayaÄŸa kalktı ve seni alkışladı” diye ilave etti.
“Sadece gazete deÄŸil, Ankara da ayaÄŸa kalktı sayende” diye cevap verdim.
Åžimdi ne yapacaktım? Çifte kumrulara kol kanat gerip onların saadetlerini korumaya mı çalışacaktım, yoksa odayı kullanıma açarak bir yuvanın dağıtılmasına mı neden olacaktım?
Bir şekilde, ya ben makamı, ya da o kumrular makam odamdaki yuvalarını kaybedeceklerdi.
Akşama kadar Bakanlıktan beni aramayan kalmadı...
“En azından yumurtadan yavru kuÅŸlar çıksın, uçup gidene kadar bekleyelim” diye düÅŸündüm.
“Ben yuvayı almam, siz beni görevden alın isterseniz” dedim.
Ertesi gün yuvaya bakmaya gittim ki ne göreyim, yuva yerinde duruyordu ama kumrular yoktu.
Yuva yerinde durmasa, “birisi kuÅŸları ürküttü, kovaladı” diyecektim. Halbuki yuva yerli yerinde duruyordu. Kumrular sanki durumu hissetmiÅŸ ve sessizce çekip gitmiÅŸlerdi. Bir daha da hiç gelmediler.
Ben daha sonra Topkapı Sarayı'ndan MüsteÅŸar ve Bakan Yardımcısı olarak Ankara'ya gittim.
“KuÅŸların yuvası dağıtılsın, makama sahip çıkılsın” diyenlerin ise hiçbirisi Bakanlıkta makamlarında kalamamıştı.
Muhakkak ki, biz de bir gün bu makamlardan uçup gideceÄŸiz. KuÅŸlar ise hep sevmeye, uçmaya ve yuva kurmaya devam edecek.
Haluk DURSUN
(Makâmı cennet olsun)
Ben yuvayı almam siz beni görevden alın-
Trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Herekli hemÅŸehrimiz Prof. Ahmet Halûk Dursun, Topkapı Sarayı MüdürlüÄŸü yaptığı dönemde makam odasını, avizeye yuva yapan kumrulara terk etmiÅŸti.
Haluk Dursun yaÅŸananları ÅŸöyle anlatmıştı:
Aslında bu olayı emekli olup, köÅŸeme çekildikten sonra yazmayı düÅŸünüyordum. Çünkü biliyordum ki, ben yine çenemi (kalemimi) tutamayarak zülf-ü yâre dokunacağım...
Ama o dönemde yaÅŸananları anlattığım bir dostum çok ısrar etti, “bunu mutlaka yazman lazım” dedi. Ben de hikâyenin içinde hem bürokratik bir zihniyet hem de gerçek bir aÅŸk hikâyesi bulunduÄŸu için saray tarihine bir kayıt düÅŸürmeye karar verdim...
Kimse ısrar etmesin isim vermeyeceğim.
Topkapı Sarayı'nda müdürlük yaptığım dönemde, makam odamda otururken bir kumrunun açık pencereden girerek avizenin etrafında uçtuÄŸunu gördüm. Hiç kımıldamadan seyretmeye baÅŸladım.
Kumru sanki tavaf eder gibi odanın her tarafında dolaÅŸtı, avizenin üzerine kondu, bir süre oturdu. Sonra geldiÄŸi gibi uçup gitti. Biraz sonra yanında baÅŸka bir kumru ile tekrar geldi.
Bu sefer sanki bir ev (saray) sahibi edasıyla onu gezdirdi. Yeni geleni elinden, (kanadından) tutar gibi aldı ve avizenin içine oturttu. Bir süre koklaÅŸtılar. Sonra uçup gittiler.
Ertesi gün ikisi birlikte ağızlarında dal parçacıkları ile geri geldi ve avizenin içine bir yuva kurmaya baÅŸladılar. Yuva bir kaç gün içinde kuruldu.
Ben olup biteni hiç ses çıkarmadan izliyordum. DiÅŸi kuÅŸ yumurtlama hazırlığı yapıyordu.
Galiba onlar da beni izliyordu ki, hiç tedirgin olmuÅŸ gibi görünmüyorlardı. Buna karşılık dışarıdan odaya baÅŸka birisi girince, hemen ürküp pencereden kaçıyorlardı. Baktım olmayacak, makam odamı onlara bırakıp hemen karşıda bulunan küçük bir odaya geçtim.
Bir gün televizyon çekimi için Topkapı Sarayı'na gelen gazeteci dostum rahmetli SavaÅŸ Ay, “hocam niye bu küçücük odada oturuyorsun” diye sordu.
“Ben hâlden anlarım, bir kumru arkadaşım sevgilisine, “ben seni saraylarda yaÅŸatacağım” diye söz vermiÅŸ, insan yuva kurana yardımcı olmaz mı” dedim.
“Hocam ne olur göster ÅŸu yuvayı bana” dedi ve kapıdan odadaki yuvanın fotoÄŸrafını çekti.
Ertesi gün beni Ankara'dan arayan arayana... “Derhal makam odası açılsın, kumruların yuvası dağıtılsın, saray bakımsızlıktan periÅŸan olmuÅŸ görüntüsü verilmesin” dediler.
MeÄŸer SavaÅŸ Ay haber yapmış bizim kumru hikâyesini...
Hemen aradım, “üstad sen ne yaptın” dedim.
“Hocam bu kadar güzel malzeme (haber) buldum, yazılmaz mı Allah aÅŸkına” dedi. “Gazetede sabah toplantısında anlattım, herkes ayaÄŸa kalktı ve seni alkışladı” diye ilave etti.
“Sadece gazete deÄŸil, Ankara da ayaÄŸa kalktı sayende” diye cevap verdim.
Åžimdi ne yapacaktım? Çifte kumrulara kol kanat gerip onların saadetlerini korumaya mı çalışacaktım, yoksa odayı kullanıma açarak bir yuvanın dağıtılmasına mı neden olacaktım?
Bir şekilde, ya ben makamı, ya da o kumrular makam odamdaki yuvalarını kaybedeceklerdi.
Akşama kadar Bakanlıktan beni aramayan kalmadı...
“En azından yumurtadan yavru kuÅŸlar çıksın, uçup gidene kadar bekleyelim” diye düÅŸündüm.
“Ben yuvayı almam, siz beni görevden alın isterseniz” dedim.
Ertesi gün yuvaya bakmaya gittim ki ne göreyim, yuva yerinde duruyordu ama kumrular yoktu.
Yuva yerinde durmasa, “birisi kuÅŸları ürküttü, kovaladı” diyecektim. Halbuki yuva yerli yerinde duruyordu. Kumrular sanki durumu hissetmiÅŸ ve sessizce çekip gitmiÅŸlerdi. Bir daha da hiç gelmediler.
Ben daha sonra Topkapı Sarayı'ndan MüsteÅŸar ve Bakan Yardımcısı olarak Ankara'ya gittim.
“KuÅŸların yuvası dağıtılsın, makama sahip çıkılsın” diyenlerin ise hiçbirisi Bakanlıkta makamlarında kalamamıştı.
Muhakkak ki, biz de bir gün bu makamlardan uçup gideceÄŸiz. KuÅŸlar ise hep sevmeye, uçmaya ve yuva kurmaya devam edecek.
Haluk DURSUN
(Makâmı cennet olsun)
Henüz yorum yapılmamış.