Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Muharrem Balcı: Müslümanlar bugün var olan rejime nasıl bakmalıdırlar?

Avukat Muharrem Balcı'nın 1995 yılında Değişim Dergisi'ne verdiği röportajı önemine binaen Düşünce Mektebi okurunun dikkatine sunuyoruz.



1.Müslümanlar bugün var olan rejime nasıl bakmalıdırlar?
 
2.Bugün Ä°slam’a aleni düÅŸmanlık yapan kesim ile iliÅŸkilerimiz nasıl olmalıdır?
 
…………….
 
Dünya Genelinde Müslümanların yaÅŸadıkları topraklarda hâkim olan rejimlere bakışları bu rejimlerin ideolojileri ve Ä°slâm’a karşı olan tavırları ile belirlenir. Ä°slâm dışı rejimlerin deÄŸiÅŸtirilmesi, dönüÅŸtürülmesi gerekliliÄŸi Ä°slâmi duyarlılığı olan tüm Müslümanların ortak kana-atidir. Türkiye’de de Müslümanların rejimin birçok kurumunun kabullenmesi ve korunması gerektiÄŸine inanmasına raÄŸmen, genel anlamda rejimin Ä°slâmi bir kimliÄŸe doÄŸru deÄŸiÅŸmesi yönünde inanç beslediÄŸi de muhakkaktır. Mevcut rejimin 70 küsur yıllık uygulamaları da bu inancı beslemektedir. GeniÅŸ halk kitleleri ile aydın kesim arasında rejime bakış açısından faz-laca bir fark olduÄŸunu sanmıyorum. Sadece inkılâbi yaklaşımların bu talebi daha net ve açık bir ÅŸekilde arzedeceÄŸini düÅŸünebiliriz.
 
Böyle bir genellemeden sonra, asıl sorunu belirlemeye geçebiliriz. Bütün bu ortak kabullere raÄŸmen rejim yerinde duruyor ve bütün ÅŸiddetiyle en genelde insanımıza, özelde de Müslümanlara zulmetmeye devam ediyor. Müslümanlar da bunun karşısında metodik de olsa ortak bir tavır (pratik) geliÅŸtiremiyorlar. Sanırım aÅŸağıda dikkat çekmeye çalışacağım iki hu-
 
susta hem fikir olmakla, nasıl bakılmalıdan ziyade, nasıl mücadele edilir sorusuna cevap bul-maya çalışabiliriz.
 
Birincisi: Rejimin ve Müslümanların bu güne kadar ki kazançları ve kayıpları ile karşı-lıklı kazanımları ve tavizleri, ikincisi, sistem içi iliÅŸkiler ve davranışlar.
 
Bu iki hususun tartışılmasına burada geniÅŸ olarak girilemeyeceÄŸi kanaatimdeyim. Ancak rejime bakışımızın belirlenmesi, verdiÄŸimiz ve vereceÄŸimiz mücadele seyri açısından önemli olduÄŸundan bir nebze deÄŸinmekte fayda görüyorum.
 
Cumhuriyetin ilk yılları ve 1946’lara gelinceye kadarki tek parti dönemi ile 1946’1ardan 1995’e kadarki dönemi deÄŸerlendirdiÄŸimizde, bizi kısmî bir memnuniyete sevkeden manzarayı görürüz. Bu dönemin yarısını bizzat mücadele ortamında yaÅŸayarak bulunmuÅŸ bir insan olarak, kendimin ve bu güne kadar birlikte bulunduÄŸum insanların fikrî ve pratik konumunu yeterli bulmamakla birlikte, olumluyorum. Genelde de Müslümanların sis-tem karşısındaki kazandıkları konumu olumluyorum. Bu güne kadarki geliÅŸmeyi, salt sistemin veya dış güçlerin veya her ikisinin kontrol altına alma baÅŸarısı olarak yorumlamanın, yanlış bir deÄŸerlendirme olduÄŸunu ve bu günlerde çokça tenkit ettiÄŸimiz ‘komplocu yaklaşım’la örtüÅŸeceÄŸini düÅŸünüyorum. Sistemin her tavizi, Müslümanların baÅŸarısı ve etkinliÄŸinin bir sonucudur. Ä°slamî DönüÅŸüm’e bir katkısı vardır. Her bir kazanım muhatabımız olan insanları, öncülüÄŸünü yaptığımız mücadeleye hazır hale getirecektir. Ve biz artık kendi aramızda konuÅŸ-maktan çıkıp, meramımızı her geçen gün daha geniÅŸ halk kitlelerine ifade edebilme durumuna geliyoruz.
 
Ayrıca hangi pratiklerimizin rejime meÅŸruiyet kazandırıp kazandırmadığında da ortak bir bakış oluÅŸturmalıyız. Bu bakışla birlikte toplumsal dönüÅŸümde de önemli mevziler kazanmamız söz konusu olacaktır. Bu pratiklerden en önemlisini ‘hak arama’, bir diÄŸerini de ‘kazanılmış bireysel veya kurumsal konumları tanıma ve kabullenme’ olarak görüyorum. Bu çerçeveden baktığımda rejimin ve dünya düzeninin ihlal ettiÄŸi tüm tabii haklar (Müslim — gayrimüslim farketmez) ve muhatap insanlar için yapılacak hak arama mücadeleleri desteklenmelidir.
 
Kazanılmış bireysel veya kurumsal konumların tanınması ve kabullenilmesi, hatta daha ileri aÅŸamalara taşınması (geliÅŸtirilmesi) pratiÄŸinin de rejime meÅŸruiyet kazandırma olarak deÄŸerlendirilmemesi kanaatindeyim. Bu gün Müslümanlar rejimin her kademesinde ve kurumunda vardırlar. Hayatlarını idame ettirdikleri gibi, inançlarını da yaÅŸamaya ve yaÅŸatmaya devam etmektedirler. Bu konumlarda ortaya konacak güzel örnekler Ä°slam’ın yaÅŸayan ÅŸahitliÄŸi ve en güzel tebliÄŸi fonksiyonunu görecektir.
 
Ä°ÅŸte kazanılmış bireysel ve kurumsal konumları da kapsayacak ve kuÅŸatacak bir pratiÄŸin belirlenmesi için gerekli donanım ve hedefler, rejime nasıl bakmalı sorusuna açıklık getirebilir. Bunun için de kısaca bir kaç hususu belirtmekte fayda görüyorum:
 
1.Kendilerine Muvahhid Müslümanlar sıfatını yakıştırıp, bunun mücadelesini veren in-sanlarımızın bu tevhidî bilinçten baÅŸkalarının da nemalanabilmesi için, "yaygın bir kurumsallaÅŸmayı” gerçekleÅŸtirebilmeleri gerekir. Sadece eÄŸitim alanında, sadece usu1î veya fıkhî konularda deÄŸil, toplumun ihtiyacı ve bizim topluma ulaÅŸmak istediÄŸimiz her alanda kurumsallaÅŸma. Tabiidir ki böyle bir kurumsallaÅŸma, önce bunu yapacak olanların ihtiyaçlarını da karşılayacak her türlü örgütlenmeyi de içerecek kurumsallaÅŸma olmalıdır.
 
2.Öncüleri ve öncü olabilecek insanlarımızı, geçmiÅŸi ve günü deÄŸerlendirip, yaÅŸanan sosyal problemler ile gelecek için tasarımlar oluÅŸturabilecek ‘donanım’a kavuÅŸturmalıyız.
 
3.Ä°slamî duyarlılığı olan kesimler ve içinde yaÅŸadığımız toplum nezdinde olumsuz konumlara düÅŸme pratiklerimizle ‘toplumsal meÅŸruiyet’ gözetilmelidir.
 
Bu belirlemeler çoÄŸaltılabilir. Fakat eminim ki, bunları pratiklere yansıtabilir, donanımlar gözden geçirilir ve uzmanlaÅŸma saÄŸlanır ise baÅŸarı ÅŸansımız artabilir. Ve de kendi doÄŸrularımızı topluma aktarmak için ileride bizi güç durumlara düÅŸürecek olan eski Marksistleri, emekli mit ajanlarını, yeni mühtedi sosyologları, felsefe mektebinden çıkamayan bazı akademisyenleri öne çıkarmak, kendi doÄŸrularımızı yabancı unsurlara söyletmek zorunda kalmayız.
 
Ä°kinci sorunuza gelince: Bu soruyu iki şıkta ele almak mümkündür. Birincisi: Ä°slâm’a düÅŸmanlık yapan kesime karşı yapılacak olanlar. Ä°kincisi: Kendi içimizde bu konu ili ilgili olarak yapmamız gerekenler. Önce ikincisinden baÅŸlamak gerekli. Bu güne kadar deneme yanılmalarla geliÅŸen Ä°slamî yükseliÅŸ bundan sonraki dönemde artık, yukarıda ifade etmeye çalış-tığımız veya daha da geliÅŸtirilebilecek ÅŸekilde kurumsallaÅŸarak çaÄŸa ve geleceÄŸe hitap edecek donanıma sahip olarak çemberi kırabilir. Bu çerçevede çok rahat, esnek, toleranslı bir diyalog içerisinde olunmalı, yakın görüÅŸ ve zeminlerle kaynaÅŸma ve ittifakları deÄŸerlendirebilmeliyiz. Elbette ki Müslümanlar arasında yanlış düÅŸünce ve pratikleri eleÅŸtireceÄŸiz. Ancak esas eleÅŸtiri ve red oklarımızı Ä°slam’ın açık düÅŸmanlarına yöneltmeliyiz. Çatışmayı Müslüman kesimler arasından çıkarıp, aslî cephesine, Ä°slam karşıtı cepheye yöneltmeliyiz. Birlikteliklerin ve ihtilafların, topyekûn mücadele sahasında birleÅŸtirici ve netleÅŸtirici en önemli unsurlar olduÄŸunu tarihte görmekteyiz.
 
Ä°slâm’a düÅŸmanlık yapan kesime iliÅŸkilerimiz için:
 
Öncelikle toplumumuzun Ä°slâmi gelenekten geldiÄŸini, tarihi içerisinde bu insanlara ÅŸe-kil, öz ve ÅŸeref veren unsurun Ä°slam olduÄŸunu çok yoÄŸun bir ÅŸekilde iÅŸlemeliyiz. Bir asrı aÅŸan ÅŸiddet, soygun, tecziye ve tehcir politikalarının Müslümanlar üzerinde bir baÅŸkalaÅŸma deÄŸil, aksine Ä°slamlaÅŸma sürecini artırdığına inanmalı ve inandırmalıyız.
 
Ä°kinci olarak, Ä°slam düÅŸmanı kesimleri toplumda yalnızlaÅŸtırmak, geniÅŸ toplum kesimlerinden izole etmek gerekir. Bu çerçevede bu kesimin batı etkisi ile yabancılaÅŸmış olduklarını, tarih içerisinde köklerinin olmadığını, azınlık olduklarını kahir ekseriyeti Müslüman olan toplum içerisinde yaÅŸadıkları süfli hayatı devam ettirebilmek için güçlerinin yetmediÄŸini görünce iÅŸbirliÄŸine soyunduklarını ifade etmek gerekir.
 
Ayrıca bu kesimin her ÅŸeye ve herkese düÅŸman olduklarını, hatta Millete düÅŸman olduklarını (Yeni Åžafak 21 Åžubat 1995 Mustafa Özel), kimlik ve pratikleri ile sadece Müslümanlar-la deÄŸil, kendi çıkarlarına hizmet etmeyen her tür insan ve kurumla, hatta fıtrat ile savaÅŸ halinde olduklarını örneklerle topluma anlatmamız gerekir.
 
Yine bu kesimin, iktidarın ellerinden kaydığını gördükçe, sertleÅŸerek, hırçınlaÅŸarak, komplolar kurarak, ihtilaller örgütleyerek her türlü zulmü iÅŸleyebileceklerini, yaptıkları ve halen yapmakta oldukları iÅŸleri anlatmalıyız. Kendi kanun ve düzenleri ile yarattıkları, elleri ile yapıp, besleyip büyüttükleri (demokrasi, kanun önünde eÅŸitlik, halkçılık, laiklik v.s.) bir-çok putu nasıl yediklerini de örnekleri ile göstermeliyiz.
 
Son söz olarak ifade etmek is terim ki, Ä°slâmi geliÅŸim in önündeki önemli sorunlarından biri inandırıcı bir üslupla kendini ifade zorluÄŸudur. Bütün bunlar aşılabilir. Aşılacaktır. Yeter ki deneme yanılma yerine, basiretli, öngörülerle daha fazla diyalog, daha fazla donanım ve kurumsallaÅŸmanın gerçekleÅŸmesi saÄŸlanabilsin.
 
Önce kendi dünyasında, sonra da belirlenen hedefe ulaÅŸtırmayı düÅŸündüÄŸü toplum nez-dinde meÅŸruiyet kazanmış örgütlenmelerin, günümüz dünyasında, iletiÅŸim, donanım, diyalog, bilgi v.b. imkânlardan daha fazla yararlanabildiÄŸi bir vakıadır.
 
“Hilkate karşı durmak âkile hep ziyandır,
 
Halka dost olmak, nice vesile-i irfandır.”
 
Sabrî
 
Tespit edebildiÄŸim bu hususlarda gerekli dikkat ve fedakârlığı göstermemiz gerektiÄŸini, tüm bunları yapmamızın Müslümanlar olarak Allah katındaki sorumluluÄŸumuz ve tarih önün-de bizden sonra gelecek nesillere karşı borcumuz olduÄŸunu düÅŸünüyorum. 
 
22.2.1995

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.