Sosyal Medya

Ali Osman Aydın: Dikkat ediniz efendim, veren gönüllü olmasa da paranın adı, “Bağış”

Bir yakınım, çocuğunun nakli için bir okula gittiğinden bahsetti. Okul, bölgenin seçkin okullarından biri. Seçkinliği de, MEB’in yaptırdığı yeni bina, İBB’nin inşa ettiği spor salonu ve eğitimindeki görece başarısından ileri geliyor. Önce çocuğun not ortalaması soruluyor veliye… 85 deniyor…



Müdür ve Okul Aile birliği başkanı beğenmiyorlar ortalamayı…
 
Bu da bir taktik tabii… Sonradan anlaşılıyor.
 
Çünkü onlar ortalamayı düşük bulduğunda isteyecekleri paranın miktarı da artıyor… 
 
Ne kadar “Bağış” yapacaksınız deniyor veliye…
 
Dikkat ediniz efendim, veren gönüllü olmasa da paranın adı, “Bağış”.
 
Okul Aile birliği başkanı hanımefendi doğrudan “15 bin olarak yazıyorum” diyor “Çünkü çocuğun ortalaması yüksek değil!”
 
Veli bu ücreti kabul etmiyor önce, pazarlığa girişiyor…
 
5… 8… Derken, “10 bin TL” zikrediliyor en son…
 
Hemen hemen 5 asgari ücret yani…
 
İstedikleri ise, 7 asgari ücret hedefini tutturmak...
 
Bakın burası özel bir okul değil.
 
Burası vergilerimizle yapılan bir devlet okulu.
 
Okulun binasını devlet yaptırmış.
 
Öğretmeninin maaşını devlet veriyor.
 
Spor salonunu belediye yaptırmış.
 
Ama idareci, okul aile birliği başkanıyla birlikte, okulun bu şartlarını adeta vitrin gibi kullanarak “bağış” için fiyat yükseltmeye çalışıyor. 
 
“15 bin” lira hedefini tutturabilmek için…
 
Bu nedir?
 
Hiç, “Ama canım, okulun da bir sürü harcaması oluyor” diye bahaneler öne sürmeyelim. 
 
Bu, bazı işgüzar eğitimcilerin çocukların eğitimi üzerinden velileri sömürmesinden başka bir şey değil.
 
Çünkü, okul aile birliğinin çalışma prensiplerini düzenleyen yönetmeliğin 15. Maddesinin 2. Fıkrasında; “Birlikler, velileri hiçbir surette bağış yapmaya zorlayamaz, okul kayıt döneminde bağış ve yardım toplayamaz.” deniyor. Ama yönetmeliği takan kim?
 
Yönetmelikler yasaklasa ve devlet yetkilileri ne kadar aksi yönde açıklamalar yapsalar da bu mesele yıllardır böyle devam ediyor. Devlet konuşuyor fakat idareciler istemeye devam ediyor.
 
Kimse de bunun önünü alamıyor, ne hikmetse!
 
Mesela geçen yıl Bakan Selçuk şöyle demişti: “Kayıt sırasında velilerden hiçbir şekilde bağış ve kayıt parası talep edilmesi mümkün değildir.”
 
Çünkü devlet okulların “yakacak, elektrik, su, temizlik malzemesi, kırtasiye, yolluklar, telefon, internet, TTVPN, menkul mal, gayrimenkul maddi hak alım, bakım onarım ve proje giderlerini” zaten karşılıyor. 
 
Şimdi bakanlık böyle söylerken okullardan hala “Bağış” adı altında zorla kayıt parası alınmaya devam ediliyorsa vatandaş ne yapacak?
 
Bakanlık buna bir çözüm üretmeli.  
 
Tam okul kayıtlarının yapıldığı şu günlerde bakanlığın bu işi ciddi olarak ele alması, denetlemesi ve vatandaşı bu sömürüden kurtarması gerekir. 
 
Devlet okulları arasında, halkın pekala bildiği ama devletin bilmiyormuş gibi yaptığı, bazı okulları diğerlerinden nitelik olarak ayırıp elitleştiren “gizli kast” sisteminin kaldırılması lazım.
 
Tüm okulları vasatta birleştirelim, demiyorum.
 
Kaliteyi tüm okullarda standart hale getirelim bunun yerine. Bunu yapamıyorsak da bari denetimi sıkı yapalım ki bu türden merdiven altı usuller artık tarih olsun.
 
Yoksa vatandaş daha çok soyulur…
 
OTOBÜSE VE MİNÜBÜSE DE EDS  
 
Başımı uzatıp önümde uzanan trafiğe bakıyorum… Aslında tıkanması için hiçbir nedenin olmadığı bir yol, baktığım. Ama tıkanıyor... Trafiğin tıkanmasına neden olacak kaza gibi bir şey arıyorum… Fakat o upuzun trafiğe neden olan şeyin kaza olmadığını anlıyorum az sonra. Bir otobüs kendisi için ayrılan cebe girmek yerine resmen yolun ortasında duruyor.
 
Neden?
 
Yolcu indiriyor çünkü şoför bey.
 
İnenler ağır ağır iniyor…
 
Binenler ağır ağır biniyor…  
 
Arkada uzanan araç kuyruğunu, çalan kornaları, vatandaşın daralan zamanını umursayan yok!
 
Neden?
 
Çünkü şoförümüz bir yandan araç kullanırken diğer yandan da kulaklıklarını takmış müzik dinliyor. Görmediği gibi duymuyor da…
 
Baktığını görse, o cebin otobüsün yanaşıp trafiği kapatmaması için yapıldığını da anlayacak. Bunu anlasa, tıkadığı yolda, sıcakta otomobillerinin içinde bekleyen insanların cinnet geçirmeye başladığını, onun yüzünden gidip öfkelerini birilerinden çıkaracaklarını da anlar… Anladığındaysa zincirleme kötülüğe sebep olmamak için belki otobüsü cebe yanaştırır. Ama nerede o düşünce…
 
Bu tablo İstanbul trafiğinde her gün yaşanıyor. Bu tablodan dolayı da insanlar her gün daha da bezginleşiyor, karamsarlaşıyor.
 
Birileri şehri bizim için bir cehenneme çevirmek maksadıyla kanun nizam dinlemeden hareket ediyor. Çünkü onları durduracak, yaptıklarının hesabını soracak, “Yanaşmadan yolcu indiremezsin” diyecek bir trafik denetim sistemimiz yok da ondan.
 
Üstelik sadece otobüs şoförleri yapmıyor bunu. Minibüsler de yapıyor. Hem de sürekli. E zaten, bir yolu en sık kullanan araçlar bu hareketi sık sık yaptıklarında, bir de bu araçlar trafiğin büyük araçlarındansa, o trafiğin akması mümkün olur mu hiç?
 
Özel araçların yaptığı kural ihlallerini saymıyorum bile…
 
Kanun, kural dinlemeyen böyle şoförler olduğu sürece yolların niteliğini dilediğiniz kadar yükseltin sayın yetkililer, boşuna…
 
Bu trafik asla rahatlamaz.
 
Otobüs duraklarına EDS kamerası koyar ve durağa iyice yanaşmayan otobüsleri tek tek tespit ederek ceza keserseniz…
 
Ya da, yol kenarlarına koyacağınız EDS’lerle sol şeritte yolcu indiren minibüslerin sahiplerine her gün üçer, beşer ceza gönderirseniz…
 
Veya sola ya da ikinci şeride park eden araçlara ceza yağdırırsanız başka…
 
O zaman işte bu trafik terörü bir nebze hafifleyebilir.
 
O zaman şehir belki biraz daha yaşanabilir bir yer haline gelebilir.
 
YENİ AKİT

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.