Özel / Analiz Haber
Avukat Muharrem Balcı: Sudan Bahane, Hedef İslâm!
Umran: Geçtiğimiz Ocak ayının başlarında Sudan Avukatlar Sendikasının daveti üzerine Hukukçular Derneği'ne mensup bir grup avukatın bu ülkeye yaptığı ziyarete siz de katılmıştınız.
Mevcut Ä°slamî veya Ä°slamcı yönetiminden ve bu yönetimin icraatlarından dolayı Sudan son yıllarda gerek Ä°slâm dünyasının ve duyarlı Müslümanların, gerekse dünyadaki egemen güçlerin ilgi ve dikkatini çeken, hatta uluslararası tecrit politikalarına maruz kalan bir ülke. Bu bakımdan sanırım ilginç gözlemlerde bulunma, imkânınız oldu. Önce bu ülkeye iliÅŸkin genel anlamdaki izlenimlerinizi alabilir miyiz?
M. Balcı: Sudan'da siyasi alanda, hukuksal alanda, sosyal alandaki olumlu geliÅŸmeler 1989'da baÅŸlıyor. O tarihe kadar Sudan’da partiler dönemi var. Sömürge toplumu olmaktan kurtulmuÅŸ bir Sudan sözkonusu. Partiler birbirleriyle mücadele etmekten baÅŸka bir ÅŸeye vakit ayıramıyorlar.
1989'da General el-BeÅŸir idareye el koyunca Hasan el-Turabi'yi de yanına alıyor. Turabi etkin bir konuma geliyor. El-BeÅŸir iyi niyetli bir kimse. Halkla çok iyi kaynaÅŸmış bir lider. Halkın düÄŸünlerine katılıyor, cenazelerine katılıyor. Güney Savaşı'na giden askerlerin aileleriyle beraber ÅŸarkı söylüyor. Makam arabasız, korumasız dolaşıyor. Eskortları yok. Hatta bakanların hiçbirinin eskortları yok. Kendi arabalarına binip kendi kendilerine dolaşıyorlar.
Umran: Hâlbuki 89'dan bu yana Sudan'ın korkunç bir baskı rejimine doÄŸru kaymakta olduÄŸu yönünde dünya medyasında haberler yer alıyordu. Bu anlattıklarınızdan ise bambaÅŸka bir tablo çıkıyor ortaya.
M. Balcı: Mesela Adalet Bakanı ve Milli Savunma Bakanı son akÅŸam bize veda yemeÄŸi vermiÅŸlerdi. Orada da kendilerine sormuÅŸtuk: “Böyle korumasız dolaşıyorsunuz. Binaya girip koridoru dönünce hemencecik bir bakanla karşılaÅŸmak mümkün. Hakkınızda terörist devlet iddiaları var. Herhangi bir saldırıdan korkmuyor musunuz? Hatta sokaklarda pek polis bile yok."
VerdiÄŸi cevap ÅŸu oldu: “Sudan tarihinde siyasi suikast yok. Åžimdiye kadar böyle bir ÅŸey olmadı.” Ä°kinci bir örnek olarak ÅŸöyle bir hadise nakledilmiÅŸti: Bir, Amerikalı gazeteci hava alanına inmiÅŸ. Bir taksiye atlayıp Hilton oteline vardıktan sonra, oradan Amerikan sefirine telefon ediyor, “araba ve koruma gönderip, beni buradan aldır” diyor. Sefir diyor ki, “niye?' Sebep ne? “Gazeteci ise telaÅŸ içinde “yahu burası Sudan! Ben nasıl geleceÄŸim oraya?” diye soruyor. Sefir cevaben “hiç merak etme, bir taksiye atlayıp gel. Benim çoluk çocuÄŸum Sudan halkının arasında ellerini kollarını sallayarak geziyor. Ben de öyle geziyorum.” deyince, gazeteci hayretler içerisinde kalıyor. Ä°nsanlar bir birlerine karşı son derece mülayim. Yüzde yirmi oranında Hıristiyan var Sudan nüfusu içinde. Hıristiyanlarla gayet iyi diyalogları var.
Umran: Sudan'a yöneltilen eleÅŸtirilerin bir tanesi de, Hıristiyanların büyük bir baskı altında olduÄŸu biçiminde. Hâlbuki bu söyledikleriniz bunları tekzip ediyor.
M. Balcı: Kesinlikle öyle bir ÅŸey yok. Bizim kaldığımız otelin sahibi Hıristiyan’dı. Bir Müslüman, beÅŸ Hıristiyan çalışıyordu. Aralarında çok iyi bir diyalog vardı. Devlet dairelerinde Hıristiyanlar var. CumhurbaÅŸkanı yardımcısı Hıristiyan. Mecliste Hıristiyan milletvekilleri var.
Hıristiyanlar büyük rahatlık içindeler. Kendi temsilcilerini meclise çok rahat biçimde gönderme imkânları var. Son iki gün zarfında Gençlik Festivali yapılmıştı. Gazeteciler, davetliler vardı. Ä°kinci günü biz gittiÄŸimizde Kıpti Papazı’nın önümüzdeki sırada oturduÄŸunu gördük. Yani Hıristiyanların hiçbir dertleri yok.
Mesela Hıristiyanların içki içmesine karışmıyor. Ancak taÅŸkınlık yapmaları halinde müdahale ediliyor, cezalandırıyorlar.
Dinlerini öÄŸrenme noktasında da hiçbir baskı yok
Turabi ve diÄŸer yetkililere göre Sudan’dan rahatsızlık duyanlar, burada Ä°slam'ın en uygun biçimde tatbik edilmesinden dolayı bu rahatsızlığı duyuyorlar. Hâlbuki Suudi Arabistan'da da ÅŸeriat tatbik ediliyor. El kesiliyor, kafa koparılıyor. Fakat Suud’la alakalı ne insan hakları örgütleri bir giriÅŸimde bulunuyor, ne de bir yaygara koparıyorlar. Ve diÄŸer bazı Arap diktatörlüklerindeki uygulamalar da insan haklarına ayları olmuyor, terör olmuyor. Fakat Ä°slam hukukunun en yumuÅŸak biçimde tatbik edildiÄŸi Sudan terörist oluyor. Mesela bir suçun cezasının 80 veya 40 deÄŸnek olması hususunda farklı görüÅŸler varsa mutlaka 40 deÄŸneÄŸi esas alıyorlar. Suud böyle bir ÅŸeyi hâkimlerin takdirine bırakırken Sudanlılar bunu yapmıyor, mutlaka 40 olarak belirliyorlar.
Ä°slam Sudan'a savaÅŸsız girmiÅŸ, tüccarlar ve seyyahlar vasıtasıyla. Yani Müslümanlar tarafından fethedilmiÅŸ bir ülke deÄŸil.
Kavgasız bir toplum Sudan toplumu.
Dolayısıyla Turabi’nin görüÅŸü Sudan'da Ä°slam'ın ancak bu ÅŸekilde geliÅŸebileceÄŸi, neÅŸvünema bulabileceÄŸi yönünde. “Burası dörtyüz kabileden oluÅŸmuÅŸ bir ülke. Ä°slam'ı en ÅŸedid biçimde uygulamaya kalkarsak bu kabileleri birarada tutamayız. Bu birlik ve beraberliÄŸi ancak 89'dan sonra baÅŸarabildik" diyor.
Umran: Anlaşıldığı kadarıyla Sudan yönetimi, önceki, ülkenin adeta kanayan bir yarası olan kabileler arası çatışmaları, kan davalarını sona erdirmeyi baÅŸarmış. Sudan’ın buna benzer bir baÅŸka problemi de sanırım Güney'deki isyan hareketi. Bugün bu isyan hareketi ne durumda? Boyutları ve çatışmaların ÅŸiddeti, kapsamı konusunda bir fikir edinme imkânınız oldu mu?
M. Balcı: 1989'a kadar isyan hareketi bütün güneyi iÅŸgal altına almış. Bölgedeki kabilelerin desteÄŸini almış veya onların zaaflarından, iç çatışmalarından da istifade etmiÅŸ. Fakat bugün ellerinde sadece birkaç vilayet var. Orası da ormanlık, bataklık bir bölge. Ordunun girmesi çok zor olan bir yer. Oralara sığınmış durumdalar. Devlet güneyin büyük bir kısmını kurtarmış durumda.
Umran: Bu hareket, bir Hıristiyan isyan hareketi olarak lanse ediliyor. Gerçekten öyle mi?
M. Balcı: Hayır, deÄŸil. Güneyde yüzde 15 Müslüman, yüzde 30-40 civarında da Hıristiyan var. Bir de kabile dinlerine mensup insanlar var. Ve bu insanları yönlendiren Marksist ve ateistler var.
Hareket dış destekli. Çünkü bu güney bölgesinde zengin petrol ve maden yatakları var. Amerika'nın korkunç bir ambargosu var tabii. Resmi bir ambargo veya bir BM ambargosu deÄŸil bu. Ve petrolü çıkarttırmıyorlar, madenleri iÅŸlettirmiyorlar. Güneydeki isyanı sınırdan sürekli destekliyorlar.
Umran: Sudan 89 öncesinde yılda 1.5 milyar dolar dış yardımla hayatiyetini devam ettirebiliyorken, bu tarihten sonra IMF, Dünya Bankası ve pek çok Afrika, Arap kredi kurumunun yardımları askıya aldığına ÅŸahit olduk. Tüm bunlardan sonra Sudan ekonomisinin durumuna iliÅŸkin neler söylenebilir?
M. Balcı: Körfez Savaşı'na kadar baÅŸta Suud olmak üzere pek çok ülke Sudan' a yardım ediyordu. Körfez Savaşı'nda Sudan ABD'ye karşı tavır alınca, bölgedeki yarlığını Müslümanlar açısından tehlikeli bulduÄŸunu açıklayınca, yalnızlığa terk edildi. Hatta Suudi Arabistan’da ve civar ülkelerde çalışan iÅŸçilerine Sudan “biriktirdiÄŸiniz paraları bize gönderin, devlet size borçlansın” çaÄŸrısında bulununca, pek çok Sudan vatandaşı paralarını Suudi bankaları kanalıyla Sudan'a aktarmaya baÅŸladılar. Fakat Körfez Savaşı'ndaki tavrından dolayı Suud bütün paralara el koydu. Milyarlarca dolarlık paraya Sudan da ambargoya karşılık, dış borcunu ödemiyor.
Ekonomik duruma iliÅŸkin olarak bir bakan ÅŸöyle demiÅŸti: “Sudan ürettiÄŸini yiyor, dokuduÄŸunu giyiyor.” Yani Sudan kendi kendine yeter durumda.
Tabii burada belirtilmesi gereken bir husus da Sudan halkının kanaatkâr bir toplum olması. Yetkililer bize ÅŸunu söylediler:
“Sudan'da açlık olmaz. Evet, dilenciler vardır, olabilir. Ä°nsanlar fakir görünümlüdür, fakirdirler. Ama aç deÄŸildirler. Çünkü hangi Sudan’lı hangi eve girerse, karnım aç derse -ki bunu demekte hiçbir alçalma da görmez, böyle alışmışlardır, gerek Müslüman gerek Hıristiyan evine girebilir karnım aç der ve karnını doyurur. Veren de, isteyen de bundan hiçbir utanç, eziklik duymaz.”
Sudan'da 1989'dan bu yana yıllık büyüme hızı %13'ün altına düÅŸmemiÅŸ. Bu çok önemli bir olay.
Yolda karşılaÅŸtığımız 'bir profesörü n anlattığına göre 1989'da Sudan'da pek otomobil yokmuÅŸ, parmakla sayılacak kadarmış. Åžimdi Ä°stanbul'un trafiÄŸinden çok daha yoÄŸun bir trafik var Hartum'da. Mesai saatleri içinde ÅŸehirde arabayla gezmeniz çok zor.
M. Balcı: Sudan hukuk düzeni, yargılama tekniÄŸi ve hukukun üstünlüÄŸü ve bunun insanlar arasında paylaÅŸtırılması noktasında, bir de yargılama usulü anlamında Türkiye'den ÅŸu an için en az otuz sene ilerde. Bu hepimizin teslim ettiÄŸi bir vak’a. Bizde istinaf mahkemelerinin kurulup kurulamaması noktasında kavga vardır. Bu Osmanlı'da var olan bir mahkeme. Yargıtay’ın yükünü hafifletmek ve kararlarının daha saÄŸlıklı incelenmesi ve bir an evvel bitirilmesi açısından önemli bir mahkeme. Ä°ngiliz usulünde de var bu. Onlardan kalma orada. Onu korumuÅŸlar, fakat bizde yok; Bunu yapabilmek için saÄŸcı solcu her görüÅŸten bütün hukukçular yırtınıyoruz. Düzenin sahiplerine bunu anlatmak mümkün olmuyor.
Ä°kincisi; köy hâkimleri müessesesi kurmuÅŸlar. Bu da Ä°ngilizlerden kalan bir müessese; bunu devam ettiriyorlar. Köylerde köyün en ileri geleni, saygın kiÅŸisi köy hâkimi olarak tayin ediliyor. Köylülere diyorlar ki sizin problemlerinizi bu adam çözecek. Bu, köy kadısı gibi, kiÅŸileri çağırıyor karar veriyor. Ve genellikle sulhla, anlaÅŸmayla bitiriyor. Fakat herkes bu kararlara razı olmak zorunda deÄŸil, isteyen daha sonra mahkemeye gidebiliyor. Fakat çok az kiÅŸi mahkemeye gidiyor. Åžimdi köy hâkimlerini eÄŸitime tabi tutmaya baÅŸlamışlar. Bunların eÄŸitim seviyelerini kültür seviyelerini yükseltmeye çalışıyorlar.
Yüksek mahkeme var, Yargıtay, Askeri Yargıtay var. Trafik Mahkemeleri var. Cinayet mah kemeleri, iÅŸ hukuku mahkemeleri var. Yani mahkemelerin ihtisaslaÅŸmasını gerçekleÅŸtirmiÅŸler. Polis mahkemesi var
Orada mahkeme kararlarını bile bilgisayara geçmiÅŸler, iki sene geriye dönük olarak. Ä°statistikî bilgiler verebiliyorlar.
Bir sonraki yıla devrede n dosyaları yok denecek kadar az. Çok seri bir ÅŸekilde davaları bitirebiliyorlar.
Bizde savcı ve hâkim yan yana oturur, en yüksekte. Sanıklar ve avukatlar en alttadır. Biz çok farklı bir ÅŸey gördük orada. Hâkim tek başına en yüksekte oturuyor. Onunla aynı seviyede ve yükseklikte tanık bölümü var. Yine bununla aynı seviye ve yükseklikte, sol tarafında da sanık bölümü var. Savcı ise müdafaa avukatlarıyla aynı seviyede ve altta. Aralarında en az bir adam boyu mesafe var. Savcı ile savunma aynı seviyede.
Bizde ise savcı ceberut bir ÅŸekilde hâkimle kulak kulaÄŸa vererek kararlara iÅŸtirak eder. Bizdekini anlatınca gözleri faltaşı gibi fırladı oradakilerin.
Daktilo kâtibi olayı yok. Hâkim ifadeleri kendisi yazıyor. Avukatlar da kendileri veya yardımcıları bizzat kayda geçiyorlar.
Cezaevlerinde Ä°ngilizce Fransızca, Almanca, Ä°talyanca, Arapça öÄŸrenme imkânları var mahkûmların. Mahkûmlardan veya dışarıdan hocaları yar.
Cezaevlerinde Kur'an hafızlığına çok önem veriyorlar. EzberlediÄŸi oranda cezasından indirim yapıyorlar. HıfzettiÄŸinde salıveriyorlar.
Hıristiyanlar ve Müslümanlar koÄŸuÅŸlarda beraber kalıyorlar.
Mahkûmlardan iyi ıslah olanlar yakınlarının cenaze veya düÄŸün merasimlerine gidip gelebiliyorlar. Yanına bir sivil muhafız veriliyor.
Çok ileri bir insan hakları anlayışına sahipler. Geleneksel fıkıhtan aldıklarını aynen kullanmıyorlar. ÇaÄŸdaÅŸ bir ÅŸekilde yorumlamaya çalışıyorlar. Cezaları en asgari düzeyde tutmaya çalışıyorlar.
Umran: Sudan'daki sosyal yapı konusunda neler söylenebilir?
M. Balcı: %80-85 civarında Müslüman, %20'ye yakın Hıristiyan toplum var. Herkes kendi dilini konuÅŸma hürriyetine sahip; fakat herkes Arapça konuÅŸuyor. Arapça resmi dil. Ä°ngilizce de oldukça yaygın bir dil. Bu sömürge toplumundan-kalma bir ÅŸey.
Umran: Sudan yönetimi herhalde siyasi yapı ve düzende de birtakım yenilik ve deÄŸiÅŸikliklere, bazı reformlara teÅŸebbüs etti veya gerçekleÅŸtirdi. Bugün Sudan'ın nasıl bir siyasi yapısı var? Bu sahada neler gerçekleÅŸtirebilmiÅŸler?
M. Balcı: Sudan'da eyalet sistemi var. Ve her eyalet kendi temsilcilerini seçiyor. Köyler birer temsilci seçiyor. Onlar biraraya gelip ilçe temsilcilerini oluÅŸturuyorlar. Ve yine onların içerisinden halk eyalet meclisini seçiyor.
Her eyaletin hükümeti var. Meclisi, bakanları var. Sadece siyasi anlamda merkeze baÄŸlılar. Ekonomik ve sosyal anlamda baÄŸlılıkları yok. Merkezden yardım alıyorlar. Kanunların yapımında belli bir özerklikleri var. Eyaletlerdeki temsilciler Meclis-i Vatani’yi/Vatan Meclisi'ni, yani Genel Meclisi seçiyorlar. Vatan Meclisi'nin mevcudu 400. Bu dörtyüzün yüzyirmibeÅŸini ülkenin en ileri gelen aydın kimselerin içerisinden seçiyorlar ilk etapta.
CumhurbaÅŸkanını halk seçiyor.
Siyasi parti yok. Bunun sebebini sorduk. Cevaben, “Biz ÅŸûraya dayanan bir demokrasi anlayışına sahibiz. Parti sultasına veya grup sultasına dayanan bir anlayışı kabul etmiyoruz. Sudan halkı partileÅŸmenin zararını çok açık bir ÅŸekilde yaÅŸadı. Åžimdi herkes partileÅŸmemenin gereÄŸine inanıyor” dediler.
Bütün bu geliÅŸmeler Sudan'ın çok yakın bir gelecekte çok daha iyi bir duruma geleceÄŸini gösteriyor.
Umran: Dilerseniz biraz da eÄŸitim sisteminden ve üniversitelerden bahsedelim...
M. Balcı: Üniversiteler tamamen özerk. Orta öÄŸretimden sorumlu bir bakan var. Bir de üniversiteden sorumlu bir bakan var. EÄŸitim bakanlıkları sadece özlük iÅŸleriyle alakalı görevlendirme yapabiliyorlar. Fakat üniversitelerin hiç bir bağımlılığı sözkonusu deÄŸil. EÄŸitim düzeyi oldukça yüksek.
Sosyal araÅŸtırmalar alanında Türkiye'den çok daha ileri oldukları söyleniyor. 89'dan bu yana çok önemli geliÅŸmeler kaydedilmiÅŸ. Daha önce üniversitelere yılda dört bin öÄŸrenci alınıyormuÅŸ. Åžimdi toplam otuz iki bin öÄŸrenci alınıyor. 26 tane üniversiteleri var. Zaten 26 tane de eyaletleri, var. BeÅŸ hukuk fakültesi beÅŸ de bunların ÅŸubeleri var. Türkiye'de de ÅŸu an on tane hukuk fakültesi var.
Ömer el-BeÅŸir yönetiminden önce sadece beÅŸ tane üniversiteleri varmış. Dört tane de ÅŸu an kurulma aÅŸamasında.
Umran: Sudan'ın terörist ülkeler listesine alındığı günlerden itibaren ABD önderliÄŸinde, BM ÅŸemsiyesi altında bir askeri müdahaleyle karşı karşıya kala- , bileceÄŸi telaffuz edildi. Hatta Sudanlı yetkililer de o sıralarda böyle bir müdahaleye hazır olduklarını beyan ediyorlardı. Bugün de böyle bir müdahale beklentisi var mı? Yoksa bu müdahale tartışmaları ÅŸu an halen sürüp giden bir müdahaleyi mi gözlerden saklıyor?
M. Balcı: Müdahale ihtimali söylentilerinin ciddi ve gerçekçi olduÄŸunu sanmıyorum Oradaki yetkililer de böyle bir müdahale beklemiyorlar. Bu giriÅŸimlerin Ä°slam'ı karalama giriÅŸimleri olduÄŸunu söylüyorlar. Çünkü diyorlar, “Biz Ä°slam'ı burada insanın bünyesine en uygun ÅŸekilde uygulamaya çalışıyoruz.”
Zaten Sudan'da bugüne kadar doÄŸru dürüst bir ordu varolmamış. Ordu sadece ihtilaller için hazır bulundurulmuÅŸ. SavaÅŸa yönelik eÄŸitilmiÅŸ bir ordu deÄŸil. Yeni yeni, Güney savaşıyla beraber üç aylık bir eÄŸitim yaparın askere gönderiyorlar. Bakanlar bizzat kendileri savaÅŸa katılıyorlar. Ä°ki tane bakanları ÅŸehit olmuÅŸ. Bakan çocukları, milletvekili çocukları hep ÅŸehit olmuÅŸlar.
Tabi Mısır sürekli böyle bir müdahaleyi gündeme getiriyor
Fakat müdahalenin yeterli gerekçesini dünyada bulmaları mümkün deÄŸil. Onlar da böyle bir ihtimali önleme açısından Ä°slam ülkeleri ile yakın iliÅŸki kuruyorlar.
Umran: Sudan yönetimi Ä°slam dünyasının diÄŸer bölgelerine, baÅŸka Müslüman topluluklara veya Ä°slami hareketlere nasıl bakıyor?
M. Balci: Mesela Türkiye'ye, bakışları çok önemli. Türkiye'yi Avrupa'ya açılan kapı olarak görüyorlar. Refah Partisinin birinci parti olmasıyla ilgili geliÅŸmeleri saatbaşı izliyorlar. Kendi aralarında sürekli tartışıyorlar. Bir grup muhalefete kalıp güçlenmesini isterken, ağırlıklı görüÅŸ Refah'ın iktidar olması yönünde. Osmanlı'nın devamı anlamında Türkiye'yi, bizim hissettiÄŸimizden çok daha fazla önemli görüyorlar.
Umran: Ä°zlenimlerinizden istifade imkânı verdiÄŸiniz için çok teÅŸekkürler.
M. Balcı: Ben teÅŸekkür ederim.
Henüz yorum yapılmamış.