Sosyal Medya

Ernest Hemingway’in hayatı da adeta bir macera romanı

Ernest Hemingway kimdir denildiğinde çoğu kişinin aklına hemen hemen aynı şey gelmektedir. O da yazar kimliğidir. Ancak Hemingway, bu cevaptan çok daha fazlasıdır.



Adrenalini fazlasıyla seven Ernest Hemingway, ömrünü yalnızca yazarak geçirmemiÅŸ, pek çok farklı hobi edinmiÅŸ ve hepsine tutkuyla sarılmıştır. DiÄŸer bir ifadeyle hayatın seyircisi olmak yerine onun gerçek bir oyuncusu olmayı tercih etmiÅŸtir. Özgür ruhlu yazar, kariyerine bir gazeteci olarak baÅŸlamış, sonrasında ise pek çok farklı kimliÄŸe bürünmüÅŸtür.
 
Hayatı macera romanlarından çıkma Ernest Hemingway, 21 Temmuz 1899 yılında Chicago’nun batısındaki Oak Park’ta dünyaya gelmiÅŸtir. 4 kardeÅŸi olan Hemingway’in babası tıp doktoru, annesi ise eski bir müzisyendi. Yazar, annesi sayesinde müzikle küçük yaÅŸlarda tanışmış ve aldığı eÄŸitimle çello çalmayı öÄŸrenmiÅŸtir. Lise yıllarına geldiÄŸinde kalemini kullanmaya baÅŸlayan Hemingway, ilk makalesini bir okul dergisi olan Trapeze’de yayınlamıştır. Yazılarında dönemin ünlü köÅŸe yazarlarından Ring Lardner’dan etkilenmiÅŸ ve hayranlığını yazılarında kullandığı “Ring Lardner Jr.” takma adıyla belli etmiÅŸtir.
 
1917 yılında liseden mezun olan Hemingway, ailesinin bütün ısrarlarına raÄŸmen, kendi bildiÄŸini okuyarak üniversiteye gitmemiÅŸ ve bunun yerine; Kansas City Star isimli bir gazetede muhabir olarak çalışmaya baÅŸlamıştır. Muhabirlik yaptığı bu dönemde orduya katılmak için baÅŸvurmuÅŸ ancak sol gözündeki bozukluktan dolayı bu baÅŸvurusu kabul edilmemiÅŸtir. I. Dünya Savaşı’na katılamayarak büyük bir hayal kırıklığına uÄŸrayan Hemingway, Kızılhaç’ın gönüllülerine katılmak için listeye yazılmış ve bu kez istediÄŸine ulaÅŸarak gönüllü ambulans ÅŸoförlüÄŸü yapmaya baÅŸlamıştır. Ancak henüz yirmi yaşını bile doldurmayan bu genç adam cephede 6 ayını doldurmak üzereyken, yakınlarında patlayan bir top ile ağır yaralanmış. Gazetelerde kahraman olarak ilan edilen genç adam ve GümüÅŸ Madalya ile onurlandırılmıştır.
 
Hemingway’in Ä°stanbul gözlemleri
 
Bu olaydan sonra Ä°talya’da bir hastanede tedavi altına alınan Hemingway, 6 ay boyunca burada kalmış ve kendisinden 5 yaÅŸ büyük bir hemÅŸireye körkütük aşık olmuÅŸ. HemÅŸire tarafından evlilik teklifi reddedilen yazar, büyük bir üzüntüyle memleketine geri dönmüÅŸ ve yaÅŸadığı bu aÅŸk, ileride yazacağı ünlü romanı Silahlara Veda’nın ana konusu olmuÅŸtur. 1922’de Paris’e yerleÅŸen Hemingway, muhabir olarak gazeteciliÄŸe baÅŸlar. O yılları “Gazetecilik yıllarında öÄŸrendiÄŸim kurallar en güzelleri idi ve de tüm yazarlık hayatım boyunca onları unutamadım.” ÅŸeklinde hatırlayacaktır. 1922 yılında gazetesi onu Ä°stanbul’a gönderir. Ernest Hemingway Ä°stanbul ile ilgili gözlemlerini Mektuplar kitabında yayınlar.
 
“Sabah uyanıp da Haliç üzerine çökmüÅŸ sisten incecik ve tertemiz baÅŸlarını uzatan minareleri görüp bir Rus operasındaki aryayı hatırlatan müezzinin, dokunaklı sesiyle müminleri yalvarırcasına duaya çağırdığını duyduÄŸunuzda DoÄŸu’nun sihrine eriyorsunuz. Pencere camında yansıyan görüntünüze bakınca, sizi dün gece keÅŸfeden sineklerin ısırıp kızarttığı yerleri görüyor ve kendinizi tam tamına DoÄŸu’da buluyorsunuz. Pierre Loti’nin hikâyelerindeki doÄŸuyla, günlük yaÅŸantının doÄŸusu arasında gerçekten mutlu bir orta yol bulunabilir.”
 
1925 ile 1929 yılları arasında, yazarlık döneminin en önemli eserlerini veren yazar, ilk büyük çıkışını 1926 yılında yayımlanan GüneÅŸ de DoÄŸar isimli kitabıyla yapmıştır. Kendine has üslubu ve yeteneÄŸi ile beÄŸenilen Hemingway, 1927 yılında yayımladığı Kadınsız Erkekler ile kısa öykünün üstadı olarak anılmaya baÅŸlamıştır. 1921 yılında Hadley Richardson’la yapmış olduÄŸu evliliÄŸini 1927 yılında bitirmiÅŸ ve hemen ardından Pauline Pfeiffer ile evlenmiÅŸtir. 1933 yılında eÅŸi Pauline ile birlikte Afrika’ya bir safari macerasına çıkan Ernest’in bu yolculuÄŸu 1935 yılında yayımlayacağı Afrika’nın YeÅŸil Tepeleri isimli eserinin de kaynağı olmuÅŸtur.
 
Afrika’dan döndükten sonra Pillar adını verdiÄŸi bir balıkçı teknesi alan Hemingway, bu tekneyle sık sık avlanmaya çıkmış, hobi olarak baÅŸladığı balıkçılığı o kadar efsane olmuÅŸ ki Fidel Castro onun için 1960 yılında Küba’da bir turnuva bile düzenlemiÅŸ. Ä°ÅŸte Ernest Hemingway’in Pillar isimli teknesiyle çıktığı avlar, YaÅŸlı Adam ve Deniz isimli eserinin de ilham kaynağı olmuÅŸtur. Hemingway bu eseriyle 1953’te Pulitzer Ödülü’ne, 1954’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüÅŸtür.
 
Genetik mirasın kurbanı mı?
 
1940 yılında ikinci eÅŸi Pauline Pfeiffer’dan boÅŸanan Hemingway, Havana yakınlarında bir çiftlik satın alarak üçüncü eÅŸi Martha Gellhorn ile orada yaÅŸamaya baÅŸlar. Aynı yıl, en baÅŸarılı ve ünlü eserlerinden biri olan Çanlar Kimin için Çalıyor yayımlanmıştır. Martha Gellhorn’dan boÅŸanan Hemingway, hemen ardından Mary Welsh ile tanışmış ve çift 1946 yılında evlenerek Küba’ya yerleÅŸmiÅŸtir. Burada bozulan saÄŸlığı yüzünden sıkıntı çeken Ernest Hemingway, Küba’da bulunduÄŸu yıllarını sık sık balığa çıkarak, avlanarak ve doÄŸayla iç içe olarak geçirmiÅŸtir.
 
Yazar, çalışmayan böbrekler, beyin sarsıntısı, sol gözün körleÅŸmesi, karaciÄŸer rahatsızlıkları ve geçirilen bir uçak kazasının ardından inzivaya çekilir. Ne var ki saÄŸlık sorunları depresyonu, depresyon da paranoyayı tetikler ve hayatı fiziksel olarak olduÄŸu kadar zihinsel olarak da içinden çıkılmaz bir hal alır. 1961 yılında ilk intihar denemesini gerçekleÅŸtirse de kurtarılır. Bunun üzerine yazar, psikiyatri kliniÄŸine yatırılmış. Hatta o dönemin popüler tedavi yöntemine, elektro ÅŸok tedavisine tabi tutulmuÅŸ. Ancak taburcu olduktan iki gün sonra yeniden intihar giriÅŸiminde bulunmuÅŸ ve ne yazık ki bu kez baÅŸarılı olmuÅŸtur. Silahını aÄŸzına dayayarak ateÅŸ eden Hemingway, 2 Temmuz 1961 tarihinde tıpkı iki kardeÅŸi ve babası gibi intihar etmiÅŸ vaziyette bulunmuÅŸtur.
 
“Her insanın hayatı aynı ÅŸekilde sona erer. Bir insanı diÄŸerinden ayırt eden, nasıl yaÅŸadığı ve nasıl öldüÄŸünün ayrıntılarıdır.”
 
Yaşlı Adam ve Deniz
 
Dünyanın dört bir yanında kendini serüvenden serüvene atan Hemingway, fırtınalarla dolu yaÅŸamına yön veren karakterini bir bakıma bu romanıyla özetlemiÅŸ gibidir. Yazar, sert, acımasız fakat bir o kadar da dokunaklı bir hayatı, yaÅŸlı bir balıkçının okyanusta geçen birkaç günüyle özdeÅŸleÅŸtirerek; yalın, yoÄŸun ve çarpıcı bir baÅŸyapıt ortaya koymuÅŸtur. Beyaz perdeye de uyarlanan YaÅŸlı Adam ve Deniz yazarın Nobel Ödülü kazanmasında da birinci etken olarak görülmektedir.
Hemingway’in Küba’da kaleme aldığı bu eser, Pillar isimli teknesiyle çıktığı balık avlarından esinlenerek yazdığı eserde Kübalı bir balıkçının maceraları anlatılmıştır. Ä°ncil’den öÄŸelerin de bulunduÄŸu eserde Hemingway, olayları ve kahramanları sembolik bir ÅŸekilde iÅŸlemiÅŸtir. Aylardır balık yakalamayan ama yıllardır balıkçılık yapan, yaÅŸlı bir Kübalı balıkçı olan Santiago, Meksika Körfezi açıklarında idealindeki balığı yakalar. Santiago hayatında gördüÄŸü en büyük kılıçbalığını günler süren uÄŸraÅŸları sonucunda tam da pes edecekken teslim almayı baÅŸarır. 
 
“Denize açılalı üçüncü gün olmuÅŸtu. Ve balık, teknenin etrafında dönüp duruyordu. Yaklaşık iki saat, balığın bu dönüÅŸleri devam etti. Ancak, her dönüÅŸü daha kısa oluyordu. Anlaşılan oydu ki, balık da son kozunu oynuyordu. YaÅŸlı denizcinin de balıktan farkı yoktu. ‘Sonuna gelmiÅŸken, yenilmemeliyim.’ diye sürekli kendisine cesaret ve güç veriyordu. ‘Onu öldürmek zorundayım, iriliÄŸine ve güzelliÄŸine raÄŸmen bunu yapmalıyım.’ dedi. Ä°htiyar zorlukla su üstüne çıkardığı balığa mızrağını fırlatarak öldürmeyi istiyordu. Kılıç balığı pes etmiyor saatlerdir zıplıyordu. Saatlerce gitti, geldi. Pes etmek üzereydi ki, balığın yaklaÅŸtığı anda zıpkınını saplamıştı. Zıpkını yiyen dev balık birden bire canlandı ve hızla uzaklaÅŸtı. YaÅŸlı adamın gözleri karardı, başı döndü. Yine de oltanın ipini yavaÅŸça gevÅŸetmeyi becerebildi. Bir müddet sonra balığın suyun üstünde kımıldamadan durduÄŸunu fark etmiÅŸti. Balık artık yenilmiÅŸti.”
 
Fakat devasa kılıçbalığını yakaladıktan sonra bu defa da köpek balıkları ile mücadeleye girecek yakaladığı balığı sahile getirmek zorunda kalacaktır.  Santiago’nun devasa kılıç balığını yakalamak ve yakaladıktan sonra onu sahile taşımak için köpek balıkları ile giriÅŸtiÄŸi amansız savaÅŸ romanın belkemiÄŸidir. Ä°htiyar balıkçının tüm olumsuzluklara raÄŸmen umudunu hiç yitirmeyiÅŸi ve her türlü zorluÄŸa karşı yelken balığı ve köpek balıkları ile yaptığı mücadele romanın konusudur.
 
Çanlar Kimin Ä°çin Çalıyor
 
Akıp giden ÅŸimdiki zaman, insan ve romancı olarak Hemingway’i hep ilgilendirmiÅŸ olan “ÅŸimdi”, tüm doÄŸallığıyla, durdurulamazlığıyla, Çanlar Kimin Ä°çin Çalıyor boyunca akıp gidiyor. Ä°spanya daÄŸlarında savaÅŸan antifaÅŸist bir gerilla timine baÄŸlı Enternasyonal Tugaylarda yer alan Amerikalı genç Robert Jordan etrafında geliÅŸen bu roman, sadakat ve cesareti, aÅŸk ve yenilgiyi, bir idealin trajik ölümünü anlatıyor.
Yazarın en ünlü romanlarından biri olan Çanlar Kimin için Çalıyor’da savaşın ne kadar anlamsız olduÄŸu üzerinde durulmuÅŸtur. BaÅŸarılı yazarın her zamanki gibi sade bir dille yazdığı eser, 1943 yılında beyaz perdeye de uyarlanmıştır. Romanın kahramanı olan Prof. Robert Jordan, patlayıcı konusundaki uzmandır. Ä°ngiliz asıllı Prof. Robert Jordan Ä°spanyol iç savaşı sırasında çetelere katılmıştır. Bu yüzden Segovia ÅŸehrine yapılacak bir saldırıya zemin hazırlamak için bir köprüyü havaya uçurmakla görevlendirilmiÅŸtir. Emrine de bir takım insanlar verilmiÅŸtir. Profesörün emrindekiler bu görevin ölümlerine sebep olacağını düÅŸünmekte, ne için öleceklerini ve ölmeleri halinde neyin düzeleceÄŸini sorgulamaktadır. Prof. Robert Jordan bu görevdeyken başından birçok olay geçecek ve gerçek aÅŸkını bulacaktır.
 
Hemingway bu eseriyle savaÅŸ tam anlamıyla bir yıkım, ölene de öldürene de bir felaket olduÄŸunu vurgular. Bunun yanı sıra aÅŸkın her yaÅŸta, her ortamda insanın karşısına çıkabileceÄŸini, savaşın ortasında dahi hayattaki gerçek aÅŸkımızla karşı karşıya kalınabileceÄŸini gösterir okurlarına. Ona göre aÅŸk savaşın ortasında dahi karşımıza çıkabilir ve bizi hayata baÄŸlar…
 
“Ölmek hiçbir ÅŸeydi, El Sordo’nun ölümle ilgili bir korkusu yoktu, ne de ölümle ilgili bir görüntü vardı kafasında. Ama yaÅŸamak, bir tepenin yamacında rüzgârla salınan bir buÄŸday tarlasıydı. YaÅŸamak, gökyüzünde dolanan bir atmacaydı. Tahılın savrulduÄŸu, samanların uçuÅŸtuÄŸu harman yerinde, tozlar içinde duran toprak testideki suydu yaÅŸamak. Bacaklarının arasındaki bir attı yaÅŸamak; bir bacağının altındaki karabinaydı, bir tepeydi, bir koyaktı, bir dereydi kenarında, vadinin uzak kıyısında, tepelerin ötesindeki aÄŸaçların uzandığı.”
 
GüneÅŸ De DoÄŸar
 
Hemingway bu eserinde, aÅŸklarındaki, yaÅŸamlarındaki düÅŸ kırıklıklarını eÄŸlenerek, bohem hayatı yaÅŸayarak, baÅŸka mutluluklar arayarak unutmaya çalışan insanları anlatır. Romandaki kiÅŸiler, savaÅŸ sonrası deÄŸer yargıları yiten, deÄŸiÅŸen yaÅŸamları birbirine benzeyen insanlardır. Time dergisinin 1923 ile 2005 yılları arasında yazılmış en iyi 100 Ä°ngilizce roman listesinde de yer alan bu eser, ülkemizde ilk defa 1955 yılında yayınlanmıştır. Yitik neslin ustalıkla yazılmış karamsar öyküsü olan roman, Avrupa’ya göç etmiÅŸ bir grup insanın, I. Dünya Savaşı hemen sonrasında umutsuz, amaçsız yaÅŸamlarını konu eder.
“YaÅŸamaktan mutlu olmak demek, paranızın karşılığını almayı öÄŸrenmek ve bunun bilincinde olmaktı. Ä°nsan parasının karşılığını alabilir. Dünya, alışveriÅŸ etmek için iyi bir yerdi. Çok iyi bir düÅŸünce gibi görünüyor bu. BeÅŸ yıl sonra, diye düÅŸündüm, bütün öteki düÅŸüncelerimin hepsi kadar saçma gelecek bana.”
 
Savaşı deÄŸiÅŸik boyutlarıyla ele alan bir Hemingway, bu romanda da olduÄŸu gibi savaşın insan üzerindeki etkisini, insandan neler alıp götürdüÄŸünü bütün doÄŸallığıyla yansıtan bir ustadır. Kitapta anlatıcı ile birlikte I. Dünya Savaşı sonrası insanların hayatlarına giriyoruz. Yazar, abartısız gerçekleri, canlı betimlemeleriyle 1920’li yıllarda vatanlarından uzakta, kendi sürgünlerini yaÅŸayan ve düÅŸ kırıklığı içindeki bir grup Amerikalının Fransa ve Ä°spanya’daki hedonistik yaÅŸantılarını anlatır. Roman, “kayıp nesil” olarak da adlandırılan bu insanlardan biri olan savaÅŸ yorgunu bir Amerikalı savaÅŸ gazisi Jake Barnes’ın aÄŸzından anlatılır.
 
“Belki de bu doÄŸru deÄŸildi. Belki insan giderek yeni ÅŸeyler öÄŸreniyordu. Niçin böyle olduÄŸu beni ilgilendirmiyordu. Bütün istediÄŸim nasıl yaÅŸanılacağını öÄŸrenmekti. Belki insan nasıl yaÅŸanılacağını öÄŸrenebilirse, nedenini de öÄŸrenebilirdi.”
 
Afrika’nın YeÅŸil Tepeleri
 
Avcılığa olan tutkusunu açıkça gördüÄŸümüz Afrika’nın YeÅŸil Tepeleri kitabında Hemingway, ekibiyle yaptığı safarileri, avladığı, avlayamadığı avlamak istediÄŸi hayvanları yazmış. Bunları yazmakla beraber yine dünya görüÅŸünden, edebi zevklerinden, Afrika ve insanları hakkındaki görüÅŸlerinden detaylar da paylaÅŸmış. Hemingway, Avrupa’da bulunduÄŸu yıllarda sık sık Afrika’ya avlanmaya gitmiÅŸtir. Kendi ülkesinde de balıkçılıkla birlikte, avlanmanın her türüne ilgi duymuÅŸ; çoÄŸunlukla avlanabileceÄŸi yerlerde yaÅŸamış, yaÅŸamını bir serüvenler zincirine dönüÅŸtürmüÅŸtür. Av sahnelerini anlatırken avcıları pek de kayırmayan Hemingway, avcıların iz sürüp niÅŸan alırken erkekçe bir iÅŸ yapıyor gibi olduklarını anlatmasının yanı sıra; kıskanç, nefret dolu, saldırgan, aÅŸağılık  duygusuna sahip karakterlerini de gizlemez.
 
Hemingway’in avcılarındaki bu tarifi güç nefret duygusu nedensiz deÄŸildir. Arkasında erkekliÄŸini kanıtlama isteÄŸi, derin bir aÅŸağılık kompleksi ve büyük iÅŸler baÅŸarma arzusu vardır. Anlatımı dürüst ve yalın olan yazar olayları, hayvanları koruyormuÅŸ, geyikleri seviyormuÅŸ gibi sahteliklere bulaÅŸmadan olduÄŸu gibi anlatır. Bir avcının içindeki, nefrete yaklaÅŸan acımasızlığı hiç saklamadan olanca çıplaklığıyla sunar okura.
 
“Sımsıcak bir düzlükte sırtlanın uzaktan vuruluÅŸunu görmek, daha da eÄŸlenceliydi. Ters dönmesini, çılgınca daireler çizmesini, içine tohumlarını salan ölümle yarışırcasına hızlı hareketler yapmasını izlemek, çok ilginçti. Ama M’Cola’nın kahkahalar atmasına neden olan asıl olay baÅŸkaydı. Klasik bir sırtlanın koÅŸarken uzaktan vurulmuÅŸsa öfkeyle dönerek bağırsaklarını ortaya çıkarana dek kendini parçalaması, sırtlan ÅŸakasının doruÄŸuydu. Hayvan, bağırsaklarını çıkardıktan sonra, durup bunları tadına vara vara yerdi.”
 
Silahlara Veda
 
Hemingway’in en önemli romanlarından biri olarak bilinen “Silahlara Veda”, sıcak savaşın ortasında iki genç insanın hem sevgi dolu dünyalarında hem de savaşın her ÅŸeyi yerle bir eden acımasız dünyasında yaÅŸarlar. Bu süreçte geçirdikleri tüm zorlukları sevgileriyle aÅŸmayı baÅŸarırlar. Bu zorlu dönemle ilgili gözlemlerini ustaca aktaran yazar, yalnız savaşı anlatmakla kalmıyor, kendi dünya görüÅŸü doÄŸrultusunda savaşın insan yaÅŸamına olan tüm olumsuz etkilerini de vurgular.
 
“Dünya herkesin kolunu kanadını kırar. Daha sonraları, kolu kanadı kırılan kimseler, kırık yanlarıyla daha da güçlü olmasını bilirler. Ama dünya, kolunu kanadını kıramadıklarını öldürüverir. Çok iyileri, çok anlayışlıları ve çok yürekli olanları hiç bakmadan öldürür. Bunlardan hiç biri deÄŸilseniz, hiç kuÅŸkunuz olmasın sizi de öldürecektir. Ama ÅŸimdilik acelesi yoktur, zamanı deÄŸildir henüz.”
 
Romanda, savaşın ortasında TeÄŸmen Frederick Henry ve hemÅŸire Catherine Berkley’in aÅŸkını anlatan Hemingway’in gençlik aÅŸkından iz düÅŸümler vardır. Bununla birlikte eser, okurlarına I. Dünya Savaşı’yla ilgili olaÄŸanüstü kesitler sunar. Yirminci yüzyılın ilk çeyreÄŸinde savaÅŸ sırasındaki savaÅŸ ve aÅŸk deneyimini dolaylı ve düzyazı biçimiyle okurlarıyla buluÅŸturan Hemingway, tıpkı doÄŸada olduÄŸu gibi olayların öneminin genellikle yüzeyin altında olduÄŸunu bunu görmek için sizin neye baktığınızın önemli olduÄŸunu gözler önüne seriyor.
 
Kazanana Ödül Yok
 
SadeliÄŸi, doÄŸallığı ve sert üslubuyla kendini kabul ettiren, bu teknikleri eserlerinde çok baÅŸarılı ÅŸekilde uygulayan yazarın bu eseri, on dokuz kısa hikâyeden oluÅŸmaktadır. Kadınlar, avcılar, boÄŸa güreÅŸçileri, bilgeler ve onların türlü hallerini usta kalemiyle yansıttığı bu eserinde Hemingway’in hayal gücü ve gözlem yeteneÄŸi bir kez daha gözler önüne seriliyor. Yazarın eÅŸsiz yeteneÄŸinin ürünü olan on dokuz kısa hikâye romanlarında derinlemesine ele aldığı temalara genel bir bakış niteliÄŸi taşımakta.
 
“Bir doÄŸa bilimci gözlem hassasiyeti kazanmak için gözlemlerinde kendini tek bir dönemle sınırlandırır. Ben de önce 1918 yılının Haziran ayında Ä°talya’daki Avusturya saldırısı sonrasını, geri çekilmeye zorlandıktan, ardından muharebe sonunda ölülerin varlığı haricinde eski pozisyonu korumak için kaybedilen toprakların geri alınması amacıyla taarruz yapıldıktan sonra ölülerin çokça olduÄŸu zamanı ele alacağım.”
 
Akıntı Adaları
 
Hemingway’in yazarlığının en oldun döneminin ürünü olan Akıntı Adaları, yazarın bizzat yaÅŸadığı ve duygusal yönü ağır basan serüvenlerinden yola çıkarak yazdığı bir romandır. Üç bölümden oluÅŸan romanda yazar, hareketli serüvenleriyle okuru kendine baÄŸlamayı baÅŸarıyor. Roman bu yönüyle Hemingway’in hem duygusal yönünün ağır basan hem de serüven yaÅŸamayı bilen, seven bir kiÅŸilik olduÄŸunu kanıtlar nitelikte.
 
YaÅŸamının büyük bölümünde serüvenler peÅŸinde koÅŸan, hiçbir zaman sessiz ve dingin bir yaÅŸamı olmayan yazarın bu tavrı yazarlığının yanı sıra tüm hayatı boyunca bir arayış ve amaç peÅŸinde olduÄŸunu gözler önüne seriyor. Bu amaç ve arayışın yanı sıra edebiyata kazandırmış olduÄŸu eserleri okumakta onun bu yolculuÄŸa eÅŸlik edebilmenin en keyifli yolu olsa gerek. Kısa, yalın cümleler kullanarak insanı sarsan anlatımını bu eserinde de görmek mümkün.
 
“Bütün bunlara yeni baÅŸtan baÅŸlamak güç olacak, diye düÅŸündü. Neler olacağını çok iyi biliyordu. Günü belirli bir bölümünde derli toplu bir evi olmak, tek başına düÅŸünmek, baÅŸkalarının konuÅŸmalarını duymadan okumak, onlarla konuÅŸmadan bir ÅŸeylere bakmak, kesintiye uÄŸramadan çalışmak hoÅŸ olurdu; ama sonra yalnızlığının baÅŸlayacağını biliyordu.”
 
Ya Hep Ya Hiç
 
Ailesini ekonomik olarak ayakta tutabilmek adına Küba ve West Adası arasında kaçakçılık yapmak zorunda kalan dürüst bir adam olan Harry Morgan’ın hüzünlü hikâyesi anlatılır, bu kitapta. Hemingway’in satırlarında dünya görüÅŸüne sıkça rastlarız. Bu eserinde de son derece gerçekçi bir yaklaşımla ele alır konuyu. Bu eserinin en büyük farkı diÄŸer eserleri arasında en incelikle iÅŸlenmiÅŸ en etkileyici iliÅŸkilerle bezenmiÅŸ olmasıdır. “Ya Hep Ya Hiç” gerçekçi karakterlerine raÄŸmen eleÅŸtirmenlerce kabul görmez. Ancak bu kabul görmeyiÅŸ Hemingway’in bu eserinin en iyi serüven kitaplarından biri olmasına engel olmaz. Eserindeki baÅŸ kahraman Harry Morgan’ın zor yaÅŸantısı, içinde bulunduÄŸu bölgeye akın eden zengin ve sefahat düÅŸkünü yatçıların dünyasını gördükten sonra daha da zorlaşır. Bu hayat onu alışılmadık bir gönül iliÅŸkinin içine sürükler.
 
Deniz DemirdaÄŸ, Hayat hakkında yazabilmek için önce onu yaÅŸamak gerekir, Kitabın Ortası dergisi, Temmuz 2019, sayı 28.
Kaynak: Dünya Bizim Websitesi: (https://www.dunyabizim.com/portre/ernest-hemingwayin-hayati-da-adeta-bir-macera-romani-h36570.html)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.