Kemal Sayar: Başı sınuklar için kılavuz
Muhatabımızın bizde eksik olan parçayı yerine koymasını, onunla bütünleşerek kusurlarımızı iyileştirebilmeyi ümit ediyoruz. Oysa tamlık ve bütünlük dışarıdan değil, kendi içimizden gelmeli. Sevdiğimiz bir başkasıyla tamlık arayışı yetersiz, eksik olduğumuz ve sevgiyi tek başımıza üretemeyeceğimiz düşüncesine yaslanıyor. Sevecek birini aramak yerine, neden kendimizi daha çok sevilmeye değer kılmıyoruz? Almak istediğimizden daha fazlasını vermeye neden talip değiliz? Bir yoldaş ara, bir refiki özle ama bir tarikin de düşünü kur. Yolu düşlemeyene yoldaş nasip olur mu kuzum?
Odaya önce gözyaÅŸları giriyor. GözyaÅŸları sağı solu kolaçan ediyor, masanın üzerinde duran kalem ve kağıtları inceliyor, sonra yanaklarından süzülerek iskemlenin üzerine şıp diye damlıyor. Önce göz yaşıyla konuÅŸuyorum. Neden geldin sen buraya? Ä°lk gelen ben deÄŸilim herhalde diyor. Yok senden önce de çokları geldi ama sahibinin önü sıra yürüyen pek yoktu. Pek mi büyük derdin? Bu da soru mu doktor ? Sadece hakikati konuÅŸmak deÄŸil, onu duymak da cesaret ister. Cesaretin varsa sus ve dinle.
Neden sonra, nemli gözlerin sahibi konuÅŸmaya baÅŸlıyor. Genç bir kadın, baÅŸ örtüsünün altında bir baÅŸ deÄŸil sanki dünya kadar büyük bir dert yumağı gizli. ‘Sesime cevap verecek bir ses, ruhumu onda seyredeceÄŸim bir yüz yok. Bu insan çölünün ortasında kimsesizim’. Ä°lk yumruk beklemediÄŸim bir yerden geldi. Bir nefes alıp devam edelim. ‘Allah bizi bu kadar seviyordu madem, neden tutmadı cennetinde? Neden onca acıya duçar etti?’ Ben bu soruda Hz. Ä°sa’nın çaÄŸlar ötesinden yankılanan sesini duyar gibiyim: ‘Tanrım, beni neden terk ettin?’ Gücenecek kimse kalmadığı için Allah’a gücenenler cemaatine bir üye daha. ‘Belki sessizliÄŸimiz ve kimsesizliÄŸimiz ona konuÅŸuyordur’ diye bir cümle geveleyecek oluyorum, sözlerin dudaklarımdan dökülmesiyle bir hiddet iÅŸareti alnının ortasında kabarıyor: ‘O zaman neden bir ses gelmedi ötelerden? Yalnızlık kavururken ruhumu, niye azıcık yaÄŸmur serpiÅŸtirmedi bu kuraklığa?’ Zor sorular. Ona hayatın bütün sorularını çözmüÅŸ, ununu eleyip eleÄŸi duvara asmış bir bilge pozu kesecek deÄŸilim. Bu dünya çölünde kaybolmuÅŸ ruhunu arayan zavallılardan birisiyim sadece. O’nun lütfunu hissettiÄŸim zaman kanatlanan bir yüreÄŸim, ondan yalnızlaÅŸtığım her seferinde, can sıkıntısının bir mengene gibi sıktığı bir ruhum var. Sana bir dert verdiyse güzel kardeÅŸim, o dert hangi dünyalara açılıyor gel bir bakalım. O dert hangi dehlizlerden geçiyor, geçtiÄŸi yerlerde senin göremediÄŸin neresi var.
Yalnızlığın acısı tıpkı susuzluk gibi. KonuÅŸmak istiyoruz, kendimizi hikâye etmek istiyoruz, bir yere, bir topluluÄŸa ait olmak istiyoruz. Kozmik yalnızlık : Ä°nsanı Allah’tan koparan, onu kendi fıtratına ve âleme yabancılaÅŸtıran bir baÄŸlantısızlık hali. Lütfun ışığının sönmesi. Akan zamanın içinde ÅŸikayet etmeden, gönül koymadan eriyip gitmek de bir nimet oysa. Ömür denen o kısacık nehirde akıp gitmek ve bir okyanusa kavuÅŸacağın ânı özlemek. Kendi iradenin O’nun iradesi karşısında hiçliÄŸini idrak edebilmek. Tevekkül ve teslimiyet. Ä°nsandan yalnızlık fiziki bir yara gibi canımızı acıtır, rahat bir uyku vermez, ruhun en dip hücrelerinden yayılan o aÄŸrı kolay dinmez. Kendisiyle baÅŸ baÅŸa kaldığında mutsuz olan insanın yalnızlığı ne acıdır. Ne bedbahttır o kiÅŸi ki, kaderin hükmüne ram olmak istemez. Ben yokum, O var. O bende var. Kendini nefsinden boÅŸalt. Ä°nsan insana baÄŸlı ve bağımlı, insan Allah’a bağımlı. Sevgi ve dikkatle tefekkür ettiÄŸinde açılır o derdin kapısı sana, çiçekler o zaman kokar, gökyüzü o zaman içine dolar. Ä°ÅŸte o zaman, nereye gidersen seni aÅŸk taşır oraya.
Sonra derler ki bir gurbet daha var, adı duygusal yalnızlık. Kendi duygularımdan çok uzaklara gittiÄŸimde olur. Seviniyor muyum, üzülüyor muyum, âşık mıyım, bir derdim mi var hiç bilmiyorum. Ä°nsan kendinin gurbetine çıktığında, iÅŸte orası en koyu yalnızlıktır. Kalbimi okumayı unutursam eÄŸer, bir el bana deÄŸsin ve harfleri yüzüme tutsun isterim. Hecelemeyi yeni söken bir çocukmuÅŸum gibi, otursun biri yanımda ve bana okumayı öÄŸretsin. Bak bu kalp atışı aÅŸkın alametidir. Bak bu özlem, yurt aÄŸrısı olarak okunur. Yurdundan ayrı düÅŸen aÄŸrır. Böyle tek tek öÄŸretsin bana kelimeleri. Yüzleri okumayı öÄŸretsin, kâinata bakmayı.
Bir çocuk emekleyebileceÄŸini fark ettiÄŸi andan itibaren odadan odaya annesini takip eder. Onun mevcudiyetinden emin olduÄŸunda oyuna baÅŸlar. Zamanla çocuk anne babasının yanı başında olmamasının, terk edildiÄŸi anlamına gelmediÄŸini fark eder. Evin dışına gidebilir arık, zira döndüÄŸünde anne ve babasının onu beklediÄŸini, terk edip gitmeyeceklerini bilmektedir. Ayrılığa karşı tahammül, çocuÄŸun artık bir baÄŸ istemediÄŸi anlamına gelmez, sadece o bağın sebat edeceÄŸine duyduÄŸu itimadı gösterir. Ä°nsan ömrü boyunca baÄŸ kurmak istiyor. Ä°nsanla kuramadığı bağı nesnelerle kuruyor, susuzluÄŸunu gidereceÄŸi, sırtını yaslayacağı bir istinatgah arıyor.
Hayatta hiçbir karşılaÅŸma tesadüf deÄŸil. Yüz yüze geldiÄŸimiz her insan bize bir ÅŸey öÄŸretebilir, bizi mutluluÄŸa veya mutsuzluÄŸa gark edebilir. Bir iliÅŸkiyle tamamlanmak, bütünlenmek istiyoruz. Muhatabımızın bizde eksik olan parçayı yerine koymasını, onunla bütünleÅŸerek kusurlarımızı iyileÅŸtirebilmeyi ümit ediyoruz. Oysa tamlık ve bütünlük dışarıdan deÄŸil, kendi içimizden gelmeli. SevdiÄŸimiz bir baÅŸkasıyla tamlık arayışı yetersiz, eksik olduÄŸumuz ve sevgiyi tek başımıza üretemeyeceÄŸimiz düÅŸüncesine yaslanıyor. Sevecek birini aramak yerine, neden kendimizi daha çok sevilmeye deÄŸer kılmıyoruz? Almak istediÄŸimizden daha fazlasını vermeye neden talip deÄŸiliz? Bir yoldaÅŸ ara, bir refiki özle ama bir tarikin de düÅŸünü kur. Yolu düÅŸlemeyene yoldaÅŸ nasip olur mu kuzum? Önce sen dünyaya kıymetli bir hediye ol. Karşına seni sukut u hayale uÄŸratacak insanlar çıkacaktır, belki de onlar senin en büyük öÄŸretmenlerin olacak. Her iliÅŸki ruhumuza tutulmuÅŸ bir ayna, kendi zayıflık, keder ve sevincimizi çıplak gözle görmemizi saÄŸlıyor.
Teslimiyette acı ve zayıflık yoktur. ‘Denize vardığında, akarsuyu düÅŸünme’ diyor bilge. Her ÅŸeyin bir sahibi var ve o bize merhamet ediyor, iÅŸte bunu bilmenin kudretidir teslimiyet. Bir gül gibi, sadece zamanı geldiÄŸinde yapraklarını açar hayat. Her durumu kontrol edemediÄŸimizi, her savaşı kazanamadığımızı fark ettiÄŸimizde tevekkül ve teslimiyet sökün eder. Dalganın aktığı yönde akmak. Kader atının dizginlerinin elimizde olmadığını bilmek. ‘Niçin oldu?’ diye sormak yerine, ‘Ne oldu ve bu bana ne öÄŸretiyor?’ demek. Ben bilmiyorum, ben bilme makamında deÄŸilim artık, Allah biliyor. BildiÄŸimizi sandığımız zamanlar bir yanılsamadan ibaretti. Hiçbir zaman tam olarak bilmedik ve bilemeyeceÄŸiz. ‘Kaderin üzerinde bir kader vardır’. Teslimiyet ruhumuzu gaybın bağışlarına açmaktır. ‘Ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır; tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir gizli ÅŸefkat var gibidir. Åžikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara daha az zalim olurlar’ der ReÅŸat Nuri Güntekin, ÇalıkuÅŸu adlı romanında. DeÄŸiÅŸtirilemeyeni deÄŸiÅŸtirmek istiyorsan, kontrol odasından çıkmak istiyorsan, hayat akmıyor ve ruhun itminan bulmuyorsa teslim ol. Gizli bir el, sen geriye çekilip sırtını duvara yasladığında, bakarsın hayatı onarır. Bazı hakikatler var ki onları saf zihinle kavramaya çalıştığımızda, uzaklaÅŸtırmış oluruz. O yüzden, ‘kalbin aklın bilemeyeceÄŸi sebepleri vardır’.
Bu dünyada bir alâmetimiz var mı? Yakamızda taşıdığımız bir gül, ruhumuzda bir yara, yüzümüzde bir iz? Sözün büyük ustası gibi diyebiliyor muyuz? ‘Sitemin taşıyla başı sınuk bedeni ÅŸikeste Fuzûlî'yim/ Bu alâmet ile bulur beni soran olsa nâm ü niÅŸânımı’. Bu dünyaya yaralanmış, ruhu ve başı yarılmış ruhlarız hepimiz. Bir iç görü kıvılcımı çakıyor içimizde ve ‘bundan daha fazlası olmalı!’ diyoruz.
Eee, gözyaşı, bak ben de doluymuÅŸum, anlatacak bir dolu sözüm varmış. AÄŸzım kalabalıktır ama sana ne kadar merhem oldum bilmiyorum. Åžimdi bir kılavuz vereyim de var git sahibine söyle: HuÅŸ der dem. Aldığın her nefesin farkında ol, ömür iki nefes arasında madem, her nefes arası bir ömürdür, yaÅŸadığının hakkını ver. Åžükret, hamd et, sabret. Halvet der encümen. Kalabalıklar içinde yalnız ol, elin kârda gönlün yârda olsun, elin iÅŸte gönlün Hak ile oynaÅŸta bulunsun. Nazar ber kadem. TopraÄŸa nazar eyle, ölümü daima gezdir içinde, tevazu ile donan. Sefer der vatan. Ä°yiliÄŸin ve güzelliÄŸin yurduna hicret eyle. Nefsinden sefer et, hakikati kendine yurt bil.
Bazen, nâz ile niyâz ederiz. O bize küsmez, darılmaz, bizi yarı yolda bırakmaz. Bunu da en çok, başı yarıklar ve gönlü kırıklar bilir.
Henüz yorum yapılmamış.