Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Cenneti arayan adam

Mustafa Kutlu- Yeni Åžafak



Mahya Yayınları ülkemizde de tanınan Ziyaüddin Serdar’ın Cenneti Arayan Adam-Septik Bir Müslümanın YolculuÄŸu adlı eserini yayımladı (3. bs. Mart 2019). Ä°brahim Kapaklıkaya’nın güzel çevirisi ile bu kitap düÅŸünen çevrelerde ilgi uyandıracaktır.
 
Ziyaüddin Serdar 1951 Pakistan doÄŸumlu. Ä°ngiltere’de büyüdü, Londra’da City Üniversitesinde fizik ve iletiÅŸim bilimleri okudu. Elliden fazla eser, pek çok dergi yayımladı. Radyo ve TV programları yaptı. Çıkardığı Inquiry (1984) dergisinin Türkiye temsilcisi hatırladığım kadarı ile Ahmet Kot idi. Z. Serdar ilk gençliÄŸinden itibaren nerede bir Ä°slâmî oluÅŸum varsa gidip gören, anlamaya çalışan, bu arada entelektüel dostları ile uluslararası yayın faaliyeti yürüten, TebliÄŸcilerden Åžeyh Nazım’a, Ebubekir es-Sufî’den Ä°hvan’a, Farukî’den Ä°ran devrimine, Cemaat-ı Ä°slâmî’den (Babası bu partiye mensuptur) Usame b. Ladin’e Malezya’ya ve Atlas ile Enver Ä°brahim’e sık sık Türkiye’ye uzanan seyahatler araÅŸtırmalar, deneyimlerle zenginleÅŸen bir yolculuÄŸu sergilemiÅŸ. TV Yayıncısı olduÄŸundan panoramik, rahat okunan bir kitap yazmış. Ülkemizin Ä°slâmî mahfilleri anlatılan her kiÅŸi ve olaydan haberdardır. Yaşı yetenler maziye dönüp bir muhasebe yapabilir. Gençler için ders alınacak popüler düÅŸünce tarihi sayılır.
 
Ä°slâmî nokta-i nazardan imal-i fikr etmeye çalışanlar, geleceÄŸe dönük araÅŸtırma yapanlar kitaba bigane kalmamalı.
 
AÅŸağıya Ziya’nın Malezya tecrübesinden bir bölüm aktarıyorum. Anlayana:
 
“Televizyonda ilk kez canlı yayınlanan savaÅŸ olan Körfez Savaşı sona erdi. Tüm savaÅŸlar gibi, galibi ve maÄŸlubu kesin belli olmayan, boÅŸlukta bir sürü soru bırakan, gelecek için çözülmemiÅŸ sorunlar yumağıyla dolu bir savaÅŸ olarak bitti. Tıpkı tüm savaÅŸların bitiÅŸi gibi.
 
Ä°ÅŸimize devam etmek için Malezya’ya döndüm. Çok kültürlü gerçek bir Ä°slami cennetin burada kurulabileceÄŸi inancıma titizlikle sarıldım.
 
Malezya bir kez daha Ä°slam’ın dünya kültürü ana yoluyla birleÅŸtirilebileceÄŸi bir kavÅŸak, Müslüman ülkelerin izleyebileceÄŸi örnek bir yol olabilecekti. Endülüs gibi baÅŸkalarının farklılığının takdir edildiÄŸi ve akışkan kimlik anlayışlarının geliÅŸtirildiÄŸi örnek bir ülke olmalıydı. EÄŸer elli yıllık “kalkınma” bize bir ÅŸey öÄŸrettiyse, o da Malezya’yı diÄŸer ülkelere model oluÅŸturmasında ekonomik gücün temel faktör olacağının aÅŸikâr olduÄŸuydu. Bütün doÄŸru söylemler ve en adil yeniden dağıtım niyetleri ve politikaları, ciddi ve iyi yönetilen baÅŸarılı bir ekonomi olmaksızın, istihdam üretemez, masaya yiyecek koyamaz ve yoksullara daha iyi yaÅŸam ÅŸartları saÄŸlayamaz. Toplum kesimlerine paylaÅŸtırılabilmesi için, önce ortada bir pasta olması gerekir. Bu açıdan da Malezya, bol doÄŸal kaynakları, eÄŸitimli, adapte olabilen iÅŸgücü ve ekonomik kalkınmaya planlı yaklaşımıyla en iyi aday gibi görünüyordu. Enver, klonlanıp benzeri çıkmadığı sürece, güç merkezine doÄŸru gittikçe ilerleyen, müstakbel lider konumunu koruyordu. Seçenekleri ve fikirleri tartışmak için sık sık kütüphanesinde toplanıyorduk. Ona ilginç projeler götürüyor, belli konularda en iyi tavsiye ve düÅŸüncelerimizi sunuyor, konuÅŸmalarına katkıda bulunuyor ve onu ilgilendiren konuları araÅŸtırıyorduk.
 
Zaman geçtikçe Malezya’nın temel çizgilerinin fark edilmesi daha güç hâle geliyordu. Bu çizgiler aynı anda hem geniÅŸliyor hem daralıyor gibi görünüyordu. Kuala Lumpur’u ziyaret etmeye ilk baÅŸladığımda, geleneksel mekânlarla dolu küçük bir kasabada olduÄŸumu hissetmiÅŸtim. Åžimdi ise bu kasaba, gözlerimin önünde küresel, postmodern bir ÅŸehre dönüÅŸüyordu. Her yerde konut siteleri yükseliyor, yeni alışveriÅŸ ve iÅŸ merkezleri hızla yayılıyordu. Bazı mekânlar olduÄŸu yerde dönüÅŸüyordu; eski moda dükkânlar bir gecede aşırı pahalı tasarım ürünleri satan modern maÄŸazalara veya uluslararası mutfak ürünleri sunan restoranlara dönüÅŸüyordu. Kent, küresel tüketim kültürünün kurallarına adapte oldukça, yaÅŸamın hızı inanılmaz bir ÅŸekilde artıyordu. Nereye bakarsanız, orada geleneÄŸin geri çekildiÄŸini, nefessiz kaldığını, modernitenin ilerlediÄŸini, geleneksel kültür dahil her ÅŸeyi ticari mala dönüÅŸtürdüÄŸünü görüyordunuz. Bu süreç ise, derinliÄŸi ve bakış açısını geniÅŸletiyordu. BeÅŸ yıllık dönem içinde, her ÅŸey tıpkı hiyeroglif yazıları dahil antik bir Mısır piramidine benzetilen alışveriÅŸ merkezleri gibi, yalnızca yüzeysel bir dönüÅŸüme tabi oldu. Ekonominin büyümesi, yalnızca genel yaÅŸam standartlarını yükseltmekle kalmadı, bazıları için olaÄŸanüstü bir zenginlik üretti. Yeni zenginler gösteriÅŸli yaÅŸamlar sürmeye baÅŸladı; tasarımcı imzalı giysiler, pahalı aksesuarlar ve BMW veya Mercedes standart hâle gelmiÅŸti. Bu kimseler Kuala Lumpur’un gözde semti Bangsar’daki açık revaklı istiridye ve ÅŸampanya barlarını doldurmaya baÅŸladılar. Yoksullar da tamamen aynı ÅŸekilde giyiniyordu. Yalnızca giysileri ve aksesuarları “çakma”ydı; ama gerçeÄŸinden ayırt etmek çok güçtü. ÖzelleÅŸtirilebilecek her ÅŸey özelleÅŸtiriliyor ve BaÅŸbakan’ın çevresinde kümelenmiÅŸ dostlarına satılıyordu. Çok fazla çaba gösterilmeden elde edilen ani zenginlik, büyük fikirler doÄŸuruyor ve Malezya büyük, çok büyük düÅŸünüyordu: Bu düÅŸünceler [1998-2004 arasında] dünyanın en yüksek binası olan Petronas Towers ve dünyanın teknolojik bakımdan en geliÅŸmiÅŸ uluslararası havaalanı ÅŸeklinde somutlaşıyordu. Bu milletin uzun süredir Guinness Rekorlar Kitabı’na duyduÄŸu hayranlık, nihayet orada yer almalarıyla gerçeÄŸe dönüÅŸüyordu. Michael Jackson ve Madonna her yerdeydi. Televizyon ve sinemalar Amerikan yapımlarıyla doluydu. Ä°stihdam alanı olarak sunulan yeni konut projeleri, eski mimari ve geleneksel Malay evlerinin yerine, iklime veya kadim ailevi ve toplumsal yaÅŸam biçimlerine yer vermeyen monoton banliyö modernitesini getiriyordu. Herkes gittikçe hızlanarak, duramayacak kadar hızlanarak koÅŸuyordu.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.