Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Dücane Cündioğlu: Tut ki gecedir, o halde kim kimin muhbiri?

Sol siyaseti karakterize eden bir vasıftır polislik/ajanlık suçlaması. Siyasî muhalefetin, devrimciliğin, illegalitenin kaçınılmaz psikolojisi. Devrimci tecrübenin doğruladığı bir duyarlılık.



Tut ki gecedir / katiller huzursuz / hırsızlar sinirli / hainler ürkekçedir / elleri telefona kendiliÄŸinden uzanıyor / ihanete gece müthiÅŸ bir gerekçedir / ihbarlar birer sansar / bir telefondan bir telefona atlar / ihanet bir bilmecedir...
 
Attila Ä°lhan''ın hikâyesi bu!
 
İhbarın.
 
Ä°hanetin.
 
Ve sadakatin.
 
Yani Türk solunun... Türkiye''nin...
 
Sırıtma o hâlde, anlattığım senin hikâyen!
 
* * *
— “Kendi kendisine soru sormaktan aciz birileri de çıkıp “Attila Ä°lhan kimden yana?” diye sorarlar. Aynalı labirentlerden geçtiÄŸiniz zaman bir aynada yüzünüzü görürken ensenizi göremezsiniz. Siz yansımalarınızın toplamısınızdır. Bu yüzden hayatlarının en önemli ölçüsü olduÄŸunu sandıkları “Kimden yanasın?” sorusunun yanıtını hep tek bir aynadan almak istedikleri için, tek boyutlu perspektiflerle yetinmek zorunda kalırlar. Bir de o tek boyutu doÄŸru belleyip üzerine illüzyonlar inÅŸa ederlerse, çok boyutlu bir aynanın yansımaları olan gerçekle aralarına uçurumlar girer. Eh benim gibi biri çıkıp da bu illüzyon dünyasına çomak sokmaya kalkınca...” (GüneÅŸ, 12 Ocak 1988)
 
Evet, kalkınca?..
 
Bu illüzyon dünyasına çomak sokmaya kalkınca n''olur?
 
Muhtemelen hep olan olur: ajanlık, polislik suçlamaları alır başını gider.
 
Attila İlhan''ın başına gelen de budur.
 
Yukarıdaki açıklamayı “O Karanlıkta Biz” romanıyla ilgili olarak verdiÄŸi bir mülâkattan aktardım.
 
Åžair, kendisine yönelik sitemlerin gerekçesi baÄŸlamında meseleyi öyle farklı noktalara vardıracaktır ki içinde bugün olup bitenleri tefsire yarar ayrıntılar da bulunacaktır.
 
Ä°çine bir kurt düÅŸmüÅŸtür bir kere. Her ÅŸeyden kuÅŸkulanmasına yol açan bir kurt.
 
Islah edilemediÄŸi için tasfiye edilmesi gerekecektir.
 
Polislikle... ajanlıkla... eşcinsellikle...
 
YetiÅŸtirdikleri eliyle...
 
Çocuklarının dilinden...
 
Hakikaten öyledir, ÅŸairin dediÄŸi gibi, ihanet bir bilmecedir.
 
* * *
— “Ciddi bir kritika yapmalısın yoldaÅŸ! Asyalı zehmetkeÅŸleri hor görmektesin, aranızda bu mania durdukça, onlara ulaÅŸamazsın ki! Bu nemenem inkılapçılık?”
 
Ahmet Ziya''yı böyle uyarır Hocayef.
 
Kimdir Ahmet Ziya?
 
Kim olacak, Attila Ä°lhan''ın “O Karanlıkta Biz” romanının devrimci kahramanı.
 
BaÅŸka bir deyiÅŸle kendisi.
 
Romancıdan dinleyelim:
 
— “Ahmet Ziya, uluslararası komünist standartlarıyla yetiÅŸmiÅŸ. Onun gibi bir çoÄŸu da öyle yetiÅŸiyor. O zaman ulusallığı ister istemez hor görüyor. Bizde sosyalizm, Batıcılığın varyasyonlarından biri olarak yansıdı ve yayıldı. Oysa kökeni Galiyef-Mustafa Suphi çizgisinde. O çizgide geliÅŸmesine meydan verilmedi ki... Ahmet Ziya''nın içine düÅŸen kurt budur.”
 
Bu romanında romancı kendi hikâyesini anlatmaktadır aslında. 1940''lı, 50''li yılları... Türk solunun geçtiÄŸi evreleri... sadakat ve ihaneti...
 
* * *
Attila Ä°lhan''ın polisliÄŸi meselesi, zamanında yakınında bulunmuÅŸ gençlerden birinin, Hasan Bülent Kahraman''ın geçenlerde aktardığı bir bilgi-notuyla yeniden alevleniverdi.
 
— “Sen bilmezsin, Attila casustu. Tamamen MÄ°T''in adamıydı. Biz bilirdik... Hepimiz hapisten ve iÅŸkenceden geçtik. Parmaksız Hamdi (Ä°stanbul Emniyet Müdürü) bir tek ona dokunmadı...”
 
Åžair Arif Damar''a ait bu açıklamalar. BilebildiÄŸim kadarıyla Attila Ä°lhan''ın hayatı boyunca ÅŸiirine iltifat etmediÄŸi bir baÅŸka ÅŸaire...
 
Bir defasında kendisine yapmış olduÄŸu bir açıklamayı, Hasan Bülent Kahraman da ÅŸairin ölümü üzerine —anı kabilinden— kayda geçirdi. (Sabah, 25 Ekim 2010).
 
Kahraman, birkaç gün sonra, ÅŸairin nedense önceden aktarmayı unuttuÄŸu bir cümlesini daha okurlarıyla paylaÅŸmaktan kendini alamadı:
 
— “Onu Avrupa''ya da devlet gönderdi.” (Sabah, 29 Ekim 2010)
 
Bu küçük ayrıntının ilâvesini gerektiren asıl sebep, Engin Ardıç''ın yazdığı bir yazıdır. Çünkü “Attila Ä°lhan''a ''polis'' suçlamasının yöneltildiÄŸini birçok ''eski tüfekten'' duymuÅŸtum, yeni bir iddia deÄŸildir” diyen Ardıç, kafasında birçok soru iÅŸareti bulunduÄŸunu belirtir ve Ä°lhan''ın “1949 gibi bir yılda nasıl olup da pasaport alabilmiÅŸ ve Fransa''ya gidebilmiÅŸ” olduÄŸunu haklı olarak merak eder.
 
Ve pek tabii ki sonrasında vukû bulan bir dizi ilginç (!) geliÅŸmeden de söz eder.
 
Damar''ın açıklamalarını üstüne basa basa “hiç ciddiye almadığını” belirten Hasan Bülent Kahraman, Engin Ardıç''ın yazısı üzerine, kuÅŸkuları güçlendiren küçük bir ayrıntı daha aktarmak lüzumunu hisseder:
 
— “Ä°lhan''ın 1950 Paris yolculuÄŸuna çıktığı, adını ÅŸiirlerinde geçirdiÄŸi yakın arkadaşı Mırç, Cahit Selçuk, sonradan MÄ°T''e mensup olmuÅŸtur.”
 
Hatırasına sahip çıkmakta bir an bile tereddüt etmediÄŸi bir ÅŸairin aleyhindeki bu yıkıcı dedikoduları niçin aktarır bir köÅŸeyazarı?
 
Üstelik ısrarla “hiç ciddiye almadığını” iddia ettiÄŸi hâlde?
 
— “Gene de bütün bu dosyalar, belgeler açılsın, araÅŸtırılsın ve bu iddialar bir aydınlığa kavuÅŸturulsun. Artık ne kadar olursa.”
 
Bu özel tekniÄŸin kışkırtıcılığı su götürmez. Ä°kircikli bir teknik üstelik...
 
Yazar, belki “Yangın var! Yangın var!” diye baÅŸkalarını yardıma çağırıyor ve fakat nedense elindeki çıranın dumanı da belli belirsiz tütüyor.
 
Bir yazar hem —sadakatini ilân ettiÄŸi üstadı hakkında— ciddiye almadığı ağır ithamları aktarıyor, hem de sonra onları cevapsız bırakıyor, daha da kötüsü, cılız savunma gösterileriyle bu dedikoduların güçlenmesine yardımcı olmayı seçiyor:
 
— “Bu iddialar bir aydınlığa kavuÅŸturulsun!”
 
Sadakat gibi istismara açık bir kavram bir yana, bizatihi hürmet ve vefanın kendisi dahi, kiÅŸinin rahle-i tedrisinden geçtiÄŸi bir usta hakkında kamuya bu tür davetler çıkarmasına mâni olmalıydı.
 
Bence.
 
Bilinç ile bilinçdışının böylesine açık biçimde çatıştığı çok az örnek hatırlıyorum. Bu yüzden de bu gizli çatışmanın etik deÄŸil, psikolojik bir sorundan köken aldığı kanaati taşıyorum.
 
Ä°lgisi ve sabrı olanların, Kahraman''la Attila Ä°lhan arasındaki iliÅŸkinin niteliÄŸine ve bilhassa finaline (!) bakmaları hâlinde bu çatışmayı çözümlemek bakımından gerekli psikanalitik malzemeyi bulmakta pek zorlanmayacaklarını umuyorum.
 
Yargılamayı ahlâk alanının dışına çıkarmamıza yardımcı olan ve böylelikle nefsanî hadiselerin tabiatı gereÄŸi hem sadakati, hem ihaneti birarada düÅŸünmemize imkân saÄŸlayan “baba katli” nosyonu, söylemek gerekirse, yakın düÅŸünce tarihimize ışık tutmak bakımından ziyadesiyle ihmal edilmiÅŸ bir leitmotiftir.
 
VE nedense, ihanete gece müthiÅŸ bir gerekçedir.
 
* * *
1955-56''larda Attila Ä°lhan''ın çevresindeki “Baylancı'' gençlerden biri olan Hilmi Yavuz da bir tanıklığına delil göstermek bakımından, Attila Ä°lhan''ın bir agitatuer olduÄŸunu ispatlamak için bir söyleÅŸiye atıf yapmıştır.
 
Cafer Vayni''yle yaptığı bir söyleÅŸiden Ä°lhan''ın ÅŸöyle dediÄŸini öÄŸreniyoruz:
 
— “Sosyalist hareket içerisinde benim uzmanlık dalım, ajitasyon ve propagandadır: bu konuda uzmandım ben!” (Zaman, 18 Åžubat 2009)
 
Hilmi Yavuz''un —Tepebaşı baskını dolayımında— Attila Ä°lhan''ın agitateur''lüÄŸü hakkında yazdıkları bütün yıkıcılığına raÄŸmen daha ölçülü, daha dikkatlidir. Ä°ncinmiÅŸliklerle, gücenmiÅŸliklerle geçen yıllar vardır arada. Bu nedenle Yavuz''un hiç deÄŸilse gerekçeleri sahicidir. HesaplaÅŸması da öyle. En nihayet kendi tecrübesini aktarmakta, tek kiÅŸilik tanıklığını Attila Ä°lhan''ın kendi sözleriyle ispatlamaya çalışmaktadır.
 
Açıktan eleÅŸtirinin sevimsizliÄŸini üstlendiÄŸine göre yazar kınanamaz.
 
Hepsi hepsi anılarını yazmaktadır.
 
* * *
Bir de Bedii Faik''in suçlamaları var. Arda Uskan''la yaptığı 14 Åžubat 2010 tarihli bir söyleÅŸide sarfetmiÅŸ ÅŸu sözleri:
 
— “1952''de Dünya Gazetesi''ndeyken idare müdürümüz, ''AÅŸağıda biri var size bir dosya satmak istiyor'' dedi. Baktım kalın bir dosya, Türkiye''deki komünistlerin listesi... ''Kim getirdi?'' dedim. ''Attila Ä°lhan'' dediler. Hemen 1. Åžube Müdürü Ahmet TopaloÄŸlu''nu aradım. ''Bunu yayınlamamız emniyetin bir tahkikatını engeller mi?'' diye sordum. Güldü, ''Mahzuru yok bize de sattı'' dedi. Hemen odadan çıkıp bağırdım, ''O herifi atın buradan!'' diye... Bu ahlaksızlık. ArkadaÅŸlarını satmış...”
 
Doğru mudur, iftira mıdır bilemem. Ancak delil gerekir. Ceffelkalem silinemeyecek bir isimdir Attila İlhan da ondan gerekir.
 
Söz kadar söyleyene de bakmak gerek!
 
HesaplaÅŸmalar türlü türlüdür.
 
Bohçacı kadın kılığında yoldaÅŸlarının isimlerini gazetelere satan bir Attila Ä°lhan tasvirine ikna olan beri gelsin!
 
* * *
Esat Adil...
 
Bu ismi kaçımız tanır?
 
Niçin tanısın? Sol bile hatırasına sahip çıkmamış.
 
Yerlidir çünkü. “Bizden”dir.
 
Soyadı da var: MüstecaplıoÄŸlu.
 
1958''de (bazılarınca ÅŸüpheli biçimde) hayata veda eder Esat Adil.
 
Cemil Meriç''in en deÄŸer verdiÄŸi isimlerdendir. Nitekim 21 Temmuz 1974''te Jurnal''ine düÅŸtüÄŸü bir notta Esat Adil hakkında “Tanıdığım Türk sosyalistleri içinde en yerlisi, en dürüstü Esat''tı” der Cemil Meriç.
 
— “Esat Adil Türk sosyalizminin unutulmuÅŸ adamı. Esat bir Osmanlı sosyalisti idi. Bütün hataları, bütün zaafları ile bir Osmanlı sosyalisti. Satılık adam deÄŸildi. Sahneye çıkar çıkmaz hücuma uÄŸradı. (...) Bence Kemal Tahir''in “bize mahsus sosyalizm” arayışı Esat''ın baÅŸlıca kaygısı idi. Tanıdığım Türk sosyalistleri içinde en yerlisi, en dürüstü Esat''tı. Çetin bir yolda yürüyordu. Destekleyeni yoktu, destekleyen bir devlet demek istiyorum.”
 
Bu kadarla kalmaz Cemil Meriç, “bizden birisi” dediÄŸi sosyalistin hatırasına sadece hürmet deÄŸil, vefa da gösterir. Dilin deÄŸil sadece, kalemin namusuna da inanır çünkü.
 
— Bugüne kadar aleyhinde hiçbir ciddi suçlama duymadım. Kemal Tahir bile Cami Baykurt''a ''Ä°ngiliz ajanı'', Attila Ä°lhan''a ''polis'' sıfatlarını bahÅŸettiÄŸi halde Esat hakkında hiçbir ithamda bulunmadı. Üslûbu ile, yaÅŸayışı ile Osmanlı idi Esat. Yani ''bizden birisi'' idi. Belki megalomandı biraz. BaÅŸka nasıl olabilirdi? Türk düÅŸünce tarihinde yerine oturtulmadı. Ne makaleleri toplandı, ne aksiyonu deÄŸerlendirildi. Bu iÅŸ Attila''ya düÅŸerdi belki. Mesai arkadaÅŸlarından kimse kalmadı. Hüsam, Sarı Mustafa, ReÅŸit Bey öldüler. Attila bazılarınca ''polis'' olarak damgalandı. Tanrıkut çıldırdı.”
 
* * *
1974 tarihli bu sıradışı kayıttan, Attila Ä°lhan''ın “bazılarınca polis olarak damgalanmış” olduÄŸunu öÄŸrenmek bu çevrenin uzağında olanlar için ÅŸaşırtıcı olsa gerek.
 
Oysa daha sonraki yıllarda da Cemil Meriç özel sohbetlerinde bu sevimsiz konuya deÄŸinmek zorunda hissedecektir kendisini.
 
Meselâ 4 Mart 1977 tarihli bir sohbetinde ÅŸöyle der:
 
— “Attilâ zekî ve haÅŸarı bir çocuktur. Sol cenahta gürültü koparıyor. ArkadaÅŸları arasında polis diye mâruftur. Kemâl Tâhir ile aramızı bozmuÅŸtur.”
 
Çok deÄŸil, bir yıl sonra Cemil Meriç yine aynı konuya temas eder:
 
— “Attila''yı ceffelkalem yok saymak, Türk düÅŸüncesini zararlı olacak ÅŸekilde ameliyat etmek demektir. Halk Partisi''nin CIA tarafından iktidara getirildiÄŸini ilk defa bar bar bağırdı herif. Bunlar ondan sonra söylediler. Ä°lk defa olarak o söyledi.
 
Benim Attila''ya hiçbir dostluÄŸum yok. Kırgınım bir parça. Kemâl Tahir''le altı ay aramızın ÅŸekerrenk olması, biliyorsun bu yüzden. Attila''ya ''polis'' der. Kimi ''polis'' der, kimi ''ajan'' der.” (23 Åžubat 1978)
 
Cemil Meriç gibi bir zekâ nasıl da incinir bu suçlamalardan, ister istemez savunmak durumunda kalır.
 
Meriç''in nazarında suçlamaların sebebi neredeyse bir Salieri sendromudur. Ä°stidada tahammülsüzlüktür. Hased ve kıskançlık. (Ä°steyen incelesin!)
 
Sol siyaseti karakterize eden bir vasıftır polislik/ajanlık suçlaması. Siyasî muhalefetin, devrimciliÄŸin, illegalitenin kaçınılmaz psikolojisi. Devrimci tecrübenin doÄŸruladığı bir duyarlılık.
 
Ä°ktidar mücadelesinin en belirleyici ve en yıkıcı kavramları arasında sadakat ve ihanet''ten daha keskini var mıdır?
 
Sınırın olduÄŸu her yerde sadakat''ten ve ihanetten söz edilebilir. Mülkiyetin ve cinsiyetin olduÄŸu her yerde...
 
15 Ekim 1978''te yine özel bir sohbette ÅŸöyle diyecektir Cemil Meriç:
 
— “Kemal Tahir''le konuÅŸtuk. Attila''dan bahsettim. Kemal Tahir “O polis!” dedi. Aramız bozuldu. Mektubu yırttım attım. Ä°ntelijansiya çok gariptir. DüÅŸünülmeden söylenen sözler insanları düÅŸman ediyor. Bu, DoÄŸu''ya has bir hastalık. Yok o polismiÅŸ, yok bu!”
 
* * *
51-52 tevkifatı ve çevresinden birçok eski tüfek var bugün hâlâ hayatta olan.
 
ÖrneÄŸin Mihri Belli... örneÄŸin Rasih Nuri Ä°leri...
 
Acaba onlar ne diyorlar bu konuda?
 
* * *
Lâtifenin tam da yeri: Nasıl olsa Attila Ä°lhan da Ergenokoncuydu, acep bunca gürültünün asıl sebebi bu mu?
 
Bir tür gecikmiÅŸ hesaplaÅŸma mı? 
 
Yeni Åžafak ArÅŸiv

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.