Özel / Analiz Haber
Muharrem Balcı: Ne zaman insanca bir düşünce veya eleştiri getirsek, ‘şimdi sırası değil’, ‘sen de mi abi’ gibi laflarla ötelendik
Allah’ın her günü, yedi düvel edebiyatı ile uyutulmaya çalışıldık. Ne zaman insanca bir düşünce veya eleştiri getirsek, ‘şimdi sırası değil’, ‘sen de mi abi’ gibi laflarla ötelendik. Bunlar OHAL değilse, nedir OHAL? Bir hukukçu kardeşimin raporundaki deyimiyle, OHAL, BU HAL
Av. Muharrem Balcı ile YARGI REFORMU STRATEJÄ°SÄ° üzerine SÖYLEŞİ
KonuÅŸan Av. AyÅŸe AKPINAR 30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan Yargı Reformu Stratejisi(YRS)nin amacı nedir? Neden YRS ye ihtiyaç duyulmuÅŸtur?
Yargı Reformu AB üyelik sürecinin bir parçası olup, AB uyumu kapsamında kapsamlı bir deÄŸiÅŸim paketidir. Nihai tahlilde, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’nin 3. maddesinde ifadesini bulduÄŸu gibi, hukuk devletinin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliÅŸtirilmesi, etkin ve hızlı iÅŸleyen bir adalet sisteminin oluÅŸturulması amaçlanmıştır. Hemen belirtmeliyim ki, belgeye yansıyan kabul, Türkiye’de bir hukuk devletinin varlığıdır. Ancak, hukuk devletinin varlığını kabule raÄŸmen, 2009, 2015 ve 2019 yıllarında bu kadar kapsamlı bir Yargı Reformu Stratejisi hedeflenmesi ve hazırlıkları, bir hukuk devletinin varlığına deÄŸil, hukuk devleti olma yolunda adımları ifade etmektedir.
Yargı Reformu Sisteminin yeni reformlara zemin hazırlayacağına, reformların devamının geleceÄŸine vurgu yapılmış. Daha kaç reformdan sonra hukuk toplumu olabiliriz?
YRS’nin tümünden anlaşılan ilk hususun, ‘henüz hukuk devleti olamadığımız, ama yolunda adımlar atmaya çalıştığımız’ olduÄŸunu söyledim. Gerçekten de, hukuk devleti, ancak bir hukuk toplumu içinde oluÅŸabilir. Hukuk toplumu olmayan yerde hukuk devleti imkânsızdır. Zira devleti tek kiÅŸinin kuracağı düÅŸüncesi artık tarihte bir inceleme konusu olarak yerini almıştır. Üstelik demokrasi ile yönetildiÄŸi iddiasındaki ülkelerde hukuk devleti, içinde hukukun yaygınlaÅŸtırıldığı, özgürlüklerin teminat altına alındığı, adaletin görece olmaktan çıkarıldığı, devleti kuran veya devam ettirecek olan iradenin, yani halkın bir hukuk toplumu olması gerekir. Bu olmadığı için, bunca yıldır reformlarla oyalanmaktayız. Bu gidiÅŸle, yani bu hukuksuz toplum modelimizle, hukuk devleti olmamız kesinlikle imkânsızdır.
17 yıllık iktidar döneminde bu paket, üçüncü Yargı Reformu Stratejisidir. Önceki iktidarlar döneminde de bilebildiÄŸim birçok düzenleme oldu. Tanzimat’tan bu yana, tutan – tutmayan devrimlerden baÅŸlayıp AB Uyum Yasalarına, DemokratikleÅŸme Paketlerine kadar, takip ettik. Burada asıl yorun, yargı deÄŸil, yargının da içinde yer aldığı hukuk sorunudur. Ülkemin Anayasa hukukçularından Kemal Gözler; “Yürürlükteki Türk hukukunu incelemek içimden gelmiyor; çünkü günümüzde Türkiye’de yürürlükte olduÄŸu iddia edilen hukukun, yürürlükte olmadığı bilinen fıkıhtan daha baÄŸlayıcı bir hukuk olduÄŸuna inanmıyorum” diyor. Yanlış anlamaya fırsat vermemek adına, fıkhın da Müslümanlar için baÄŸlayıcı bir hukuk olmadığını ifade edeyim. Aksi olsaydı, bunca linç kültürü, ihkak-ı hak, ayrımcı ve nefret söylemlerine yer kalmamış olurdu. Heyhat…
Hukuk toplumu geçici çözüm üreten reformlarla oluÅŸabilir mi? Hukuk Toplumunun geçireceÄŸi aÅŸamalar neler olabilir?
Cevabı içinde soru. Geçici, palyatif, eklektik reformlarla hukuk toplumuna ulaşılamaz. An itibariyle ülkemize ideal bir hukuk reformu stratejisi yapsak, bunun için tüm hukukçuları bir araya getirip çalıştırsak, yine de hukuk toplumu olmamız mümkün deÄŸildir. Åžöyle ki;
Hukuk toplumunun oluÅŸabilmesi için öncelikle bilgi toplumuna ulaÅŸmamız gerekecek. Zira hukuk bilgisi insanlara ulaÅŸtırılmadan, benimsetilmeden, içselleÅŸtirilmeden, hukuk toplumu olunamaz. Türkiye’de hukuk bilgisinin halka ulaÅŸtırıldığına dair bir belirti yoktur. Zira halk hukuk üretmez, hukukunu korumaz, devlet babadan bekler hale getirilmiÅŸtir. Hukuku siyasiler yapar. Siyasilerin denetlenmesi de söz konusu deÄŸildir. 4 – 5 yılda bir yapılan seçimler ise, faÅŸist Ä°talya’da bir asır önce üretilmiÅŸ ‘Milli Ä°rade’ sloganıyla gazlanıp sandığa götürülmekle sonuçlandığından, hukuk yine arafta kalmaktadır. Son 70 yılın görüntüsü budur. Ondan öncesi de zaten bu gün olduÄŸu gibi tek parti iktidarıdır.
Türkiye’de bir bilgi toplumu yoktur derken, bundan önce hukukun yaygınlaÅŸtırılmasından, hukukun da bilginin yaygınlaÅŸtırılmasıyla olabileceÄŸinden söz ettik.
Bilgi paylaşılarak yaygınlaÅŸtırılır? Bilgiyi paylaÅŸarak yaygınlaÅŸtıracak tek araç ‘iletiÅŸim’dir. Ama saÄŸlıklı iletiÅŸim. Bakalım ülkemize. Ä°nsanlar arası iletiÅŸim ne kadar saÄŸlıklı? Milletin temsilcileri TBMM’de birbirleri ile nasıl iletiÅŸim kuruyorlar? Tv.lerdeki görüntüler iletiÅŸim hakkında bilgi veriyor. Milletin vekilleri, milleti temsilen TBMM’de kendi aralarında rögar edebiyatı ile iletiÅŸim kuruyorlar. Meydanlarda ve görsel medyada çok önemsedikleri(!)milli birlik ve beraberliÄŸe nasıl hizmet veriyorlar? Geçenlerde Sayın CumhurbaÅŸkanı, Atatürk Havaalanında 15 Temmuz anmasında konuÅŸmasına baÅŸlarken, ana muhalefet lideri için ‘Bay Kemal…’ diye sözlerine baÅŸlamış, iktidarı ile muhalefeti ile 15 Temmuz ruhuna sahip çıktıklarını göstermiÅŸ olan bir kısım siyasiyi ve taraftarlarını, ‘Yenikapı Ruhu’na aykırı ÅŸekilde rencide etmiÅŸtir. Cumhurun CumhurbaÅŸkanı bu hatayı iÅŸlerse, bu ülkede saÄŸlıklı iletiÅŸimin olmadığını söylemek herhalde abes sayılmamalı. Tabii ki ilave edeyim. Ä°ktidarı böyle de muhalefeti farklı mı? Hayır. Toptan Osmanlı Bankasıyız, yok birbirimizden farkımız.
Yargı Reformu Stratejisinde önemli olarak atfedilen hususlar hukuk fakültesi eÄŸitim süresinin 5 yıla çıkartılması ve Avukatlık mesleÄŸine geçiÅŸ sınavı. Bu hususlar hukuk zihniyeti oluÅŸması için yeterli midir?
Öncelikle hukuk fakültelerinin eÄŸitim-öÄŸretim kalitesine bakmamız lazım. Üniversite düÅŸünün ki, öÄŸretim üyelerini üniversitenin tanıtımında konu mankeni olarak kullanıyor olsun. Akademisyenler de velinimet olarak gördükleri bu ticari müesseselerin patronlarına karşı ezik olsunlar. Evet, böyle oluyor ve öÄŸretim üyeleri fakültelerinin merdivenlerin, duvarlarını, kantinlerini öÄŸrenci ve velilere gösterip gezdiriyorlar. Böyle bir üniversitenin eÄŸitim-öÄŸretim kalitesinden bahsedilebilir mi? Bazı hukuk fakültelerinde dekan yapacak hukukçu profesör yok, baÅŸka dallardan hocaları dekan yapıyorlar. Büyük bir hoca açığı var, yine de pıtırak gibi fakülte açıyorlar. Sosyal medyada ve öÄŸrenciler arasında hukuk fakültelerinin tarifi, “bir kasa – iki masa” olarak yapılıyor. ÖÄŸrencinin eÄŸitim-öÄŸretimine saygı duymadığı hukuk fakültesini 10 yıla çıkarsalar ne olur?
Avukatlık sınavının saÄŸlıklı bir çare olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Sınava girenlerin büyük çoÄŸunluÄŸunun sınavdan geçerli not alması halinde ne yapacaklar? Kontenjan sınırlaması mı? Meslek hayatı bir yarıştır. Ä°yi olan kazanır, iyi olmayan kazanamaz, baÅŸka iÅŸler yapar. Nitekim her hukuk mezunu avukat olmuyor, hâkim-savcı-öÄŸretim üyesi, daha sonraları da noter olabiliyor, ticaret yapabiliyor, bürokrat olabiliyor, özel sektörde baÅŸka iÅŸler de yapabiliyor. Üstelik bu FETÖ sonrası dönemde Avukatlıktan hâkimliÄŸe geçiÅŸ modası çığ gibi büyüyor. Hâkimlik sınavlarından sonraki mülakatlar da, ülkede liyakat sistemi yerine mülakat sisteminin geçerli olduÄŸunun bir kanıtı. Avukatlık mesleÄŸine sınavla geçiÅŸte, fazla müracaatın mülakat sistemi gibi, hukuk toplumuna (hukuk devleti diyemiyorum bile) yakışmayacak bir usulle yapılmayacağına dair bir garanti de verebilmeleri imkânsız. Zira alışılmıştan vazgeçebilmek, sadece hukuk toplumunun özelliÄŸidir.
Yargı Reformu Stratejisinde genel anlamda Hâkim ve Savcılara belirli görevler yüklenmiÅŸ. Tüm sorunların ve ideal çözümlerin yargı mensuplarına yüklenmesi ne derece doÄŸrudur?
Tüm sorunları Hâkim ve savcılara yüklemeleri, hâkim ve savcıları sevmediklerinden deÄŸil. YRS’yi hazırlayanlar da biliyorlar ki, sorunlar sadece yargıdan ve yasal düzenlemelerden kaynaklanmıyor. Bunun siyaset ayağı, bürokrat ayağı, halk ayağı, ekonomi ayağı gibi iliÅŸikleri var. Bürokrasiye laf söylemek zor, zira kendileri bürokrasi. Siyasete laf söylemeleri zor, zira siyaset her ÅŸeyin, hukukun da, ahlakın da belirleyicisi. Halka da laf söylemeleri zor, çünkü halka hukuk namına sadece yargıyı gösterebiliyorlar. O yargının iÅŸi de siyasilerin yaptığı yasaları motomot uygulayarak dünyanın en büyük cezaevlerini doldurmak.
Åžu soruyu bekliyordum:
Avukatlara neden hâkimlere yükledikleri gibi sorumluluk yüklemiyorlar?
Hâkim ve savcıların bu sorunların altından kalkamayacaklarını ve kalkamadıklarını YRS’yi yazanlar da biliyor. Åžunu da biliyorlar, Avukatları, yani ‘savunma’yı iÅŸin içine katarsak, bürokrasinin büyüsü bozulur. Zaten Anayasa’da ‘savunma’ kelime olarak bile bir defa geçiyor. O da savunma kurumu olarak deÄŸil, soyut bir savunma hakkı olarak. Yargı ise kurumsal teÅŸkilatı ile, kolu-bacağı-gövdesi ile birlikte Anayasada. Åžunu göremiyorlar: Ä°ddia ve hüküm makamı devletin birer memuru. Avukatlar ise hem kamu hizmeti hem serbest meslek görevi ifa eden sivil ÅŸahıs. Üstelik toplum içinde hukukun yaygınlaÅŸtırılması, özgürlüklerin teminatı olma eylemselliÄŸinin aktörleri. Siyaset ve yargı kürsülerinden inemeyenlerin yap/a/madıklarını yapan, tamamlayan aktörler. Üstelik halkla birlikte “hukuki denetim” görevini ifa eden aktörler. ÇoÄŸu zaman da, diÄŸer yargı mensuplarında olmayan, sivil toplum bileÅŸeni olmayı görev olarak yüklenmiÅŸ, çoÄŸunlukla idealist kamu ve serbest meslek erbabı insanlar. Ha unutmadan söyleyeyim. Sadece yargının üç ayağından biri tekerlemesine sığmayacak kadar önemli hukuk ve adalet yükümlüsü.
Yargı Reformu Stratejisi toplumun ÅŸikâyetlerine iliÅŸkin düzenlemeler öngörüyor. YRS’de Toplumu hukuki anlamda bilinçlendirmeye iliÅŸkin adımlardan bahis yok. Toplumu hukuk devletinin/yapılanmasının dışında tutmak doÄŸru mudur?
Åžükür ki, iletiÅŸim yüzyılında yaşıyoruz. Halkın ÅŸikâyetleri Nasa’dan da, uydulardan da görülebiliyor. Yani görmemezlikten gelinecek gibi deÄŸil. Üstelik Milli Ä°rade ipi koptu kopacak. CumhurbaÅŸkanı BaÅŸyardımcısının yargıya güven açıklamasında verdiÄŸi oran %30’larda. Reform yapılmasın da ne yapılsın? Devletin dini adalettir, diye meydanlarda ünleyenler, yargının %30’luk güven endeksine girdiÄŸini görünce elbette panikleyecekler. Ä°yi de biz bu filmi 2009 ve 2015’te de görmüÅŸtük. Dahası var, ben bu filmi 41 yıllık meslek hayatımda defalarca gördüm.
Gelinen noktayı FETÖ ile izah etmek de gülünçtür. Basiretsizlikler sonucu semiren FETÖ’den bahsediliyor. 2010 yılında yargıyı FETÖ’ye teslim edenler, bugün ikinci defa Yargı Reformu Stratejisi’ni düzenliyor.
Son yıllarda uyuÅŸmazlıkların çözüm yollarında mesafeler alındı, bunu iyi bir geliÅŸme olarak, fakat geç kalınmış olarak kabulleniyoruz. UzlaÅŸtırma, arabuluculuk ve tahkim kurumlarının kurumsallaÅŸması çok önemli. Batı’da ticaret mahkemeleri neredeyse kalmadı, bizde tahkim henüz benimsenmedi. Ä°stanbul Tahkim Merkezi olumlu bir geliÅŸme, fakat sınırlı düzenlenmiÅŸ. Tahkimden beklenen yararı saÄŸlamakta yetersiz. Tahkim yargısının insanları hasım deÄŸil hısım yaptığının farkına varılamadı. Tahkim, yani hakem yargılaması, insanların, uyuÅŸmazlığın taraflarının, aralarındaki uyuÅŸmazlığın çözümünü, bilgi ve adaletine güvendikleri birine havale etmesidir. Hakem iÅŸini yaparken, taraflar aralarındaki iliÅŸkilere devam ederler, yani mahkemelerdeki gibi hasım deÄŸil, hısım olurlar veya hısımlığa devam ederler. Åžirketlerinin ticari sırları ve iliÅŸkileri ortalığa saçılmaz. Ülkemin hukukçuları, siyasileri, kanaat önderleri hala farkında deÄŸil. Kurumsal olmayan tahkimi de hukuki yaptırıma kavuÅŸturarak, beklenen yararı saÄŸlamak zor deÄŸil. Böylece tahkim yargılamasını avara kasnak olmaktan kurtarmış oluruz. Ancak maalesef, arabuluculuk ve tahkim, sadece yargının yükünü hafifletme amacıyla geliÅŸtirilmek isteniyor. Milletin hasım yerine hısım olması ilgilendirmiyor ilgilileri. Hâlbuki bilmemek ayıp deÄŸil, öÄŸrenmemek ayıp. Üstelik Tahkim ilahi emirdir. Ä°nsanların aralarındaki uyuÅŸmazlıkları hakem yolu ile çözmelerinin bereketini anlamak için ilk dönem Cumhuriyet kafasından kurtulmak gerekir. Amerika’da ticari uyuÅŸmazlıkların tamamı hakem yargılamasında, tahkimde görülüyor. Çok gericiler, çook…
Yargı Reformu Stratejisinde evrensel hukuk ve adalet ilkelerinden bahsedilmiyor. Bu konuda ne düÅŸünüyorsunuz?
YRS Belgesinde evrensellikle ilgili bölümler 16 ve 21. maddelerde yer alıyor. 16. Maddede “Terörle etkin mücadele, ulusal mevzuatın çaÄŸdaÅŸ örneklere ve evrensel ilkelere uygunluÄŸundan” bahsediliyor. Terör kavramı, dünyada ulusal ceza hukuklarının Amerika’dan peydahladığı gayrımeÅŸru çocuÄŸudur. Tanımında kaypaklık vardır. Suçun oluÅŸumunun maddi ve manevi unsurları hala tartışılmaktadır. Bunun neresi evrensel? Terör kavramının yaşı da benden küçüktür. EvrenselliÄŸin geriye doÄŸru ölçüsü Amerika kıtasına kadar mıdır?
21. maddede de, “Türkiye’nin AB ile bütünleÅŸmesi, AB’nin temelinde de yer alan evrensel deÄŸerlerin bir yansıması olmakla kalmayıp, uluslararası barış ve istikrarın saÄŸlanması bakımından da tarihî bir dönüm noktası olacaktır.” denmektedir. Bu maddeden ne anlaşılıyor? Hiçbir ÅŸey. AB’nin temellerinde evrensel deÄŸerlerin olduÄŸunu söylüyor. Elbette kısmen doÄŸru, ancak bu evrensel deÄŸerlerde “Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi”, “cinsel yönelim”, “eÅŸcinsel hareketin yaygınlaÅŸtırılması”, eÅŸcinselliÄŸe görünüÅŸ ve örgütlenme özgürlüÄŸü ve güvencesi saÄŸlayan Ä°stanbul SözleÅŸmesi dâhil mi? AB’nin bu ve benzeri deÄŸerlerinin neresi evrensel? Bu sapkınlıkları da evrenselliÄŸe dâhil edecek miyiz? Bu evrensel deÄŸerlerinin bazılarını tadat etselerdi, anlaşılır olurdu.
Yargı Reformu Stratejisinde anılan 2017 Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸinde, CumhurbaÅŸkanlığı Hükümet Sistemin gelmemesi halinde, gerçekten yargı erklerinin güçlendirilmesinde hayati tehlike oluÅŸacak mıydı?
Ne alakası var? Yargı erklerinin zayıflığının birkaç gerekçesi vardır. Birincisi siyasilerin müdahalesi ki HSK’nın yapısı bunu ayan beyan gösterir. Ajan terörist Deniz Yücel ve Rahip Bronson’un tahliyeleri, bir tutuklu eÅŸinin, kocasının 9 ay tutuklu kalmasına raÄŸmen iddianamesinin yazılmaması üzerine CumhurbaÅŸkanının yolu üzerinde aÄŸaca çıkıp derdini anlatmasıyla tutuklunun tahliyesi, Büyükada ajan teröristlerinin yargılanması komedisi gibi olaylar trajikomik örneklerdir.
Yargı erklerini böyle mi güçlendirecekler? Bunun CumhurbaÅŸkanlığı Hükümet Sistemi ile alakasını nasıl kurmuÅŸlar? Aksine, 2017 deÄŸiÅŸikliÄŸinden sonra oldu bu örnek olaylar. Yargı, siyasilerle iliÅŸik olma ihtimalli yargılamalarda emir bekler hale gelmiÅŸtir. Bu kanaatimizi pekiÅŸtirecek çok olay yaÅŸandı. Åžimdi siyasiler, CumhurbaÅŸkanlığı Hükümet Sisteminin eksikliklerini tartışıp yeni düzenleme yapacakların söylüyorlar. Ancak bu söylemde de hukuka dair bir belirti yok. Sistemin iÅŸleyiÅŸinin sorumluları sistemin kendisi deÄŸil, uygulamacılar. Peki, TBMM ne halde? Kararnamelerle yönetilen ülkede, yasa yapmanın dayanılmaz hafifliÄŸini nereye yazacağız? Bir yanda bakanlıklar ve bakanlar, diÄŸer yanda üst denetim ve icra mekanizması Külliye. Henüz siyasal sistemin ve bürokrasinin iÅŸleyiÅŸinde belirsizlikler varken, yargıyı dizayn etmeyi konuÅŸmayı uygun bulmuyorum.-
Yargı Reformu Stratejisinde “Hak ve özgürlükler alanında mevzuat iyileÅŸtirmeleri ne kadar önemli olursa olsun, reformların baÅŸarısında belirleyici olan uygulamadır.” denilmektedir. Yargı Reformu Stratejisinin uygulamaya yönelik bir baÅŸarısı olabileceÄŸini düÅŸünüyor musunuz?
Bu yumurta tavuk misali, her iki tespit de geçerlidir. Yasal düzenleme hukuka uygun olmazsa uygulama da adaletsizlik doÄŸurur. Yasal düzenleme iyi olur da uygulama iyi olmazsa, yine adaletsizlik hâkim olur. Yukarıda da söylediÄŸimiz gibi, sorun yargı sorunu deÄŸil, hukuk sorunudur. Yargı gökten zembille inmedi, Sibirya’dan da gelmedi. Bu toplum ve bu hukuk sistemi içinde doÄŸdu, büyüdü, geliÅŸti. EÄŸer bir pataloji varsa, bu bir sistem sorunudur. Yargı bir sistem deÄŸil, uygulamayı temsil eden bir araçtır. Mevcut hukuk sistemidir yargıyı da dizayn eden ve yürüten. YRS, yasal düzenlemeler için gelecek öngörüsüdür. Ne kadar gerçekleÅŸeceÄŸi bile meçhuldür. Nitekim 2009 ve 2015 YRS, arzulanan sonucu getirmemiÅŸtir. 2019 YRS de aynı akıbete uÄŸrayabilir. Aksinin olmasını istiyorsak, adil bir hukuk sistemi arzulamalı ve gerçekleÅŸmesi için birlikte üzerinde çalışmalıyız. AB, Ä°kinci Dünya Savaşı’nda 70 milyon insanı katlettikten sonra ÅŸapkasını önüne koyup ortak bir düzenlemeye gitmiÅŸtir. Amerika Kıtası da Ä°ç SavaÅŸ’tan sonra, kendisi için özgürlükler ülkesini oluÅŸturacak Amerikan Anayasası’nı ve Amerikan Hukuk Sistemi’ni oluÅŸturmuÅŸtur.
Biz de bir savaÅŸ mı bekliyoruz? Bir seleksiyon, eleme olmadan adil bir hukuk sistemi oluÅŸturamaz mıyız? Maalesef bu ayrımcı ve nefret dili ile iletiÅŸim toplumu olamadığımız gibi, bilgi toplumu da olamıyoruz. Bilgi toplumu yoksa hukuk toplumu da yok. Hukuk toplumu olamazsak hukuk devleti hayal. Bu söylediklerimiz hiç kimse için bilinmeyenler deÄŸil. Bu bir denklem de deÄŸil. Ancak kiÅŸisel ihtiraslar, kifayetsiz muhterislikler, görece adalet anlayışları, ya sev ya terk et mantalitesi bu hale düÅŸürmüÅŸtür. Baksanıza, ülkenin etkili anayasa hukukçusunun bile Türk Hukuk Sistemini incelemek içinden gelmiyor.
Türkiye Yargı Reformu Stratejisinde, 18. maddede iddia edildiÄŸi üzere, Türkiye, Avrupa Ä°nsan Hakları Ortak Hukukunun bir parçası mıdır?
Bu, YRS’nin 18. Maddede ifade ettiÄŸi bir iddiadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış misali. Türkiye, yarım yüzyıldan fazladır AB’ye girmek istiyor. Avrupa Ä°nsan Hakları Ortak Hukukunun bir parçası olmak 1987’de aklına geldi. Türkiye 28 Ocak 1987 tarihinde bireysel baÅŸvuru hakkını ve 21 Ocak 1990 tarihinde ise Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (AÄ°HM)nin yargı yetkisini kabul edip, bireysel baÅŸvuru hakkı tanıdı.
Kendi Anayasa Mahkemesine bireysel baÅŸvuru hakkını ise 10 sene sonra 12 Eylül 2010’da Referandum sonucunda yapılan anayasal deÄŸiÅŸiklikle, 23/09/2012’de yürürlüÄŸe girecek ÅŸekilde tanıdı. Türkiye, böyle mi ‘Avrupa Ä°nsan Hakları Ortak Hukukunun parçası olmuÅŸ veya olacak? Avrupa, ortak hukukunu Türkiye ile birlikte oluÅŸturmadı. Aksine Türkiye, Avrupa hukukuna ortak olmamak için elinden geldiÄŸince direndi. Avrupa BirliÄŸi, ÅŸimdi bile Türkiye için sadece ekonomik veriler ve bir de siyasi yaptırımlar anlamında ehemmiyet ifade ediyor.
Esasen Avrupa Ortak Hukukunun tamamının bir parçası olmak da bizim için sakıncalı. Türkiye, seküler dünya görüÅŸünün oluÅŸturduÄŸu hukuk sisteminden, kendi halkının inanç deÄŸerlerine, hukukuna, örf ve geleneÄŸine aykırı kabuller ve uygulamalar içeren hukuki düzenlemeleri de almak zorunda olmayı nasıl içselleÅŸtirebiliyor? Hâlbuki hukuk toplumu olma yolunda adımlar atmayı deneseler, hukuki denetim konusunda sivil topluma öncelik verseler, AB hukukuna gerek bile kalmayacaktır. Evrensel deÄŸerler Avrupa’nın tekelinde deÄŸil, tüm insanlığa açıktır. Oturur düzenlemelerini yaparsın, ancak önce kendi siyasana ve hukuk zihniyetine yönelik açılımlar yaparsın.
Yargı Reformu Stratejisinin adil yargılanma hakkına ne gibi bir katkısı vardır? Veya var mıdır? Adil yargılanma hakkı kapsamında savunmanın yeri ile birlikte değerlendirir misiniz?
YRS’nin 26. Maddesinde adil yargılanma hakkının neleri kapsadığı madde madde yazılmış:
a. Mahkemeye erişim hakkı
b. Bağımsız ve tarafsız yargı yerinde yargılanma hakkı
c. Kanuni hakim güvencesi
d. Masumiyet karinesi
e. Makul sürede yargılanma hakkı
f. Savunma hakkı
g. Silahların eşitliği ilkesi
h. ÇeliÅŸmeli yargılanma hakkı
i. Gerekçeli karar hakkı
j. Kararların icrası hakkı
k. Aleni yargılanma ve karar hakkı
l. Ä°snat edilen suçu öÄŸrenme hakkı
m. Tanık dinletebilme ve sorgulama hakkı
n. Tercümandan yararlanma hakkı
Bu sorunuzun cevabı olarak hacimli bir kitap yazabilirim. Belgede saylan adil yargılanma hakkı kapsamındaki haklara olumsuz örnekler o kadar çok ki sayılmakla bitmez. Bir söyleÅŸinin sınırlarını zorlamamak adına bir kaçına deÄŸinelim:
Bağımsız ve tarafsız yargı yerinde yargılanma hakkı ile kanuni hâkim güvencesine bakalım. Devlete karşı iÅŸlenmiÅŸ suçlar önce Ä°stiklal Mahkemelerinde, sonra Devlet Güvenlik Mahkemelerinde, daha sonra Özel Yetkili Mahkemelerde, ÅŸimdi de terör suçlarına bakan Ağır Ceza Mahkemelerinde görülmektedir. Bu sayılan mahkemelerin hiç biri ‘kanuni hâkim güvencesi’ vermez. Aksine bu mahkemeler, devlete karşı iÅŸlenmiÅŸ suçlar kategorisi diye ayrılarak, genel mahkemeler dışına çıkarılmış mahkemelerdir. Hiç kimse, kanunen tabi olduÄŸu (kanunun önceden belli ettiÄŸi) mahkemeden baÅŸka bir merci (mahkeme) önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduÄŸu mahkemeden baÅŸka bir merci önüne çıkarma sonucu doÄŸuran yargı yetkisine sahip olaÄŸanüstü merciler kurulamaz, hükmü kâğıt üzerinde kalmıştır.
Masumiyet karinesi konusunda da tüm yargı yerlerimiz özürlüdür. Aleyhine herhangi bir delil olmadan neredeyse tüm memleket ÅŸüpheli halde algılanıp basına çarÅŸaf çarÅŸaf resmedilmekte, kamuoyunun mahkûmiyet kararları vermesine imkân tanınmaktadır. Bunu herhalde sokaktaki vatandaÅŸ yapmıyordur. 6284 sayılı Kanunla da, ispat yükümlülüÄŸü kaldırılmış, kadının beyanı ess sayılarak, tedbir ve hapis kararları uygulanır hale gelmiÅŸtir. Evrensel masumiyet karinesi, ortağı olduÄŸumuz (!) Avrupa hukukunda da böyle midir?
Türk ceza yargısında silahlar kesinlikle eÅŸit deÄŸildir. Silahların eÅŸitliÄŸi sadece duruÅŸma esnasına has da deÄŸildir. Hâkim ve savcılara tanınan imkânlar, haklar ve yetkiler, yargının bir ayağı olarak kabul edilen avukatlara da tanınmadıkça silahların eÅŸitliÄŸinden bahsedilemez. DuruÅŸmalarda ise, sadece savcının marangoz hatası olarak oturduÄŸu yer bile, silahların eÅŸitsizliÄŸi, savunma hakkının engellenmesi anlamınadır. Türkiye henüz, yargıda aktörlerin oturma yerini belirleyememiÅŸken, YRS’nin adil yargılanma hakkından bahsetmesi, bir edebiyat metni olarak savunmamızın tarihinde yerini alacaktır.
Åžimdi çıkıp cezaevlerinde tutuklularla görüÅŸme yapsak. Kaçı hangi nedenle ve hangi iddia ile tutuklu bulunduÄŸunu biliyor mu? Kaçının iddianamesi aylardır yazılmıyor?
Tüm bunlar adil yargılanma hakkı kapsamında ifade edilirken, bu eleÅŸtirilerle ilgili bir açılım, ne YRS’nde, ne de siyaset ve bürokrasi zemininde yer almamaktadır. Bu mudur Yargı Reformu Stratejisi? EÄŸer bir stratejiden bahsedecek isek, herkesin ÅŸapkasını önüne koyup, özeleÅŸtiri yapması, evrensel ilkelerin ÅŸeklî deÄŸil, deruni olduÄŸunu anlaması ve uygulamaya dönük bir zihniyet devrimi geçirmesi gerekmektedir. YRS, böyle bir lâzımeyi iÅŸaretlemiyor.
Yargı Reformu Stratejisinde bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsediliyor. Adalet Bakanının HSK’nın doÄŸal üyesi olarak kurul baÅŸkanı olmasını bu anlamda nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Cevabı içinde bir soru. Açalım biraz. Adalet Bakanı’nın ve yardımcısının HSK’nın doÄŸal üyesi olması, bakanın ve yardımcısının ÅŸahsı ile alakalı bir konu deÄŸil. Hâkimlerin özlük haklarıyla ilgili bir bakanın ve yardımcısının HSK içinde yer almasını doÄŸru bulmuyorum. Sadece ben mi, dünyada kimse doÄŸru bulmuyor. Bazıları, bu örneÄŸin dünyanın birçok yerinde olduÄŸunu söyleyeceklerdir. Elbette doÄŸrudur, ancak iki cevabımız var:
Birincisi o ülkelerde oturmuÅŸ bir hukuk düzeni ve yargısı mevcuttur, hatta mahkemelerin saygınlığını, hâkimlerin ismi ile anılmasından anlarsınız. Ayrıca oluÅŸmuÅŸ bir hukuk kültürü de vardır. Mahkemelerin kararları uluorta eleÅŸtirilmez, eleÅŸtirenler ayıplanır ve eleÅŸtirileri kimseyi baÄŸlamaz ve emsal oluÅŸturmaz. Hukuk kültürü olan ülkelerde hiçbir siyasi, mahkemelerin “ayak bağı” olduÄŸunu söylemez, söyleyemez. Büyük bir ayıptır.
Ä°kincisi, HSK benzeri yapılanmalarda Adalet Bakanı ve yardımcısının bulunmasını olumlayanlar, o ülkelerde hâkimlerin tayinlerinde siyasi etkinin olduÄŸuna dair bir uygulama gösteremezler. Biz de gösteremeyiz, onları destekleriz. Ancak bizde, hâkim ve savcıların atamaları, siyasetin iki dudağı arasındadır. Hâkim ve Savcıların kendilerini devlet memuru olarak gördükleri bir yargı sisteminde Adalet Bakanının ve yardımcısının HSK’nın Genel Kurul üyesi olmasını yadırgamıyoruz. Kel baÅŸa ÅŸimÅŸir tarak…
CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan yaptığı açıklamada, Yargı Reformu Stratejisini Avrupa BirliÄŸi istediÄŸi için deÄŸil, toplumun ihtiyacı olduÄŸu için çıkarttıklarını söylemiÅŸtir. AB olmasaydı hukuk devletinin tesisi için kapsamlı yargı reformları çıkabileceÄŸini düÅŸünüyor musunuz?
CumhurbaÅŸkanı bir siyasetçidir. Toplumun nabzını tutmayı bilir ve bilmelidir de. Ancak yargı reformu gibi bir konunun, bu ülkede sadece seçkinler tarafından düÅŸünülebilecek bir konu olduÄŸunu da hepimiz biliriz. EÄŸer, sivil toplumun ve STK’ların hukuki denetim görevi olduÄŸu bilinir ve kabul edilir olsaydı, CumhurbaÅŸkanının bu sözünü esas alabilirdik. Ancak biliyoruz ki Türkiye’de STK’ların pek azı hukuki denetimden haberdardır ve bunu yapmaya çalışmaktadır. Çalışanlar da engellenir, boy ölçüsü verilir. En hafif söylemle, “destek olmuyorlar, bari köstek olmasınlar” denilerek, gözdağı verilir, üyeleri piÅŸman edilerek, istifa etmelerine kapı aralanır. Bunlar yaÅŸadığımız olaylardır.
YRS’nde insan hakları aktivistlerinin ve kuruluÅŸlarının görüÅŸü alınmış mıdır, görüÅŸleri YRS’ye yansımış mıdır, bilmiyoruz. Çok da ihtimal vermiyorum. Milli Ä°rade Platformu içinde yer alan kuruluÅŸlara sorulmuÅŸ olabilir, nitekim basında gördük. Onların eleÅŸtirel yorumlarına, önerilerine rastlamamızın da imkânsız olduÄŸunu biliyoruz. Nitekim Ä°stanbul SözleÅŸmesi’yle ilgili olarak STK’ların ÅŸemsiye kuruluÅŸu TGTV bir açıklama yapmış, Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nin “tedirgin ettiÄŸini” basın açıklamasına baÅŸlık olarak koymuÅŸtur. Ä°çeriÄŸine baktığımızda eleÅŸtirel bir yan göremediÄŸimiz gibi, üyesi Kadem’e yapılan eleÅŸtirilere cevap niteliÄŸinde olduÄŸunu görüyoruz. Yargı Reformu Stratejisi’nde ÅŸahsımın da önerileri alınmış olduÄŸundan, konunun Milli Ä°rade Platformu ile sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. YRS’deki sorun, genel anlamda bir hukuk zihniyetinden bahsetmemiÅŸ olması ve yukarıda ifade etmeye çalıştığımız hususlardır.
Sadece AB olmasaydı deÄŸil, uluslar arası eleÅŸtiri ve baskı olmasa, Türkiye’deki hukuk zihniyetinin sonucu olarak YRS gibi çalışma ve belgelerin olması mümkün görünmüyor. Nitekim evvelce yapılan DemokratikleÅŸme Paketleri, Uyum Yasaları, hep böylesi süreçlerin sonunda, OHAL veya benzeri hukuk içinde, ama hukuk dışı uygulamaların sonunda yapılan düzenlemelerdir. Burada bir ÅŸerh koyma zorunluluÄŸu doÄŸdu. Zamanında ve kendi hukuk zihniyetinin ürünü hukuki düzenlemeler yapamayanları bekleyen tehlike, geçmiÅŸte Tanzimat ve Islahat Fermaları, yakın tarihimizde Uyum Yasaları, günümüzde de Ä°stanbul SözleÅŸmesi gibi, apartılan ülke veya medeniyetin ruhunu taşıyan kavram ve olguları yasal düzenlemeye dönüÅŸtürmektir. Bugün de yaÅŸadığımız budur. Hukuka ve temel insan haklarına kulak tıkayan yönetimler, bir gün bir baÅŸka medeniyet tarafından sözümona hukukla kuÅŸatılırlar.
Yargı Reformu Stratejisinde tutuklu yargılamanın istisnai olduÄŸu belirtilmektedir. Tutuklamaya iliÅŸkin hükümlerin Ceza Muhakemesi Kanununda var olduÄŸu ve sıkıntıların uygulamadan kaynaklandığı düÅŸünüldüÄŸünde, Yargı Reformu Stratejisinin uygulamaya etkisi olabilir mi?
Türkiye’de tutuklama kararları genellikle ve özellikle de sosyal medyanın ağırlığı oranında, sosyal medyadan etkilenerek verilmektedir. Aslolan tutuksuz yargılanmadır, ancak mahkemeler sosyal medyanın linç kampanyalarından etkilenerek kolaylıkla tutukluluk kararı verebilmektedir. GeçmiÅŸte hepimizin hafızasında tazeliÄŸini koruyan Ümraniye Sapığı gibi yargılamaların, mahkemeler açısından fiyasko, yargılananlar açısından ise ömürler boyu sürecek iÅŸkence ve zulüm. Ceza Muhakemesi Kanununda istediÄŸiniz kadar deÄŸiÅŸiklik yapın, sosyal medya yargılamasını, linçini önleyecek tedbirler almadıktan, hukuk zihniyeti oluÅŸturmadıktan, iletiÅŸim toplumu, bilgi toplumu aÅŸamalarından geçmedikten sonra istenildiÄŸi kadar yargı reformu yapılsın nafile.
Konunun tam da burasında yargı reformu stratejisi hazırlayan bürokratlara soruyorum: Gizli tanık zulmüne, yargı kararlarının aklama kararlarına raÄŸmen hayatların sönmesine, özel ve tüzel kiÅŸilerin fiÅŸlenmesine, cemaatçi, terörle iltisaklı, sakıncalı ÅŸerhlerinin konmasına iliÅŸkin bir görüÅŸünüz, çözümünüz, öneriniz var mı? Bugün binlerce insan gizli tanıklıkla, ihbarcılıkla, fiÅŸlenmiÅŸlikle zulme maruz kalmaktadır. Yargı Reformu Stratejilerinde bunlara dair bilgi ve önerilere rastlamadık.
O halde, sıkıntıları sadece uygulamaya hasretmek kolaycılık olur. Sıkıntılar, hukuk mantığının zedelenmiÅŸ olmasından, hukuk sisteminin saÄŸlıksız hukuk zihniyetine dayanmasından, iletiÅŸim ve bilgi toplumu olmak istemeyen öncülerin, kanaat önderlerinin, siyasetçilerin, bürokratların hukuk toplumu olma yolunda hiçbir zahmete katlanmamasından ve tabii ki tüm bu olup biteni gözlemleyen yargı mensuplarının uydum kalabalığa demesinden kaynaklandığını kabul etmek gerekiyor.
Siyasilerin yargılamalara etkisi herkesin gözü önünde gerçekleÅŸirken Yargı Reformu Stratejisi ile insanların yargıya olan güveninin artmasını bekleyebilir miyiz?
Yukarıda verilen örnekler, CumhurbaÅŸkanı BaÅŸyardımcısının yargıya güven endeksinde verdiÄŸi düÅŸük oranın nedenlerini açıklıyor. Ancak açıklamalarda bu tespitlere yer yok, bunları da biz hatırlatmış olalım. Yargıya olan güvensizlik açık olarak görünendir. Örtünün altında ise hukuk sistemine olan güvensizlik yatmaktadır. Belki de vatandaÅŸ adını koyamadığı için sadece yargı günah keçisi oluyor.
Bu konuyu bir soru ile taçlandıralım:
Hukuk Muhakemeleri Kanununda yargı mensuplarının, özellikleri sayılmış. Hâkim ve Savcılar Kanununda bağımsızlık, vicdan sahibi olmak, mesleÄŸe yakışan tutum ve davranışlar içinde olmak, bilgili olmak, ÅŸerefli olmak, tarafsızlık gibi bazı vasıflara hâkimlerin haiz olması gerektiÄŸi yazılıdır. Anayasa Mahkemesinin KuruluÅŸu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda da hâkim doÄŸruluk, dürüstlük, tarafsızlık, hakka saygılı olma, bağımsızlık, vicdan sahibi olma, namuslu ve ÅŸerefli olma gibi vasıflara sahip olmalıdır. Ä°yi güzel de uygulamayı yapacak olan hâkimler gibi yasaları yapan siyasilerin de aynı vasıflara sahip olması gerekmez mi? Bu çeliÅŸkileri gören vatandaşın hukuk sistemine ve yargıya güvenini hangi hakla bekliyoruz?
“Türkiye’de insan hakları ihlali yoktur.” diyen siyasileri görüyoruz. Yargı Reformu Stratejisinde insan hakları ile ilgili umut vadeden bir açıklama göremiyoruz. Ä°nsan haklarına iliÅŸkin çalışmalar yapmadan hukuk devleti oluÅŸmasını bekleyebilir miyiz?
Bu konu önemli bir yaradır. Bu gün siyasi arena, geçmiÅŸin maÄŸdurları, ÅŸimdinin maÄŸrurları ile dolu. 28 Åžubat sürecinde en temel hakları ellerinden alınmış bazı insanların siyasi arenaya terfilerinden sonra bu haksız, hukuksuz uygulamaları unutmuÅŸ görünüyorlar. Belki de kendi iktidarlarında bu zulümlerin olmayacağına inandırılmışlar. Ä°yi de vatandaşın medyada gördüklerini de mi görmüyorlar? Yoksa bugün kendilerine hukuka aykırı hukuk(!) kuralları uygulananların, gizli tanık maÄŸdurlarının, fiÅŸlenen insanların, yargılanmadan bu zulümlere müstahak olduklarını mı düÅŸünüyorlar? Saadet Partisi Genel BaÅŸkanı’nın fiÅŸlenerek sakıncalı hale getirilmesi, pasaportuna el konulmasını, geçmiÅŸte kendilerine yapılan haksız uygulamalarla karşılaÅŸtırmayan, empati yapmayan zihinde hukuk mu arayacağız?
GeçmiÅŸte bazı sistem sahipleri(!) onlar için de öyle düÅŸünmüÅŸler, haklarını gasp etmiÅŸler, onları AÄ°HM kapılarına sürüklemiÅŸlerdi. Onlar bu muameleyi hak etmiyorlardı ki biz de onların savunmalarına katkı yaparak, müdafiliÄŸini üstlenmiÅŸtik. Haksızlıkların sadece bu arkadaÅŸlarımıza deÄŸil, tüm millete ve insanlığa yapıldığını düÅŸünerek, inanarak yapmıştık.
Åžimdi ne deÄŸiÅŸti? Ortağı olduÄŸu iddia edilen Avrupa hukukunda deÄŸiÅŸiklikler mi oldu? Yoksa Türkiye’de insan hakları ihlalleri olmuyor da biz mi uyduruyoruz. Bir Allah kulu çıkıp da verdiÄŸimiz örneklere itiraz edebilir mi? “Bunlar tekil, bireysel örnekler” diyebilir mi. Daha dün ve bugün, merhametimize, misafirperverliÄŸimize sığınan Suriyeli aileleri bölerek, kadınlarını ve çocuklarını burada alıkoyarak erkeklerini ülkelerine gönderdiÄŸimizi görmezden mi gelelim?
Yargı Reformu Stratejisinde OHAL’in makul süre devam ettiÄŸi, daha sonra kaldırıldığı iddia ediliyor. Türkiye’de OHAL kaldırılmış mıdır? OHAL’in etkilerinin yargılamada halen devam ettiÄŸini söyleyebilir miyiz?
Belki biraz tuhaf gelebilir ama yaÅŸadığım yıllar boyunca gördüÄŸüm, bildiÄŸim, Türkiye’de sürekli matine OHAL uygulaması olduÄŸudur. Bazen adını koyarlar, bazen adını yumuÅŸatırlar, bazen de yokmuÅŸ gibi algılamamızı isterler. Bugün yaÅŸanan sonuncu haldir. Bize bunun bir OHAL deÄŸil, olaÄŸan hal olduÄŸunu, bu kabulde haklılıkları olduÄŸunu anlatmaya çalışıyorlar. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Elbette Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunları görüyor ve biliyoruz. Ancak ÅŸunu da biliyoruz, devletin dini adalettir. Adaletten ayrıldığımızda hiçbir mazeret, hukuk toplumu olamayışımızı anlatamaz. Yukarıda saydıklarımız birer uygulama yanlışlıkları, istisnai haller deÄŸildir. Ä°stiklal Mahkemelerini kaldırmış gibi yaptık, yerine olaÄŸanüstü mahkemeleri getirdik. Hâkim teminatını kaldırdık, savunmayı yok saydık, Anayasamıza bile bir kurum olarak koymayı akıl edemedik veya istemedik. Ne hukuk zihniyetine sahip olduk, ne de bunu istedik.
Allah’ın her günü, yedi düvel edebiyatı ile uyutulmaya çalışıldık. Ne zaman insanca bir düÅŸünce veya eleÅŸtiri getirsek, ‘ÅŸimdi sırası deÄŸil’, ‘sen de mi abi’ gibi laflarla ötelendik. Bunlar OHAL deÄŸilse, nedir OHAL? Bir hukukçu kardeÅŸimin raporundaki deyimiyle, OHAL, BU HAL
OHAL hukukun içinde düzenlenmiÅŸ bir kurumdur, el hak doÄŸrudur. Ancak hukuk içinde mi kalmıştır?
Kaldı ki o ‘hukuk’ dediÄŸimiz, gerçekten hukuk mudur?
Hukuk, hakk’ın çoÄŸuludur, muhatap olduÄŸumuzda bir sistemin de adıdır, hukuk sistemi. OHAL birçok temel hakkı ihlal ettiÄŸnde, kaldırılmış gibi göründüÄŸünde, hukuk zihniyetimiz deÄŸiÅŸmediÄŸi müddetçe yürürlükte olacaktır ve yürürlüktedir. Yukarıda saydığımız hususlar, bir daha tekrar edeyim, uygulama hatası deÄŸildir. Yasaların deÄŸil, hukuk zihniyetinin ürünüdür.
Güzel bir söyleÅŸi idi, teÅŸekkür ederiz.
Ben teÅŸekkür ederim. Ä°yi çalışmalar diliyorum.
Henüz yorum yapılmamış.