Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Özelleştirmeye Topkapı Sarayı’ndan başlamış ama müşteri bulamamıştık

Özelleştirmeler bütün hızıyla devam ederken, Türkiye’de çok sıkı bir devletçiliğin hüküm sürdüğü 1920’li senelerin sonlarında giriştiğimiz ve şimdi ‘Neyse ki satamamışız!’ dedirten ilk özelleştirme çabamızı hatırladım.



Murat Bardakçı - Hürriyet ArÅŸiv

Biz, 1927 ilkbaharında Topkapı Sarayı’nda asırlar boyunca muhafaza edilen en meÅŸhur mücevherleri satışa çıkartmış, Fransa’dan satışa yardımcı olmasını istemiÅŸ ama neyse ki müÅŸteri bulamamıştık! Satmak istediÄŸimiz eserler arasında meÅŸhur ‘Kaşıkçı elması’ bile vardı.
 
ÖZELLEÅžTÄ°RMELER bütün hızıyla devam ediyor. Petrol rafinerileri, çimento ÅŸirketleri ve vakti zamanında devletin elinde bulunan diÄŸer sanayi kuruluÅŸları ÅŸimdi teker teker yeni sahiplerinin oluyorlar.
 
Biz bu özelleÅŸtirme iÅŸine aslında çok daha önceleri, Türkiye’de sıkı bir devletçiliÄŸin hüküm sürdüÄŸü 1920’li senelerin sonlarında baÅŸlamış, hattá Topkapı Sarayı’nda asırlar boyunca muhafaza edilen en meÅŸhur mücevherleri bile satışa çıkartmış ama müÅŸteri bulamamıştık! Satmak istediÄŸimiz eserler arasında meÅŸhur ‘Kaşıkçı elması’ bile vardı.
 
Bu satış meselesinden senelerce önce kısaca bahsetmiÅŸtim ama özelleÅŸtirmelerin yeniden gündeme gelmesi üzerine, hadisenin bütün ayrıntılarını tekrar yazmak istedim.
 
Ä°ÅŸte, 1924’te baÅŸlayan ve 1950’lere kadar devam eden ‘Topkapı Sarayı’ndaki mücevherlerin satışı’ hadisesinin belgelere dayalı ayrıntısı:
 
Türkiye’de cumhuriyetin ilán edilmesinin üzerinden henüz dört sene geçmiÅŸtir. Avrupa ülkelerinin çoÄŸu, genç cumhuriyetin yeni baÅŸkenti olan Ankara’yı tanımamakta ve büyükelçiliklerini hálá Ä°stanbul’da tutmaktadırlar. Ekonomik ve mali sıkıntılar içerisinde bulunan genç devlet ise, rahatlama çareleri aramaktadır.
 
FRANSA’DAN UZMAN Ä°STEDÄ°K
 
O dönem Paris’inin önde gelen mücevher ÅŸirketlerinden olan Rozanes, 1927 ilkbaharında, Türkiye’nin Paris’teki büyükelçisi Fethi Bey’den, yani sonraki ismiyle Fethi Okyar’dan pek alışılmadık bir teklif alır: Büyükelçi, ‘Ä°stanbul saraylarında bulunan ve padiÅŸahlardan kalmış olan mücevherleri satmak istiyoruz. Satıştan gelecek parayı memleketimizin kalkınmasına sarfedeceÄŸiz. Sizden, bu mücevherlerin deÄŸerlerinin tesbitini yapabilecek bir uzman talep ediyoruz. Lütfen, en iyi uzmanlarınızdan birini Türkiye’ye gönderiniz’ demektedir.
 
Åžirketin sahibi Mösyö Rozanes, teklif üzerine Robert Linzeler adındaki bir uzmanını hemen Türkiye’ye yollar ve Fransız DışiÅŸleri Bakanlığı’nı da hadiseden haberdar etmeyi unutmaz. Bakanlığa ‘Türkler’in teklifini kabul ettim ve bir adamımı bu iÅŸle görevlendirdim. Ama iÅŸin siyasi tarafının da bulunduÄŸunu zannediyorum’ diye yazar.
 
Fransız hariciyesi, Rozanes’in mektubunu alır almaz hemen Ä°stanbul’daki büyükelçiliÄŸini uyarır ve bakanlık ile Ä°stanbul’daki maslahatgüzar Brugere arasında aylarca devam edecek olan bir mücevher yazışması baÅŸlar.
 
Paris’ten Ä°stanbul’a gönderilen mücevher uzmanı Robert Linzeler, Topkapı Sarayı’ndaki mücevherlerin deÄŸer takdirlerini birkaç ay içerisinde tamamlar. Ankara’ya bir rapor yazar ve ‘taÅŸların Avrupa’da mezata konulmaları halinde, en az 300 milyon Frank edeceklerini’ söyler. Bu, o gün için düÅŸünülmesi bile zor bir mebláÄŸdır.
 
Fransız hariciyesi, gelinen noktadan gayet memnundur. Diplomatlar satış sayesinde hem memleketlerine para kazandırmak, hem de yine mücevher konusunda Ä°ngilizler karşısında daha önce uÄŸranan bir yenilginin rövanşını almak istemektedir. 
 
O tarihten birkaç sene önce, Rusya’da iktidara gelmiÅŸ olan komünist yönetim, Çar ailesinin mücevherlerini Avrupa’da satışa çıkartmış ama devreye Ä°ngiltere girmiÅŸ ve Fransızlar çok istemelerine raÄŸmen bir varlık gösterememiÅŸlerdir. Osmanlı mücevherleri, iÅŸte bu yüzden bir tür rövanÅŸ vasıtası olacaktır. Ellerini ovuÅŸturan Fransızlar’ın yazışmalarında artık açıkça ‘Rus Çarı’nın hazinelerini Ä°ngilizler’e kaptırmıştık ama Türk hazineleri bize kalacak. Bu iÅŸten iyi para kazanacağız’ gibi ifadeler vardır.
 
HerÅŸey tamamlanır ve sıra satışın yapılmasına gelir. Satılmasına karar verilen mücevherler Topkapı Sarayı’ndan çıkartılıp Ankara’ya götürülmüÅŸ ve sıkı bir koruma altına alınmışlardır. Satılmasına karar verilen ceváhir arasında meÅŸhur ‘Kaşıkçı elması’ ile ‘Kevkeb-i dürri’ adındaki bir diÄŸer elmas da vardır.
 
Fransa, tam bu sırada Türkiye’den mücevherlerin kime ait olduÄŸunu sorar ama Paris’teki Türk Büyükelçisi Fethi Bey ‘Bunlar padiÅŸahlara, çoÄŸu da Ä°kinci Abdülhamid’e aittir’ cevabını verince iÅŸler karışır. Fransızlar arasında yeniden bir yazışma trafiÄŸi baÅŸlar. Bu defa ‘Abdülhamid’in várisleri bizi dava etmeye kalkarlar, davayı kazanırlar ve bütün para elimizden gider. Bir yol bulmalıyız’ denmektedir.
 
DüÅŸünülüp taşınılır ama aranan yol bir türlü bulunamaz. Paris, satış konusunda atılacak her adımın Abdülhamid’in Türkiye’den sürgüne gönderilmiÅŸ olan várislerinin iÅŸine yarayacağını farketmiÅŸtir. Fransız hariciyesinin Türkiye’deki maslahatgüzara 1928 yazında gönderdiÄŸi son mesajda, ‘Biz bu iÅŸten vazgeçiyoruz, siz de vazgeçin. Zira padiÅŸahların várisleri herÅŸeye el koydururlar’ yazılıdır.
 
SATIÅž BELGELERÄ° PARÄ°S’TE
 
Türkiye, Dolmabahçe ve Topkapı Sarayları’ndaki mücevherlerin bugün hálá yerlerinde duruyor olmasını, Fransa’nın bu cevabına borçludur. Ama mücevherler meselesi bu kadarla kalmayacak ve hadiseden 23 sene sonra Türkiye’nin gündemine yeniden gelecektir. 1951 Mayıs’ında yaÅŸadığımız ama bugün hepimizin unuttuÄŸu bir diÄŸer mücevher tartışmasının ayrıntısını da bu sayfada okuyacaksınız.
 
TarihçiliÄŸimizin büyük ismi Prof. Halil Ä°nalcık, sohbetlerinden oluÅŸan ve geçtiÄŸimiz günlerde çıkan ‘Tarihçilerin Kutbu’ isimli kitapta bu satış meselesinden birkaç satırla da olsa bahsediyor ama objelerin sarayın o zamanki müdürü Tahsin Öz’ün ‘Hepsini Konya’ya tamire gönderdim’ demesi üzerine kurtulduÄŸunu söyleyerek ufak bir hata yapıyor.
 
Topkapı Sarayı’nın bugün hayranlıkla seyrettiÄŸimiz mücevherleri, iÅŸte böyle, karşı tarafın satın almaktan vazgeçmesi üzerinde elimizde kalmışlardı. Ben, satışın bütün ayrıntılarını ve konuyla ilgili yazışmaları Fransız arÅŸivlerinden Plevne Kahramanı Gazi Osman PaÅŸa’nın torunu olan dostum Bülent Osman vasıtasıyla elde ettim. Tarihimiz bakımından hiç de hoÅŸ olmayan bu teÅŸebbüsün ayrıntılarını siz de merak ediyorsanız Fransız DışiÅŸleri Bakanlığı ArÅŸivi’ne müracaat edin, ‘Serie E, Levant, Turquie, 166/167, 171, 176/177, 181 ve 349-9’ numaralı belgeleri inceleyin ve çok daha derin hayretlere düÅŸün!
 
Satamadığımız mücevherleri kasaya kilitleyip unutmuÅŸtuk
 
HÜKÜMET, 1951 ilkbaharında, Merkez Bankası’nın Ankara’daki binasında üzerinde dört ayrı kilit bulunan ve senelerdir kapalı duran bazı kasaların bulunduÄŸunu farkeder.
 
Kayıtlara bakılır ve kasaların Topkapı Sarayı’ndan getirilmiÅŸ mücevherlerle dolu olduÄŸu anlaşılır. Mücevherler 1927’de Fransa’ya yapılan satış teklifi sırasında Ankara’ya nakledilmiÅŸ, hattá zamanın Müzeler Umum Müdürü olan Halil Edhem Bey nakillere karşı çıkıp istifa etmiÅŸtir. Fransızlar’ın satıştan vazgeçmeleri üzerine mücevherler Ankara’da kalmış, listeleri çıkartılmış, listeyi Meclis BaÅŸkanı Abdülhalik Bey imzalamış, sandıklara yerleÅŸtirilen ceváhir dört anahtarla açılan kasalara konmuÅŸ, anahtarlar devlet ricaline dağıtılmış ama birkaç sene sonra kasaların varlığı unutulmuÅŸtur.
 
Aradan seneler geçer ve 1951’e gelinir. Kasaları farkeden hükümet hemen açılmalarına karar verir ve ilk kasa 5 Mayıs’ta Meclis BaÅŸkanı Refik Koraltan, BaÅŸbakan Yardımcısı Samet AÄŸaoÄŸlu, Adalet Bakanı, Danıştay ve Sayıştay BaÅŸkanları, meclis idare amirleri, baÅŸkanlık divanı üyeleri ile gazetecilerin de hazır bulunduÄŸu bir heyetin önünde açılır. Kasadan dünya kadar mücevher çıkar.
 
ANAHTAR KAYBOLMUÅž
 
Aynı zevat, 8 Mayıs sabahı ikinci kasanın da açılması için yine biraraya gelir ama eldeki anahtarların kilitlere uymaması yüzünden kasa bir türlü açılamaz. Vakti zamanında Danıştay BaÅŸkanı’na verilen anahtar kayıptır, kaynakçılar çağırılır fakat kasa son derece saÄŸlam olduÄŸu için açılması bir türlü mümkün olmaz. ‘Bu iÅŸ neyin nesidir?’ diyen Diyarbakır Milletvekili Nazım Önen de konuyu önergeyle Meclis’e getirir.
 
Ankara’da tam iki hafta boyunca bir anahtar koÅŸuÅŸturması yaÅŸanır ve kayıp anahtar Danıştay’dan emekli bir memurun yardımıyla binadaki masalardan birinin kilitli çekmesi kırılarak nihayet bulunur. Devlet ricali ve gazeteciler, 27 Mayıs günü yeniden kasa dairesindedir. Açılamayan kasa o gün açılır, içinden yine torbalar dolusu mücevherle beraber bir baÅŸka anahtar çıkar: Üst kattaki bir diÄŸer kasanın anahtarı... O kasada da mücevherler vardır, derken günlerce devam eden bir sayım baÅŸlar ve mücevherler Haziran ayında asıl yerlerine yani Topkapı Sarayı’na yollanmak üzere Meclis’in sığınağına yerleÅŸtirilirler.
 

 

Sandıklar dolusu mücevher, asıl yerleri olan Topkapı Sarayı’na ancak 1950’lerin sonunda gönderilecek ve yeniden sergilenmelerine 1960’lı yıllarda baÅŸlanacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.