Erol Göka: Şimdiki çocuklar, tüketimin, israfın en birinci müşterisi yapıldılar
Follow @dusuncemektebi2
Tüketim toplumu, bizi can evimizden, en güvenilir mayamızdan, fıtratımızdan vuruyor. Şimdiki çocuklar, tüketimin, israfın en birinci müşterisi yapıldılar. Tabii ki onlar günahsız. Yapanlar belli, tuzağa düşmüş ebeveyn, sen, ben, o…
Epeydir, tamahkarlık psikolojisinden yola çıkarak sosyo-ekonomik mevzular üzerine yazıyorum. Ä°nsanları ya vampire ya da almakla bir türlü doymayan bir robota çeviren kapitalizm ve tüketim toplumundan çıkış yolları arıyorum. Tamahkarlığın, açgözlülükle sürekli haset ederek kiÅŸisel çıkar peÅŸinde koÅŸmanın, tefeciliÄŸin ve faizciliÄŸin, israfın ve istifçiliÄŸin karşısına en iyi biçimde dinimizde bulunan ahlaki erdemlerle karşı çıkmak; bir. Devletin ekonomide adilane bir biçimde düzeni saÄŸlamaya, sadece bir avuç insanın deÄŸil halkın zenginleÅŸmesi için çaba göstermesini temin etmek; iki. Evet, iki çözüm yolu bulabildim esas olarak. Ama kapitalizmle baÅŸ edebilmek gerçekten zor ve siz ne söyleseniz tamahkarlık yılanı gelip sizi yine ısırmayı becerebiliyor. Kâğıt para düzeni ona göre kurulmuÅŸ.
Kapitalizmle ve tüketim toplumuyla baÅŸ edebilmenin yollarından birisi de dikkatimizi sanata, sanatçılara vermek, özellikle ÅŸairlere ve hikâye, roman yazarlarına… (Aman ha dikkat! Resim de büyük, ressamlar da ama şımarık zenginler çok eskiden beri oraya el atmış, sanatı epey paraya tahvil etmiÅŸ durumda. Åžimdilerde aynı cinayeti sinema üzerinden iÅŸleyip duruyorlar.) Niye içimizdeki tamahkarlığa, şımarık zenginin dünyamızı talan etmesine karşı sanatı kendimize kalkan yaparak mücadele etmekten bahsediyorum? Anlatayım.
Dostum, büyük ÅŸairimiz Ömer Erdem, bizim Çeto Dergisi’nin son sayısında, “Çocukluk su dolu kova” baÅŸlıklı, ÅŸiir gibi bir yazı yazmış. “Çocukluk insanın yetinme duygusunun en ağır bastığı dönemdir. Bir kova suya kanmayacak çocuk bulamazsınız. ÇocuÄŸa mutlu olmak için bir kova su yeter de büyükler denize doymaz” diye bitiriyor yazısını. Bizim günlerdir anlatmak için kıvranıp durduÄŸumuz ÅŸeyi, iki cümlede halledivermiÅŸ ÅŸairimiz. Ama kötü haber! Tüketim toplumu, bizi can evimizden, en güvenilir mayamızdan, fıtratımızdan vuruyor. Åžimdiki çocuklar, tüketimin, israfın en birinci müÅŸterisi yapıldılar. Tabii ki onlar günahsız. Yapanlar belli, tuzaÄŸa düÅŸmüÅŸ ebeveyn, sen, ben, o…
AÄŸabeyim, büyük hikayecimiz Mustafa Kutlu, “Kalbin Sesi: Bir Hicret Risalesi” adı altında bir kitap çıkardı. Bir ruhiyatçı olarak ben, zaten karışık sosyo-ekonomik mevzuları anlayabildiÄŸim ölçüde dile getirmeye çalışırken bazen farkına varmadan daha da karıştırmış olabilirim. Ama bir hikayeci olarak Mustafa abinin kavrayışı, kaynak suyu gibi arı duru. O benim için artık sadece büyük hikayeci deÄŸil büyük sadeleÅŸtirici. Hiç lafı uzatmıyor, “kanaat ekonomisi” deyip iÅŸi bitiriyor. Mustafa abi, hiç teoriye, yan yollara sapmıyor. DoÄŸrudan doÄŸruya ejderhayı alnı çatından vuruyor:
“Tüm insanlık ilerleme-kalkınma-zenginlik-refah ve konfor istiyor. Ama önceki yazılarda söyledik dünya gelirinin %90’ına nüfusun %10’u el koyuyor. Buna raÄŸmen her ülke geliÅŸme peÅŸinde.
Daha çok yatırım, daha çok üretim, daha çok tüketim, daha çok Ar-ge, daha ince teknoloji, daha çok kâr, daha çok büyüme. Eee! Ne olacak yani? Bu bir çılgın koÅŸu, bir çıkmaz sokak, bir serap. Tabiatı ve insanı daha ne kadar sömürebilirsiniz? Bu konuda düÅŸünenler bir muhalefet cephesi oluÅŸturamasalar da uyarı yapıyorlar. Ne ozon tabakasının delinmesi, ne buzulların erimesi, ne su kaynaklarının tükenmesi, ne sadece Irak ve Suriye’de milyonla insanın katledilmesi, ne fakir ülkelerde dakikada birkaç çocuÄŸun ölmesi kimseyi sarsmıyor.
O halde bize düÅŸen nedir?
Åžudur: Bu ‘Tüketim Ekonomisi’ne karşı ‘Kanaat Ekonomisi’ni zihnen-fikren-ilmen oluÅŸturup uygulamak.
‘Çılgın koÅŸu’yu ancak bu anlayış durdurabilir.”
Kendisine “kanaat ekonomisi” hakkında soru soranları Mustafa Özel’e gönderiyor Mustafa abi ama onun da derdini romanlar üzerinden anlatabildiÄŸini söylemeyi ihmal etmeden. Mustafa Özel’den ÅŸu satırları aktarıyor: “Kanaat ekonomisi Don KiÅŸot’ça bir ifadedir. Don KiÅŸot son dört asrın en sempatik adalet nöbetçisidir. Dünya edebiyatının en ciddi ve en mahzun kahramanı. Ä°lkeli yaÅŸamak, daha doÄŸrusu Kitab’a göre yaÅŸamak istiyor. Yoz bir çağın suratına, ‘kitabi hakikatı’ haykırıyor. Komik gözükmesi bu yüzden! Kanaat ekonomisinin ön ÅŸartı, kanaatkâr toplumdur. Siz bana kanaat toplumunu gösterin, ben de size kanaat ekonomisini anlatayım!”
Ä°ÅŸte böyle dostlar, sanatçılar sadeleÅŸtirdiÄŸinde bu berbat, adaletsiz dünyadaki her ÅŸey böyle apaçık biçimde görünüveriyor. O yüzden ekonomiyi asla siyasetçilere, hele hele ekonomistlere hiç bırakmamalıyız. Biz ekonomiyi size bırakmayalım ama sen artık istifçiliÄŸi bırak ey mütref! Yedi sülaleni besleyebilecek mallarını hala artırmak için uÄŸraÅŸmaya, yaptıklarını dinen mubah göstermek için kırk dereden su getirmeye, zevk ve safahata biraz ara ver de ÅŸiir oku, hikâye oku. “Ä°yi ama ben iÅŸ yerlerimde ÅŸu kadar kiÅŸi çalıştırıyorum” diye kofti havalar atma. Haydi bir Don KiÅŸotluk yap, kalbini karartma!
Henüz yorum yapılmamış.