Sosyal Medya

Güncel

Medyan Seçmen ve İki Adaylı Seçimler

İki adayın yarıştığı bir seçim düşünelim. Gerek başkanlık seçimleri olsun gerek muhtarlık seçimleri olsun, iki adayın birbiriyle rekabet ettiği seçimleri baz alalım. Bir şekilde diğerinden fazla oyu alan aday kazanacak.



Her ÅŸeçimde olduÄŸu gibi adayların ikna edebildikleri kadar seçmeni ikna edip kendi saflarına çekmeleri gerekiyor. Seçmenler de doÄŸal olarak kendilerine yakın olan adaya oy veriyorlar. Bu senaryoda bir adayın seçimi kazanmak için izlemesi gereken en etkili strateji nedir, ne yapıp etki alanını geniÅŸletebilir, bunun sınırları nelerdir? Ekonomistler tarafından geliÅŸtirilen medyan seçmen teorisi bu soruların cevabını ararken baÅŸarı için medyan seçmenin hedef alınması gerektiÄŸine iÅŸaret ediyor.
 
Medyan seçmen teorisinin kökleri ekonomist Harold Hotelling’in 1929 yılında kaleme aldığı “Stability in Competititon”1 makalesine kadar geri gider. Rasyonel tercih teorisi (rational choice theory) olarak da bilinen yaklaşımın medyan seçmen teorisi üzerinde önemli etkileri olup teorik çerçeve olarak bu yaklaşıma dayanmaktadır. DiÄŸer bir ekonomist Duncan Black 1948 yılında “On the Rationale of Group Decision-Making”2 adlı makalesinde konuyu çok daha etraflı bir ÅŸekilde ifade eder. Siyasal alana ve seçimlere tafsilatlı ÅŸekilde uygulanması ise Anthony Downs’ın 1957 yılında yazdığı “An Economic Theory of Democracy”3 kitabı ile olur. Bugün seçmen davranışları ile ilgili yazılacak bir akademik metinde Anthony Downs’ın kitabına referans vermeden ilerlemek neredeyse imkansızdır.
 
Medyan seçmen teorisinin iki adaylı seçimler hakkındaki çıkarımlarına geçmeden önce teorinin varsayımları hakkında konuÅŸmak gerekiyor. Bu varsayımlara teorinin verili kabul ettiÄŸi koÅŸullar diyebiliriz.
 
Ä°lk olarak, seçmenlerin bilinçli bir ÅŸekilde alternatiflerden birine odaklandığı varsayılır. Farklı sosyal ve ekonomik planlamalardan bir tanesi her zaman için diÄŸerlerinden daha tatmin edicidir. ‘A senaryosu da beni mutlu eder, B senaryosu da beni mutlu eder’den ziyade, ‘benim tercihim A’dır denmesi gibi düÅŸünebiliriz.
 
Ä°kinci olarak, medyan seçmen teorisi, seçmenlerin tercihlerinin iki uçlu bir spektrum üzerine yerleÅŸtirilebileceÄŸini varsayar. ÖrneÄŸin tercihler tsol ve saÄŸ, siyah ve beyaz gibi birbirinden tamamen ayrı deÄŸildir. Herkes siyasi olarak sol ve saÄŸ denkleminde farklı derecelere yerleÅŸir. Bu spektrum, içerisinde hem “aşırı saÄŸ” ile “aşırı sol” insanları, yani uçtaki deÄŸerleri, hem de ikisinin ortasındaki insanları kapsayan bir düzlem olarak nitelendirilir. Fikirlerin ya çok keskindir ve iki uçtan birinde düÅŸünürsün ya da daha ortalara yakınsındır. Dini olarak aşırı katı görüÅŸlere sahip olabilirsin, aşırı seküler olabilirsin, ya da kendini daha ortalarda konumlandırabilirsin. Ekonomik açıdan devlet müdahalesinin elzem olduÄŸunu düÅŸünebilirsin, arada karışsın ama çok da müdahale etmesin diyebilirsin ya da devletin ekonomiye hiç karışmaması gerektiÄŸini düÅŸünebilirsin. Bu ve benzeri tartışmaların tümü, -10’dan +10’a giden bir skalada sıralanabilir.
 
Medyan seçmen teorisi, kiÅŸilerin tercihlerinin iki uçlu bir spektrum üzerine yerleÅŸtirilebileceÄŸi varsayımına ek olarak oylanan meselenin tek-boyutlu olduÄŸunu da varsayar. Yani kiÅŸileri bu spektrum üzerine yerleÅŸtirirken seçmenlerin yalnızca bir meseledeki görüÅŸlerini baz alır. Çünkü bir insan sosyal yardımlar konusunda (+4) konumunda olabilirken, din-devlet iliÅŸkilerinde (–2) konumunda olabilir. Ancak teori modelleme yapabilmek için tek-boyutlu sınıflandırmayı esas almaktadır. Bu da teorinin kısıtlamalarından biridir. Gerçekten de birden fazla meselenin adaylar tarafından temsil edildiÄŸi ve tek-boyutlu olmayan baÅŸkanlık seçimlerinde medyan seçmen teorisi daha çok sapma yaÅŸarken, bir tek meselenin oylandığı referandumlarda teori çok daha isabetli gözükmektedir.
 
Bu çizgi üzerinde hem kiÅŸinin kendi fikri hem de baÅŸkalarının fikirleri yer alır. Farklı fikirlerin oluÅŸturduÄŸu bu dağılımın çoÄŸunluÄŸunun -10/+10 çizgisi üzerinde orta noktada toplandığı, ideolojik olarak uçlarda düÅŸünen insanların, ortalarda düÅŸünenlerden daha az sayıda oldukları varsayılır. Nihai kertede insanların çoÄŸu çizginin ortasına doÄŸru toplanacaklardır. Bu dağılıma normal dağılım (normal distribution) adı verilir, teorinin temel dayanak noktalarından biri insanların bu ÅŸekilde dağılım göstereceÄŸinin kabulüdür.
 
Medyan seçmen teorisine göre, bu çizgide birbirine yakın noktalarda konumlanan insanlar organize olup bir araya gelir, kendi fikirlerini savunmaya baÅŸlarlar ve diÄŸerlerini de kendilerine katılmaya çağırırlar. Dertlerini kendi halkaları dışındakilere anlatıp onları içeri çağırırlar veya halkalarını biraz daha gevÅŸetip çizginin dışında kalan kısmını da içermeye çabalarlar. Halkaları ne kadar çok kiÅŸiyi içerirse kendi ajandalarını o kadar çok gündeme getirebilirler. Bu çizelgede uçlar daha sabit iken, fikirlerin birbirine daha çok yakınsadığı orta noktalarda hareketlilik daha muhtemeldir. KiÅŸi kendi dünya görüÅŸüne en çok yakınsayan gruba dahil olacaktır.
 
Etki gücü yüksek iki ana grubun olduÄŸu bir düzlemde, halkaları geniÅŸletmek uçlardan içeri doÄŸru bir hareket olarak düÅŸünülebilir. GrafiÄŸe bakacak olursak, A noktasındaki gruplaÅŸmadan daha keskin fikirlere sahip biri seçim günü geldiÄŸinde kendisine en yakın olan A grubunu destekleyecektir, çünkü ikinci bir ihtimal olan B grubundan çok daha uzaktadır. Ne var ki, A noktasındaki gruplaÅŸmanın içinde daha ortalara yakın olan kiÅŸiler, B grubunun etkisine de her zaman açıktır. Bu sebeple grubun halkasının geniÅŸlemesi genelde uçlardan içe doÄŸru gerçekleÅŸir. A grubu daha fazla insanı etkisi altına almak için bu geniÅŸlemeyi yaparken daha yumuÅŸak bir dil kullanmak ve bazı keskin fikirsel duruÅŸlarından feragat etmek zorunda kalır. Aksi takdirde orta yolu tutan insanları ikna etmesi mümkün olmayacaktır.
 
Hedefin en çok oyu almak olduÄŸu iki adaylı seçimlerde, bu durum, skalanın en ortasına kadar giden bir süreçtir, çünkü en ortadaki seçmene yakınsayan grup kazanmış olacaktır. Demokrasi oyunu, çoÄŸunluÄŸun memnun edilmesine dayalı bir oyundur. “Ben siyasi deÄŸerlerimden taviz vermem” demek bu tür bir oyunda baÅŸarısızlık getirecektir çünkü iki ana odağın olduÄŸu her seçimde, keskin kuralları olan dar halka, daha kapsayıcı olan halka karşısında, istatistiki olarak sayıca zor duruma düÅŸecektir. Teorinin diÄŸer varsayımlarından biri politikacıların oylarını maksimize etme amacını ilk amaçları olarak belirledikleridir. Rasyonel tercih teorisi baÄŸlamında bakıldığında politikacıların oylarını maksimize etme dışında önemsedikleri bir ÅŸeyin olmadığı varsayılır.
 
Çok aktörlü her oyunda aktörlerin yanlarına asla çekemeyecekleri bir uzaktaki vardır. O uzaktakini ne kadar dil dökersen dök yerinden kımıldatamazsın. O kadar uzakta iken, muhtemeldir ki, o da seni yerinden oynatamaz. Bu ölçeÄŸin iki ucu oldukları yerde duradursunlar, bir de bu ikisinin arasına serpilmiÅŸ yüzlerce, milyonlarca diÄŸerleri vardır.  “Sen ne yaparsan yap onlar deÄŸiÅŸmezler” söylemindeki “onlar” uçtaki insanlardır. Bir uçtan diÄŸerine uzanan düzlemde ortalarda konumlanan insanlar uzlaÅŸmaya daha uygundur.
 
Böylesi bir düzlemde siyasi bir uçta konumlanan ve uzlaÅŸmaya asla yanaÅŸmayacak olan kiÅŸiler baz alınarak siyaset üretmek, aradaki birçok kiÅŸiyi de kaybetmeye neden olacaktır. %50+1’in kazandığı bir düzlemde çizginin bir ucundaki insanları tatmin edecek söylemler, çoÄŸunluÄŸun ve sahanın kaybedilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sebeptendir ki çoÄŸunluÄŸun dediÄŸinin olacağı demokrasilerde, iki adaylı seçimlerde siyasi partiler vasattaki insanı kapsayacak, daha az keskinlikte olan söylemleri tercih ederler.
 
Öte yandan, iki uçtan birine uygun bir politika benimseyen üçüncü bir adayın çıkma ihtimali iÅŸleri deÄŸiÅŸtirecektir. A grubu ortadaki insanları kendi halkasına almak için söylemini yumuÅŸatırken uçtaki bir alternatif grubun baÅŸ göstermesi tüm denklemi deÄŸiÅŸtirebilir. DesteÄŸini kesin addettiÄŸi kendi aşırı ucundaki oylarını tehlikeye atabilir. Benzer bir ÅŸekilde, bir grup herkesi kapsamaya çalışıp ideolojik söylemlerden tamamen uzak durmaya baÅŸlarsa, insanları oy vermeye gitmeye bile teÅŸvik edemez. Herkesi kapsamaya çalışan partiler, bir süre sonra hiç kimseyi tatmin edememeye baÅŸlar. Bu sebeple, her gruplaÅŸma içerideki dinamizmi canlı tutmak ve de dışarıya daha çok açılma ikileminde gider gelir. Bunları söylemiÅŸ olmakla beraber, iki partili bir sistemde, yine de %50+1’i getirecek siyasi söylemler seçimi kazanacaktır.
 
Özetle bu denklemde, partiler insanları ikna etmek için çabalar. Daha çok insanı ikna etmek keskin olmayan söylemler gerektirir. Ancak söylemlerdeki denge de oldukça mühimdir, yalnızca keskinliÄŸi azaltmaya yönelik bir yaklaşım, bir müddet sonra hiçbir kimseyi ikna edememekle sonuçlanabilir. Ancak, pür istatistiki ve mantıksal bir açıdan ele alındığında, iki adayın yarıştığı bir seçimde, ideolojik olarak uçlarda olan söylemlerin kazanma ihtimali düÅŸüktür. Bu sebeple, iki adaylı bu düzlem, git gide söylemlerin yumuÅŸamasına ve adayların daha az ideolojik çıkış yapmasına sebep olur.
 
Ancak hem teoriyi uygularken hem de çıkarımlarını ve öngörülerini deÄŸerlendirirken çok dikkatli olmak gerekiyor. Medyan seçmen teorisi, diÄŸer modellemeler gibi gerçek hayatın soyutlanması ile elde edilmiÅŸ bir modellemedir. Belli koÅŸullar altında, seçmen davranışlarının, seçim sonuçlarının açıklanması için kullanılan bir metottur. Modelleme olması sebebiyle bazı sapmalar barındırmaktadır ve gerçek hayata tamamıyla uygulanabilir deÄŸildir. Teorinin verili kabul ettiÄŸi koÅŸulların varlığı saÄŸlanmadıkça ya da siyasal sistemin yapısını deÄŸiÅŸtirecek deÄŸiÅŸkenler devre dışı bırakılmadıkça teorinin çıkarımları da sınanamaz. Bu yüzden ikiden fazla adayın yarıştığı seçimlerde ya da parlamenter sisteme dayanan seçimlerde medyan seçmen teorisi yetersiz kalabilmektedir, bu durumlarda baÅŸarının ölçütü deÄŸiÅŸebilmekte, dolayısıyla %50+1 hesabı yetersiz kalmaktadır.
 
Öte yandan, siyasal alanda artan kutuplaÅŸma sistemin yapısını deÄŸiÅŸtirerek teorinin çıkarımlarını silikleÅŸtirebilmektedir. Çünkü medyan seçmen teorisinin kullandığı grafik normal dağılımlı (normally distributed) bir grafiktir ve bunu verili olarak kabul eder. Halbuki bazı ülkelerde siyasal kutuplaÅŸma seçmen yığılmasının merkezde deÄŸil, daha uçlarda olmasına sebep olur. ÖrneÄŸin, 2016 yılında Donald Trump’ın Amerikan baÅŸkanı seçilmesi medyan seçmen teorisinin ABD’de sorgulanmasına yol açmıştır.4 Trump’ın seçim stratejisinin medyan seçmene hitap etmeyerek baÅŸarılı olduÄŸu yönünde bir kanı vardır ve bu durumdan asıl sorumlu faktör siyasal sistemin kutuplaÅŸması olarak görülmektedir. Teorinin çıkarımlarını silikleÅŸtiren baÅŸka deÄŸiÅŸkenler de vardır. ÖrneÄŸin, medyan seçmene yakın seçmen kitlelerinin herhangi bir sebeple oy kullanmaya gitmemesi sonuçları deÄŸiÅŸtirebilmekte, teorinin öngördüÄŸü sonucun çıkmamasına sebep olabilmektedir. Öte yandan, çıkar çevreleri tarafından para fonu saÄŸlanan ya da lobiciliÄŸin etkisi altındaki seçim kampanyaları da medyan seçmeni hedef almakta zorlanabilmektedir.
 
Türkiye’de cumhurbaÅŸkanlığı sistemi ile birlikte daha fazla oy almak ve geniÅŸ halk kitlelerine seslenmek parlamenter sisteme göre çok daha önemli bir hal aldı. Parlamenter sistemde %40 civarında (hatta bazı senaryolarda daha az – ör. 2002 seçimleri) oy oranları ile tek başına iktidar olmak mümkünken cumhurbaÅŸkanlığı sisteminde adayların hedefi ilk turda %50+1’i almak oldu. Bu sebeple kendi klasik tabanları haricinde kitlelere hitap etmeleri gerekiyor ve medyan seçmeni hedef almaları eskisine göre çok daha muhtemel. Ancak teorinin yukarıda bahsettiÄŸimiz kısıtlamalarını ve varsayımlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Türkiye örneÄŸinde iki adaylı baÅŸkanlık seçimlerini tartışmak için henüz çok erken. Oylanan mesele de tek-boyutlu olmadığı için meseleyi iki uçlu tek bir spektruma yerleÅŸtirmek kolay deÄŸil. Ama ÅŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki medyan seçmen teorisi Türkiye için eskisine göre çok daha önemli bir yerde. EÄŸer teorinin kısıtlamalarını bir kenara koyarsak Türkiye’de, ideolojik söylemi düÅŸük, daha kapsayıcı ve medyan seçmeni hedef alan adayların kazanma ihtimali yüksek duruyor. Ä°ttifaklara olan yönelim de partilerin baÅŸarı saÄŸlamak için ittifaklaÅŸmayı bir araç olarak kullanması ÅŸeklinde deÄŸerlendirilebilir. Halihazırda hiçbir parti seçmenin yarıdan fazlasını memnun etme gücüne sahip deÄŸil. Seçimin ikinci tura kalması halinde matematiksel hesapların tamamen deÄŸiÅŸeceÄŸinin de farkındalar. Dolayısıyla ittifak yapıp %50’yi ilk seferde aÅŸmayı daha güvenli bir tercih olarak görüyorlar.
 
Ahmet Utku Akbıyık – Boston Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktorası yapıyor.
 
Ahmet Bahadır DoÄŸrul – BoÄŸaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansı okuyor.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.