Güncel
Ali Haydar Haksal: Dünya evinden öteye, hakiki yurda doğru yolculuklar insanı ister istemez duygulandırıyor
Follow @dusuncemektebi2
Ali Haydar Haksal- Milli Gazete
Öte yolculukları hüzünlüdür. Gurbetten eve dönüş. Tabiî doğası gereği dünya evinden öteye, hakiki yurda doğru yolculuklar insanı ister istemez duygulandırıyor. Merhum Süleyman Arif Emre Bey ile birçok anımız, buluşma ve konuşmalarımız oldu. Zaman zaman da telefonda dertleşiyorduk. Son zamanlarda benim yoğun rahatsızlık sürecim, biraz da telâşım yüzünden iletişimimiz kesildi.
Seçim süreçlerinde kimi programlarda birlikte olduk. İstanbul Maltepe Esenyurt Mahallesi’nde bir kahve toplantısı var. Ön konuşmayı ben yaptım. Biraz uzun ve ayrıntılı bir konuşma oldu. Süleyman Arif Emre Bey asıl konuşmacı. Mikrofonu aldıktan sonra çok naif, nazik bir üslup ile bir fıkra anlatarak başladı. “Adıyaman’da bir mesel var onu anlatarak konuşmama başlayayım. Bir sofrada bulunanlar aralarında konuşurlar en çok hangi yemekten lezzet alır ve seversiniz. Bunlar da varlıklı kimseler. İlk konuşan ballandıra ballandıra soğandan, cücüğünden söz eder. Soğanın cücüğünü âdeta yer bitirir. Sıra diğerine gelince o, Memo için soğanın cücüğünü yedi bitirdi, bana bir şey kalmadı ki” der. Böyle bir espri ile konuşmasına başladı. Bu naif ve esprili anlatış bizi ister istemez mahcup etmişti. Bizim genel değerlendirmelerimizi dikkate alıyordu. Siyasal tarihi düşünceyle birlikte ele alıyordu. Bundan memnun kalıyordu.
Zaman zaman kimi sorunlarla ilgili arar bilgi edinirdi. Bunları da genel merkeze olduğu gibi aktarırdı. Erbakan Hoca’ya çok yakın isimlerden biriydi.
Onun bu istişareleri genele dönüktü. Bunlardan unutamadıklarımız var. Gençlerin yaklaşımlarını önemserdi. Kardeşim Müstakim ile bu anlamda konuşur görüş alırdı. Bunlardan biri: RP. MÇP, IDP ile ilgili seçime ortak girme sürecinde kardeşimi aramış, gençler bu konuda ne düşünüyor diye sormuştu. O da: “Bu duruma sıcak bakılmıyor ve çok rahatsızlık var” demişti. Sanki onlarda bir çaresizlik vardı. Bir zorunluluk gibi. Daha başka konularda da gene danıştığını iyi biliyorum.
Genel anlamda istişare etmek, toplumun nabzını ölçmek bir ilkeydi. Ezbere hiçbir şey yürümüyordu. Sağlıklı bir yükseliş vardı ve bunlar asla rastlantı değildi.
Gazetedeki yazılarımı okur, beni arar genel anlamda değerlendirmelerde bulunurdu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı üstad Necip Fazıl ile ilgili kapsamlı bir çalışma yaptı. Benden de Büyük Doğu üzerine bir çalışma istendi. Üç ayımı vererek bu çalışmayı tamamladım. Süleyman Arif Emre Bey daha öğrencilik yıllarında Büyük Doğu ile ilgili, bağı var. Büyük Doğu’da da adı geçiyor. Yazımın uzunluğu bahane edilerek ve başka nedenlerden ötürü, kitapta yer almadı. Daha sonra diğer çalışmalarımla birlikte: Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Irmağı kitabımda yer aldı.
Son görüşmelerimizden birinde üstad Necip Fazıl üzerine Kâmil Eşfak Berki ile birlikte Yedi İklim dergisinde 182. sayıda bir özel sayı hazırlığı yaparken kendisiyle telefonda görüştüm, üstad Necip Fazıl ile ilgili bir yazı istedim. Yazıyı yazdı ve yayımladık. Yazısı oldukça önemli ve ses getirmişti. Üstad ile ilgili önemli hatıraları var. İçeriden bir bakıştı. Yazının tam metnine iki kanalda ulaşılabilir. Biri Yedi İklim dergisi: [http://yediiklimdergisi.com/2018/03/26/yedi-iklim-182-sayi-necip-fazil-kisakurek-ozel-sayisi/] sayfasında ulaşılabilir. Bir diğeri de İslamcı dergiler İDEF’ten ulaşılabilir.
Bu yazıda bir çok anekdot var. Önemsediklerimden biri:
“Gaziantep Konferansı: Gel zaman git zaman ben hukuku bitirmiş avukat olmuştum. Yazıhanem o günlerde Adıyaman’da idi. Üstaddan bir telefon aldım. ‘Arif ben Malatya üzerinden Gaziantep’e gideceğim. Komünizmle Mücadele Derneği beni, Konferans vermem için davet etti. Antep’e giderken, senin de yanımda olmanı istiyorum, bana katıl’ dedi. Katıldım, üstadla beraber bir Antep yolculuğu yaptık.
Bir ara şiirden söz açıldı, üstad, Yahya Kemal’den gazeller okudu ve ‘Yahya Kemal devrimizin en büyük aruz şairidir’ dedi. Ben: ‘Aman üstad siz, Büyük Doğu mecmuasında, kurmuş olduğunuz edebiyat mahkemesinde, Yahya Kemal Bey’i sanık sıfatıyla yargılamış, onu ‘Kartpostal’ şairi olarak mahkûm etmiştiniz’ diyecek oldum. Cevap verdi:
‘Evet, bir yönüyle öyledir, amma bununla beraber yine de devrimizin aruzu en kullanan şairlerin sonuncusudur’ dedi.” Konferans süreciyle ilgili ayrıntılar uzun. İlgilenmek isteyenler siteye girerek bu bölümü okuyabilirler.
Bir diğeri de:
“Millî Nizam Partisi’nde yapılan konuşma: Üstad, 1970 senesinde kurulan Millî Nizam Partisi’nin, düzenlenen ilk kongresinde, heyecanlı bir selamla konuşmasını yapmıştı. Bu konuşma hakkında, laikliği ihlal iddiasıyla Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dava açılmıştı. Bendeniz de bu davada üstadı savunuyordum.
Dosyayı inceledim. Üstadın konuşmasına ait bir teyp bandı ele geçmiş ve bu bandı üç bilirkişi tape ederek yazıya dökmüştü. Zaptı inceleyince ne göreyim, üstadın hiçbir cümlesini bilirkişiler anlamamış, çok anlamsız, çok tutarsız, bir metin ortaya çıkmıştı. Metin üstelik de çok komikti. O metni keşke saklayabilseydim, çözümün komikliği ve manasızlığı dolayısıyla Guinnes rekorlar kitabına geçebilirdi.
Hemen üstada müjdeyi verdim: ‘Gözün aydın, bilirkişiler sizin kültür seviyenizi ve sizin üslubunuzu idrakten aciz kaldıkları için ortaya konulan raporla mahkeme kesinlikle sizi beraat ettirir. Bu itibarla bu raporu mahkemede kabul etmeyin ret edin, bu işi bir celsede beraatla bitirelim’ dedim.
Ama üstad benim tembihlerimi hiç kaale almadı. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki sorgusunda şöyle konuştu.
‘Ben şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek olarak bu saçma sapan ve manasız yazıyı kabul etmiyorum. Bu üslup benim edebi şahsiyetime ve klâsıma yakışmaz Sayın hâkimler ben o toplantıda yaptığım konuşmayı Büyük Doğu mecmuasında aynen yayımladım. İşte mecmua, nüshasını takdim ediyorum. Konuşmayı buna göre değerlendirin?..’
Avukat olarak âdeta başıma bir kova kaynar su döküldü. Eğer üstad tavsiye ettiğim gibi cevap verseydi, kesinlikle davayı kazanacaktık. Hapse düşmeye razı oldu, ama klâsının düşmesine razı olmadı. Bu davanın sonu ne oldu, sanıyorum ki dava uzadı da 1974 affı ile dosya işlemden kaldırıldı.” Yazıda çok önemli hatıraları bulunuyor
Tabii asıl önemli hatıraları Siyasette 35 Yıl isimli üç ciltlik kitapta yer alıyor. Dönemi ve onların verdiği mücadeleyi kavramak için mutlaka okunmalıdır.
Milli Gazete’de okumuştum, Millî Nizam Partisi ile ilgili kimi önemli anekdotları. Sonra da bunları hatıralarında topladı
Milli Nizam Partisi kapatılmak üzere bir dava açılıyor, dava sürecinde İstanbul’dan üç iş adamı bunların kimisi Musevi, Süleyman Arif Emre Bey’i arayarak Erbakan Hoca’dan randevu talebinde bulunuyorlar. Hoca kabul ediyor. Görüşmede Süleyman Arif Emre Bey de bulunuyor. Talepleri şu. Mealen aktarıyorum: “Partinizin bir karşılığı ve geleceği var. Partinizin kapatılmasını istemiyorsanız size önereceğimiz üç kişiyi alırsanız kapatılmaktan kurtulursunuz.” Hoca bu teklifi reddediyor ve kabul etmiyor. O zaman da şöyle bir öneri getiriyorlar: “Size önereceğimiz kişiler sizi rahatsız etmez, namazında niyazında kimseler. Hanımlarının başı da kapalı.” Tabiî bu istek de kabul edilmiyor. Milli Nizam Partisi kapatılıyor.
Türkiye’de İslâmî düşüncenin gerek siyasal gerek kültürel arka planı bu ve benzeri ayrıntılardadır.
Süleyman Arif Emre Bey şairdi aynı zamanda. Tabiî ki siyasal yoğunluk, bakanlık, genel başkanlık, başkan yardımcılıkları gibi yoğunluklar şiiri sürdürmesine engeldi. Üstat Necip Fazıl ve döneminin şiiri etkisi vardı üzerinde. Tarzı ve üslubu da öyle idi.
Siyasa insanı olarak da günümüzdekilerden çok farklı özelliklere sahiptiler. Naif, yumuşak, şirret olmayan bir siyasal dil ve üslup. Bu onları başarılara götürdü. Keşke o dil ve üslup olduğu gibi sürdürülebilinseydi.
O kadro içinde yer alanlar, bakanlık yapanların üzerinde hiçbir şaibe ve leke dahi bulunmuyor. Mahkemeleri ve yargılanmaları, mahkûmiyetlerinin tamamı dava ile ilgili. Diğer açıkları bulunsa, onlarla onları çok rahat bitirebilirlerdi.
Onlar önemli bir dava eriydi. Kibir ve büyüklenme yoktu. Bildik politikacı üslubundan da çok uzak insanlardı.
Kendilerine iyilik ve güzelliklerinden ötürü tanıklık ediyoruz. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun. Ümmet için önemli kimselerdi görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Sonrası sonrakilerle ilgilidir.
Henüz yorum yapılmamış.