Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Alev Alatlı: Eşcinselliği meşru hale nasıl getirdiler?

‘Aşk’ın insan varoluşunun “en” reddedilemez tezahürü olduğu üzerinde mutabakat tamdır. Belki bundan, belki de Aydınlanmacıların Hıristiyan zincirlerini kırma iştiyaklarından, belki de pagan Yunan ve Roma’nın sadece düşüncesine değil, yaşam biçimine de öykünüldüğünden, “aşk” Aydınlanmacı düşünürlerinin el attıkları ilk fenomenlerden birisi olarak ortaya çıkar.



Böylece doğan “ifade özgürlüğü” atmosferi, 18. yüzyılda çok sayıda pornografik yayın ve “erotik sanat eseri”(10) üretimini beraberinde getirir. 1770’te Aydınlanma’nın en büyük Polonyalı yazarı sayılan Adam Naruszewicz, Yunanlı Anacreon’un homoerotik şiirlerini çevirirken, İngiliz Richard Payne Knight, 1786’da, antik kültlerde eşcinselliği anlatan araştırmalarını yayınlar. Yasaklardan silkinenler, cinsel arzularının tatmininde kendilerini daha bir özgür hissetmeye başlarlarken, “libertinage” yani “sefahat,” Aydınlanma sürecine damgasını vuran bir yan gelişme olur.
 
Eşcinselliğin de bu dönemde alenileşmesini, hatta Londra ve Paris’te erkek fahişe şebekelerinin türemesini, özellikle de eski Yunan’ın “erkekler arası dostluğun yüceltildiği, çıplaklığın teşvik edildiği, erkek bedeninin hayranlık uyandırdığı bir güzel oğlanlar cenneti” olarak takdim edilmesi olduğu söylenir. 1717-1768’de yaşayan, modern Sanat Tarihi’nin ünlü eşcinsel kurucusu Alman Johann Joachim Winckelmann’ın erkek güzelliğini yücelten eserleri, Avrupa üniversitelerinin raflarında yerlerini alırken, aşk, Tanrı’nın Adem ve Havva’ya “bereketli olun ve çoğalın”(11) diye emrettiği “cinsel ilişki” olmaktan çıkar, bilimsel yöntemle, “iki epidermisin teması” olarak tanımlanır.(12) Eski Roma’dan beri ortalıkta görünmeyen travestiler belirirler, bunlardan Şövalye d’Eton’un yaşamı (1728-1810) kaleme alınır. Lezbiyenlik, ruhban sınıfına saldırılar ve pornografik ayrıntılarla sunulur. Bu tür kitapların en iyi bilinenlerinden birisi Diderot’un 1796’da yazdığı “La Réligieuse”(13) isimli romandır. Diderot’nun danışmanlık yaptığı Çariçe İkinci Katerina ve Fransız Marie Antoinette’nin lezbiyen olduklarına dair kanıtlanmamış hikâyeler anlatılır. Yine de, 1787 itibariyle eşcinsellik ağır cezaya tabidir ve örneğin İsveç’te gaylerin boynu vurulur.
 
Eşcinselliği meşru hale nasıl getirdiler?
 
İncil’in emrettiğini yoksaymanın bir yolu, eşcinselliği dinsel alanın dışına çıkarmaktır. Gayretler bu yönde yoğunlaşır. 1684-1754 yılları arasında yaşayan Danimarkalı tarihçi ve oyun yazarı Ludbic Holberg, eşcinselliğin bireysel bir konu olduğunu, kilisenin/devletin bu hususta tarafsız kalması gerektiğini söyler. Holberg’in akranı Fransız Montesquieu (1689-1755) eşcinselliğin “ulusal bir görenek” olmaktan öte anlamı olmadığını savunur. Voltaire’e göre “nefretlik” bir eylem olmasına karşın(14) suç olmaktan çıkarılmalıdır.(15) Eşcinselliği dinsel alanın dışına çıkarmanın bir diğer yolu, anormal, sapkın ve yapay cinsel davranışlar olarak tezahür eden bir “akıl kusuru” olarak algılanmasını sağlayarak, “günah” olmaktan çıkarmaktır ki, psikologlar, psikiyatristler, araştırmacılar arasında zaten bu hususta tam bir mutabakat vardır. Tanrı’dan gelen böylesi bir anomali karşısında ilâhiyatçılara susmak durumunda kalacaklardır. Kaldı ki, Kutsal Kitap, eşcinselliğe yol verecek biçimde yorumlanabilecek ayetler de içerir. Nitekim, “Ben /Tanrı/ şölenlerinizden nefret ediyorum, ciddi oturumlarınızdan haz almıyorum… /bırakın/ adalet sular gibi çağlasın ve dürüstlük devasa bir ırmak gibi aksın”(16) diye de buyurmuştur. Buradaki “dürüstlük” ve “adalet” kavramlarının eşcinsellerin lehine kullanılması uzun sürmeyecektir.
 
Ne ki, gay ve lezbiyenler, kendilerini günahtan aklarmış gibi durmakla birlikte, “hasta” sayan takdimlerden hoşnut değillerdir. Amaç, eşcinselliğin bir hastalık değil, “bireysel bir tercih” ve “hak” olarak alenileştirilmesini, tüm yasakların kaldırılmasını sağlamaktır. İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren eyleme geçerler. Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği akıl hastalıkları listesinden silmesi 1981’i bulur. İngiliz asabiyeci Prof. Simon LeVay 1991’de eşcinsel erkeklerin beyin yapılarının diğerlerinden farklı olduğunu gösteren araştırmasının sonuçlarını yayınlar. 1993’te Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü Biyokimya Laboratuarı şefi Dr. Dean Hammer, erkeklerin X-kormozonunda “gay geni” bulduğunu açıklar. 1994’te Amerikan Psikoloji Derneği, nihayet, eşcinselliğin akıl kusuru olmadığı gibi, ahlâksızlık da olmadığına dair bildirisini yayınlar. Buna göre, eşcinsellik “bir azınlığın aşk ve cinselliğini ifade etme biçimi”nden ibarettir. Kaldı ki, “cinsel yönelim, bir seçim değil, hayatın en başında, muhtemelen doğmadan önce varolan bir eğilimdir,” denir. Dinsel alanın dışındaki gelişmelere gelince: 1960lı yıllar, ırkçılığa, ayırımcılığa, maçoluğa, kapitalizme, Vietnam Savaşı’na karşı çıkan, hippy-yanlısı yıllardırlar ve eşcinsellerin davalarını güdebilmeleri için münbit bir zemin oluştururlar. İlk zafer, 1962’de ABD Illinois eyaletinin eşcinselliği mahkûm eden yasalarının iptali ile gelir. Bunu “Gay Kurtuluş Cephesi”nin kuruluşu izler. ’70li yıllarda seküler yasalar birer birer lağvedilirken, Vatikan ilk uzlaşmacı adımını atar, “eşcinsel duyguların ihtiyari değil fıtri” olmaları nedeniyle günah sayılamayacağı, ancak “eşcinsel eyleme dönüşmeleri halinde” faillerinin cezalandırılmalarının caiz olduğunu açıklar. Bundan bir yıl sonra, 1976’da, “Katolik Piskoposları Ulusal Konferansı”nda yayınlanan sonuç bildirgesinde “eşcinseller, temel insan haklarını ihlâl eden önyargılardan dolayı acı çekmemelidirler. Saygı, dostluk ve adalet görmek onların da haklarıdır” denir. 1989’da Kanada Birleşik Kilisesi, İsa Mesih’in hizmetindeki tüm eşcinsellerin ruhban sınıfına katılabileceklerini duyurur. 1990’da ilk eşcinsel çift evlenmek üzere Hawaii evlendirme dairesine başvururlar; başvuruları 1998’de Eyalet anayasasında yapılan bir değişiklikle kabul edilir. 2000’de İngiliz silâhlı kuvvetleri eşcinsellerin askerlik yapmalarını kabul eder. Aynı yıl, Avrupa Parlamentosu eşcinsel evliliklerin medeni haklarını 265’e karşı 125 oyla teslim eder. 2003’te, ironik bir biçimde Libya’nın başkanlık yaptığı BM Genel Kurulu’nda, İnsan Hakları Komisyonu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. maddesine “eşcinseller”in de eklenmesine ilişkin önergesini sunar. Son perde yine 2003’te eşcinselliğin “Nefret Yasaları”nın (17) koruması altına alınmasıdır.
 
Bundan böyle ABD, Kanada, Yeni Zelanda ve İngiltere ve İsveç’te, eşcinselliği, eşcinsel evlilikleri kınayan, karşı çıkan, muhalefetini belirten yazılı veya sözlü beyanat, “suç” sayılacaktır. Hahamlar, “Ne o? Eşcinselliği lanetlediği için Tanrı’yı da mı hapse atacaksınız” diye bağrınadursunlar, İsveç’te Ake Green isimli bir papaz 2004’te İncil’den eşcinselliği lanetleyen pasajları okuduğu için mahkum olur. İskoçya Parlamentosu “din adamlarının eşcinsellik karşıtı vaazlar” vermelerini yasaklar. Yazının başında dediğim gibi, düştün, kalktın, yaralandın, debelendin, hırpalandın, miden bulandı, başın döndü, için acıdı, için katıldı ama ülkemizin ilk “Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü”nü kurmayı başardın, iki yüz yıllık modernleşme serencamının son durağına da eriştin Türkiye! Bundan böyle yapılacak iş, Kahire toplantısında vazedildiği üzere, “İslâm dünyasının sorunlarını küreselleşme şemsiyesi altında çözümlemeye” çalışmaktır. Yol haritası da bellidir. Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Bardakoğlu’nun belirttikleri gibi, “…globalleşmeye diğer adıyla küreselleşmeye karşı çıkamazsınız. Çünkü, o, kendinizi içinde bulduğunuz bir olgudur.”(18) İlâhiyatın liberaline kul mu dayanır?
 
(10) Örneğin, John Cleland’ın 1749 Fanny Hill’ı, 1790’ın Casanova anıları, (11) Yeni Ahit, Genesis 1:28, (12) Nicolas Chamfort, 1741-1794, Fransız yazarı, taşlamaları ve vecizeleriyle tanınır (13) “Rahibe”, (14) Dictionnaire philosophique, 1764 , (15) Prix de la Justice et de l’Humanité, 1777 , (16) Eski Ahit, Amos 5:21-24, (17) Hate Laws, (18) Zaman, 6 Nisan 2007
 
Nisan 21, 2007

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.