Özel / Analiz Haber
İsmet Özel'in bilinmeyen bir yazısı: Sevgili Cahit Zarifoğlu
İsmet Özel’in Cahit Zarifoğlu merkezli iki yazısı var. Bunlardan en çok ses getireni 10 Haziran 1987 tarihinde Milli Gazete’de yayınlanan “Şair Öldüren Rejim” başlıklı yazıydı. “Sevgili Cahit Zarifoğlu” başlıklı diğer yazı ise 1995 yılında Yeni Şafak’ta yayımlanır
Dünya Bülteni/ Kültür Servisi
Cahit Zarifoğlu’nun vefatından sonra, şairi yakından tanıyan pek çok şair ve yazar onu anlatmak niyetiyle yazılar yazdı. Çeşitli platformlarda konuşmalar yapıldı. Ne var ki, Zarifoğlu’nun vefatından sonra yazı yazan isimler arasında İsmet Özel’in ayrı bir yeri vardır. Onun, 10 Haziran 1987’de Milli Gazete’de kaleme aldığı ve Refik Halid Karay’ın bir yazısının başlığını çağrıştıran “Şair Öldüren Rejim” yazısı çok bilinir. Fakat 7 Haziran 1995’te Yeni Şafak’ta yayımlanan “Sevgili Cahit Zarifoğlu” yazısı pek bilinmediği gibi yazıda dile getirilen hususlar da çoğu kişinin dikkatini çekmez. (Bu yazı daha sonra bazı küçük değişikliklerle 17 Haziran 1996 tarihli Milli Gazete’de “Dokuz Yıl Önce” başlığıyla da yayımlanır.)
Öte yandan İsmet Özel’in Cahit Zarifoğlu merkezli iki yazısından ilki düzyazılarını bir araya getiren kitaplarında yer almıyor. Özel’in kitaplarına dâhil olmayan düzyazılarını “Şairin Devriye Nöbeti” başlığıyla yayına hazırlayan Ercan Yıldırım konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:“2011 yılının kış aylarında olsa gerek, İstiklal Marşı Derneği Ankara Şubesi'nde bir gün İsmet Özel’i dinlerken, bana döndü ve “Sen” dedi “Benim Cahit Zarifoğlu öldükten sonra yazdığım yazıyı (Şair Öldüren Rejim) kitaplara niçin koymadın?” İsmet Özel’e özgü “bakışlarla”…
Muhtemelen, birileri bunu benim “kasıtlı yaptığımı” söylemişlerdi. Ne diyeceğimi bilemedim ama bu durumu fark ettiğim ve o dakikaya kadar “hâlâ o yazının Şairin Devriye Nöbeti’ne girmediğini bilmediğim” için “herhangi bir kastım yok, unutmuşumdur. Ya da o günün gazetesi muhtemelen kütüphanede yoktu.”
Yıldırım, Özel’e böyle bir kastının olmadığını, tam tersine altı bine yakın yazıyı tararken bu yazının gözden kaçtığını açıkladıktan sonra şunları söylediğini aktarır: “ Hem almak istemesem, böyle bir kastım olsa Yeni Şafak’taki “Sevgili Cahit Zarifoğlu” yazısını almazdım. Bu yazıdan çok kişinin haberi yok. Hem o yazı çok daha içten. Siz sanki orada Cahit Zarifoğlu ile dertleşiyorsunuz” dedim. Bu sözlerim üzerine İsmet Özel hiçbir şey demedi ama mutmain olmuştu.”
İsmet Özel’in kitaplarına dahil olmayan düzyazılarını bir araya getiren “Şairin Devriye Nöbeti” dizisinin 7. kitabı Evlenseydik Boşanacaktık kitabında yer alan aşağıdaki yazı hem bir anma yazısı hem de 1990’larda yaşanan dönüşüm sürecini anlamlandırma sürecine katkı sunmasından ötürü değerli:
SEVGİLİ CAHİT ZARİFOĞLU
Kızgın veya sıkıntılı olduğunda bile yüzünde hiç kötücül ifade olmazdı. Bu cümleyi yazışımın onu sevenlere (sevmeyeni var mıydı?) şirin görünme gayesi taşımadığını yine onu sevenler bilir. Art niyet taşımadığından emin olarak konuşabileceğiniz ender insanlardan biriydi. Sanatçı kişiliği de bu bakımdan şaşırtıcı sayılmalıdır. Çevresinde hiçbir zaman çoğu sanatçıda gördüğümüz kaprisli, geçimsiz veya kibri çağrıştıran istiklâl havasını estirmemiştir. Buna mukabil müstakil ve sanatçı konumunu her zaman hissettirerek yaşadı.
Üniversite eğitimimiz sırasında hem ayrı şehirlerde, hem de ayrı kamplarda bulunduğumuzdan birlikteliğimiz hiç olmadı. Şiirin bir saygınlık ortamı varsa, yalnız orada beraberdik o dönem. Daha sonra kamplarımız ve oturduğumuz şehirler müşterekti. Ankara’da bizim evdeki ilk karşılaşmamızda bana üzerinde Kıbrıs haritası, içinde iki Kıbrıs parası bulunan bir bozuk para çantası armağan etmişti. İstanbul’da bir süre birbirine yakın evlerde oturduk. Nedense bu ayrıntılar şimdi daha bir belirginlik kazanıyor. Bazı kavrayış alanlarında daha derinleşmeye adeta beni icbar ediyor.
Yaşarken “Yaşamak” adlı bir cilt tutanak yayınladı. Bunu bizim kuşağımızdan tek yapan o galiba. Sanki bunu yalnız onun yapması gerekliymiş, sanki buna yalnızca layıkmış gibi bir duygu taşıyoruz şimdi. Cahit Zarifoğlu 1960 sonrası arayışlarının mihverinde duruyor hâlâ. Daha ilk kitabı İşaret Çocukları’nda şiirdeki çok yönlü arayışları kendi gücü oranında bir mecraya sokmayı bilmişti. Bununla kendinden sonra yazmaya başlayan birçok şairi etkiledi. Zarifoğlu’nun hayat içindeki arayışları da özgün ve etkileyicidir. Yalnız kendinden daha genç olanların değil, yer aldığı kampta yaşı ondan büyük seçkinlerin de dikkatini çeken bir kişiliği, bir tür “tahtı” vardı. Sezai Karakoç’un ve Fethi Gemuhluoğlu’nun Cahit Zarifoğlu’ndan sözederken her zaman özenli bir ifade kullandıklarını hatırlıyorum.
Siyasi olayların akış hızının Türkiye’de “insan” meselesini ne ölçüde yalama hale düşürdüğü Cahit Zarifoğlu hatırlanınca daha kolay anlaşılıyor. Çünkü Cahit hem şiirini, hem yazdığı çocuk hikâyelerini ve hem de ilişkilerini hâlâ zararını gördüğümüz duygu ve değer erozyonuna muhalif olarak büyütmüş ve geliştirmişti. Anılırken onun her insanda tohumu bulunan özveriye, toksözlülüğe, varoluş sevincine nasıl merhametle kol kanat gerdiğinin unutulmayacağını biliyorum. Onu gülerken de, ağlarken de gördüm. Ne çok şair, ne çok insandı!
Henüz yorum yapılmamış.