Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

1960 Darbesine elinde beylik tabancasıyla direnen Cumhurbaşkanı: Celal Bayar

Bursa’ya bağlı Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğdu (15 Mayıs 1883). Ailesi Doksanüç Harbi’nde Plevne’den buraya gelip yerleşmiştir. Babası ilmiyeden Abdullah Efendi, annesi Emine Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini, Umurbey’de başöğretmenlik ve bir ara Gemlik müftülüğü görevlerinde bulunan babasının yanında yaptı. Önce Gemlik Reji İdaresi’nde ve mahkeme kaleminde, daha sonra Bursa’da Ziraat Bankası’nda çalışmaya başladı. Ardından Deutsche Orientbank’ta görev aldı. Bursa’da çalıştığı yıllarda Fransız papazları yönetimindeki Collège Français de I’Assomption’a ve ipek böceği eğitimi veren Dârütta‘lîm-i Harîr’in kurslarına devam etti.



Dayısı Mustafa Åževket’in tesiriyle siyasete ilgi duydu ve gizli Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girdi (1907). II. MeÅŸrutiyet’in ilânından sonra cemiyet Ä°ttihat ve Terakkî Fırkası’na dönüÅŸtürülünce önce Bursa ÅŸubesi, daha sonra da Ä°zmir ÅŸubesi baÅŸkanlığına getirildi. Balkan Harbi ve I. Dünya Savaşı yıllarında Ä°zmir’de görev yaparken pek çok eÄŸitim, kültür ve ekonomi tesislerinin kurulmasında hizmeti geçti. Dr. Nazmi Bey ve Vali Rahmi Bey’le birlikte Halka DoÄŸru Cemiyeti’ni kurarak Halka DoÄŸru Mecmuası’nı çıkardı (1 Åžubat 1919) ve bu dergide Turgut Alp imzasıyla bazı yazılar yazdı.
 
Mütareke’den sonra, Ä°zmir’de bir kısım Ermeniler’in göçe zorlanmasından sorumlu tutularak Dîvân-ı Harb-i Mahsûs’ta sorguya çekildiyse de serbest bırakıldı. DüÅŸmana karşı halkın teÅŸkilâtlandırıldığı Redd-i Ä°lhak ve Müdâfaa-i Hukuk-ı Osmâniyye cemiyetlerinde görev yaptı. Ege bölgesinin Yunanlılar tarafından iÅŸgal edilmesini önlemek ve halkı düÅŸmana karşı harekete geçirmek için Ä°zmir’i terkederek ÖdemiÅŸ’in köylerine gitti ve kıyafet deÄŸiÅŸtirip önce efe, sonra hoca kıyafetiyle halk arasına karıştı. Yörük Ali Efe, Demirci Efe ve Gökçen Hüseyin Efe gibi kiÅŸilerin yanında bulundu. Galib Hoca adını alıp hoca kisvesiyle ÖdemiÅŸ, Aydın ve Akhisar çevresinde halkın düÅŸmana karşı silâhlı mücadelesinde rol oynadı. Balıkesir Kongresi sırasında Akhisar Millî Cephesi tarafından millî alay kumandanı olarak tayin edildi (28 Haziran 1919).
 
1919 yılında yapılan son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerinde Saruhan (Manisa) mebusu seçildi ve meclisteki konuÅŸmalarıyla dikkati çekti. 13 Mart 1920’de yaptığı ve Kuvâ-yi Milliyeciler’i övdüÄŸü konuÅŸmasından sonra Ä°stanbul’dan ayrıldı; önce Bursa’ya, oradan da Ankara’ya giderek yeni açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yine Saruhan mebusu olarak görev yaptı. Buradaki konuÅŸmalarıyla da dikkati çekti. Önce Ä°ktisat Encümeni’ne mazbata muharriri seçildi, kısa zaman sonra da Ä°ktisat vekiline vekâlet etti (Mayıs 1920). 27 Åžubat 1921’de Ä°ktisat vekâletine asaleten tayin edildi, 14 Ocak 1922 tarihine kadar bu görevde kaldı. Bir ara Hariciye vekiline vekâlet etti. I. Lozan Konferansı’na gönderilen heyette iktisat müÅŸaviri olarak bulundu.
 
1923’te Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin adayı olarak Ä°zmir’den milletvekili seçildi ve 6 Mart 1924’ten 20 Temmuz 1924’e kadar yeni kurulan Mübâdele Ä°mar ve Ä°skân Vekâleti’nde vekillik görevinde kaldı. Türkiye Ä°ÅŸ Bankası’nı kurmakla görevlendirilmesi üzerine vekillikten ayrılarak 1932 yılına kadar kurduÄŸu bankanın genel müdürlüÄŸünü yaptı. 9 Eylül 1932’de tekrar Ä°ktisat vekilliÄŸine getirildi ve baÅŸbakanlığa tayin edildiÄŸi 1937 yılına kadar bu görevde kaldı. Soyadı kanununun çıkması üzerine Atatürk tarafından kendisine Bayar soyadı verildi. Ä°ktisat vekilliÄŸi sırasında beÅŸ yıllık sanayi planlarının hazırlanması ile takip edilen devletçi iktisat politikası çerçevesinde çeÅŸitli kamu iktisadî teÅŸekküllerinin kuruluÅŸunu gerçekleÅŸtirdi.
 
25 Eylül 1937’de Ä°smet Ä°nönü’nün baÅŸbakanlıktan ayrılması üzerine önce vekâleten, bir süre sonra da asaleten bu göreve getirildi. Atatürk’ün ölümü üzerine Ä°smet Ä°nönü cumhurbaÅŸkanı seçilince (11 Kasım 1938) baÅŸbakanlıktan istifa ettiyse de yeni cumhurbaÅŸkanı baÅŸbakanlık görevini yine ona verdi. Bayar’ın ikinci baÅŸbakanlığı kısa sürdü ve 25 Ocak 1939’da görevinden istifa etti. II. Dünya Savaşı yıllarında siyasî faaliyeti sınırlı kaldı, sadece sıradan bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak mecliste bulundu. 1945 yılı bütçe görüÅŸmelerinde ortaya çıkan muhalefet hareketinin başında bulunan Celâl Bayar’ın mecliste yaptığı konuÅŸma basında geniÅŸ yankılar uyandırdı. CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün 19 Mayıs bayramında yaptığı konuÅŸmasında söylediÄŸi, “siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensiplerinin daha geniÅŸ bir ölçüde hüküm süreceÄŸi” sözlerinden cesaret alan Bayar ve arkadaÅŸları (F. Köprülü, A. Menderes ve R. Koraltan) 7 Haziran 1945’te Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubuna verdikleri “dörtlü takrir”le kanunlarda ve parti tüzüÄŸünde bazı deÄŸiÅŸiklikler yapılmasını istediler. Dörtlü takririn Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubunda sert tartışmalardan sonra önerge sahipleri dışındakilerin oylarıyla reddedilmesinden sonra Köprülü ve Menderes’in partiden ihraç edilmeleri üzerine Bayar önce Ä°zmir milletvekilliÄŸinden (28 Eylül 1945), ardından da Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa etti (3 Aralık 1945).
 
ArkadaÅŸlarıyla birlikte yeni bir parti kurma çalışmalarına baÅŸlayan Bayar, Atatürk ilkelerinden taviz vermemek, irticaya kaçmamak ve dış politikada polemiklere girmemek konularında Ä°nönü ile mutabakata vardıktan sonra 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdu ve bu partinin genel baÅŸkanlığına getirildi. Programı liberalizme ve demokrasiye dayandırılan Demokrat Parti, henüz bütün yurtta teÅŸkilâtlanmadan Cumhuriyet Halk Partisi 21 Temmuz 1946’da erken genel seçimlere gidince ancak altmış bir milletvekili çıkarabildi. Bayar Ä°stanbul’dan milletvekili seçildi. 1946-1950 döneminde mecliste ana muhalefet partisi baÅŸkanı olarak görev yapan Bayar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin takip ettiÄŸi dış politikayı tasvip edip desteklediÄŸi halde iç politika konularında çok sert bir muhalefet yaptı. 1946 seçimlerine hile karıştıran Cumhuriyet Halk Partisi’ni her gittiÄŸi yerde halka ÅŸikâyet ederek hürriyet ve demokrasi konularını iÅŸleyip ısrarla seçim güvenliÄŸi istedi; seçim kanunlarının deÄŸiÅŸtirilmesini ve seçimlerin yargı denetiminde yapılmasını savundu. 7-11 Ocak 1947’de toplanan Demokrat Parti I. Kongresi’nde kabul edilen ve anayasaya aykırı anti demokratik kanunların kaldırılması, seçimlerin yargı denetiminde yapılması ve cumhurbaÅŸkanlığının parti baÅŸkanlığından ayrılması gibi temel istekleri dile getiren “hürriyet mîsâkı”nı Bayar ve arkadaÅŸları her yerde dile getirmeye çalıştılar. Bu dönemde Bayar’ın üzerinde durduÄŸu konulardan biri de Demokrat Parti’nin bir “muvazaa partisi” olmadığı hususudur. Bayar ve arkadaÅŸları mevcut anayasayı savunuyor ve onun uygulanmasıyla anayasaya aykırı kanunların kaldırılmasını istiyorlardı.
 
14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlerde Demokrat Parti dört yıllık muhalefetten sonra ezici bir çoÄŸunlukla meclise girince Türk siyasî tarihinde ilk defa halkın oylarıyla iktidar deÄŸiÅŸmiÅŸ oldu. Celâl Bayar 22 Mayıs 1950’de Türkiye’nin üçüncü cumhurbaÅŸkanı seçildi ve partinin genel baÅŸkanlığından ayrıldı. 27 Mayıs 1960 ihtilâline kadar 1954 ve 1957’de yeniden seçilerek bu görevde kaldı. Demokrat Parti’nin genel baÅŸkanlığından resmen ayrılmış olmakla beraber hükümetin iç ve dış politikasının belirlenmesinde etkili oldu ve bundan dolayı muhalefet tarafından sık sık eleÅŸtirildi.
 
Türkiye’nin 1950-1960 dönemine damgasını vurmuÅŸ olan Celâl Bayar, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra hükümet üyeleri ve Demokrat Parti milletvekilleriyle birlikte tutuklanarak vatana ihanet, anayasayı ihlâl, Türk halkını iç savaÅŸa sürüklemek, Türkiye’nin bir kısmını Rusya’nın egemenliÄŸine bırakmak gibi suçlarla itham edilip Yassıada’da yargılandı. Mahkeme, Bayar dahil on beÅŸ Demokrat Parti üyesini ölüm cezasına çarptırdı (15 Eylül 1961). Fakat bunlardan sadece Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin RüÅŸtü Zorlu’nun idamları Millî Birlik Komitesi tarafından onaylanırken Bayar’ın cezası yaÅŸlılığı sebebiyle müebbet hapse çevrildi. 7 Kasım 1964’e kadar Kayseri Cezaevi’nde kalan Bayar saÄŸlık sebebiyle serbest bırakıldı. Bundan sonra eski Demokrat Partililer’in siyasî haklarının geri verilmesi için mücadele etti. 1968’de Bizim Ev adıyla bir kulüp kurdu. 1973 seçimlerinde Demokratik Parti’ye destek verirken 1975’ten sonra Adalet Partisi’ni destekleyen bir tutum takındı. 12 Eylül 1980 sonrası askerî yönetimi ve 1982 anayasasını savunan Bayar 103 yaşında Ä°stanbul’da öldü (22 AÄŸustos 1986). Devlet töreni yapılmak üzere Ankara’ya götürülen naaşı, yine devlet töreniyle doÄŸduÄŸu köy olan Umurbey’de topraÄŸa verildi.
 
Atatürk konusunda son derece hassas olan Bayar, düÅŸünce ve inanç hürriyetine büyük sınırlamalar getiren Türk ceza kanununun 163. maddesine 1949’da bazı ilâvelerin yapılması sırasında zamanın Cumhuriyet Halk Parti’li baÅŸbakanı Åžemsettin Günaltay’la iÅŸ birliÄŸi yapmış, ülkede irtica tehlikesi olduÄŸu konusunda onu ikna etmiÅŸtir. “Atatürk’ü sevmenin millî bir ibadet olduÄŸunu” daha 1930’larda söylemiÅŸ ve bunu zaman zaman tekrarlamıştır. Nitekim Ä°stiklâl mahkemelerinin kapatılması gerekçe gösterilerek onun gayretleriyle 1951 yılında Atatürk’ü koruma kanunu çıkarılmıştır. Bayar’ın Cumhuriyet Halk Partisi’nin jandarma ve bürokrat baskısına dayanan tek parti yönetimine son verilmesi yönündeki gayretleri, hürriyet ve demokrasiye yönelmesi halk tarafından memnunlukla karşılanmış olmakla beraber din ve düÅŸünce hürriyetleri konusunda izlediÄŸi politika tasvip edilmemiÅŸtir. Bayar esas itibariyle demeçlerinde ve mitinglerde din konusuna pek deÄŸinmemiÅŸtir. Demokrat Parti genel baÅŸkanı sıfatıyla 15 Nisan 1946’da müteÅŸebbis heyeti baÅŸkanlığına gönderdiÄŸi bir yazıda laiklik meselesinden asla söz edilmemesini istemiÅŸ, 1 Åžubat 1948’deki Yozgat konuÅŸmasında her ana babanın evlâtlarına din dersi vermekte serbest olduÄŸunu belirtmiÅŸtir. Nisan 1949’da partinin Bursa il kongresinde yaptığı konuÅŸmada din ve laiklikle ilgili görüÅŸlerini ise ÅŸöyle açıklamıştır. “...Evet, biz müslümanız ve müslüman olarak kalacağız. Åžunu ehemmiyetle ve ısrarla tekrarlamak isterim ki laiklik prensibi buna asla mâni deÄŸildir. Bugün bizi inandığımız gibi ibadet etmekten meneden hiçbir kimse yoktur. Ve hiçbir zaman da olmayacaktır.” Bazı gazetelerin (meselâ Hürriyet, 4 Nisan 1949) Bayar’ın Bursa’daki bu konuÅŸmasını “Türkiye’de ÅŸeriatı ve irticayı yaÅŸatmayacağız” ÅŸeklinde yazmaları ve bizzat kongrede bulunanların da Bayar’ın bunu açıkça söylediÄŸini belirtmeleri (bk. SebîlürreÅŸad, II, 217-222, 265-269, 341-349) büyük tartışmalara sebep olmuÅŸ, ancak Bayar bu sözleri söylemediÄŸini ifade ederek tekzipte bulunmuÅŸtur.
 
Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin ilkokullarda isteÄŸe baÄŸlı olarak din derslerinin okutulması ve bir ilâhiyat fakültesinin açılması çalışmaları karşısında Demokrat Parti’nin ses çıkarmaması üzerine gelen eleÅŸtirilere Bayar, dinî tedrisat iÅŸinin uzmanlar tarafından hazırlanacak bir programa göre yapılması gerektiÄŸi cevabını vermiÅŸtir. Ayrıca onun cumhurbaÅŸkanlığı döneminde radyoda dinî program yayımlama serbestliÄŸinin getirilmesi (5 Temmuz 1950) ve imam-hatip okullarıyla (1951) Ä°stanbul’da Yüksek Ä°slâm Enstitüsü’nün açılması (1959) müslüman halk arasında memnuniyet uyandırmıştır. Bunun yanında ezanın Arapça okunması yasağının kaldırılmasına karşı olan Bayar, BaÅŸbakan Adnan Menderes’in istifaya teÅŸebbüs etmesine kadar varan kararlı tutumu ve kamuoyunun baskısı üzerine yasağın kalkmasını onaylamaya mecbur kalmıştır (16 Haziran 1950). Aynı dönemde 163. maddeye muhalefet ettikleri gerekçesiyle pek çok samimi müslümanın takibata uÄŸraması, devamlı bir irtica tehlikesi üzerinde durulması da hoÅŸ karşılanmamıştır.
 
II. Dünya Savaşı sonrasındaki ÅŸartlarda oluÅŸturulan dış politikayı daha da ileriye götürerek takip eden Bayar, Kore’ye asker gönderilmesi, NATO’ya girilmesi, Amerika BirleÅŸik Devletleri’nin Sovyetler BirliÄŸi’ni güneyden kuÅŸatmak amacına yönelik politikasının sonucu ortaya çıkan BaÄŸdat Paktı’nın kurulmasında Türkiye’nin aktif rol oynaması; Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında “üçlü pakt”ın imzalanması gibi konularda etkili olmuÅŸtur. Petrol kanunu, yabancı yatırımları teÅŸvik kanunu gibi Türkiye’yi yabancı sermayesine açan kanunlar onun döneminin ürünüdür. Takip ettiÄŸi Batı yanlısı dış politika çerçevesinde Amerika BirleÅŸik Devletleri, Libya, Batı Almanya, Afganistan, Ürdün, Ä°talya, Lübnan, Ä°ran, Pakistan, Yunanistan ve Yugoslavya’yı deÄŸiÅŸik tarihlerde resmen ziyaret eden Bayar’a Amerika BirleÅŸik Devletleri, Yugoslavya ve Pakistan’da fahrî doktora pâyeleri verilmiÅŸtir. Türkiye’nin Amerika BirleÅŸik Devletleri’yle imzaladığı askerî, ekonomik, siyasî ve kültürel konulardaki çok sayıda ikili antlaÅŸmanın ekseriyeti Bayar döneminde imzalanmış olup çoÄŸu meclisin onayından geçmemiÅŸtir. Türkiye’yi küçük bir Amerika haline getirmek onun en büyük idealiydi.
 
Celâl Bayar’ın Millî Mücadele yıllarındaki hâtıralarını anlatan sekiz ciltlik Ben de Yazdım (Ä°stanbul 1965-1972) adlı eserinden baÅŸka Atatürkten Hatıralar (Ä°stanbul 1955), Atatürk Metodolojisi ve Günümüz (Ä°stanbul 1969) ve BaÅŸvekilim Adnan Menderes (der. Ä°smet BozdaÄŸ, Ä°stanbul 1986) adlı kitapları vardır. Ayrıca siyasî demeç ve nutukları Özel Åžahingiray tarafından toplanarak yayımlanmıştır (Celâl Bayar’ın Söylev ve Demeçleri 1920-1953 [Ankara 1954]; Celâl Bayar’ın 1946, 1950 ve 1954 Yılları Seçim Kampanyasındaki Söylev ve Demeçleri [Ankara 1955]; Celâl Bayar’ın Söylev ve Demeçleri, 1946-1950 Demokrat Partisinin KuruluÅŸundan Ä°ktidara Kadar Politik KonuÅŸmalar [Ankara 1956]; Celâl Bayar’ın Söylev ve Demeçleri 1933-1955 Dış Politika [Ankara 1956]).
 
Ä°slam Ansiklopedisi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.