Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

Bilge bir sadraazam: Said Halim PaÅŸa

Kahire’de dünyaya geldi (19 Şubat 1864). Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu olup babası Şûrâ-yı Devlet üyesi Mehmed Abdülhalim Paşa’dır.



Ailesiyle birlikte 1870’te Ä°stanbul’a yerleÅŸti. Ä°lköÄŸrenimini özel hocalardan yaptı. Küçük yaÅŸta Arapça, Farsça, Fransızca ve Ä°ngilizce öÄŸrendi. Üniversite tahsilini Ä°sviçre’de siyasî ilimler alanında tamamladı. II. Abdülhamid tarafından kendisine sivil paÅŸalık rütbesi verilerek 21 Mayıs 1888’de Åžûrâ-yı Devlet üyeliÄŸine tayin edildi. Görevindeki baÅŸarısından dolayı kısa zamanda Rumeli beylerbeyiliÄŸi pâyesine yükseltildi (22 Eylül 1900). Böylece sarayın ve padiÅŸahın gözde adamı oldu. Ancak onu çekemeyenler, Yeniköy’deki yalısında zararlı evrak, ayrıca silâh bulundurduÄŸu gerekçesiyle saraya jurnal ettiler. Bu olaydan sonra Åžûrâ-yı Devlet’teki göreviyle ilgisini azaltıp yalısına çekildi. Bir taraftan kitap okumakla, içtimaî ve tarihî incelemelerle, diÄŸer taraftan eski eserleri toplamakla meÅŸgul oldu. 
 
1903’te Jön Türkler’le iliÅŸkisi bulunduÄŸu ileri sürülerek Ä°stanbul’dan uzaklaÅŸtırıldı. Önce Mısır’a, ardından Avrupa’ya gidip Jön Türkler’le doÄŸrudan münasebet kurdu, onlara maddî ve fikrî destek verdi. 1906’da Osmanlı Terakkî ve Ä°ttihat Cemiyeti’nin (1906-1907) müfettiÅŸliÄŸine getirildi (Bostan, s. 23). II. MeÅŸrutiyet’in ilânından sonra diÄŸer Ä°ttihatçılar’la birlikte Ä°stanbul’a döndü. Åžûrâ-yı Devlet’teki görevi yurt dışına çıkarılmış olmasına raÄŸmen devam etmiÅŸti, fakat 3 Eylül 1908’de Åžûrâ-yı Devlet’te yapılan tensîkatta kadro dışı bırakıldı. Aynı yıl belediye seçimlerinde Ä°ttihat ve Terakkî Fırkası listesinden Yeniköy Belediye Dairesi baÅŸkanı seçildi. Ardından Ä°stanbul Belediye Genel Meclisi ikinci baÅŸkanlığına getirildi. 14 Aralık 1908’de II. Abdülhamid tarafından Âyan Meclisi üyeliÄŸine tayin edildi. Bu sırada Cem‘iyyet-i Tedrîsiyye-i Ä°slâmiyye’nin (DârüÅŸÅŸafaka) idare meclisi üyeliÄŸine seçildi. PadiÅŸahın izniyle Âyan Meclisi üyeliÄŸinden ayrılarak Paris’te Ä°slâmcılık üzerine incelemelerde bulundu. 
 
1909’da Selânik’te yapılan Ä°ttihat ve Terakkî Kongresi’ne âyan üyesi sıfatıyla katılan Said Halim PaÅŸa, 1912’de meclisin feshedilmesinden sonra kurulan Said PaÅŸa kabinesine Åžûrâ-yı Devlet reisi olarak girdi. Trablusgarp Savaşı esnasında Ä°talyan hükümetiyle barış müzakerelerinde bulunmak üzere Lozan’a gönderildi (3 Temmuz 1912). 17 Temmuz’da Said PaÅŸa hükümetinin görevden çekilmesiyle yeni hükümeti kuran Gazi Ahmed Muhtar PaÅŸa görevini yenilemeyince görüÅŸmeleri yarıda keserek yurda dönmek zorunda kaldı. Aynı yıl Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin genel sekreterliÄŸine seçildi. Bâbıâli Baskını’nın ardından kurulan Mahmud Åževket PaÅŸa kabinesine Åžûrâ-yı Devlet reisi olarak girdi (25 Ocak 1913), üç gün sonra da Hariciye nâzırlığına tayin edildi. Mahmud Åževket PaÅŸa 11 Haziran 1913’te öldürülünce Said Halim PaÅŸa’ya vezirlik rütbesi verilerek sadâret kaymakamlığına, ertesi gün de sadrazamlık makamına getirildi, Hariciye nâzırlığını da üzerine alıp hükümeti kurdu (17 Haziran 1913). 
 
Said Halim PaÅŸa, sadrazamlığı döneminde özellikle Edirne’nin geri alınmasında ve Adalar meselesinde büyük hassasiyet gösterdi. Edirne’nin geri alınmasıyla ilgili çalışmalarından dolayı padiÅŸah tarafından kendisine Murassa‘ Ä°mtiyaz niÅŸanı verildi. 2 AÄŸustos 1914 tarihinde Almanya ile ittifak antlaÅŸması onun yalısında yapıldı. Sadâreti dönemindeki en önemli olay, kendisinin onayı alınmadan Rusya’ya yapılan saldırı sonucu Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesidir. Bu geliÅŸmenin ardından sadâreti göstermelik hale geldi. 15 Ekim 1915’te Hariciye nâzırlığından istifa edince yerine Halil Bey (MenteÅŸe) getirildi. Ä°ttihat ve Terakkî’nin 1913 ve 1916’da yapılan kongrelerinde teÅŸkilâtın genel baÅŸkanlığına seçildi. Ancak teÅŸkilâtın baÅŸkan vekili ve kendi kabinesinin Dahiliye nâzırı olan Talat Bey’le aralarının gittikçe açılması neticesinde daha önce de çekilmek istediÄŸi, ancak padiÅŸahın ricasıyla devam etmek zorunda kaldığı sadâret makamından rahatsızlığını ileri sürerek ayrıldı (3 Åžubat 1917). 
 
Mondros Mütarekesi’nden sonra savaÅŸ ve “Ermeni kırımı” sorumlusu iddiasıyla Dîvân-ı Âlî’ye verildi. 10 Mart 1919’da tevkif edildi ve Dîvân-ı Harb-i Örfî’de yargılandı. 28 Mayıs 1919’da Ä°ngilizler tarafından önce Mondros’a, ardından Malta’ya sürüldü. Malta’da Polverista esir kampında tutuldu. 144 arkadaşıyla birlikte savaÅŸ sorumlusu ve “Ermeni kırımı”yla ilgili olarak müttefik mahkemelerinde yargılanmak istendiyse de suç iÅŸlediÄŸine dair bir delil bulanamadığından 29 Nisan 1921’de Malta’da serbest bırakıldı. Ä°stanbul’a dönme isteÄŸi sakıncalı görülüp reddedildi. Ä°ngiliz iÅŸgali altındaki Mısır’a da gidemediÄŸinden Roma’da bir konak kiralayıp oraya yerleÅŸti. 5 Aralık 1921’de konağın önünde Ermeni ArÅŸavir Şıracıyan tarafından öldürüldü. Naaşı Ä°stanbul’a getirildi ve 29 Ocak 1922’de II. Mahmud Türbesi bahçesinde babasının yanına gömüldü. 
 
Çok okuyan, geniÅŸ kültür sahibi bir devlet adamı olan Said Halim PaÅŸa kibar, alçak gönüllü, iyi ahlâklı, nazik ve dürüst bir kiÅŸi olarak tanınmıştır. Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin kuklası olmamış, cemiyet içindeki aşırılıkları frenleyen ve özellikle Enver PaÅŸa ile Cemal PaÅŸa’yı denge halinde tutan bir siyaset gütmüÅŸtür. Cemiyetin önde gelenlerinin saygısızlıklarına karşı Sultan ReÅŸad’ın yanında yer almıştır. Siyasî ÅŸahsiyetiyle birlikte mütefekkir kiÅŸiliÄŸi de büyük önem taşıyan ve Ä°slâmcılık akımının en önemli fikir önderlerinden biri olan Said Halim PaÅŸa, Batı medeniyetini ve sosyal hayatını yakından tanımasına raÄŸmen kendi kültür ve medeniyetine baÄŸlı aydın bir fikir adamı olarak kalmıştır. 
 
Eserleri. Said Halim PaÅŸa’nın genellikle Mehmed imzasıyla kaleme aldığı sekiz kitabı yanında hâtıraları, mektupları ve Dîvân-ı Âlî’nin sorularına yazılı olarak verdiÄŸi cevaplar bulunmaktadır. Kitapları hacimli olmamakla beraber derin muhtevaya sahiptir. 1. Taassub. 1910 yılında Sırât-ı Müstakîm’de yayımlanan “Taassub-ı Ä°slâmî ve Ma‘nâ-i Hakîkiyyesi” baÅŸlıklı yazılarından oluÅŸur; kitap halinde 1917’de basılmıştır. Müellifin Fransızca kaleme aldığı eseri Tâhir Hayreddin PaÅŸa tercüme etmiÅŸtir. Eserde Batı ile DoÄŸu arasındaki düÅŸmanlığın sebepleri irdelenmekte, Batı’nın müslümanlara isnat ettiÄŸi din taassubunun aslında müslümanlara karşı yapılan zulümlerin bir sonucu olduÄŸu belirtilmektedir. 2. Mukallitliklerimiz (1911, 1914). Kitapta Batı’nın siyasî ve içtimaî müesseselerini taklit etmekle uÄŸradığımız felâketler üzerinde durulmakta, her deÄŸiÅŸikliÄŸin mutlaka iyi sonuçlar getireceÄŸini düÅŸünmenin bir gaflet olduÄŸuna, özellikle örf ve âdetlerin deÄŸiÅŸmesiyle gerileme ve çöküÅŸün baÅŸlayacağına dikkat çekilmektedir. 3. MeÅŸrutiyet (1911). Bu eserde de meÅŸrutiyet idaresinin tesirleri ve neticeleri incelenmekte, tercüme yoluyla alınan bir anayasanın siyasî ve içtimaî hayatla baÄŸdaÅŸmayacağı ifade edilmektedir. 4. Buhrân-ı Ä°çtimâîmiz. 1916’da iki defa basılan eser 1918’de SebîlürreÅŸâd’da “Prens Said Halim PaÅŸa” imzasıyla tefrika edilmiÅŸtir. Vaktiyle güçlü olan Osmanlı toplumunun çöküÅŸü üzerinde duran Said Halim PaÅŸa’ya göre toplumun eski gücünü yeniden kazanabilmesi için ilimden önce ahlâk ve fazilete önem verilmesi gerekmektedir. 5. Buhrân-ı Fikrîmiz. 1917’de “Mehmed”, 1919’da “Prens Said Halim PaÅŸa” imzasıyla basılmış, ayrıca 9 Ocak 1919’dan itibaren SebîlürreÅŸâd’da tefrika edilmeye baÅŸlanmıştır. Eserde Türk aydınının Batı hayranlığının bir hastalık olduÄŸuna, bu hastalıktan kurtulmadıkça bağımsızlığın tehlikede kalacağına iÅŸaret edilmektedir. 6. Ä°nhitât-ı Ä°slâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye. 1918’de kitap halinde yayımlanan eser, 12 Eylül 1918’den itibaren SebîlürreÅŸâd’da “Akvâm-ı Ä°slâmiyye’nin Esbâb-ı Ä°nhitâtı” adıyla tefrika edilmeye baÅŸlanmıştır. Müslümanların geri kalmasının, özellikle XIX ve XX. yüzyıllarda felâkete düÅŸmesinin sebeplerinin araÅŸtırıldığı eserde, Osmanlı aydınlarının Ä°slâm toplumunda görülen aristokratik ve demokratik karakterleri geliÅŸtirmeye, millî kurumları, idare edenlerle edilenler arasındaki hak ve vazifelerin daha iyi anlaşılıp uygulanmasını saÄŸlayacak ÅŸekilde ıslah etmeye çalışmaları gerektiÄŸi belirtilmektedir. 7. Ä°slâmlaÅŸmak. Said PaÅŸa’nın önemli eserlerinden olup Mehmed Âkif (Ersoy) tarafından Fransızca’dan tercüme edilerek 15 Kasım 1918’den itibaren SebîlürreÅŸâd’da tefrika edilmiÅŸ, aynı yıl içinde kitap olarak da yayımlanmıştır. Eserde Müslümanlığın inanç, ahlâk, cemiyet ve siyaset unsurlarını içine alan bir bütün olduÄŸu tezi ortaya konmaktadır. Said Halim PaÅŸa’nın bu yedi risâlesi 1919’da 183 sayfadan oluÅŸan bir kitapta toplanarak Buhranlarımız adıyla basılmıştır. M. ErtuÄŸrul DüzdaÄŸ tarafından sadeleÅŸtirilen eser 1973’te aynı isimle, 1991’de Said Halim PaÅŸa-Buhranlarımız ve Son Eserleri adıyla, ayrıca N. Ahmet Özalp tarafından 1983’te Toplumsal Çözülme ismiyle yayımlanmıştır. Buhranlarımız içinde yer alan eserlerden bir kısmı “Ä°slâmlaÅŸmak”, “MeÅŸrutiyet”, “Fikir Buhranımız”, “Ä°slâm Âleminin Gerileme Sebepleri Üzerine Bir Deneme” baÅŸlıklarıyla Ä°smail Kara tarafından sadeleÅŸtirilerek Türkiye’de Ä°slamcılık DüÅŸüncesi adlı eser içinde neÅŸredilmiÅŸtir (Ä°stanbul 1986). 8. Ä°slâm’da TeÅŸkîlât-ı Siyâsiyye. Said Halim PaÅŸa’nın Malta’da sürgünde iken yazdığı eser 1921’de Roma’da Les instituons politiques dans la société musulmane adıyla, ayrıca Paris’te çıkan Orient et occident dergisinde yayımlanmıştır. Sonraki yıllarda Ä°ngilizce ve Urduca olarak da neÅŸredilen eser, Mehmed Âkif tarafından Fransızca’dan tercüme edilip SebîlürreÅŸâd’ın Ankara’da çıkan sayılarında 1922 yılının Åžubat-Mayıs aylarında “Ä°slâm’da TeÅŸkîlât-ı Siyâsiyye” ismiyle tefrika edilmiÅŸtir. Said Halim PaÅŸa bu eserinde Ä°slâmî müesseselerin Batı kurumlarıyla aynı nitelikte olmadığını, Ä°slâm’ın ayrı bir dünya görüÅŸünün bulunduÄŸunu belirtmekte; devlet baÅŸkanının millet tarafından seçilmesini, Meclis-i Meb‘ûsan’ın milletin seçkin kiÅŸilerinden oluÅŸmasını ve bu meclisin hükümetin çalışmalarını denetlemesini istemektedir. Eser sadeleÅŸtirilerek N. Ahmet Özalp tarafından Ä°slâm ve Batı Toplumlarında Siyasal Kurumlar adıyla (Ä°stanbul 1987), M. ErtuÄŸrul DüzdaÄŸ tarafından Said Halim PaÅŸa-Buhranlarımız ve Son Eserleri ismiyle (Ä°stanbul 1998) ve Ä°smail Kara tarafından Türkiye’de Ä°slâmcılık DüÅŸüncesi içinde (Ä°stanbul 1986) yayımlanmıştır. 9. Mektuplar. Said Halim PaÅŸa, Malta’da sürgünde iken Amerika BirleÅŸik Devletleri BaÅŸkanı Thomas Woodrom Wilson, Ä°ngiltere BaÅŸbakanı Lloyd George ve Fransa BaÅŸkanı Georges Clemenceau’ya otuz sekiz sayfalık birer mektup göndermiÅŸti (bk. bibl.). Mektuplarda Osmanlı Devleti’nin dünya üzerindeki misyonu hatırlatılmakta ve Osmanlı’yı dışlayarak dünya barışını saÄŸlamanın mümkün olmadığı bildirilmektedir. 10. Dîvân-ı Âlî Suallerine Yazılı Olarak Verilen Cevaplar. I. Dünya Savaşı yenilgisi üzerine Osmanlı Mebusan Meclisi’nde kurulan Dîvân-ı Âlî’de sorgulanan Said Halim PaÅŸa’nın 5 Kasım - 21 Aralık 1918 tarihleri arasında Dîvân-ı Âlî’nin sorularına verdiÄŸi cevaplar Vakit gazetesinde tefrika edilmiÅŸ ve Harp Kabineleri’nin Ä°sticvâbı adıyla yayımlanan kitapta da yer almıştır (Ä°stanbul 1933, s. 246-333). Said Halim PaÅŸa hâtıralarını kaleme almaya baÅŸlamışsa da ölümü dolayısıyla tamamlayamamıştır. Hâtıraların bir kısmı SebîlürreÅŸâd dergisinin 29 Haziran 1922 tarihli sayısında “Türkiye’nin Harb-i Umûmîye Ä°ÅŸtirakindeki Sebepler” baÅŸlığıyla neÅŸredilmiÅŸtir. 
 
DüÅŸünceleri. Said Halim PaÅŸa, çöküÅŸ yıllarında öne çıkan Ä°slâmcı düÅŸünürlerin baÅŸ temsilcilerinden biri olarak tanınmış olmakla beraber döneminin ÅŸartları içinde kaleme alınan ve bu ÅŸekilde deÄŸerlendirilmesi gereken eserlerinin günümüzde etkili olduÄŸundan söz etmek pek mümkün deÄŸildir. Ä°slâm âleminin bugün içinde bulunduÄŸu durum, kaynağını geçen asra nazaran bambaÅŸka bir istikamette geliÅŸen dünyanın oluÅŸturduÄŸu yeni meselelerden almaktadır; dolayısıyla Said Halim PaÅŸa’nın eserlerinde dile getirdiÄŸi görüÅŸler döneminin tarihsel tanıklığını yapmaktan öteye geçemez. Böyle bir deÄŸerlendirme, kendisinin entelektüel kapasitesinin takdirle karşılanmasına engel teÅŸkil etmese de o dönemde tartışılan konular ve ileri sürülen fikirlerin büyük bir kısmının bugün artık geçerliliÄŸini kaybetmiÅŸ olduÄŸu açıktır. Said Halim PaÅŸa fikirleri ve çözüm önerileri bakımından döneminin diÄŸer düÅŸünürleriyle aynı dramı paylaşır: Batı karşısında Ä°slâm âleminin geri kalmışlığı ve esarete sürüklenmiÅŸ hali; bundan kurtuluÅŸun mümkün olabileceÄŸinden derin bir ÅŸüphe duyularak ümitsizlik raddelerine gelen çıkış arayışları. 
 
Said Halim PaÅŸa, Ä°slâm’da cemiyet ahlâkı ve hayatı, hürriyet, eÅŸitlik, yardımlaÅŸma ve sosyal sınıflar, demokrasi, vatan kavramı, Ä°slâm hukuku, anayasa, devlet idaresi, geliÅŸme ve geri kalmışlık, eski ve yeni aydın, müslüman aydını, BatılılaÅŸma taraftarı aydın gibi konulardaki görüÅŸlerini, XIX. yüzyılın son çeyreÄŸinden itibaren büyük ölçüde hıristiyan Batı’nın sömürgesi haline gelen Ä°slâm dünyasının bu durum karşısındaki ezikliÄŸinin giderilmesi amacını taşıyan bir idealleÅŸtirme gayreti içinde anlatır. Mâzinin yüce ve üstün halinde hâlihazırın periÅŸanlığına teselli aranması, o dönemdeki birçok düÅŸünürün takip ettiÄŸi bir yol olmuÅŸtur. Fakat BatılılaÅŸma’nın hedef olarak gösterilmesi de hemen hepsinin iÅŸtirak ettiÄŸi ortak bir kanaattir. PaÅŸa da, “Milletçe ilerlemek ve yükselmek için mutlaka BatılılaÅŸmamız gerekir, kurtulmak için her bakımdan Batı milletlerini taklide mahkûmuz” demekle beraber edinilen tecrübelerden hareketle Batı medeniyetinden gerçek anlamda istifade edilmesinin onun aynen uygulamaya sokulmasıyla mümkün olmadığını ileri sürer; dolayısıyla Avrupa medeniyetinin “millîleÅŸtirilerek” kendimize uygun hale getirilmesi gerektiÄŸi kanaatindedir (Said Halim PaÅŸa-Buhranlarımız, s. 76-77). 
 
Kadın-erkek iliÅŸkileri dönemin tartışma konularından olarak paÅŸanın da önemsediÄŸi meselelerden biridir ve bu iki cins arasındaki eÅŸitliÄŸe, kadın hakları, kadın hürriyeti ve feminizim gibi akımlara karşıdır. PaÅŸaya göre hiçbir medeniyet kadın hürriyetiyle baÅŸlamamış, aksine medeniyetlerin çöküÅŸü kadınların hürriyetlerini tam olarak ele geçirmeleri sonunda olmuÅŸtur (Said Halim PaÅŸa-Bütün Eserleri, s. 100). Bu akımlar takdir ve teÅŸvik edilmesi gereken ulvî bir iÅŸ olduÄŸu zannıyla revaç bulmaktadır. Said Halim PaÅŸa bunun yanlışlığını vurgular. Toplumun geri kalmışlığının baÅŸka sebepleri olduÄŸuna deÄŸinir ve asıl etkenin eÄŸitimdeki zafiyetten kaynaklandığını tesbit eder. Ruh ve ahlâkça yüksek fertler, Ä°slâmî deÄŸerlerle yetiÅŸtirilerek oluÅŸturulur. Toplumu meydana getiren fertlerin Ä°slâmî esaslar dahilinde yaÅŸamalarını ve ÅŸeriatı uygulamalarını bekler. PaÅŸa etnik kimliÄŸe özellikle karşıdır. Dinî temellere dayanan bu görüÅŸünün dağılmakta olan bir imparatorlukta daha yakın bir ÅŸekilde gözlemlenerek güçlendiÄŸini ileri sürmek mümkündür. Kendi ifadesiyle Ä°slâm ırkî özelliklere uymak deÄŸil onları kendine uydurmak durumundadır. Mahallî ve millî âdetlerin Ä°slâm’ın içine girmesi sonucunda Ä°slâmî cemiyet nizamlarının da etnik ahlâka göre ÅŸekil deÄŸiÅŸtirdiÄŸini, bu durumda Ä°slâm’ın tarafsız ve milletlerarası olma özelliÄŸini kaybettiÄŸini ileri sürer. 
 
Dönemin Türkçü düÅŸünürü Ziya Gökalp, Ä°slâm birliÄŸine millî devlet aÅŸamasından sonra yönelmek gerektiÄŸi düÅŸüncesindeyken, Said Halim PaÅŸa, Ä°slâm birliÄŸi idealini ön plana alır ve Ä°slâm birliÄŸi olmadan millî birliÄŸin kurulamayacağını savunur. Ä°slâm beynelmilelciliÄŸini zamanındaki sosyalizmin kurmak istediÄŸi beynelmilelciliÄŸe benzetir. Millî kimliÄŸini öne çıkaran bir ferdin Ä°slâmî dayanışmaya önem verdiÄŸi oranda iyi bir insan olacağı görüÅŸündedir. Ä°slâm âleminin büyük bir aile gibi olduÄŸunu ileri sürer ve Ä°slâm’ın katı ve bencil milletçiliÄŸe karşı olduÄŸuna inanır. 
 
Hâkimiyet anlayışını ÅŸeriata dayanmış olarak görmek isteyen ve millî iradeye dayanan bir hâkimiyet ilkesine karşı çıkan Said Halim PaÅŸa’nın siyasî görüÅŸleri de dolayısıyla Ä°slâmî bir boyut taşır. MeÅŸrutî bir idareyi kaçınılmaz görmekle beraber 1876 anayasasına hazırlanış sebepleri, amacı, hükümleri vb. hususlar itibariyle karşı olan ve bunu “usûl ve âdât-ı kavmiyye ve efkâr-ı ictimâiyye ve siyâsiyyemize muvâfık” bulmayan paÅŸa (Bülbül, s. 171), Ä°slâm’ın cemiyet hayatında olduÄŸu gibi siyasette de çeÅŸitli parti ve sınıflar arasındaki rekabet ve muhalefete izin vermediÄŸini söylemektedir. Bu inanış, gerçek durumların ifadesi olmaktan ziyade siyaset ve sınıf çatışmaları içindeki Batı karşısında idealize edilmiÅŸ bir dünya görüÅŸünün takdimi gibidir. Batı karşısındaki geri kalışta dinin payının ne olduÄŸunun uzun zamandır yoÄŸun bir tartışma konusu yapıldığı bir dönemde müslümanların geri kalmışlığının dinden deÄŸil kendilerinden kaynaklandığını ileri sürmesi doÄŸru bir teÅŸhis olmakla beraber döneminde Batı’nın azameti karşısında geniÅŸ çevrelere pek de inandırıcı gelmemekteydi. Said Halim PaÅŸa, 150 senedir devam etmekte olan gerilemenin sebebini ÅŸeriat hükümlerine aykırı davranılmaya baÄŸlayan 1839 Tanzimat Fermanı’ndaki gerekçeyi tekrarlarcasına Ä°slâmî vazifelerin eski zamanlarda olduÄŸu gibi gerektiÄŸi ÅŸekilde yerine getirilmemesini bunun sebebi olarak öne çıkarır. Ancak yine de maddî ÅŸartların bozulmuÅŸ olmasının Batı karşısındaki mahkûmiyetin ve sömürge haline geliÅŸlerin esas sebebini teÅŸkil ettiÄŸinin idraki içindedir. Batı DoÄŸu’nun zenginliklerinden istifade etmesini bilmekte, müslümanlar ise bilimlere yüz çevirdiklerinden cahillik sebebiyle bugünkü durumlara düÅŸmüÅŸ bulunmaktadır. Sonuç olarak paÅŸaya göre gerileme ahlâkî ve içtimaî deÄŸil yalnızca iktisadî yani maddîdir ve telâfisi mümkündür (Said Halim PaÅŸa-Buhranlarımız, s. 249). Çaresi de nerede olursa olsun aranıp bulunması emredilen ilimdir (a.g.e., s. 255). 
 
Batı ile Ä°slâm arasındaki derin zıddiyet ve Batı’nın bunu taassup içinde ve bir düÅŸmanlık halinde sürdürmesi geri kalmışlığı körüklemiÅŸtir. Batı’da müsbet ilimler geliÅŸmenin anahtarı olmuÅŸ, DoÄŸu ise son yüzyıllarda saplanıp kaldığı metafizik ve felsefe dünyasından çıkma becerisini gösterememiÅŸtir. Batı’da eÄŸitim gören müslümanların da bu sonuçta ÅŸeriatın payı olduÄŸu ve dinin ilerleme ve geliÅŸmeye engel teÅŸkil ettiÄŸi yanılgısı içine düÅŸmüÅŸ olmaları meseleye ayrı bir vahamet katmaktadır. Bu durum, üç dört yabancı dil bilgisiyle bütün eÄŸitimini Avrupa’da yapmış ve uzun yıllar oralarda kalmış olmasına raÄŸmen kendisini bu gibi etkilerden müstesna kılan paÅŸaya ÅŸaşırtıcı gelmektedir. Onun samimi görüÅŸü Ä°slâmî kurumların deÄŸiÅŸim kabul etmemesi, geliÅŸme kabiliyetinden yoksun olmasından deÄŸil mükemmel bir halde bulunmasından kaynaklanmaktadır. 
 
Said Halim PaÅŸa’nın imparatorluÄŸun yıkılış aÅŸamasında yetiÅŸmiÅŸ aydınların önde gelenlerinden biri olduÄŸuna ve geride bıraktığı eserlerin devlet adamı kimliÄŸini gölgelediÄŸine ÅŸüphe yoktur. Ä°mparatorluÄŸun son döneminde yer aldığı yüksek siyaset sahnesindeki konumu sebebiyle, savaÅŸa giriÅŸ ve tehcir gibi hayatî konulardaki sorumluluÄŸu itibariyle sorgulanıp, doÄŸru bir yol takip edip etmediÄŸi sorusu ortaya atılmakla beraber, “Bir milletin gerilemesi, ekseriya uzun bir hadiseler zincirinin ve insanlığın genel geliÅŸmesinin bu cemiyetin içinde ve dışında meydana getirdiÄŸi birçok sebep ve âmillerin neticesinde ortaya çıkar” yargısına varması (a.g.e., s. 139), kendisine ele aldığı konuları genelde bu anlamda iÅŸleme imkânı vermemiÅŸ olsa da metot olarak doÄŸru yolda bulunduÄŸunun göstergesi sayılmalıdır. 
 
Ä°slam Ansiklopedi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.