Sosyal Medya

Kürsü

Abdurrahman Dilipak: Bu rezaletin başka ülkelere sirayetini önleyelim. Müslüman ülkeler için kötü örnek olmayalım

Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit



Tarihte helak olan birçok halktan söz eder kitap. Lut kavmi, Nuh kavmi, Ad ve Semud kavimleri gibi. Bunların genellikle her birinde baskın olan bir ya da birkaç sapkınlığı vardı. Bugün insanlığın haline bakınca, onlar bizim zamanımızla kıyaslandıklarında çok masum mu gibi gözükmesi gerekir.
 
Bugün kendimizden örnek verecek olursak, “İstanbul Sözleşmesi”ni savunanları bir kenara bırakalım LBGT’lilerin Türkiye’de, İslam dünyasında ve diğer ülkelerde geldikleri nokta ortada. Lut kavminin çirkinliklerini arsızca ve onlardan daha şedid bir şekilde daha da çeşitlendirerek savunmaya devam ediyorlar.
 
Biz “Gâvur Dağı”nın adını “Nur Dağı” yapmakla teselli buluyoruz. Gâvur Dağının adının niçin “Gâvur Dağı”, o “Amik Ovası”ndaki gölün adının niçin “Gâvur Gölü” olduğunu unuttuk çünkü. “Sodom ve Gomore”yi unuttuk! Gâvur Dağı ve Gâvur Gölü,Hz. Nuh’a ihanet eden kavminin helak olduğu yerin kuzeydeki uç noktasına verilen addı!
 
Geçen gün Ümid Şimşek’le telefonla konuştuk. O yıllar önce ironik bir şekilde “Ebu Cehil’i anma toplantısı” yapalım demişti. “Madem insanlar bir takım cehalet numunesi insanların peşine sürüklenip gidiyorlar, bir de Cehaletin babasını analım, ona övgüler dizelim, bizimkiler belki uyanır” demişti. Şimdi tekrar aradı. Şimdi daha iddialı. “Geç kalıyoruz” diyor. “Ebu Cehil” yetmez, “Lut Kavmini”, “Nuh Kavmini”, Belam’ı, Nemrud’u, Firavun’u da analım der. Çağın Ebu Cehilleri, Firavunları, Nemrutları, Belamları bu kadar itibar görüyorsa, neden onları anmayalım.  
 
Her çağın “veresetül embiyaları” olduğu gibi, “Vereseüşşeytan”ları da vardır.
 
Çanakkale Savaşında İngiliz donanmasının amiral gemisi “Goliath” adını taşıyordu. Yani Calud! Muavenet’in adı aslında Ya Talut ya da Davud olmalıydı! Ya da İşaya! Kim bilir, belki de muavenet göreve çıkarken, kaptan ya da mayınları döşeyen subayımız Kur’an-ı Kerim’deki Talut-Calud olayını anlatan ayeti okuyordu. Kur’an-ı Kerim’de bu olay Bakara Suresi 246 - 251’de anlatılır. Sembolik olarak belki de o mayının üzerine Bakara 246-251 yazmak gerekirdi.
 
İstanbul Sözleşmesini savunanlara da bu anlamda, din gününde hesaba çağrılmadan “iman ettik” dedikleri kitaptaki şu ayetlere bakmaları gerekir: Kur’ân-ı Kerîm’de 27 yerde ismi zikredilir: (el- (Hûd 11/77-80-81-83); el-Hicr 15/67-71, 73-74); (el-Kamer 54/37-39); (et-Tahrîm 66/10); (el-Enbiyâ 21/71-75), (es-Sâffât 37/133), (el-En‘âm 6/86), (el-A‘râf 7/80-81/84); (eş-Şuarâ 26/160-166); (en-Neml 27/54-55); (el-Ankebût 26-29/28-30-31-32); (el-Hicr 15/57-58); (Hûd 11/74-76). Bu konularla ilgilenenler bu ayetlere bakmadan bir hüküm vermemeleri gerekir, eğer tabi Allah’a, resullerine ve kitaba iman ediyorlarsa. Bu ayetleri maksadı dışında te’vil ederek ya da tarihselci bir akıl yürütme ile kendi heva ve heveslerine uygun bir hüküm vermeye kalkanların vay haline!
 
Hani bugünkü Tevrat’a inananlar (Hezekiel, 16/49-50)’ye bakabilirler. Bugünkü İncil’e inananlara gelince; aslında onlar Tevrat’a inandıklarını söylüyorlar ya; (Tekvîn, 13/13; 18/20; 19/4-5;  18/1; 19/26; 19/30-38 Petrus’un 2. Mektubu, 2/6-7)’na bakabilirler. 
 
Bakın kimse kendini kandırmasın. Şimdi Meclis tatile giriyor. Ardından bayram.. Bu sene hacda, kurbanda en çok bu “İstanbul Sözleşmesi” konusu konuşulacak. Bundan emin olun. Bu konu 15 Temmuz’dan da S-400’den de önemli. “Allah’ın emri” değil bu sözleşme, ama değişikliğin kolay olmadığını da biliyorum. Bu belayı başımıza açanları savunanlar “Başına bu sözleşme kadar büyük taş düşeseciler” diye “aile elden gidiyor” diye çığlık atanlara yükleniyorlar. O taş kimin başına düşeceğini bilir.
 
Birileri kadına şiddeti bahane edip, nesli fesad eden bir belayı başımıza saracak bir kapıyı daha da aralamaya çalışıyorlar sanki. Bu işin önünde, arkasında, sağında, solunda, altında, üstünde kim varsa bilsin ki, bu konuda namus, haysiyet, şeref, iffet endişesi taşıyan herkesi karşılarında bulacaklar. Bu öyle “uygulamada aksayan tarafı düzeltilecek” bir iş de değil. Çünkü maksadı, hedefi, gayesi başka olan müfsit bir mesele!
 
Bu anlaşmayı kim nasıl gündeme taşıdı ona bakalım. Aile bakanlığının kurucu bakanı Fatma Şahin konuşmalı. O dönemin müsteşarları, müsteşar yardımcıları konuşmalı. Bürokratlar konuşmalı. Erdoğan, “Davutoğluimzaladı” diyor da, Davutoğlu, öğrendiğim kadarı ile o zaman Avrupa Konseyi Dönem Başkanı. Bir yandan taslağın geldiği kanalda bulunuyor. Öte yandan; taslağı Aile Bakanlığı hazırlamış, Başbakan bunu onaylamış, bakanlar kurulu üyelerinin de imzaları var. Son imzayı atma görevi de “Dışişleri Bakanı” olarak Davutoğlu’na verilmiş. Davutoğlu da bu süreçte yaşananları açıklamalı.
 
Bu konu Aile Bakanlığı tarafından gündeme alındığında ilk toplantılardan birine ben de davet edilmiştim. Toplantının başkanlığını Fatma Şahin yapıyordu. Bir konuşma yaptım. “Bundan sonraki toplantılara sizi de davet edeceğiz” dediler. Bir daha çağıran olmadı. Müsteşar Yardımcısı Ömer Bozoğlu ve bir arkadaşı geldi, o günlerde, aile ile ilgili başka konularda birkaç görüşmemiz oldu ve bu konu bir daha gündeme gelmedi.
 
Bakın bu İstanbul Sözleşmesi, “5 Temel Emniyet” ile ilgili bir konu. Bu “5 Temel Emniyet” bizim açımızdan, bugünkü anlamda, devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temeli ile ilgili bir konu! “Taviz”, “Pazarlık” söz konusu olmaz! Bu konu Eylül’e kadar toplum açısından bir şekilde çözümlenmez, en azından çözüm için umut verilmezse, olacakları tahmin edemiyorum.. Onun için AKP’liler, KADEM ya da medya ve STK içindeki uzantıları milletin tepkisinde emin olmak istiyorlarsa sözlerine dikkat etsinler. Kendilerinin ne dediği kadar milletin o sözlerden ne anladığını da hesap etsinler. Halkın nasırına basmasınlar.
 
Sahi DİB bu konuda ne düşünüyor. Ya da bir takım “Cemaat” temsilcileri bu konuda ne yapıyorlar. Aslında bayram sonrası bazı hazırlıklar var. Bana kalırsa sabırlı olmak lazım. Eylül’ü beklemek daha doğru. Eğer bu konuda gaflet sürecek olursa hani derler ya gelecek günler birileri için geçen günleri aratabilir. Gay, lezbiyen, biseksüel, ensest topluluklar, satanistler, bunlara FETÖ’cüler gibi “hoşgörü” ile bakmamızı isteyenler toplumdan beklenmedik bir tepki alabilirler.
 
Ebu Cehilleri, Ebu Lehebleri, Belamları, Karunları, Lut kavmini, Nuh kavmini anma günlerine sıra gelmeden bir çözüm bulalım.. Bu rezaletin başka ülkelere sirayetini önleyelim. Müslüman ülkeler için kötü örnek olmayalım!
 
Bu konu burada bitmeyecek. Yarın da aynı konuyu yazacağım. Bu sözleşme yasalaşana kadar altında kimlerin imzası var, tek tek yazacağım. 
 
Selam ve dua ile. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.