Sosyal Medya

Güncel

Yaşamın dinamiği: Toplumsallık duygusu

Ali Saydam- Yeni Åžafak



Cumartesi günü bu köÅŸede yayınlanan yazımızda çekirdek ve geniÅŸ aile arasındaki farka deÄŸinmiÅŸ, çekirdek ailenin çocuklarıyla ortaya çıkan çeliÅŸkisinden söz etmiÅŸtik.
 
Özetle diyebiliriz ki, metropol hayatı çekirdek aileleri, kendilerinden önceki nesillerden gelen her türlü bilgi ve deÄŸerden uzaklaÅŸarak ‘çağın gereklerine’ göre çocuk yetiÅŸtirmeyi vazife edinmiÅŸ biçimde bir çeliÅŸkiler evreninde savruluyorlar. Ayrıca durumdan hiç de memnun deÄŸiller.
 
ÇocuÄŸun, hobileri, eÄŸitimi, arkadaÅŸları, yemeÄŸi (sadece ne yesin deÄŸil, çocuÄŸumuz vegan mı olsun vejetaryan mı noktasında sorgulamalarla bile karşılaşıyoruz) konusunda akıllarında ‘binlerce soru’… Onca soruya raÄŸmen, bu sorulara ve de çoçuÄŸun bizatihi kendisine ayıracak vaktin eksikliÄŸi… Ve de çocuk eÄŸitimi konusunda demode buldukları için büyükanne-büyükbaba desteÄŸini reddetmeleri…
 
Bu ÅŸartlar altında hayat, kendileri için bir eziyet, çocukları için de bir ‘zorunluluklar evreni’ hâline geliyor. E nerde kaldı bu iÅŸin keyfi?
 
Kendilerini bu ÅŸartlarda yaÅŸamaya zorunlu hissettikleri için pek çok metropol çifti ikinci, üçüncü çocuÄŸu yapma düÅŸüncesinden kaçıyor. Ya da çevresindeki çocuklu çiftleri gözlemleyerek stres ve çeliÅŸki dolu bir hayattan uzak kalma düÅŸüncesiyle hiç çocuk sahibi olmuyor.
 
Peki ya çocukların durumu? Dengeli, çeliÅŸkisiz bir hayatta, yeterli sevgi ve ÅŸefkat alarak büyüyen çocuklarla ‘proje’ olarak (neredeyse deadline’a) yetiÅŸtirilmeye çalışılan, kendi becerilerini, istek ve arzuları keÅŸfetmesine izin verilmeden belli hobilere yönlendirilen yani ‘yadsınan çocuklar’? Buna bir de ‘şımartılan çocukları’ ekleyebiliriz. Önünde sonsuz olanaklar, piyanodan sıkılınca basketbola yazdırılan, televizyon yetmeyince tablet alınan, onu deÄŸil bunu yemek isteyen...
 
Her iki durum da zarar gören çocuklar ortaya çıkıyor. Ebeveynler onların geleceÄŸini ve mutluluÄŸunu garantiye almak için ürettikleri bu projeyle ‘saÄŸlıksız’ ve ‘toplulukolmanıngereklerini’ bilmekten, bunu içselleÅŸtirmekten uzak bireyler yetiÅŸtiriyor.
 
Bireysel psikolojinin kurucusu kabul edilen Alfred Adler, YaÅŸama Sanatı adlı kitabında, böyle durumlarda “aşırı bir ‘aÅŸağılık duygusu’ açık seçik belirtilerini sergiler” diyor…
 
‘AÅŸağılıkduygusu’nun ortaya çıkmasının nedenini Adler ÅŸöyle açıklıyor: “Bu çocukların çetin koÅŸullar altında büyüdüklerini ve sürekli saldırı korkusu içinde yaÅŸadıklarını, çünkü gözlerini dünyaya açtıkları çevrede asla bağımsız yaÅŸamayı öÄŸrenemediklerini belirtmeliyiz.”
 
Yukarıda ‘topluluk olmanın gerekleri’nden bahsettiÄŸimizde, “biz toplum için mi çocuk yetiÅŸtiriyoruz? Çocuklarımız mutlu olsun yeter!” diye feveran edenleri duyar gibi oluyoruz. Ancak onlara kötü bir haberimiz var. Siz çocuÄŸunuzu ne için yetiÅŸtirirseniz yetiÅŸtirin çocuklar, bireyler, toplum içinde yaÅŸayacak ve baÅŸkalarıyla saÄŸlıklı iliÅŸkilere ihtiyaç duyacaklar. Ve hayat, bir gül bahçesi deÄŸil, zorluklar ve sorunlarla dolu. Adler, “Ä°nsani açıdan bakıldığında, sosyal davranışlara hazırlanmak kaçınılmaz bir zorunluluktur” diyor.
 
Ötesi, ürkek, çekingen, hayatta güçlükleri çözmede kullanabileceÄŸi ‘ruhsal davranışın eksikliÄŸi’ içinde, bu nedenle de, bizim iletiÅŸim dilinde ‘ısı kalkanı’ dediÄŸimiz, ‘bağışıklık’ sistemini geliÅŸtirememiÅŸ, baÅŸarısızlık duygusu içindeki çocuklar demektir...
 
Tüm bunları baÅŸarıyla yerine getirebilmiÅŸ olanlar Adler’in ‘toplumsallık duygusu’ dediÄŸi ‘ısı kalkanı’ndan yoksundurlar. Acı ama “sorunlu çocuklar, suça yönelik kiÅŸiler, akıl hastaları ve alkoliklerin” bu duygunun eksikliÄŸini yaÅŸayan insanlardan çıktığı iddia ediliyor.
 
Cumartesi günkü yazımızdan sonra saygıdeÄŸer bir hocamızdan kısa fakat anlamlı bir mesaj aldık. Bu konuların hem teorisinin hem de uygulamadaki sorunların merkezinde bir kiÅŸi olduÄŸu için görüÅŸleri bizim için çok kıymetli olmanın ötesinde rehber de olmalı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Danışmanlığını da yürüten Ankara Üniversitesi hocası Prof. Dr. Emin Özmete ÅŸöyle demiÅŸ:
 
“Çekirdek ailede ‘proje çocuk’ yetiÅŸtirmek fikri yerleÅŸtikçe bu konuları aÅŸma ihtimalimiz yok. Ayrıca ÅŸu andaki eÄŸitim sistemi, servisinden özel ders ihtiyacına kadar çekirdek aileyi maddi ve manevi olarak yıpratan en önemli hususlardan biri. Çalışmak zorunda olan ebeveynler (çünkü ev, araba sahibi olmak, lüks yaÅŸamak gibi hayalleri var) kendi sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirdiklerini düÅŸünerek çocuklarından da dâhi olmalarını beklemekteler. Böylece sürekli eleÅŸtirilen, istediklerini yapmama ile tehdit edilen çocukların, çocukluklarını yaÅŸamaları ve mutlu olmaları beklenemez. Aile bu sarmaldan çıkamadığı için boÅŸanmalar da artıyor. Aaaah sevgili hocam söyleyecek çok söz var.”
 
Adler’in teorisi, Özmete hocamızın pratik hayata dair analiziyle birleÅŸince nasıl da ete kemiÄŸe bürünüyor, deÄŸil mi?
 
Çocuklarımızın önünü açacak saÄŸlıklı bir toplumdur, saÄŸlıklı toplum da yine saÄŸlıklı, kendini eksik hissetmeyen bireylerden oluÅŸur. Bu bir sarmal gibi zaman içinde ilerler...
 
Tipik bir örnekle noktalayalım konuyu: Hâlâ tam anlamıyla hakkını verebildiÄŸimizi sanmadığım 15 Temmuz’a eklemlenmiÅŸ olan iki kavram, Demokrasi ve MillîBirlik, her ikisi de ‘toplumsallık duygusunun’ tekâmülü doÄŸrultusunda geliÅŸir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.