Sosyal Medya

Kürsü

Bir Çivi Daha Düştü Çarmıhımızdan: Mehmet Şevket Eygi

Seksenli yıllar, İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrenciyiz. Şile’ye gittik bir arkadaşımızı ziyarete. Hapisteydi. Tel örgülerle çevrilmiş bir alandan konuştuk biraz. O, tel örgünün içinde, biz dışındayız. Sanırım rahat bir hapishaneydi. Çünkü bir kapıdan falan girmedik. Sanki bahçeli bir evin çitlerinin iki yanında konuşan komşular gibiydik. Hoş beş, hal hatır, niye geldin niye gittin, falan filan.



Derken ufak tefek, yuvarlak kafalı, sakalsız bıyıklı, mütebessim suratlı bir adam geldi. Elinde, ensesinden iki parmağıyla tuttuÄŸu bir kedi var. Kendi kendine konuÅŸuyor zannettim önce, ama bize doÄŸru geldikçe kediyi azarladığını anladım. Tam hatırlamıyorum ne dediklerini. Arkadaşıma da ÅŸikayetlendi kediyi, bir ÅŸeyler diyerek. Anlamadım ve bön bön baktım arkadaşıma. DiÄŸer taraftan biliÅŸtiklerini hissettim teklifsiz ortama dahil oluÅŸundan. Kimdir gibi baktım yüzlerine. ‘Mehmet Åževket abi’ dedi, arkadaşım. Ä°lk görüÅŸümdü onu.
 
Gıyaben iyi bilirdim kendisini ama görmemiÅŸtim hiç. Daha Konya’da okurken fikir sahibi olmuÅŸtuk hakkında. Pek bilgimiz yoktu kim olduÄŸundan, ne olduÄŸundan, ama kanaatimiz vardı. Yaramaz adamdı, en kısadan. O yıllarda bizim için idol olan adamları sevmezdi, mesela. Hatta haklarında hep ileri geri konuÅŸtuÄŸunu söylerlerdi. Ebu’l Ala el-Mevdudi, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub sevmediklerindendi. Hayrettin Karaman’dan da hazzetmedi. Hepsi mezhepsizdi bunların. Hatta Hayrettin hoca telfik-i mezahipçiydi de üstelik. Mezhepsiz adam, mezhepleri nasıl birleÅŸtirecekti bilmiyorum. Necmettin Erbakan’la da arası hiç iyi olmamıştı, o yıllarda. Partide adı sanı geçmezdi. Bedir yayınlarının sahibi, Ä°hya-i Ulumuddin’in yayıncısı ve Bugün gazetesinin sahibi ve yazarıydı.
 
Bir de ‘kanlı pazar’ var, o yıllardan kalan. Amerikan 6. filosu Ä°stanbul’a gelmiÅŸti ve Dolmabahçe’ye demirlemiÅŸti gemileri. O yılların solcu gençliÄŸi de filonun geliÅŸine yönelik protesto etkinlikleri düzenliyorlardı. Amerikan askerlerini karga tulumba denize bile atmışlardı. Pazar günü Taksim’de mitingleri vardı. Bu süreci hayırsız gören müslümanlar da aynı gün Beyazıt Camiinde toplanıp yürüyerek Taksim’e çıktılar ve büyük bir kavga yaÅŸandı. Solculardan iki iÅŸçi öldü ve ikiyüz civarında  da yaralananlar oldu. Mehmet Åževket’in, bu süreci gazetesindeki yazılarla geliÅŸtirdiÄŸine inanan solcular, bu çatışmanın bütün yükünü onun omuzlarına yıktılar. Sonradan ortaya çıktı ki Adalet Partisi iktidarı olay çıkacağını bile bile en ufak bir önlem almamıştı.
 
Ä°stanbul’a geldikten sonra da Hakan Ertin’den duyar olduk onu. Åževket abi diye anardı, Hakan onu. Belli aralıklarla da yayınevinde ziyarete giderlerdi arkadaÅŸlarıyla beraber. Hakan’la iyi arkadaÅŸtık o yıllarda. Spagetti yemesini bile o öÄŸretmiÅŸti bana. Çok gezerdik beraber. Levent’e Ajda Pekkan’ın villasını bile görmeye gitmiÅŸtik mesela. Ben, ‘beni de götür’ falan demedim doÄŸrusu, ama o da bana hiç ‘hadi, sen de gel’ demedi. Artık bizi o tür yerler için köylü mü buluyordu, zaten olumsuz olan fikirlerimi mi dikkate almıştı, aklına mı gelmemiÅŸti, yoksa o deÄŸerli iliÅŸkiyi kendine mi saklamıştı, bilemiyorum.
 
Ä°hsan Karaman da o yıllarda sık sık Dergah yayınlarına gittiÄŸi halde bizi hiç götürmemiÅŸti. Mustafa Kutlu abiyi ancak son sınıftayken çıkan Ya Tahammül Ya Sefer kitabıyla gıyaben tanıyıp sevebilmiÅŸtik, o nedenle. Babasıyla bile son sınıfta tanıştırdı bizi adam. HoÅŸ, mezhepsizle tanışıp da ne olacaktık ya!
 
Sonra Tayyip bey Belediye BaÅŸkanı seçilince Mehmet Åževket birden bir kez daha parladı gündeme. Çamlıca Sosyal Tesislerinin tefriÅŸi iÅŸini ona vermiÅŸti, Tayyip bey. Ya nerden çıktı bu deyince ehl-i sanat ve ehl-i zevk olduÄŸunu öÄŸreniverdik onun. Yıllar sonra çıktığım Çamlıca’da yaptığı tefriÅŸi görünce sükut-u hayale uÄŸramıştım. Resmen tahta kerevetlerdi, oturmak için koydukları. Ortaya da bir garip sehpa. Sehpanın üstüne konan bakır sinilerden kahvaltı yaparken belim boynum kırılıyordu, öne doÄŸru eÄŸilmekten. Aynı yıllarda Milli Gazete’de yazmaya baÅŸlamıştı. Sanırım Erbakan hoca, doksanbirde baÅŸlayan süreçte muarızlarını da içselleÅŸtirmeye baÅŸlamıştı ve Åževket Eygi iyi bir operasyondu.
 
Sonra bir kez daha karşılaÅŸtık Mehmet Åževket’le. Åžimdiki vakıf merkezimizin inÅŸaatı bitmek üzereydi ve biz nasıl tefriÅŸ edeceÄŸimizi bilmiyorduk. Mustafa Samastı hocanın teklifiyle bu konuda Åževket Eygi’den destek almaya karar verdik. Bir gün ürün görmek üzere Mustafa NimetoÄŸlu abinin de katılmasıyla BeyoÄŸlu’nda Çukurcuma’daki dükkanları gezdik biraz. Åževket beyin baktıklarının hep eski püskü ama pahalı ÅŸeyler olduÄŸunu görünce de kararımızdan tornistan ediverdik, daha oracıkta. Lakin o günü de tamamladık, onunla beraber, ona yakın dükkan gezerek. Ä°ÅŸte o gün arabayla giderken Unkapanı köprüsünden çıkıp sola PerÅŸembe pazarına döndüÄŸümüz köÅŸede kaldırımın ortasında onca yaya trafiÄŸine raÄŸmen nerdeyse çiçeklenecek kadar büyüyebilmiÅŸ domatesi fark ediverdi adam. ‘Vay be’ dedim, kendi kendime, ‘sanki gazeteci deÄŸil herif, ajan’.
 
Bir de unutamadığım ilginç bir anım var, bu geziden. Ä°ki katlı bir dükkana girdik. Her taraf ıvır zıvır dolu. Anadolu’da ne kadar eski kapı, borta, pencere, yüklük, dolap, giler, tavan, helke, güÄŸüm, ibrik, tas, tencere, kazan, ileÄŸen, lamba, koltuk, sandalye, trabzan, sandık, çul, kilim, halı, çuval, golan, urgan, beÅŸik ve benzeri varsa toplayıp yığmışlar dükkana. Gözümün önüne yıllarca bizim köyde emaye tencerelerle bakır tencereleri veya yerli kilimlerle Antep halılarını deÄŸiÅŸmeye gelen fırıldaklar geldi. MeÄŸer bizi kekliyorlarmış herifler. Ucuza toplayıp, deÄŸersize deÄŸiÅŸip, Ä°stanbul zenginlerine kasıyorlarmış. Biz de, türedi zengin olarak girdik dükkana. Dükkan bayağı geniÅŸ. SaÄŸa sola bakıyoruz. Önde Åževket Eygi, arkasında bizim Mustafeyn abiler, sonra dükkan sahibi ve en arkada ben. Ben tabii, iri yarıyım, biraz da gençliÄŸin dikliÄŸi var üstümde. Bir ara adam döndü bana ve kulağıma eÄŸilip ‘sen’ dedi ‘Åževket abinin koruması mısın?’. Ben gayri ihtiyari ‘yok, ben, ben doktorum’ dedim. Adam küçük bir kahkaha attı, bilmiÅŸ bilmiÅŸ sırıttı ve ‘zaten hep öyle dersiniz’ dedi. Genelde intikalim geçtir benim ama o an şıp diye kavradım durumu ve ‘nasıl da bildin’ anlamında küçük bir gülümseme ve mahcubiyet mimiÄŸiyle taçlandırdım adamın özgüvenini.
 
Yakın tarihte bir kez daha görüÅŸtük muhteremle. Samastı hocam, ‘Åževket Eygi kütüphanesini ve evini bağışlayacak yer arıyormuÅŸ, çağırıp bir seminer dinleyelim de konuyu görüÅŸme fırsatı olsun’ dedi. Biraz mıkırdansam da hayır diyemedim hocaya. KararlaÅŸtırılan günde geldi Åževket Eygi. YetmiÅŸli yılların konularından bir güldeste yaptı bize, o yılların dergi ve gazete küpürleri eÅŸliÄŸinde. Malum konular hep. Allahtan Hakan Zortul ve birkaç arkadaşı daha bir kaç soru sordular da biraz tatlandı sohbet. Bağış konusuna hiç girmedik çünkü ben bu arada biraz araÅŸtırınca kütüphanesini CumhurbaÅŸkanlığı Külliyesine bağışladığını öÄŸrenmiÅŸtim. DoÄŸrudan evini istemekse ‘hadi gari, öl be adam’ demek gibi bir ÅŸey. Ayaküstü sohbetinde ‘hocam, hatıralarınızı yazdınız mı, yazacak mısınız’ dedim. Kaşını kaldırıp baktı bana, sonra fotoÄŸraflarında hep gördüÄŸümüz gülümsemeyle ‘ben kimim ki hatıralarımı yazayım’ dedi, tam nezaket tadında. Zihnime Genelkurmay Ä°stihbarat Dairesi eski BaÅŸkanı Emekli Korgeneral Ä°smail Hakkı Pekin’in Fethullah Gülen ve Mehmet Åževket Eygi’nin 1959’da Özel Harp Dairesi içinde görevlendirildiÄŸini açıkladığı röportajı doldu aniden ve ‘yazmamış ve yazmayacak’ dedim içimden, ‘tıpkı en kritik zamanlarda bulunan benzerlerdi gibi’.
 
Rabb’im her ÅŸeyin doÄŸrusunu bilendir. Ama öldüÄŸünü okuyunca whatsapp gruplarında, ‘bir çivi daha düÅŸtü, gerildiÄŸimiz çarmıhımızdan’ diye bir cümle düÅŸtü aklıma. En üretken yıllarımızda bizi sapla samanla oyalayanlar versinler hesaplarını birer birer. Åžimdi biz altmışlı yaÅŸlarımızda teknolojinin ve konforun sokaklarından çocuklarımızı devÅŸirmeye çalışıyoruz, umarsızca, kendimiz rahmete ve maÄŸfirete muhtaçken hem de.
 
Rabb’im, tüm geçmiÅŸlerimize rahmet etsin; kalanlarımıza ve bana rahmete sebep ibadet ve taat nasip etsin.
 
Not: Bana kızanlara saygı duyuyorum. Ama aklım ve gönlüm bunları söyledi.
 
Dr.Ahmet ÖZDEMÄ°R

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.