Karahasanoğlu: KADEM kem “İstanbul Sözleşmesi’nde bizim katkımız yok” diyor. Hem de savunmaya kalkıyor..
Follow @dusuncemektebi2
KADEM uzun süredir kamuoyunun gündeminde idi..
Ali Karahasanoğlu - Yeni Akit
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın da yönetimde bulunması sebebi ile, iktidarın kadına ilişkin icraatlarını yönlendirdiği iddia ediliyordu..
Yönetimdeki isimlerin hemen tamamının da, AK Parti çizgisinden isimler olması bu yöndeki iddiaları yoğunlaştırıyordu..
Dün bir basın toplantısı ile, iddiaları cevapladılar..
İyi ettiler..
Dedikoduları, sonlandırmış oldular..
Bu açıdan, basın toplantısı doğru bir çıkış oldu..
Ama..
“Basın toplantısında söylenilen her şey doğru muydu” derseniz..
Büyük oranda doğru olsa da..
Küçük küçük yanlışlar da vardı..
“Doğru”da buluşmak amacı ile..
Hem haklı oldukları, hem de yanlış oldukları noktaları, kendi penceremizden vermeye çalışalım..
Mesela, “Bize ‘Yeşil feministler’ diyorlar ama.. Değiliz” açıklamalarındaki net tavır, hele hele o eleştiriye verdikleri cevap, güçlü bir alkışı hakkediyor..
Nedir o cevap?
“Hakkımızda yeşil feministler tarzı yakıştırmalar yapılmaktadır. Çok çeşitli feminizm akımlarından bahsedebiliriz ve herkes bu kavramı birbirinden çok farklı şekillerde tanımlar. Biz ise kendimizi feminizme göre konumlandırmıyoruz. Çünkü Müslüman bir kadın olarak feminizmin kazanımlarından çok daha köklü ve güçlü bir medeniyetin imkânlarına sahibiz.”
Gerçekten de.. Müslüman bir kimliğin, bu sıfat dışında kendisine yakıştırmalarda bulunulmasından rahatsız olması gerekir..
Burada KADEM yerden göğe haklı..
Açıklaması doğru.
Takdire layık..
Ama aynı Kadem..
Kusura bakmasınlar..
“Toplumsal cinsiyet” kavramı ile ilgili açıklamalarında haksızlar..
“Yeşil feminist” söylemine itiraz ettikleri mantıkla, cevap vermiyorlar..
Ne diyorlar?
Dünkü basın toplantısından bire bir iktibas ediyorum:
“Toplumsal cinsiyet bazen olumlu, bazen de olumsuz yansımalarıyla karşımıza çıkar. Bu rollerin kadına ya da erkeğe mağduriyet oluşturduğu durumlara, kültürel dahi olsa, karşı çıkıyoruz.”
Bu cevap yerine, “yeşil feminist” eleştirisine verdikleri cevabın aynısını verseler, sadece “yeşil feminist” yerine, “toplumsal cinsiyet” ifadesini kullansalardı, çok daha isabetli hareket etmiş olurlar, hem de tutarlı olurlardı..
Gerçekten de..
Toplumsal cinsiyet ile ilgili eleştirilere verilecek cevap, şu olmalı değil mi:
“Biz ‘toplumsal cinsiyet’ konusunda, Batılı kavramlarla kendimizi konumlandırmıyoruz. Çünkü Müslüman bir kadın olarak ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının getirdiklerinden çok daha köklü ve güçlü bir medeniyetin imkânlarına sahibiz.”
Bunu dediniz mi..
Noktayı koyarız, konu biter..
Ama bunu söylemezseniz..
Arkasından verdiğiniz örnekte de hepten fecaat nitelikte, bir tekil olaydan bahsederseniz..
“Mesela toplumun bazı kesimlerinde tecavüze uğradıktan sonra, sözde namusun temizlenmesi saikiyle öldürülen kadınlar bu duruma somut bir örnektir. Burada failin cezalandırılması gerekirken, bu bedeli mağdur olan kadına ödetmek, herkesin hemfikir olacağı toplumsal cinsiyetin olumsuz bir tezahürüdür” derseniz..
Bizim de sormamız gerekir:
“Bahsettiğiniz konu hakkında, İslam’ın bakış açısında bir eksiklik görüyor musunuz? İslam, tecavüze uğrayan kadına hiçbir kusur bulmadığı halde, yeşil feministlikte müslüman kimliğinizi ön plana çıkarıyorsunuz da.. Tecavüze uğrayan kadını cezalandırma noktasındaki, toplumumuzun çok küçük bir bölümünde, adet şeklindeki yanlış uygulamaya, niçin İslam’daki ilkelerle karşı çıkmıyorsunuz da.. ‘Toplumsal cinsiyet’ kavramına atıfta bulunuyorsunuz?”
Şunu da hatırlatmamız gerekir..
İstanbul Sözleşmesi’ni, her ne kadar KADEM, kendilerinin kuruluşundan önce imzalanması hasebi ile, “Bizim bir katkımız yoktu” dese de..
Şu an için kısmen de olsa savunduklarına göre..
Sormamız gerekmez mi..
O sözleşmedeki, “sözde namus” ifadeleri ile kastedilen nedir?
Veya..
“Kökünün kazılması”ndan bahsedilen değerler nelerdir?
KADEM, bu noktalara açıklık getirmesi gerekirken..
“Toplumsal cinsiyet” kavramını, İslam’ın temel ilkeleri karşısında gereksizliğini deklare etmeleri gerekir iken..
Kafaları karıştıracak şekilde..
Hem “İstanbul Sözleşmesi’nde bizim katkımız yok” diyor. Hem de savunmaya kalkıyor..
Hele hele..
“Ayşe Paşalı gibi isimlerin fotoğrafları hala aklımızda. Ayşe Paşalı, eşi tarafından dövülüp, tedbir kararı aldırabilmek için darp raporu almayı beklerken maalesef yine eşi tarafından öldürülmüştür. O tarihte yürürlükte olan 4320 sayılı kanuna göre tedbir kararı verilebilmesi için şiddet fiilinin ispatı gerekmekteydi. İşte bu delil arama süreçleri pek çok can kaybına sebep oldu” iddiaları, olaya ne kadar feminist bir bakış açısı ile yaklaştıklarını gösteriyor..
Darp raporu almayı hızlandırabilirsiniz..
Hatta anında verilmesini sağlayabilirsiniz.
Bunun yollarını açabilirsiniz..
Ama “Darp raporu almak prosedür istiyor” diyerek, “Beyana dayalı olarak evden uzaklaştırma kararı” verdirirseniz..
Yani, bir anlamda eşleri, nikahlı yaşadıkları insanlara karşı yalan söylemeye tahrik ederseniz..
Siz aslında, şiddete davetiye çıkartmış olursunuz. Benim bu durumda da yine önerim, hiç kimse şiddete teşebbüs etmesin.
Ama, ceza hukukunda “tahrik” diye de bir kavram vardır..
Siz darp raporu zor alınıyor diye, beyan esasını getirir, bu noktada haksız ithamda bulunana, bu iftirasından dolayı cezalandırılma ihtimalini de kapatırsanız..
Herkes birbirine iftira eder..
İftiranın sonunda da, insanlar birbirine şiddete kalkar..
KADEM’in, “Beyana bağlı olan, hapse girmek değil, evden uzaklaştırmadır” iddiası da üzerinde durulması gereken, yanlış bir tespit..
Siz beyana dayalı olarak evden uzaklaştırınca..
Zaten şiddete tahrik ediyorsunuz.
Şiddete başvurulduğunda da, cezaevine giriyorsunuz..
Birbirlerinin zincirleme sonuçları bunlar..
Ve son yanlış..
6284 sayılı şiddeti önleme amaçlı kanun çıktıktan sonra, evden uzaklaştırma ve diğer aile içinde polisin-savcının girmesi sebebi ile şiddetin arttığına dair iddialara KADEM diyor ki: “Bu yönde bir araştırma ve bulgu yok!”
O zaman o araştırmayı yapsanıza.. Yapıp, sonra “Şiddeti artırmadı” desenize..
Veli saylam
Temmuz 13, 2019 Cumartesi 17:35
Kadem ekşbi kusura bakmasın ama bu olan olayların tümünde katkısı vardır. İstanbul sözleşmesi behemahal iptal edilmelidir. Bunu açık olarak söyleyemektedirler. Çünkü bu sözleşme işlerine geliyor. Eğer kendi küktürümüzü, kendi inancımızı, kendi değerleri savunuyor isek bu kurumun hemen behemahal kapatılması gerekir. Öyle günah çıkartmakla bu iş olmuyor.
Murat
Temmuz 13, 2019 Cumartesi 02:26
22 ramazan gecesi baldizla kavga ettim diye 6284 le gecenin bir yarısı kucağımda birkaç giyecekle sokağa atıldım sonrası mi? Boşanma davası açıldı ve bosandik, bu süreci yasatanlari sebeb olanları Allah'a havale ediyorum Kadem de dahil!!!