Sosyal Medya

Güncel

Gökhan Özcan: Bir günün içinde eriyen hikâyeler

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



Sarı sıcak havayı titreÅŸtiriyor, asfalt yumuÅŸuyor. Binalar bütün sıcağı topluyor, içine çekiyor, içindekileri bunaltıyor. Zaman o meÅŸhur tablodaki gibi eriyip akıyor. Cümleler kısalıyor, kelimeler anlamlarını taşımakta zorlanıyor. Tartışmalar çiÄŸnenmiÅŸ sakız gibi düÅŸtüÄŸü yere yapışıyor ve her yana sıvaşıyor. SaÄŸdan soldan korna sesleri ve tahammülsüzlüÄŸün farklı tonlardaki bağırtıları geliyor. Sanki her ÅŸey ÅŸuursuzca hareket ediyor, maksatsızca kıpırdıyor, birbirine yaklaşıyor ve uzaklaşıyor. Arada bir anlamsızlığı büyüten bir müzik sesi geliyor bir yerlerden. Karpuz satan adam eline bir su ÅŸiÅŸesi alarak kamyonunun gölgesine sığınıyor. Aynı anda her yöne doÄŸru bir sürü telefon konuÅŸması yapılıyor. Uydular sıkılıyor bütün bu konuÅŸmalardan. Bir serçe yerdeki susam tanelerini topluyor. Bir köpek güneÅŸin altında uyukluyor. Bir çocuk, nedendir bilinmez, uzun uzun aÄŸlıyor. Bir kaç ihtiyar hızlı adımlarla camiye doÄŸru yöneliyor, çünkü ezan okunmaya baÅŸlıyor. Yanlarından bir motosikletli genç geçip gidiyor hızla. Gölgeler uzuyor, kısalıyor. Yerde yaÄŸ lekeleri var, birkaç cam kırığı var. Birçok ÅŸey hayatın içinde kendi döngüsünü yaşıyor. Sigarasından derin bir nefes çeken dalgın bakışlı adamın belli ki içini kemiren bir derdi var. Bir baÅŸkasının içinde bir hayal kırıklığı, bir diÄŸerinin içinde yeÅŸeren taptaze bir umut... Biri bir kahkaha atıyor o sıra, adeta bir infilak bu, ne duyduysa artık. Her ÅŸey ne kadar iç içe ve ne kadar birbirinin dışında... Ne kadar yakın ve ne kadar uzak her ÅŸey birbirine... Sıcak gelip içimizden geçen düÅŸüncelerin arasında kendine bir yer buluyor. Kıpırdamak, yapılması gereken, yapılması gerektiÄŸine bir ÅŸekilde karar verilen ve aslında bir taraftan neden yapılması gerektiÄŸini tam bilemediÄŸimiz ÅŸeyleri yapmaya baÅŸlamak gerekiyor. Ama donup kalmış gibi hareketler, hem de bu sıcaktı. “Ä°ki gün sonra biraz serinleyecekmiÅŸ hava” diyor etraftan biri. “Ä°yi bari” diyor diÄŸeri. Çay getiriyor garson, “Harareti giderir” diyerek bırakıyor masaya. Çay hararetin ta kendisi sanki... Ama içmeden olmaz, çay, su ve yine ve yine... “Bu hırgürü nasıl sürdürüyor insanlar hiçbir ÅŸeyden etkilenmeden” diye bir düÅŸünce geçiyor herhangi birimizin içinden. Kim bilir hangimizin? SessizliÄŸin üstünde kendi nakışını iÅŸliyor sesler... Kanat çırpan vızıltılar... Bir meyve artığı var duvarın üstünde, üstünde ısrarlı sinekler... Bir fren sesi geliyor aniden, bir taksi duruyor yoldaki çukurun hemen önünde. Yollar kötü, çukurlar, kasisler, logar kapakları, harç artıkları... Hayat tuzaklarla dolu... Söylenip geçiyoruz, yaÅŸayıp geçiyoruz. Ä°nsan birçok kere yeniden baÅŸlama kabiliyetine sahip... DüÅŸtüÄŸü yerde kalmıyor, kalkıyor ayaÄŸa, yeniden baÅŸlıyor yürümeye... Ama sonsuz kere deÄŸil, düÅŸüp orada kaldığı da oluyor, bir daha kalkamadığı da... Sıcak duygularıyla oynuyor insanın, insanların. Kelebeklerse her zamanki gibi neÅŸeli, o çiçek senin, bu çiçek benim... Otoparklar dolu aÄŸzına kadar, otobüs durağı boÅŸ neredeyse... Çünkü biraz önce geldi otobüs oflaya puflaya ve aÄŸzını açıp vakumladı adeta kalabalığı içine. Ön kaputu kapatıyor bir tamirci çırağı, arka kapıyı açıp otomobile biniyor orta yaÅŸlı acelesi olan bir kadın. Acele... Ä°nsana özgü en acayip ÅŸeylerden biri... Hayatın içinde sürekli bir ÅŸeyler için acele edip durmak, yürüyen merdivende yürümek gibi... Kaygılar yükseliyor açıkta unuttuÄŸumuz yiyeceklerden, bozulmanın ilk emareleri ayakuçlarına kadar ulaÅŸtı, domateslerin, patlıcanların. Bazen içime bir korku düÅŸüyor benim de, sanki biri gelip hayatın kanalını deÄŸiÅŸtirecek ve heyhat, ben önceki kanalda mahsur kalıp unutulacağım!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.