Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Şükrü Hanioğlu: Din Yok Milliyet Var" ile "Vecibesiz ve Müeyyidesiz Bir Ahlâk

İkinci Meşrutiyet Dönemi fikir hareketlerinin erken Cumhuriyet kavramsallaştırma ve siyasetlerinin oluşturulmasındaki etkisi oldukça fazladır. Dönemin entelektüel tartışmasını yakından izleyen ya da buna bizzat katılan Cumhuriyet kurucuları, din ve dinin toplumsal rolü konusundaki kavramsallaştırmaları da temelde Garbcılık ve Türkçülük hareketlerinin temel tezlerine dayanarak yapmışlardır. İlginç olan her iki hareketin de bu temel tezleri, Avrupa düşüncesi içinde bilimin ilerlemesi karşısında kısa sürede ortadan kalkacağı düşünülen "din"in yerinin nasıl doldurulacağı, yeni kutsallığın nasıl yaratılacağı konusundaki tartışmalardan yola çıkarak oluşturmasıdır.



1859 sonrasında ana tezlerini Darwinizm ile de baÄŸdaÅŸtıran popüler bilimci hareketi içselleÅŸtiren Garbcılık bir yandan bu akımın, yerleÅŸik dinlerin ortadan kalkacağı geleceÄŸin toplumunda "bilimin kendi felsefesini oluÅŸturacağı" varsayımına sahip çıkarken, öte yandan da Jean-Marie Guyau'nun "vecibesiz, müeyyidesiz, bireysel dindarlık" düÅŸüncesini benimsiyordu.
Toplumsal ahlâka iliÅŸkin kural ve deÄŸerlerin çözülmesi sonucunda ortaya çıkan "kuralsızlık" durumunu anlatmak için kullanılan "anomi" kavramının yaratıcısı olan Guyau, bu kavram üzerine inÅŸa ettiÄŸi kuramlarıyla ÅŸöhret kazanan Durkheim benzeri bir etkinlik gerçekleÅŸtirmemiÅŸ, buna karşın, vefatından uzun süre sonra, en popüler yabancı düÅŸünürlerden birisi haline geldiÄŸi 1920 ve 30'lu yıllar Türkiyesi'ndeki din algısını derinden etkilemiÅŸti.
 
Guyau, dönemin yaygın inancı olan bilimin geliÅŸmesinin din ve din temelli toplumsal ahlâkın çözülmesine yol açmakta olduÄŸu tezini kabul etmekle beraber bilimci bir ahlâk ya da pozitivizmin bunların yerini dolduramayacağını düÅŸünüyordu. Kendisine göre yerleÅŸik dinler yerlerini "bilimcilik" ya da "pozitivizm" benzeri seküler inanç biçimlerine deÄŸil soyut anlamıyla "bireyciliÄŸe" bırakacaklardı.
 
Guyau "anomi"nin bireyciliÄŸe darbe vuracağını düÅŸünen Durkheim'ın tersine onun, dinleri zayıflatırken, bireyciliÄŸi güçlendireceÄŸini var sayıyordu. Guyau'ya göre bilimin geliÅŸmesi karşısında ortaya çıkacak ahlakî kuralsızlık, bireylerin örgütlü dinlerle iliÅŸkilerini sona erdirip, kendi bilinçlerine dayanan, kuralları ve müeyyideleri olmayan dinler yaratmalarına neden olacak, baÅŸka bir deyiÅŸle, onları felsefî anlamda dindar yapacaktı. Darwinist kuramı da tezlerinin merkezine yerleÅŸtiren Guyau, bireylerin fikirleri evrildikçe, yarattıkları din algısını da deÄŸiÅŸtireceklerini düÅŸünüyordu.
 
Tıpkı Guyau'yu baÅŸka bir alanda yanlış yorumlayan Kropotkin gibi, son dönem Osmanlı, erken Cumhuriyet entelektüelleri de onun bilimcilik ve pozitivizme ciddî eleÅŸtiriler getiren ahlâkçılığından temel olarak kitaplarının birisinin baÅŸlığı olan mesajı alıyorlardı. "Ä°stikbâlin Din YokluÄŸu" adıyla Türkçeye çevrilen bu kitap, geleceÄŸin toplumunda örgütlenmiÅŸ dinlerin ortadan kalkacağını var saymakla birlikte, insanın baÅŸka türlü davranması mümkün olmadığı için "ahlâklı" olduÄŸunu, bu nedenle de istikbâlin din yokluÄŸunda yeni bir ahlâk geliÅŸtireceÄŸini savunuyordu. Bu tezin bilimci kuramla baÄŸdaÅŸtırılması son derece zordu. Ancak Türk entelektüelleri bu ilginç baÄŸdaÅŸtırmayı yapabiliyorlardı.
 
Guyau'nun "bireysel düzeyde, felsefî dindarlık" fikri erken Cumhuriyet ideolojisinin dine biçtiÄŸi toplumsal role fazlasıyla uyum gösteriyordu. Ancak tıpkı Ä°kinci MeÅŸrutiyet Garbcıları gibi bu tür dindarlığı, bilimin kendi felsefesini yaratacağı, hattâ bilimin bizatihi bir felsefe olduÄŸu düÅŸüncesiyle eklemleÅŸtiren erken Cumhuriyet ideolojisi, bunlara ilâveten örgütlenmiÅŸ dinlerin ortadan kalkmasıyla doÄŸacak boÅŸluÄŸu farklı bir "kutsal" ile doldurmak istiyordu.
 
Yukarıda zikredildiÄŸi gibi "anomi"nin Guyau'nun var saydığının tersine bireyciliÄŸe darbe vuracağını ileri süren Durkheim, laik vatandaÅŸların, milliyetçilik yardımıyla, kutsallığı baÅŸka bir boyuta aktararak bir devlet tapınması eda edeceklerini düÅŸünüyordu. Guyau'nun eserinin eleÅŸtirisini yazarken ifade ettiÄŸi gibi Durkheim, dinin "sosyolojik" bir fenomen olduÄŸunu ileri sürerken, "Robinson'un bile adasında kendine uygun bir din geliÅŸtireceÄŸini" savunuyordu. Ancak Guyau'dan farklı olarak Durkheim, geleceÄŸin toplumunda ortadan kalkacak örgütlenmiÅŸ dinin yerini "vatandaÅŸlık ahlâkının" alacağı öngörüsünde bulunuyordu. KutsallaÅŸtırılan milliyetçi semboller, törenler ve semboller aracılığıyla yaratılacak bu yeni ahlâk yeni toplumda dinin geleneksel toplumlarda oynadığı rolü ifa edecekti.
 
Cumhuriyet kurucuları gerek Ziya Gökalp aracılığıyla, gerekse de doÄŸrudan eserlerini okuyarak etkilendikleri Durkheim'dan temel olarak örgütlenmiÅŸ dinin yerini milliyetçilikle kutsallaÅŸtırılacak "vatandaÅŸlık ahlâkı"nın dolduracağı düÅŸüncesini alıyorlardı. Nitekim lise ders kitaplarında "hikâye ve hurafe"lere dayanan dinin, bilimin ilerlemesinden önce insanların korku ve zaaflarından kaynaklandığı anlatıldıktan sonra, bunların "dimağın... yeni ilmî keÅŸiflerle nurlanması sayesinde" ortadan kalktığı ve artık "her türlü tekâmül, huzur ve emniyetin menbaı"nın "cemiyet" olduÄŸu vurgulanıyordu.
 
Ä°lginçtir ki yeni kavramsallaÅŸtırmalar bir yandan Guyau'dan etkilenerek dindarlığın bireysel düzeye ineceÄŸini savunurken, öte yandan da Durkheim tesiriyle milliyetçilik temelli toplumsal bir ahlâk yaratılmasının gerekliliÄŸini vurguluyorlardı. Bu ilginç baÄŸdaÅŸtırmanın üzerinde yaratıldığı zemin ise örgütlenmiÅŸ dinlerin geleceÄŸin toplumunda var olmayacakları ve olmamalarının gerekliliÄŸi teziydi. Bu ise sosyolojik tahlillerden ziyade bilimci kuramdan çıkartılmaktaydı.
 
Guyau'nun bireysel, felsefî dindarlık düÅŸüncesi ile en basitleÅŸtirilmiÅŸ formülasyonu eski bir TeÅŸkilât-ı Mahsusa mensubu olup, 1932-1943 arasında Samsun milletvekilliÄŸi yapan RuÅŸenî (Barkın)'ın Mustafa Kemal (Atatürk)'e sunduÄŸu Din Yok Milliyet Var: Benim Dinim, Benim TürklüÄŸümdür baÅŸlıklı çalışmasında dile getirilen milliyetçilikle kutsallaÅŸtırılan vatandaÅŸlık ahlâkının din boÅŸluÄŸunu dolduracağı tezinden oldukça ilginç bir baÄŸdaÅŸtırma yaratıldığı ÅŸüphesizdir.
 
Bu baÄŸdaÅŸtırmaya karşın erken Cumhuriyet'in aynı zamanda neden kapsamlı bir dinî reform baÅŸlattığını kavrayabilmek kolay deÄŸildir. Bu ise ancak Ä°kinci MeÅŸrutiyet Garbcılarının en ünlü sloganlarından birisi olan "ilm havassın dini, din avamın ilmidir" vecizesi ışığında anlaşılabilir. Erken Cumhuriyet kavramsallaÅŸtırmalarının geleceÄŸin toplumunda örgütlenmiÅŸ dinlerin olmayacağı varsayımına dayanarak yapılmış olmasının etkilerini ise günümüzde dahi hissetmemek mümkün deÄŸildir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.