Güncel
Gökhan Özcan: Zırhının içinde mahsur
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
Ä°nsanlar sanki ikiye bölünmüÅŸ, bir kısım insan durmadan birilerini övüyor, diÄŸer bir kısmı durmadan birilerini yeriyor. Ya da belki öyle deÄŸil; insanlar ikiye bölünmemiÅŸ tek kısım tekmili birden bazen birini övüyor, bazen yeriyor. Adeta birinci tekil ÅŸahsı olmayan bir dünya bu! Birilerini överek ya da birilerini yererek, bunu sürekli yaparak, bu alışveriÅŸ halini sürekli kılarak var olmaya, ortamlarda kendine iyi kötü yer edinmeye çalışan yok-insanların gezegeni artık burası. Ve burada, kibrini bile bayıldığı ve hiç hazzetmediÄŸi ÅŸeyler, kiÅŸiler, tezler üzerinden geliÅŸtiren, egosunu kendini hiç meselenin içine katmadan ÅŸiÅŸirebilen bir hava-cıva kalabalığı halinde oradan buraya, buradan ÅŸuraya akıp giderek yaÅŸanıyor hayat. Kurgusal karakterleriz artık hepimiz biraz. Her sabah uyanıp fazlasıyla tahmin edilebilir davranış kalıplarının içine dolduruyoruz kendimizi. OlduÄŸumuz kiÅŸi, aynı zamanda bir baÅŸkası ve bir baÅŸkası ve bir baÅŸkası...
“Dünya bizim açlığımızı giderecek büyük bir nesne, bir elma, bir ÅŸiÅŸe, bir memedir, biz durmadan emer, bir ÅŸeyler bekler ve umarız ve sürekli hayal kırıklığına uÄŸrarız. Karakterimiz deÄŸiÅŸ tokuÅŸ etmek, almak, tüketmek, deÄŸiÅŸtirmek üzerine kurulmuÅŸtur. Ä°ster ruhsal olsun ister nesnel, ne varsa her ÅŸey tüketimin ve deÄŸiÅŸ tokuÅŸun nesneleri haline gelmiÅŸlerdir” diyor Erich Fromm, ‘Sevme Sanatı’nda.
Birine iyi niyetle bir yanlışını söylemek çok cesaret istiyor bugün. Hemen bir kontra saldırı geliyor karşıdan. En iyi savunma saldırmaktır lafının bu kadar popüler olması boÅŸuna deÄŸil! Üstümüze toz konmasın istiyoruz. Bize hatamızı, yanlışımızı, eksiÄŸimizi, eksikliÄŸimizi söyleyeni anında düÅŸman belliyoruz. Mükemmel olmaktan taviz verirsek ele güne malzeme oluruz sanıyoruz. Ä°lginçlik burada, mükemmel olduÄŸumuzu sanıyoruz. O kadar inanmışız, inandırılmışız ki kusursuzluÄŸumuza. Neyi beÄŸensek o kayıtsız ÅŸartsız güzeldir sanıyoruz. Neyi sevmesek, sırf biz sevmedik diye o çirkinin ta kendisi oluyor. Yanlışın büyük küçük herhangi bir ihtimalinin üstümüzde iliÅŸecek hiçbir yeri olmadığına inanıyoruz. Hatanın hiçbir ÅŸekliyle bize zinhar yakışmayacağına... Bu beleÅŸ kir tutmazlığın nedenine, nasılına dair en ufak bir muhakememiz yok. Bu kemale ne yaparak eriÅŸtiÄŸimiz sorusunun cevabı yok. Çünkü zaten böyle bir sorumuz yok. Çünkü zaten biz ucu sorgulamaya, yüzleÅŸmeye, muhasebeye çıkan hiçbir sokaÄŸa adımımızı atmıyoruz. Böyle dayanaksız, boÅŸ, havada asılı duran, içini neyle doldurabileceÄŸimizi hiç düÅŸünmediÄŸimiz acayip bir kibrimiz var. Bu aynı zamanda canımızı sıkacak her ÅŸeyi etkisiz hale getirebilen bir zırh... Hiçbir uyarı, nasihat ve eleÅŸtirinin delemediÄŸi, delemeyeceÄŸi kalınlıkta bir zırh...
“Dünyanın her yeri aydınlatılmış halde” dedi yanındakine, “biri gelip bir düÄŸmeye basacak ve bütün ışıklar sönecek diye korkuyorum!”
Sürekli birilerinden bahsediyorum. Birileri sürekli benden bahsediyor. Ne zaman bir araya gelsek baÅŸkalarını konuÅŸuyoruz. Hiç kimse hiçbir zaman kendinden bahsetmiyor. Hiç kimse hiçbir zaman kendinde olmuyor. Hiç kimse hiçbir zaman kendini yaÅŸamıyor.
“Åžehirde insan yüz yıl yaÅŸar ama uzun süre önce ölmüÅŸ olduÄŸunu, çürüyüp gitmiÅŸ olduÄŸunu fark etmez bile” diye yazmış Lev Nikolayeviç Tolstoy, ‘Kreutzer Sonat’ adını verdiÄŸi eserinde.
“Hep baÅŸkalarının hayatlarında yaşıyoruz” dedi beyaz saçlı adam, “merak ediyorum, acaba bir gün kendi hayatlarımıza geri dönebilecek miyiz?”
Henüz yorum yapılmamış.