Sosyal Medya

Güncel

Erol Göka: Kişiliğimiz ve ahlakımız markamız olsun!

Erol Göka- Yeni Şafak



YaÅŸadığımız postmodern zamanlarda, kimlik sürekli inÅŸa edilecek bir ÅŸey gibi görülüyor; hayat kullanılıp atılabilecek nesnelerle dolu konteynır gibi algılanıyor. Bu yüzden psikanalist Erik Erikson’un on yıllar önce saÄŸlıklı kimlik için sözünü ettiÄŸi “aynılık ve süreklilik duygusu” tanımı, artık pek geçerli deÄŸil. Zira “aynılık ve süreklilik”, istenen bir duygu olmaktan çıkıyor. Bunun yerine insanlar, bir giysi gibi benimsenebilen ve çıkarılıp atılabilen kimlikleri tercih ediyorlar. Kimse baÄŸlayıcı bir seçim yapmıyor. Zamanımızı en güzel biçimde “iÄŸretilik” sözü karakterize ediyor. Her ÅŸey üzerimizde iÄŸreti duruyor; taşıdığımız kiÅŸilik özelliklerimizin bile modası geçecek, beÄŸenilemeyecek diye ödümüz patlıyor. Marka iÅŸte tam da bu akış içinde, firmanın ürününü moda yapma isteÄŸine karşılık geliyor. Marka kavramının anlamı ve içeriÄŸi giderek moda kavramına yaklaşıyor.
 
Sürekli olarak bizi kuÅŸatan imajlar dünyasına bakıp duruyoruz, neyin rayiçte, neyin popüler olduÄŸunu anlamaya, kendimizi ona uydurmaya çalışıyoruz. SeçeceÄŸimiz bu imajlar hem ürünler hem kiÅŸisel özelliklerle ilgili olabiliyor. Bırakın marka tutkunluÄŸunu bizzat kendimizin marka olmamız isteniyor. Sürekli “Kendini bir ÅŸirket veya vitrindeki bir ürün gibi gör ve öyle göster. Ne olmak, hangi özelliklerini satışa sunmak istediÄŸini planla, buna uygun bir sunuÅŸ ve davranış stratejisi geliÅŸtir!” deniyor. Öz-çekim bu yüzden icat edildi, fotolardan müteÅŸekkil medyalar bu yüzden icat edildi. Kendimizi göstermemiz için sosyal medyada iÅŸlem, çoktan “tamam” oldu. Orada epeydir, kendi geçeÄŸimizden koptuk, vitrindeki bir ürün gibiyiz. Biz de tıpkı bir üretim firması, satış departmanı gibi kendi markamızı moda haline getirmeye çalışıyoruz. Sosyal medyadaki TT (trend topic) olma hali, bu anlatmaya çalıştıklarımızın özeti gibi...
 
Kendi kimliÄŸini, sürekli yenilemek ve geliÅŸtirmek adeta kendisini de bir marka gibi sunmak zorunda olan günümüz insanı için marka, bir yanıyla gerçek bir sığınak. Mütemadiyen kendisini farklı biçimlerde göstermek durumunda olan bir kimseye “Åžu reklamdaki gibi giyiniyorum” ya da “Åžu firmanın internet kataloÄŸunda görünen malını kullanıyorum”, “saçlarım ÅŸuradan görüp bu hale getirdim” diyebilmenin, sosyal medyadaki bir güzel sözü, manzarayı paylaÅŸmanın akışkan kimlikte saÄŸlayacağı rahatlığı bir düÅŸünsenize... Spor takımı, siyasetçi ve sanatçı fanatiÄŸi olmanın, fanlığın psikolojisini de bu akıştaki sabiteler olarak ele alabilirsiniz. Kimlik sorunu yaÅŸayan gençlerimizin kolay fanatizme düÅŸmeleri gibi marka meraklarını da bu ÅŸekilde anlayabiliriz.
 
SaÄŸlıklı bireyler ve toplumsal iliÅŸki ağından yana olanların tüm bu olup bitenden rahatsızlık duymaması imkansız. Zira imaja dayalı bir kimlik çabasından, hiçbir ÅŸekilde bir “yaÅŸam ustalığı ve bilgeliÄŸi” elde edilemez. EÄŸer “yaÅŸam ustalığı ve bilgeliÄŸi” yoksa izlenecek her türlü imaj stratejisi, insanın metalaÅŸmasına ve yabancılaÅŸmasına hizmet eder. Bunlar da insanı mutlu etmez.
 
Gerek genetik mirasımız ve yaÅŸam ortamımız, gerek yaÅŸantılarımız ve bu yaÅŸantılar sırasında oluÅŸan idealler nedeniyle tüm diÄŸer insanlardan ve hatta ikizimizden bile tamamen farklı ve “biricik” bir insan tekiyiz. Nasıl her insan yalnızca kendi ölümünü ölür ise, herkes kendi acısını, kendi sevincini, kendi açlığını, tokluÄŸunu kendisi yaşıyor. Bu nedenle insan olarak temel bir görevle karşı karşıyayız: Hayatın önümüze çıkardığı sayısız yaÅŸam alternatifleri içinden en uygun olanlarını seçme... Bu nedenle “Ä°nsan, seçim yapan varlıktır” denir. Seçimlerimizin bize ait oluÅŸu, kendi yaÅŸam sorumluluklarımızı üstlenme metaneti gösterebilmemiz, gerekirse yalnız da olsa yürümeyi göze alabilecek cesarette oluÅŸumuz, bizim markamızdır. YaÅŸamımızı ve ideallerimizi, her önümüze çıkan yaÅŸantı sonrası yeniden gözden geçirmek, kendi yaÅŸam dünyamızı “Evet iÅŸte bunu ben, böyle yaptım!” diyerek ama bir yandan da hayat karşısında inanılmaz çaresizliÄŸimizi bilerek tekrar tekrar kurmak zorundayız. Ama insnaın seçim yapan varlık olmasının, moda markalar içinden birilerini seçmesiyle alakası yok. Ä°nsan varoluÅŸunda seçim yapılan yer, hayatın karşımıza çıkardığı ihtimallerdir, ki insan içinden kendi kiÅŸilik geliÅŸimine, ahlaki olgunlaÅŸmasına onlar içinden bir seçim yapabilsin. Böyle yaptığında, kendi kiÅŸiliÄŸi, ahlakı onun hakiki markası olsun.
 
Tamam, kapitalist sistemde yaşıyoruz, üretim iliÅŸkilerine, üretici güçlere doÄŸrudan müdahil olamıyoruz, kurallarını dayatan egemen sistemi bütünüyle hayatımızdan çıkarıp atamıyoruz. Ama bu sistemin insanı ve ahlakı önemsemeyen, inancımıza tümüyle aykırı tüketim ideolojisini reddetmememiz için hiçbir sebep yok. Hatta sistemden ve onun unsuru olan firmalardan, bizim hakiki markamız olan kimliÄŸimize ve kiÅŸiliÄŸimize saygı duymalarını, bizim kimliÄŸimizi ve kiÅŸiliÄŸimizi deÄŸiÅŸtirmeye, manipüle etmeye kalkan ürünlerde deÄŸil, kullanma ömrü uzun, kaliteli ürünlerde yarışmalarını talep etmemizde de... Ä°steyenin bir yüzü...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.