Güncel
Robert Fisk: Trump’ın, İran’ın rolüne dair 'kanıt'ı da olsa olsa palavra!
The İndependent gazetesinin ünlü Orta Doğu Muhabiri Robert Fisk, gazetesindeki köşesinde, “Umman Körfezi fiyaskosunda kimse masum değil ancak Trump’ın İran’ın rolüne dair ‘kanıt’ı da olsa olsa palavra” başlıklı makalesinde, ABD-İran arasında yaşananları anlatıyor.
İngiliz The İndependent gazetesinin ünlü Orta Doğu Muhabiri Robert Fisk, gazetesindeki köşesinde, “Umman Körfezi fiyaskosunda kimse masum değil ancak Trump'ın İran'ın rolüne dair ‘kanıt'ı da olsa olsa palavra” başlıklı makalesinde, ABD-İran arasında yaşananları anlatıyor.
Gerçeklerle bağını koparan Amerika Birleşik Devletleri'nin kaçık başkanı, geride kalan 29 ayda işleri öyle bir arapsaçına çevirdi ki kendisi ve kadrosu, İran'ın Umman Körfezi'ndeki petrol tankerlerini havaya uçurmaya -ya da tam olarak uçuramamaya- çalıştığını ispatlamak için ne kadar “kanıt” üretirse üretsin, eldeki fotoğraflar durumu göz kamaştıran bir netlikle ortaya koyuyor.
Donald Trump'ın 2017'de resmen göreve başlama töreninde çekilen fotoğraflar, Washington'daki National Mall'da gerçekte olandan daha fazla destekçisinin toplandığını “ispatlamak” için montajlanmıştı. Şimdiyse İran'ın petrol tankerlerine saldırdığını kanıtlamayı arzulayan Trump yönetimi, bunun için İran'ın aslında bir Japon gemisinin gövdesinden patlamamış bir limpet mayınını toplama görüntülerini paylaşıyor.
Yani kanıtsa kanıt, değil mi? Şu sinir bozucu İranlılar kendi hedeflerini bile ustaca bombalamayı beceremiyor, sonra da gidip muhtemelen patlayıcıların üzerinde “Made in Iran” yazıyor diye bir mayını geri almak için dönüyor!
Zira böyle bir şey onları ele verirdi, öyle değil mi? Daha sonra, tanker mürettebatının havadan gelen mühimmatla saldırıya uğradıklarına inandığı ortaya çıkıyor. Eh tabi mayınlar uçamıyor. Bombalanan bir diğer gemi mürettebatıysa bunun bir torpilin işi olduğunu iddia ediyor. Dahası, buradan yola çıkan Washington, Emirlikler'e karşı bu ve daha önceki ölümcül olmayan saldırılardan dolayı İran'dan intikam almak isteyen Trump'ın Suudi ahbaplarının talebine “kararlı” bir yanıt vermek üzere şimdilerde müttefikleri arasında “fikir birliği kuruyor”.
Bir de kendisini Muhafazakar Parti'nin yeni Ayetullah'ı yapacak en vefalı 120 bin oyun çoğuna ihtiyacı olduğunu hiç aklından çıkarmayan pek değerli dışişleri bakanımız, mayın saldırılarının arkasında o biçare İranlılar olduğuna “kalıbını basıyor”. Ulu lider seçilmese de yerini muhafaza etmesi beklenen Hüccetül İslam Jeremy Hunt da muhtemelen Washington'daki National Mall'da Trump'ın başkanlığını karşılayan kalabalığın manipüle edilmiş fotoğraflarına kanmıştı.
İran'ın ilk kez 1988'de ABD Deniz Kuvvetleri'nin İran-Irak savaşı sonunda Kuveyt'e refakat ettiği -ancak Amerikan savaş gemilerinin kendilerinin de mayınlanması ihtimaline karşı tankerlerin arkasına gizlendiğinin ortaya çıktığı- olayda dev tankerler üzerinde uyguladığı eski mayın saldırısı numaralarına Körfez'de yeniden başvurduğundan şahsen şüpheliyim. Amerikalılar, o zaman gerçekten de İranlı mürettebatı eski bir tahliye gemisinden külüstür mayınları sökmeye çalışırken bulmuştu. İranlı denizcileri yakalayıp, üstüne bir de onlara Özgürlükler Ülkesi'nde siyasi sığınma seçeneği bile sunmuşlardı. Şapşal delikanlıların hepsi bu teklifi geri çevirdi.
Üstelik Hizbullah 2006'da İran'dan temin ettiği ve denizden denize ateşlenen bir füzeyi Lübnan açıklarından İsrail donanmasına ait bir hücümbota ateşlemeyi başardığına göre -ki gemiyi ateşe verip İsrailli birçok mürettebatı öldürdüler- Tahran'ın Suudi Arabistan'a füze saldırısı düzenlemeleri için Husilere drone kullanmayı öğretmede pek tereddüt edeceğine de ihtimal vermiyorum.
Amerikan mühimmatı Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından Yemen'de Husi isyancıları, okulları, hastaneleri, düğünleri ve diğer yerleri havaya uçurmak için atılırken, Husilerin İran mühimmatı kullanarak Suudi havaalanlarını bombalamaya çalışmasına neden şaşıyoruz ki? Husiler az biraz eğitimle bile Suudi Arabistan'daki okullara, hastanelere, düğünlere ve diğer yerlere saldırarak Suudi ve BAE'li düşmanlarının teknik hünerlerine erişebilir.
Bu mevzuda biraz da “Süveyş” havası da yok değil. Mütemadi bezgin Anthony Eden 1956'da Fransız ve İsraillilerle birlikte Süveyş fiyaskosuna balıklama daldığında Eisenhower, İngiltere başbakanını dizginlemek için Dulles'i Londra'ya göndermek zorunda kalmıştı. Eden, ülkesini işgal etmeyi planladığı Nasır'ı “Nil'in Mussolini'si” ilan ederken bir parça kafayı sıyırmıştı. Dulles'in talimatları da Eden'e “Sakin ol şampiyon!” diyordu.
Sonraki aylarda Eden, onca rezaletin İsraillilerle birlikte TEZGAHLANMADIĞI -ki öyleydi- konusunda ısrar ederek Avam Kamarası'na yalan söylemeye devam etti. Yalandan inkar ettiği komploya, o sıralar Muhafazakar Parti'nin büyük bölümü ve muhtemelen İngilizlerin de çoğu gerçekten inanıyordu.
Tüm bu müstakbel ABD-İran çatışmasında bana bir şeylerin son derece tuhaf gelmesi sanırım bu yüzden. Arabayla Lübnan boyunca yaptığım uzun seyahatten birkaç gün önce Beyrut'a döndüğümde -her ne kadar bu eli kulağında Armageddon'un Trump-Bolton-Pompeo'nun hayal ürünü olduğuna inansam ve bundan emin olmaya devam etsem de- yaklaşan ABD-İran savaşına dair geçen ayın haber metinlerinin tamamını okurken zorlandım. Aynısı, Trump'ın savaşa girmesinden korkan ancak yaptıkları haberler bir yana heyecan verici manşetlerine baktığımızda savaşa GİRMEMESİNDEN daha çok korkan Amerikan medyasının hayal ürünleri için de geçerli.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu analizde yer alan görüşler yazarına aittir ve Time Türk'ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Henüz yorum yapılmamış.