Sosyal Medya

Rus Devrimi liderleri söz veriyordu: Her şey çok güzel olacaktı

Çarlık Rusya’sını yıkan 1917 Bolşevik ihtilalinin ardından kurulan sosyalist Rusya, gerçekleştirdiği devrimle yeni bir sistem ve rejim ortaya koymuştu.



Lenin ve Stalin’in başını çektiÄŸi bu yeni sistemin teorisyenleri arasında Troçki de vardı. Eski coÄŸrafyada yeni bir sistem kurulmuÅŸtu ve devrim öncesinde ortak hareket etme kaydıyla Orta Asya coÄŸrafyasının halklarına bir takım vaatler vermiÅŸlerdi. Devrim sonrası için her ÅŸeyin çok daha güzel olacağına yönelik büyük sözler söylenmiÅŸ ve koca koca vaatlerde bulunulmuÅŸtu. Artık insanlar ezilmeyecek, adaletsizlikler son bulacak, eÅŸitlik ve kardeÅŸlik Sosyalist Rusya’nın her yanında boy gösterecekti. Ä°ÅŸçi ve emek kulaÄŸa hoÅŸ gelen kelimelerdi. Toprak zenginliÄŸine dayanan burjuvazi yerle bir edilmiÅŸti. Seçkin sınıf, elit zümre tarihe gömülmüÅŸ, zaman artık yeni bir çağı iÅŸaret ediyordu.
 
Her ÅŸey daha güzel olacaktı. Devrim liderleri söz veriyordu. Çar ve ailesi kurÅŸun yaÄŸmuru altında hayata veda etmiÅŸti. Ortodoks Kilisesi, elindeki tüm zenginliÄŸi ve hak sahibi olduÄŸunu iddia ettiÄŸi her ÅŸeyi kaybetmiÅŸti. Bu yeni düzende dine yer yoktu. 50 binin üzerindeki kilise sayısı 1938 yılına kadar beÅŸ yüze düÅŸtü. Bu arada hesapta olmayan Ä°kinci Dünya Savaşı patlak verdi. Ve insanları cepheye sevk edecek bir güç gerekiyordu. Stalin, 1938-1945 arasında kilise sayısını yeniden 28 bine ulaÅŸtırdı. Ancak savaşın ardından bu kiliseler tekrar kapatıldı.
 
Peki, ya camiler? Kiliselerin uÄŸradığı yıkımdan camiler de nasibini aldı ve Rus tahakkümü altındaki tüm coÄŸrafyada camiler yıkıldı. Din üzerinde müthiÅŸ bir baskı oluÅŸturuldu, Kur’ân-ı Kerîm yasaklandı. Türkiye’nin dört katı büyüklüÄŸündeki Kazakistan’da cami sayısı neredeyse sıfıra düÅŸtü. Olanlar kapatıldı, yenilerinin açılmasına da kesinlikle izin verilmedi. Büyük nüfuslu ÅŸehirlerde açık bırakılan camilere girip çıkanlar da sivil polislerin takibine takılıyordu.
 
Mirseyit Sultan Galiyev, kendisinin ateist ama halkının Müslüman olduÄŸunu bu yüzden de dine karşı daha saygılı olunması gerektiÄŸini söylüyordu. Tezatlar içinde yüzüyordu koca bir coÄŸrafya. DüÅŸünenlerin tezatları halkın dinî deÄŸerlerini kurtarma telaşına yardımcı olacak bir parıltı, bir kıvılcım çıkarmıyordu. Rejim gücünün içinde taşıdığı zafiyeti gizlemek için ÅŸiddete baÅŸvuruyor ve insanları öldürmekte bir beis görmüyordu. Asıl olan rejimdi, insan teferruat. O zaman, asıl için biraz teferruat feda etmekte bir sakınca görülmeyebilirdi. 1928 sonunda halkın elinden alınan buÄŸdaylar, bir yıl içinde iki milyon insanın açlıktan ölmesine neden oldu. Bu korku ve açlık psikolojisi içinde sığınabilecek ne türbe kalmıştı ne de bir cami. Madden düÅŸen insanın, manen ayakta kalması için gerekli olan deÄŸerler de bu yüzden ayaklar altına alınmıştı.
 
Kazakistan’da Almatı-Çimkent arasında yaptığım on dört saatlik bir otobüs yolculuÄŸunda zihnime takılan düÅŸüncelerden sadece bir kaçıydı bunlar. Zihnimin bir arı kovanı gibi olmasına neden olan ÅŸey ise bir arkadaşımın anlattığı hatırasıydı. 1986 yılında yaÅŸanan bir hadisenin 2007 yılında, yani tam 21 sene sonra beni bu kadar etkilemesi ÅŸaşırtıcı gelmesin size. Her gün beÅŸ vakit ezanı rahat rahat dinleyebilmenin ne kadar büyük özgürlük olduÄŸunu komünist bir coÄŸrafyaya gelince anlıyorsunuz. Rejim yıkılmış, yeni bir sistem kurulmuÅŸ, devlet halkıyla bütünleÅŸmeye çalışmaya baÅŸlamıştı. Artık eski acılar dinmek üzereydi ve yaralar sarılmaya çalışılıyordu. Yeniden minareler göÄŸe doÄŸru uzanmaya baÅŸlamıştı. Ancak yine de sabah ezanı dışında ezan sesi duyamıyordum.
 
Geriye dönecek olursak, size dinlediÄŸim olayı anlatmak istiyorum. 1986 yılında yaÅŸlı bir Kazak, bin bir tehlikeyi göze alıp yurt dışından Kazakistan’a bir Kur’ân-ı Kerîm getirtir. Komünist yönetimin din konusunda ne kadar ciddi olduÄŸunu bilen Kazak amca bu riski göze alır. 200 dolar ödeyerek aldığı Kur’ân-ı Kerîm’i eve getirince heyecanla açıp bakar ve yüzüne gözüne sürer. Daha sonra evin içinde bir odanın duvarını kırar ve Kur’ân-ı Kerîm’i duvarın içine koyup üstünü harçla kapatır. Sonra da çocuklarına dönerek “Bu duvarın içine bir Kur’ân-ı Kerîm sakladım. EÄŸer bir gün bu yasaklar kalkar da serbest olursa, o zaman çıkarır ve okursunuz” der.
 
Belki buna benzer yüzlerce yaÅŸanmış olay bulmak mümkündür. Ben, sadece bir tanesini nakletmekle yetiniyorum, duyduÄŸumuz ezanın ve okuduÄŸumuz Kur’ân-ı Kerîm’in kıymetini daha iyi bilmek için. Zira bizim kolayca bulduÄŸumuz bazı deÄŸerleri, uzak diyarlarda yaÅŸayanlar bulabilmek, hatta bu hakka sahip olabilmek için sürgünlere, iÅŸkencelere ve ölümlere göÄŸüs germek zorunda kalmışlar.
 
 
Davut Bayraklı - Edebi Fikir

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.