Sosyal Medya

Güncel

Gökhan Özcan: Üç kuruşa kaç köfte?

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



Kolay olsun istiyoruz, çok rahat ulaÅŸabilelim istiyoruz. Birkaç satır yazı okuyalım, üç beÅŸ tweet takip edelim, her meselenin hakikatini iki dakikada çözelim istiyoruz. Televizyonda birkaç hararetli tartışma takip edelim, kanaatimiz hazır olsun istiyoruz. Üç kuruÅŸ verelim beÅŸ, hatta on beÅŸ köfte alalım istiyoruz. Kitaplar hakkında saÄŸda solda edilen kelamları biriktirelim bu bizi tepeden tırnaÄŸa entelektüel yapsın istiyoruz. Bir yaprağı kadrajın içinde tutmayı baÅŸaralım ve bu bir ÅŸekilde sanat olsun, sanattan sayılsın, takipçiler de bayılsın istiyoruz. Gerçekten bilgi sahibi olmanın maliyetini ödemeye yetecek mecalimiz yok; yıllarca okuyup araÅŸtırıp meselelerin künhüne varmayı gözümüz kesmiyor; ne yapalım bilgili görünecek kadar bir ÅŸeyler edinelim, bu bize yetsin istiyoruz. Hazır kalıp bir ana fikir edinelim, sonra her yeni durumu aynı kalıba dökelim istiyoruz. Ä°nsan zekasıyla alay eden kiÅŸisel geliÅŸim drajelerini yutalım, zihniyetimizdeki her türlü vitamin eksikliÄŸi böylece giderilsin istiyoruz. Edebî ifadenin, hikmetli sözün yanına tefekkürü koyacağımıza, altına fon müziÄŸi, yanına kahve fincanı koyalım istiyoruz. Her türlü kültürel gayretimizin fotoÄŸraf çektirmeye müsait bir tarafı olsun istiyoruz. Her manzaranın önünde bir derin insan pozu verelim istiyoruz. SorulmuÅŸ soruların üstüne sorulmamış bir soru eklemeyi, verilmiÅŸ cevapların ötesinde verilmemiÅŸ bir cevap aramayı denemiyor, bütün ÅŸarkıları aynı nakaratla söylemekten hiç sıkılmıyoruz. Kitaplarımızı ‘mutlaka okunması gereken 100 kitap’ listelerinden, filmlerimizi ‘ölmeden önce izlenmesi gereken 100 film’ seçmelerinden, gündemimizi hashtag dökümlerinden, trend topic sıralamalarından, fikirlerimizi ‘omuz atın, bugün ÅŸu fikri savunuyoruz’ dolduruÅŸlarından, hayallerimizi ‘in-out’ güncellemelerinden, zevklerimizi ‘ne yenir, ne giyilir, ne alınır, nerede kalınır, neye bayılınır?’ güdülemelerinden alıyor, hem herkesten bir eksiÄŸimiz kalmasın, hem de en seçkin biz olalım istiyoruz. Ortaya bir konu baÅŸlığı koyalım, filanca yazardan birkaç alıntı, filanca kitaptan üç beÅŸ anekdot, ÅŸu filozoftan icap ettiÄŸi kadar hikmet, bu ariften bir tutam irfan alalım, internetten birkaç aforizma bulalım, havamızı bulalım istiyoruz. Her sene toplanıp aynı kiÅŸileri aynı cümlelerle analım, aynı fikirleri aynı vurgularla tekrar edelim, aynı salonlarda nöbetleÅŸe konuÅŸalım, nöbetleÅŸe uyuklayalım, dön baba dönelim, dönbaba dönelim, dön baba dönelim istiyoruz. KiÅŸiliÄŸimizi öyle makyajlayalım ki, bizi kendimize benzeten hiçbir yanımız kalmasın istiyoruz. Çok acayip tipleriz, kendimizi adeta zincirlerle vasata baÄŸlıyor, medyatik ezbere raptediyor, ama yine de bir ÅŸekilde herkesin dikkatini çekelim, hayranlık uyandıralım istiyoruz. Hiçbir hayran olunası zenginliÄŸi, inceliÄŸi, derinliÄŸi, baÅŸkalığı olmayan ama buna raÄŸmen sebepsizce baÅŸkalarının hayranlığını kazanmayı bekleyen ÅŸaÅŸkın, heveskâr ve evet fazlasıyla sıkıcı bir kalabalık olarak dört başı imara açılmış bir ‘Vasatistan’da yaşıyoruz. Mutlu muyuz? DeÄŸiliz! Bu kadar aktiviteyle, bu kadar harcamayla, bu kadar didinip durmayla, bu kadar ondan bundan bahsetmeyle, bu kadar afili pozla, bu kadar canımcicimlikle ve bu kadar cafcaf ve parıltıyla neden mutlu olamadığımızı da anlayamıyoruz.
 
Anlayamıyoruz, anlayamayız, anlayamayacağız. Çünkü esasta anlamayı istemiyoruz. Anlamak için gereken hiçbir ÅŸeyi göze almıyoruz. Anlamak denen ÅŸeyi çok küçümsüyor, hafife alıyoruz. Hal böyle olunca tabiidir ki mesafe alamıyor, yerimizde sayıyoruz. Üstelik bütün bu didinmelerden, bütün bu yorgunluklardan, içimizi azıcık da olsa serinletecek bir mutluluk çıkaramıyoruz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.