İran nasıl Şiileştirildi?
Follow @dusuncemektebi2
Safevîlik; başlangıçtaki Safevî tarikatı sonrası Safevî Devleti olacak olan bu oluşum adını Erdebil’de bulunan Safevîye tarikatının kurucusu Şeyh Safiyyüddin’den alır.
Mehmet Çelik - Ä°ndependent Türkçe
Åžeyh’in etnik kökeni hakkında söylenenlerin çoÄŸu rivayet olarak kalmıştır. Özellikle SafevîliÄŸin tarikattan devlete geçiÅŸi sırasında yazılan eserlerde Åžeyh Safiyyüddin’in Hz. Ali soyuna dayandırılma gayretleri görülür. Bununla birlikte Osmanlı ve Ä°ran kaynaklarından büyük bir gayretle dönemin tarihini çalışan Tufan Gündüz “Son KızılbaÅŸ Åžah Ä°smail (Ä°stanbul 2018 – 8. Baskı)” adlı kapsamlı çalışmasında, bazı Ä°ranlı yazarların onu Ä°ran’ın yerli ahalisi olduÄŸunu ispatlama gayesinde olduklarını, öte yandan bazı yazarların onun Kürt olduÄŸu hakkındaki rivayetlerinin etkisi altında kalan Faruk Sümer’in de bu bilgiyi benimsediÄŸini söyler. Bununla birlikte Åžeyhin Türk soyundan geldiÄŸine dair de birçok rivayet vardır. Özellikle Safevî Devleti’nin kuruluÅŸundan sonra kaleme alınmış eserlerde Åžeyh Safiyyüddin mitolojik, efsanevî ve menkıbevî bir kiÅŸiliÄŸe büründürülmüÅŸtür. DoÄŸumuyla baÅŸlayan kerametleri menkıbe geleneÄŸinin birçok öÄŸesiyle süslene gelmiÅŸtir.
Etnik kökeni hakkındaki birçok karışıklığa raÄŸmen Åžeyh Safiyyüddin’in mezhebi kökeni bu kadar karışık deÄŸildir.
Tufan Gündüz, Åžeyh Safiyyüddin’in Åžafii mezhebine mensup olduÄŸunu, birçok mürÅŸid arayışından sonra Gilan’da Åžeyh Zahid-i Gilani’ye (Safevîler maddesinde, bu isim Geylani diye geçer) intisap ettiÄŸini belirtir. Åžeyh Safiyyüddin baÅŸlangıçta adı geçen ÅŸeyhin tarikatına baÄŸlı iken ÅŸeyhin vefatından sonra posta kendisi geçince tarikat Safevîyye diye anılmaya baÅŸlanmıştır. SafevîliÄŸin yaygın olarak Erbil’de bulunmasından dolayı Osmanlı kaynaklarında bunlara Erdebiliyye ya da Erdebil sufileri denilmiÅŸtir.
Buna baÄŸlı olarak Åžeyh Safiyüddin; Åžeyh Safiyüddin Erdebilî diye de anılır. Åžeyh Safiyüddin’in tamamen sunnî bir karaktere sahip olan tarikatı daha saÄŸlığında geniÅŸ bir yayılım alanı bulur. ReÅŸat Öngören’in belirttiÄŸine göre (ReÅŸat Öngören “Safevîyye” DÄ°A XXXV/460) Åžeyh Zahid’in vefatından sonra Halvetiyye ve Safevîyye diye iki kola ayrılan hareketin lideri Åžeyh Safiyyüddin irÅŸad çalışmalarından dolayı devrin devlet adamlarının birçoÄŸunun saygısını kazanmıştır. Bu sayede tarikat Erdebil’den Lübnan’a, (bazı kaynaklara göre) Seylan’a kadar yayılma imkanı bulur. Åžeyhin irÅŸadında henüz hiçbir Åžiî öÄŸeye rastlamak mümkün deÄŸildir. Hatta ÅŸeyhin ÅŸöyle dediÄŸi rivayet edilir:
Biz sahabenin mezhebindeniz, her dördünü de severiz ve her dördü için de dua okuruz. (Tufan Gündüz, a.g.e, s.17)
Åžeyh Safiyyüddin 1334’te vefat edince yerine oÄŸlu Sadreddin geçer. Sadreddin Azerbaycan Hakimi Melik EÅŸref Çobanî tarafından tehlikeli görülüp, Tebriz’de üç ay hapse atılırsa da bu durum uzun sürmez. Åžeyh Serbest kalınca Gilan’a döner ve burada Altın Ordu Devleti’nin himayesine girer. Bir müddet sonra Erdebil Valisi’nin emriyle Safevîyye tarikatının mal varlığı ve yapılan bağışlar vergiden muaf hale getirilir.
Åžeyh Sadreddin’le ilgili kaynaklarda Emir, Timur ve oÄŸlu Åžahruh’un ÅŸeyhe derin bir saygı duyduÄŸu söylenmektedir.
Åžeyh bu ortamda Gürcistan ve Horasan’a da halifeler göndererek tarikatın etki alanını daha da geliÅŸtirir.
Åžeyh Sadreddin’in ölümünden sonra (1392) tarikatın başına oÄŸlu Hace Ali geçer. Kaynaklarda Timur’un Ankara Savaşı dönüÅŸünde Erdebil’e uÄŸrayıp Åžeyhe hürmet ettiÄŸi 30 bin Türkmen’i ona teslim ettiÄŸi Edebil ve köyleri ÅŸeyhe hediye ettiÄŸi söylense de bazı araÅŸtırmacılar bu görüÅŸü doÄŸru bulmamaktadır.
Hace Ali’nin hac maksadıyla büyük bir toplulukla yola çıkıp geçtiÄŸi ve dönerken uÄŸradığı menzillerdeki sohbetlerinden etkilenen bir çok alim fakihin ona baÄŸlanmasını saÄŸlar. Bazı kaynaklar Anadolu’da yaygın Bayramiyye Celvetiyye gibi anlayış ve tarikatların kaynağını da Safevîyye tarikatına baÄŸlarlar.
Hace Ali’nin vefatından sonra (1429) yerine ÅŸeyh-ÅŸah diye anılan oÄŸlu Ä°brahim geçer. Ä°brahim zamanında henüz Safevîlik ÅŸeyhlikten ÅŸahlığa sıçrama yapmak isteyen bir karakter göstermez. Ä°brahim’in 1447’de ölümüyle birlikte posta oturan Åžeyh Cüneyd tarikattan devlete niyetlenen ilk ÅŸeyh olarak bilinir. Safevîlik bir irÅŸad faaliyeti boyutunu aÅŸarak siyasî bir nitelik kazanmaya baÅŸlar. Åžeyh Cüneyd’in siyasî emeller taşıyor olmasından dolayı amcası Cafer’le arası açılır. Amcası onu Karakoyunlu Sultan CihanÅŸah’a ÅŸikayet eder. CihanÅŸah zaten Cüneyd’in müritlerin çokluÄŸundan ve faaliyetlerinden kendisine zarar geleceÄŸini düÅŸündüÄŸünden onu Erdebil’den çıkmaya zorlar. Çünkü ÅŸeyh ÅŸah olma hevesine kapılmıştır. CihanÅŸah’ın baskılarına dayanamayan Åžeyh Cüneyd, Erdebil’i terk ederek Anadolu’ya gelerek Sultan II. Murad’a baÅŸvurarak kendisine Kurt Beli bölgesinin verilmesini, burada irÅŸada devam etmek istediÄŸini bildirir.
Fakat Osmanlı devlet adamları Åžeyh Cüneyd’i muteber görmezler. Osmanlı kaynakları onun Konya’da Sadreddin Konevî dergâhında misafir kaldığını burada imamet-hilafet tartışmalarına girip Åžiîlerin Ehl-i Beyt’e dayandırdıkları imameti yücelttiÄŸini belirtirler. Åžeyh Konya’da kalmaz Türkmenlerin yoÄŸun yaÅŸadığı Halep’e geçer. Burada onun hareketine bazı Bedreddini (Åžeyh Bedreddin mensupları) toplulukları katılır. Åžeyh Cüneyd artık irÅŸadında tam bir Åžiî gibi konuÅŸmaktadır. Bu durum bölgedeki Sünnîleri rahatsız eder. Onlar, Åžeyhi Memlûk hükümdarlarına ÅŸikayet ederler. Cüneyd buradan zorlukla kaçıp Canik’e geçer. Canik’te Çepni Türkmenlerinin büyük bir kısmını etkiler ve kendisine baÄŸlar.
Åžeyh Cüneyd Canik’teyken ilk defa metot deÄŸiÅŸtirerek, gaza (savaÅŸ) faaliyetlerine baÅŸlar. Trabzon Rumlarına saldırır. Fakat henüz bir ülke kuracak askeri güce sahip deÄŸildir. Trabzon’dayken Osmanlıların baskısından korkarak Akkoyunlu ülkesine sığınır. Diyarbakır’da bir müddet kalır. Diyarbakır’da iken Akkoyunlu Devleti’ni oluÅŸturan Türkmen aÅŸiretlerini etkilediÄŸini görürüz. Bir müddet sonra Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Åžeyhi kız kardeÅŸi Hatice Begüm’le evlendirir. Bu evlilik ÅŸeyhe itibar ve ün kazandırır.
Kendisi Sünnî bir hükümdar olan Uzun Hasan’ın, Åžeyhin Åžiîlik eÄŸilimlerinden habersiz olması mümkün görünmemektedir. Tufan Gündüz, adını zikrettiÄŸimiz eserinde Uzun Hasan’ın bu evlilik ve akrabalık yoluyla, rakibi olan Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Åžah’a karşı ÅŸeyhin müritlerinden faydalanmak düÅŸüncesinde olduÄŸu kanaatindedir.
Åžeyh Diyarbakır’dan Erdebil’e yeniden döner. Burada ÅŸeyh ÅŸah olma hevesini daha da ileri götürerek henüz Müslümanlığı seçmemiÅŸ Çerkesler üzerine saldırılar düzenlemeye baÅŸlar. ÅžirvanÅŸah Halil Åžeyh’in Åžahlık hevesini sezmiÅŸ onu ÅŸeyhliÄŸi bırakıp ÅŸahlığa heves etmemesi için uyarmış, ÅŸeyh bu uyarıları dikkate almayınca da ÅŸeyhin üzerine yürür. Åžeyh savaÅŸta ölür (1460). Yerine oÄŸlu Haydar getirilir.
Haydar babası Åžeyh Cüneyd’den sadece ÅŸeyhliÄŸi deÄŸil, savaÅŸmaya hazır ateÅŸli bir mürit ordusu da devralır. Bu da ona Akkoyunlu ülkesinde önemli bir itibar kazandırır. Åžeyh Haydar’ın dayısı Uzun Hasan, Karakoyunlu Devleti’ne son verince, yeÄŸeni Haydar’ı Erdebil’e yerleÅŸtirir. Haydar müritlerine on iki dilimli, üzerine beyaz tülbent baÄŸlanan kırmızı bir tac (tâc-ı haydar) giymelerini emreder. Bu taç ilk zamanlarda Osmanlılar arasında alay edilen bir baÅŸlık gibi görülerek “kızılbaÅŸ” diye adlandırılır. Daha sonra Türkmen Alevileri genellikle bu adla anılır hale gelir. Yalnız bu adlandırmanın Türkmen Alevilerince de zamanla benimsediÄŸi de söylenebilir. Nitekim Alevi BektaÅŸî ÅŸiîrinin önemli ÅŸahsiyetlerinden olan Harabî Baba’nın bu kimliÄŸi iftiharla kabul ettiÄŸini görürüz. Åžöyle der;
Bâb-ı Haydar’dan baÅŸka bâba
Ben de etmem iltica
Ey Harabi ben kızılbaş
OlduÄŸumu âlem bilir.
(Harabi Divan)
Haydar, dayısı Uzun Hasan’ın kızıyla evlenince Akkoyunlu Devleti’nde önemli bir itibar daha kazanır. Haydar devletleÅŸme yolunda babasının kaldığı yerden faaliyetlerine devam eder. Dayısının ölümünden sonra Haydar, ÅžirvanÅŸahlar ve Akkoyunlularla mücadeleye giriÅŸir. ÅžirvanÅŸah ve Akkoyunluların birleÅŸik ordusuyla giriÅŸtiÄŸi savaÅŸta (1488) savaÅŸta öldürülür. Yerine önce oÄŸlu Ali, onun ölümünden sonra da Ä°smail geçti. Ä°smail’in posta deÄŸil de tahta geçmesiyle birlikte ÅŸeyhlik ÅŸahlığa, tarikat devlete tamamen dönüÅŸmüÅŸ olur. Bu sürecin anlaşılması için Åžah Ä°smail’in hayatına biraz bakmak gerekir.
Åžah Ä°smail
1484’de Erdebil’de doÄŸar. Babası Safevî Åžeyhi Haydar, annesi Uzun Hasan’ın kızı AlemÅŸah Halime Begüm’dür. Ebül-Muzaffer Bahadır El-Hüseyni diye anılır. Çocukluk yılları sıkıntılar içinde geçer. Babası ÅžirvanÅŸahlarla girdiÄŸi mücadelede Akkoyunlularca öldürülür. Annesi ve iki kardeÅŸiyle birlikte Ä°stihar kalesine hapsedilir. Burada 4 yıl kalır. Akkoyunlu Hükümdarı Yakup’un ölümünden sonra yerine geçen Rüstem Bey Safevîlerin gücüne ihtiyaç duyduÄŸu için Ä°smail’i ve kardeÅŸlerini Tebriz’e getirtti. Fakat rakibi Beysungur’u bertaraf edince Safevî tarikatının başına geçmiÅŸ olan Sultan Ali’yi öldürttü (1494).
Safevîler bunun üzerine daha çok küçük bir çocuk olmasına raÄŸmen Ä°smail’i kaçırıp baÅŸlarına ÅŸeyh olması için Erdebil’e götürürler. Åžah Ä°smail sürekli Akkoyunlu takibinden kurtulmak için ReÅŸt’e, Lahicun’a kaçırılır. Lahicun’da bölgenin ileri gelen Mollalarından Lahici’nin yanında Arapça Kur’an tefsir ve on iki imam Åžia usulünü KızılbaÅŸ reislerinden savaÅŸ taktiklerini öÄŸrenir. Bu arada Anadolu’da yaÅŸayan KızılbaÅŸ Türkmenler grup grup gelip Ä°smail’i ziyaret etmektedir.
1498’de Akkoyunlu Rüstem Bey ölünce Ä°ran’da yeniden siyasî kargaÅŸalar meydana gelir. Akkoyunlu ülkesi Murad Bey’le Elvend Bey arasında paylaşılır. Valiler, aÅŸiretler bağımsız davranmaya baÅŸlarlar. Her tarafta kargaÅŸa ve isyanlar baÅŸ gösterir. Bu çalkantılı ortamda KızılbaÅŸ reisleri Ä°smail’in ortaya çıkışının zamanın geldiÄŸine karar verirler. Ä°smail böylece Lahican’dan ayrılıp Erdebil’e döner. Burada irÅŸada baÅŸlar müritleriyle ilgilenir. Buradaki yöneticiler, onun faaliyetlerinden rahatsız olamaya baÅŸlayınca Ä°smail Erdebil’den ayrılıp KarabaÄŸa gider.
Burada Akkoyunlularla yeniden çatışmaya girmemek için Erzincan’a geçer (1500). Amacının Anadolu’daki müritlerini toplamak olduÄŸu düÅŸünülen bu yolculuk amacına ulaÅŸmış olmalı ki Anadolu Türkmen KızılbaÅŸlar etrafını alırlar. AvÅŸar, Çepni, Åžamlu, Dulkadirli, Tekeli, Rumlu, Kaçar, Varsak vb. aÅŸiretlerden katılımlarla Åžah Ä°smail’in gücüne güç katılmış olur. II. Bayezid’in Ä°smail ve müritlerinin Anadolu’ya girmesini engellemek için tedbirlere baÅŸ vermesi sonucunda Ä°smail Erzincan’dan ayrılıp orduyla birlikte yönünü siyasî çalkantılar yaÅŸayan Akkoyunlu ülkesine çevirir.
1502’de Akkoyunlu ordusunu Nahçıvan yakınlarındaki Åžercer’de ağır bir hezimete uÄŸratıp Tebriz’e girer. Åžeyh Ä°smail artık, Åžah Ä°smail adıyla tarikattan devlete evrilmiÅŸ olan Safevî tahtına oturmuÅŸtur. Åžah, Tebriz’de Akkoyunlu ailesine mensup olanlar ve Sünnî kalmakta direnenlere katliam uygular. On iki imam adına hutbe okutup camilerde Åžiî ezanı okutmaya baÅŸlar. Adına para bastırır. O dönemde Ä°ran henüz tamamıyla Åžiî deÄŸildi. Zaten baÅŸlangıçta Åžah Ä°smail Ä°ran’daki diÄŸer Åžiî hükümetler tarafından desteklenmemiÅŸti. Åžah Ä°smail önce diÄŸer Åžiî gruplarını hakimiyeti altına alırken diÄŸer taraftan ÅžiîleÅŸtirme faaliyetlerine devam eder. Kısa bir süre sonra Ä°ran’daki bütün yerel güçler Åžah Ä°smail’e gelip biat ederler.
Ä°smail Ä°sfahan ve Yezd bölgesinde çıkan isyanları bastırdıktan sonra, hakimiyetini Diyarbekir’e doÄŸru geniÅŸletmeye çalışan Dulkadir oÄŸlu Alaüddevle Bey’in üzerine yürümeye karar verir. Bunun için Osmanlı Topraklarına girer. Alaüddevle’nin onunla savaÅŸmaktan kaçınması üzerine Kayseri üzerinden MaraÅŸ ve Elbistan’a girer. (1507) Bunun üzerine MaraÅŸ ve Elbistan’ı tahrip ederek. BaÄŸdat üzerine yürür (1508). BaÄŸdat’ı aldıktan sonra Kerbela ve Necef’e de giren Åžah Ä°smail oralarda on iki imama ait türbeleri tamir ettirir. Devamında Luristan ve Åžirvan’ı da hakimiyeti altına alır.
Åžah Ä°smail’in Ä°ran’dan uzaklaÅŸmasını fırsat bilen Özbek Sultanı Åžeybek (Åžeybânî) KızılbaÅŸları tahkir edip, Åžah Ä°smail’in ÅžiîleÅŸtirme politikalarını sebep göstererek Safevîler üzerine yürür. Yapılan savaÅŸta Åžeybani Han ağır bir hezimete uÄŸrar ve savaÅŸ meydanında ölür. Böylece Herat’a kadar bütün toraklar Safevî hakimiyetine girmiÅŸ olur.
Artık Åžah; yönünü yüzünü Anadolu’ya çevirmiÅŸtir. Åžah, MaraÅŸ ve Elbistan üzerine yürüdüÄŸünde Sultan II. Beyazid’e mektup yazıp amacının Osmanlı topraklarını zapt etmek olmadığını ve II. Beyazid’e derin saygısı olduÄŸunu belirtmesinden olmalı ki Osmanlı Devleti, Åžah Ä°smail’in ordusuna katılmak isteyen KızılbaÅŸ Türkmenlerin kitlesel göçünü engellemeye çalışmaktan öte bir tedbire baÅŸvurmamıştır.
Türkmen göçünün engellenmesi Åžah Ä°smail’i ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Bu yüzden kendisine karşı gelenlerin akıbetini gösterip, adeta II. Beyazid’e meydan okumak için savaÅŸ meydanında ölen düÅŸmanı Özbek Hanı Åžeybani’nin kesik başını Sultan II. Beyazid’e yollar. Devlet adamlarının bir kısmının sert bir karşılık verilmesi gerektiÄŸi ÅŸeklindeki görüÅŸlerine raÄŸmen II. Beyazid sessizliÄŸini bozmaz.
Åžah Ä°smail’in Anadolu Türkmen Alevileri üzerindeki yoÄŸun etkisi ile Åžahkulu isyanı çıkar. Bu isyan Osmanlı askerlerince bastırılır (1511). Hatta KızılbaÅŸ derviÅŸlerden Nur Ali, DoÄŸu ve GüneydoÄŸu’dan topladığı KızılbaÅŸ müritlerle Tokat’a yürür. Üzerine gelen Osmanlı ordusunu bozarak Tokat’ı ele geçirir. Åžah Ä°smail adına sikke bastırır. Bu olaylarda II. Beyazid’in torunu Åžehzade Murad da KızılbaÅŸ tacı giyerek Åžah Ä°smail’in taraftarlarına katılır.
II. Beyazid’in yerine geçen oÄŸlu Yavuz Sultan Selim, devleti toplamak ve Anadolu’nun Safevîlerle olan iliÅŸkilerini sona erdirmek gayesi ile savaÅŸ hazırlıklarına baÅŸlar. Åžah Ä°smail birçok orduya karşı kazanmış olduÄŸu baÅŸarıların etkisiyle Sultan Selim’e hakaret dolu bir mektup gönderir.
Savaşın dini sebepleri olmakla birlikte asıl sebep Åžahın henüz ele geçirdiÄŸi Akkoyunlu ülkesinde hakimiyeti tam saÄŸlamamış olması, Osmanlı’nın ise doÄŸu sınırlarının güvenliÄŸini tehlikede görüyor olmasıdır.
Nihayetinde Osmanlı Ordusu Ä°ran’a doÄŸru yürüyüÅŸe geçmeye baÅŸlar. Fakat Åžah ortalıkta görünmemektedir. Sultan Selim de Åžah’a hakaretlerle dolu mektuplar yazıp onu savaÅŸa zorlamaktadır. Nihayet savaÅŸ kaçınılmaz olduÄŸunda Åžah; KızılbaÅŸ reislerle istiÅŸare edip, bugün Van sınırları içerisinde bulunan Çaldıran Ovası’nda bulunan Sultan Selim’in ordusuyla çarpışmak üzere harekete geçer (23 AÄŸustos 1514).
SavaÅŸta Åžah ağır bir yenilgiye uÄŸrar. Birçok komutanını kaybeder. Bu savaÅŸta Safevîler Diyarbekir, Kemah gibi ÅŸehirleri kaybederler. Åžah’ın bu savaÅŸta esir düÅŸtüÄŸü rivayet edilir. Åžah Çaldıran Savaşı’ndan sonra yenilmezlik unvanını yitirdiÄŸinden kendi ülkesinde birçok ayaklanma ve iç savaÅŸla uÄŸraÅŸmak zorunda kalır. Ömrünün son yıllarında devlet idaresini adamalarına bırakıp kendisi av ve eÄŸlenceye veren Åžah, 23 Mayıs 1524’te Tebriz’de vefat eder. (TDE Ä°slam Ansk. Tufan Gündüz)
Ä°ran’ın ÅžiîleÅŸtirilmesi ve Åžah Ä°smail
SafevîliÄŸin baÅŸlangıçta Sünnî bir tarikat iken Åžiî bir karaktere nasıl büründüÄŸüne dair çeÅŸitli görüÅŸler ortaya atılmıştır. Bazı araÅŸtırmacılar Safevîyye tarikatının Hace Ali zamanın da ÅžiîleÅŸtiÄŸini söylüyorsa da ReÅŸat Öngören bunu doÄŸru bulmaz (ReÅŸat Öngören “Safevviye” DÄ°A XXXV/641). Ona göre W. Hinz gibi yazarların Hace Ali’nin Anadolu’ya halife gönderip ÅžiîliÄŸi yaymaya çalıştığı ÅŸeklindeki görüÅŸleri yanlıştır. Çünkü Timur’un oÄŸlu Sultan Åžahruh, Sünnî olduÄŸu gibi, Hace Ali’ye destek olmuÅŸlardır.
Hace Ali’ye hac yolunda intisap eden Hanefi fakihi bir alimin varlığı, Hace Ali’nin Anadolu’daki halifesi ümmi Kemal’in de ÅŸiirlerinde Sünnî anlayıştan hiç uzaklaÅŸmamış olmasının bu görüÅŸlerin yanlış olduÄŸunun göstergesi olduÄŸunu belirtir. Üstelik Osmanlı Sultanları da Åžeyh Cüneyd’in Erdebil’den çıkışına kadar Safeviî dergahına para yardımında bulunmuÅŸlardır.
O halde, Åžiîlik eÄŸilimi Anadolu Alevilerinin gücünden büyük bir oranda faydalanmayı amaç edinen Åžeyh Cüneyd ile baÅŸlamıştır denilebilir. Fakat Anadolu Alevilerin “ortak bazı temeller haricinde” Ä°mamiye Åžiası ile çok da benzerlik gösterdiÄŸi söylenemez. Zaten Anadolu Alevilerinin Åžeyh Cüneyd ve Åžah Ä°smail’e olan yakınlıkları Åžiî özelliklerden ziyade geleneksel Anadolu AleviliÄŸini çaÄŸrıştırmaktadır. Zaten Åžeyh Cüneyd’in de Anadolu Türkmen Alevileri arasındaki faaliyetlerinde Åžiîden çok Anadolu Alevisi (KızılbaÅŸ) bir söylem tutturduÄŸu söylenebilir.
Seyyid Hüseyin Nasr ve benzeri birkaç araÅŸtırmacı, Safevî Åžiasının baÅŸlangıçta tasavvufun batiniî yorumlarıyla oluÅŸtuÄŸunu dile getirmektedirler. Åžah Ä°smail’in ortaya çıkışı ile bir deÄŸil iki büyük deÄŸiÅŸim görülür. Ä°lki KızılbaÅŸlılığın ÅžiîliÄŸe evrilmesi; ikincisi ise Ä°ran’ın devlet eliyle ÅžiîleÅŸtirilmesi...
Åžah Ä°smail’in öncesinde babası Haydar zamanında KızılbaÅŸ Alevilerin on iki imam Åžiası gibi ibadet ettiklerine ya da bu mezhebin fıkhına baÄŸlı olduklarına dair kaynaklarda bilgi yoktur. Åžah Ä°smail tahta geçip ÅžiîliÄŸi resmi mezhep olarak benimseyip ilan edince KızılbaÅŸlığın da Ä°ran özelinde ÅžiîliÄŸe dönüÅŸtüÄŸünü söylemek mümkündür.
Hocamız Tayfun Gündüz’ün kitabına “Son KızılbaÅŸ Åžah Ä°smail” adını vermesi de bu vurguya yönelik olmalıdır. Yukarıda söylediÄŸimiz gibi Anadolu AleviliÄŸi Ehl-i Beyt, on iki imam gibi ortak temaların yanında Ä°ran Åžiasından deÄŸiÅŸik karakterler taşır. Kendine özgü yönleri Åžiîlikle ortak taraflarından çok fazladır.
KızılbaÅŸlık ÅžiîliÄŸe evrilince özellikle Ä°ran Türkmen AleviliÄŸi olan ve Anadolu Alevilerince de benimsenen KızılbaÅŸlık Arap Åžia anlayışının baskısı altında kalmaya baÅŸlar. Ä°ran KızılbaÅŸlığı büyük bir oranda ÅžiileÅŸtiyse de Anadolu AleviliÄŸi için bu durum geçerli deÄŸildir. Anadolu AleviliÄŸi, kendisine özgü özellikleri hep koruya gelir.
Åžah Ä°smail ÅžiîliÄŸi resmî mezhep olarak ilan edince bu mezhebin fıkhını iyi bilen din adamlarına ihtiyaç duyulur. Ä°ran’da yeterince Åžiî din alimi bulunmamaktadır. Çünkü Safevî devletinin ilk yıllarında Ä°ran ahalisinin büyük bir bölümü Sünnî idi. Åžah Ä°smail SünnîliÄŸin hakimiyetini iki yoldan ortadan kaldırır: Birincisi sert önlemlerle SünnîliÄŸi yasaklar; ikincisi Lübnan ve Bahreyn’den Åžiî ulamanın Ä°ran’a davet edilerek ÅžiîliÄŸin medreselerde öÄŸretilmesini saÄŸlar.
Åžah Ä°smail 1501’de ordusuyla Tebriz’i ziyaret ettikten sonra, adamlarıyla önemli müzakerelerde bulunur. Mezhep konumunu müzakere eder.
Emirleri nüfusu 300 bine ulaÅŸan Tebriz ahalisinin üçte birinin Sünnî olduÄŸunu ve aralarında “Biz Åžiî padiÅŸah istemiyoruz” diye konuÅŸtuklarını söylerler. Ahalinin ÅžiîliÄŸin ilanına karşı çıkabileceÄŸi uyarısında bulunurlar. Fakat Åžah Ä°smail kararını vermiÅŸtir. Åžiîlik resmi mezhep olacak, direnenler ortadan kaldırılacaktır, öyle de olur. Ertesi gün Åžah’ın askerleri pür silah Cuma Cami’inde halkın arasına karışırlar. Åžah Ä°smail elinde kılıçla minberin yanında durur.
Mevlânâ Ahmed-i Erdebili minbere çıkıp on iki imam adına hutbe okudu. Kaynaklara göre camidekilerin yarısı bundan memnuniyet duydular. Geri kalanlar rahatsız olup kıpırdanmaya çalışırken KızılbaÅŸlar hemen kılıçlarını çekip onları susturdular. Ezan’a “eÅŸhedü enne Aliyye Veliyullah ve Hayyi alâ hayr’ül-amel Muhammed ve Ali hayr’ül-beÅŸer” sözleri ilave edildi. Hutbeden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman Emeviler ve Abbasilere lanet okundu. Bundan sonra her yerde ilk üç halifeye lanet okunması, okumayanların katledilmesi, Sünnîler gibi namaz kılanların baÅŸların kesilmesi, Åžah’ın zuhurundan önce Safevîlerin ve Åžiîlere sevgi duyanlara zulmeden Sünnîlerin intikam ateÅŸinde yakılmaları emredildi. Bundan sonra Azerbeycan’da pek çok kiÅŸi öldürüldü. (Tufan Gündüz “Son KızılbaÅŸ Åžah Ä°smail, Ä°st. 2018, s.68-69)
Åžiîlik böylece devletçe herkesin tabi olmak zorunda olduÄŸu bir mezhep haline getirilince, bunun eÄŸitim ve kültür yoluyla yaygınlaÅŸtırmasına sıra gelecektir. Åžah, daha önce de söylediÄŸimiz gibi, on iki imam Åžiası anlayışını bilen din adamlarının halka mezhebi bilgileri vermeleri için Lübnan ve Bahreyn’den Åžiî imamları Ä°ran’a davet eder.
Bu yönüyle de Åžiîlik Ä°ran’a has bazı milli öÄŸeleri içerse de Ä°ran Åžiasının temelini oluÅŸturan anlayışın Bahreyn ve Lübnan kaynaklı olduÄŸunu söylemek abartılı olmaz kanaatindeyiz. Bahsedilen ülkelerden gelen Åžia ulamasının Ä°ran’a yerleÅŸmesi ilk Åžiî metinlerin Arapça yazılmasına ya da Arapçadan Farsçaya tercümelerin baÅŸlamasına zemin hazırlamıştır. Aynı dönemde bazı tarikatlar da ÅžiîliÄŸin yayılmasına yardım etmiÅŸ, hem medrese hem de tekkelerden Sünnî akideye karşı yazılan reddiyelerde artış görülmüÅŸtür.
Sonuç olarak; burada anlattıklarımız herhangi bir inancın ve mezhebin eleÅŸtirisi deÄŸildir. Zaten bir ÅŸeyin hikayesi bizzat kendisi de olamaz. Biz burada siyasî olayların dini hareketleri, dini hareketlerin siyasî hareketleri nasıl etkilediÄŸini tespite çalışmaktan baÅŸka bir amaç taşımıyoruz. Bir bilgenin deÄŸiÅŸiyle “Hiçbir teori kendisi adına kıyılmış cinayetten sorumlu tutulamaz”. Åžah Ä°smail’i Sünnîlere zulmettiren inancı deÄŸil belki fanatizmiydi. Keza, Ä°dris-i Bitlisi’nin SelimÅŸahnamesi’nde Çaldıran Seferine gidilirken Sultan Selim’in emriyle öldürüldüÄŸünü söylediÄŸi Alevilerin katline neden olan da Sultan Selim’in inancı deÄŸil, siyasî anlayışıydı.
Bizim iÅŸimiz yargılamak deÄŸil tespittir diyor ve “Dünyanın bütün hazineleri bir insanın kanını dökmeÄŸe deÄŸmez” diyoruz.
Ariflere, ululara selam olsun diyerek bahsi bitiriyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.