Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İhsan Fazlıoğlu: Güç, hangi araçlarla elde edilirse edilsin bir kez kazanıldığında hep elde tutulmak istenir

İster siyasî, ister dinî, isterse felsefe-bilim tarihi olsun, genel olarak tarih bize, iktidar paylaşımına konu olmayan hiçbir insanî eylemin bütünü belirleyecek, tarihe yön verecek bir biçimde gelişmediğini, ilerlemediğini gösteriyor.



Ä°ktidar, toplumun ürettiÄŸi siyasî, dinî, ilmî ve ticarî artı-deÄŸerin kontrolü, yönlendirilmesi, kısaca, paylaşımı olarak görülürse, çatışmanın paylaşımın doÄŸal sonucu olduÄŸu açıkça tespit edilir. Ä°ktidar paylaşımına, dolayısıyla çatışmasına konu olmak, hiç ÅŸüphesiz, toplumun tüm katmanlarında ve her bir katmanın tüm faaliyetlerinde gözlemlenebilen bir olgudur. En geniÅŸ anlamıyla hayata tutunmak isteyen bir birey, doÄŸal olarak paylaşımın içinde yer alır, pay almak için de çatışır. Ancak paylaşımın üst basamaklarında, baÅŸka bir deyiÅŸle toplumun ürettiÄŸi artı-deÄŸerin yoÄŸunlaÅŸtığı siyasî paylaşımda çatışma daha ÅŸiddetli olur. Çünkü siyasî artı-deÄŸer, çok deÄŸiÅŸik nedenlerle tarihî geliÅŸim içerisinde diÄŸer artı-deÄŸerleri yönlendiren bir konum kazandığı için daha fazla güç üretir. Güç tecezzi (bölünme) kabul etmediÄŸinden siyasî iktidar sahipleri paylaşımda daha dikkatlidirler; bu nedenle siyasî iktidara talip yeni adaylarla çatışma, giderek kan dökme, birbirinin varlığına kast etme biçimini kazanır.
 
Åžimdiye deÄŸin söylenenlere felsefe-bilim tarihinden bir iki örnek verelim: Ä°slâm Medeniyeti'nde felsefe-bilim hayatının baÅŸlangıçtaki muharrik gücü, devletin muhasebe ve kâtip sınıfıydı. Emevîler'in ilk dönemlerinde bu sınıfı elinde tutan Ä°ranlı, Hıristiyan ve Yahudî elitler, Müslüman Arapların sızmaması için kâtiplik mesleÄŸinin ilmî ve amelî seviyesini sürekli artırmak zorunda kalıyorlardı. Bu da onları yeni bilgi arayışına itiyor; kadim kültürlerin metinlerini gündemlerine almaya zorluyordu. Nitekim, devlet bu sınıfın dilinin ArapçalaÅŸtırılmasını istediÄŸinde gayrimüslim elitler, bu iÅŸ için görevlendirilen Müslüman Arap bürokrata, "Arapça bu iÅŸe uygun deÄŸildir" biçiminde rapor vermesi için büyük miktarda rüÅŸvet teklif etmiÅŸlerdi. Her ÅŸeye karşın süreç baÅŸlayınca, Müslüman Araplar muhasebe ve kâtip sınıfının yerlerini ele geçirmiÅŸ; bu da gayrimüslim elitleri yüksek seviyede entelektüel üretime zorlamıştır. Abbasîlerin ilk dönemlerinde baÅŸlayan tercüme hareketleri gayrimüslim elitlerin yüksek bir kültürle tekrar geri dönüÅŸünü gösterir. Nitekim hem tercümeleri yaptırtan insanların bürokrat olmaları, hem de tercümelerde kullanılan teknik dilin geliÅŸmiÅŸliÄŸi böyle bir sürece iÅŸaret eder.
 
Benzer bir durum Selçukluların Ä°slâm Medeniyeti'ne girmesiyle de yaÅŸanır; Selçuklu Devleti'nin bürokrasisini elinde tutan Farisî sınıfa karşı kurdukları devlette yer edinmek isteyen Müslüman OÄŸuzlar ciddi bir çatışmaya girerler. Nizamü'l-mülk, durumdan ÅŸikâyet eden bir Selçuklu komutanına: "Bu sınıf okuma-yazma ve matematik bilgisi ister" der ve ekler, "OÄŸuzları eÄŸitmeliyiz". Nitekim Selçuklu Devleti'nde Nizamü'l-mülk eliyle medreselerin bir devlet siyaseti halini almasının bir nedeni de bu çatışmadır.
 
Örnekler çoÄŸaltılabilir: Ä°talya'da muhasebe sınıfının Hint-Arap rakamlarını Katolik Kilise'nin baskılarına karşın kullanmaya baÅŸlaması erken ticarî kapitalizmin yükseliÅŸiyle ilgisi olduÄŸu gibi modern bilimin geliÅŸmesinde ve endüstri devrimine dönüÅŸmesinde, Ä°ngiltere'de Francis Bacon'un teklifiyle, bilimin güç devÅŸirilen bir yapı olarak devlet siyaseti haline gelmesinin önemli bir yeri vardır. Yalnızca felsefe-bilim mi? Çok-tanrıcı sistemin Ä°skender sonrası dönemde elde ettiÄŸi yer, Ä°skender'in deÄŸiÅŸik kültürlerin panteonlarını siyasî bir araç olarak kullanmasıyla son derece yakından ilgilidir. Bu durum mitolojinin deÄŸiÅŸik renklerle geliÅŸmesine neden olmuÅŸ; yaygınlaÅŸmasını saÄŸlamıştır.
 
Bu noktada ÅŸu soru rahatlıkla sorulabilir: Bir insanî gerçeklik olması dolayısıyla tarih boyunca çatışmanın giderilmesi, en azından ÅŸiddetinin hafifletilmesi için paylaşımda ne gibi yöntemler kullanılmıştır? Her ÅŸeyden önce katmanlaÅŸmayı, dolayısıyla düzen kurmayı becerebilen toplumlar, paylaşımı bilgiye, dolayısıyla ehliyete dayandırarak toplumun tüm bireylerine açmışlar; bu vasfı edinen her kiÅŸiye toplumun ürettiÄŸi artı-deÄŸerden pay alacak olanağı, en azından nazarî seviyede, vermiÅŸlerdir. Kadim kültürümüzde kaleme alınan Siyaset-nâmeler böyle bir katmanlaÅŸmanın ve bilgi ile ehliyetin paylaşımdaki merkezî yerini gösterirler.
 
Güç, hangi araçlarla elde edilirse edilsin bir kez kazanıldığında hep elde tutulmak istenir. Bu durumun temsil deÄŸeri yüksek en güzel örneÄŸi, bir babanın sahip olduÄŸu gücü çocuklarına aktarmak istemesinde görülür. Tarihte yalnızca saltanat babadan oÄŸula geçmemiÅŸtir; dört yüzyıl süren tabip aileler, birkaç yüzyıl devam eden bilgin aileleri hep bu gerçekle alâkalıdır. Paylaşımın bilgi ile ehliyete dayanması, en sonunda katmanlararası geçiÅŸi saÄŸlayan ÅŸeffaf bir sistem oluÅŸtururken (meritokrasi), paylaşımın hâkim güçlerce yapay ölçütlere göre ayarlanması kilitlenmeye neden olur. Kast Sistemi'nin kozmik-dinî gerekçelere dayandırılması; örnek olarak Ä°slâm siyaset düÅŸüncesinde belirli bir ailenin (KureyÅŸ) kozmik-dinî seçilmiÅŸliÄŸi; ya da Türk devlet geleneÄŸinde yalnızca, Kınık, Kayı gibi bazı seçilmiÅŸ ailelere siyasî iktidar hakkının tanınması bu tespitle ilgilidir. O kadar ki, mitolojiler bile, günümüzdeki ideolojiler gibi, kısmî olarak toplumlarda paylaşımın hâkim güçlerce yapılmasına olanak verecek ÅŸekilde örgütlenmiÅŸlerdir.
 
Paylaşımın yol açtığı çatışmayı belirli bir ahenkte tutmak için siyasî, dinî, ilmî ve ticarî aynı çıkara sahip bireylerin örgütlenmelerine ve paylaşım için yarışmalarına izin veren sistem, günümüzde demokrasi adıyla bilinmektedir. Paylaşımın bir yarış halini alması; karmaşık bir yapı içerisinde çok sesli bir uyum (harmoni) oluÅŸturulmaya çalışılması ilk elde cazip gelse de, sistem nazarî seviyede kalmaktadır. Özellikle güçlü ülkelerde, demokrasi o ülkede hâkim güçlerin örtülü manipülasyonuna olanak verirken; zayıf ülkelerde de güçlü ülkelerin gizli-örtülü müdahalesine ortam saÄŸlamakta; paylaşım, özellikle güçlü ülkelerle iÅŸbirliÄŸi yapan hâkim zümrelerin yapay kıstaslarına göre belirlenmektedir. Bu durum toplum içerisinde yatay biriken bir enerji yaratmakta, dikey harekete geçtiÄŸinde ise toplumsal patlamaya (devrim) neden olmaktadır.
 
Yukarıda özetlenen yapılardan hangisi tercih edilirse edilsin, deÄŸiÅŸmeyen tek ÅŸeyin iktidar paylaşımının yarattığı çatışmanın, insanî bir nitelik olduÄŸudur. Öyleyse yapılması gereken ilk ÅŸey insan olmaklığımızı dikkate alarak, niteliÄŸimizi ortadan kaldırmak deÄŸil eÄŸitmek (eÄŸmek) ve öÄŸretmektir. Nitekim tüm dinlerin ve hayata ağırlık veren felsefî sistemlerin amacı, iÅŸbu niteliÄŸin hem birey hem de tür olarak insan lehine terbiye edilmesidir. Bu nitelik, insanın doÄŸasına dayalı bir ahlakî ve hukukî sistem içerisinde iÅŸ görür, paylaşım da bilgi ve ehliyete göre yapılırsa ön-görülebilir ve sürdürülebilir bir hayat inÅŸa etmek mümkün olur.
 
Hem bireyler hem de toplumlar saÄŸlıklı bir iktidar paylaşımı için hayatı iki tarafı keskin bir kılıç formunda yaÅŸamalıdır; bu keskinliÄŸin korunması birey ve toplumların ayıklığını saÄŸlarken; körelmesi iç çatışmaya düÅŸülüp baÅŸkalarına uÅŸak olunmasına neden olur. Ülkemizde, milletimize uÅŸak olmayı öÄŸretene aydın denir; bunun bir üst makamında da uluslararası ÅŸöhrete sahip, Türk bilgini olmayı becerememiÅŸ, bilim adamları/kadınları yer alırlar.
 
Metnin Orijinal İsmi: "İktidar paylaşımı"
 
Yayınlandığı Tarih: 2007

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.