Güncel
Mehmet Ocaktan: Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de muhalefeti hiç sevmedik
Follow @dusuncemektebi2
Mehmet Ocaktan- Karar
Genel olarak Ä°slam siyaset kültüründe ve de Osmanlı’da yönetime biat esastır. Osmanlı imparatorluÄŸunda yeni padiÅŸahın tahta geçme aÅŸamasında, baÅŸta ÅŸeyhülislam ve sadrazam olmak üzere devlet görevlileri, otoritenin gücünü göstermek amacıyla herkesin huzurunda sultana biat ederler. PadiÅŸah bir bakıma kutsal otoriteyi temsil ettiÄŸi için aÅŸkın kurallara tabidir. Her ne kadar Osmanlı’da padiÅŸahın gücü ulema, yeniçeriler, bürokratlar ve yerel güçler tarafından sınırlandırılıyor ise de, zamanla ulemanın etkisi zayıflamış ve bu yapı kurumsal bir denetleme mekanizmasına dönüÅŸtürülememiÅŸtir.
Özellikle II. Mahmut’un yenileÅŸme çalışmaları ile birlikte iktidarın meÅŸruiyeti konusunda seküler arayışlar olmuÅŸsa da, otoriteye atfedilen kutsallık baÄŸlamında bir deÄŸiÅŸiklik gerçekleÅŸtirilememiÅŸtir. Ve II. Abdülhamid’le birlikte mutlakiyetçi otorite daha da güçlendirilmiÅŸtir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiÅŸ sürecine yakından baktığımızda, modernleÅŸme paradigması üzerine inÅŸa edilmeye çalışılan Cumhuriyet döneminde de ‘itaat kültürü’nün ve muhalefet düÅŸüncesine bakışın çok fazla deÄŸiÅŸmediÄŸini görürüz. 1925 sonrasında mutlak otoriteye sahip tek adama itaat kültürünün yeni bir ivme kazandığına dikkat çeken Tanel Demirel’in bu konudaki tespitleri son derece çarpıcıdır: “Yeni milliyetçi devletin kuruluÅŸu ile, din ve devleti ÅŸahsında birleÅŸtiren padiÅŸah yerine, millet ve devletin somutlaÅŸmış hali ‘ÅŸef’ kavramı gündeme gelmiÅŸtir. Atatürk ve daha sonra Ä°nönü, görülmez ya da dokunulmaz olmasalar da, kendileri ile yönetilen kitle arasında mutlakçı sultanları andıran ve büyük adam ve lider kültünü besleyen bir mesafe koymaktan geri kalmamışlardı.” (Türkiye’nin Uzun On Yılı, s.1647)
***
Tarihsel tecrübeler göstermiÅŸtir ki, Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de iktidara yönelik açık eleÅŸtiri vatan hainliÄŸi, rejim düÅŸmanlığı ve de fitne olarak görülmüÅŸtür. Aynı ÅŸekilde günümüz Türkiye’sinde de iktidar eleÅŸtirisi FETÖ ve PKK aparatı kullanılarak ihanet olarak deÄŸerlendirilmektedir.
Maalesef Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar geçen bütün siyasi tarihimiz boyunca ‘muhalefet’ düÅŸüncesi bir virüs ve hastalık olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Aslında Batı toplumlarında da muhalefet düÅŸüncesinin geliÅŸimi ve dönüÅŸümü kolay olmamıştır. Ä°ktidarı sorgulayan aristokrasi, burjuvazi ve iÅŸçi sınıfı gibi güç odaklarının uzun mücadeleleri sonucunda çoÄŸulcu bir yapı ortaya çıkabilmiÅŸtir.
Ve ancak bütün bu mücadelelerin sonunda, modern demokrasilerde iktidara yönelik eleÅŸtiriler konusunda tahammül kavramının geliÅŸimi mümkün olabilmiÅŸtir. Çünkü Batı toplumları eleÅŸtiriyi cezalandırmanın bedelinin toleranslı davranmaktan daha ağır olduÄŸu gerçeÄŸini keÅŸfetmiÅŸlerdir.
Bizde ise en temel sorun, tahammül eksikliÄŸidir. Maalesef modern toplumlarda yaÅŸanan deÄŸiÅŸim süreci bizde yaÅŸanmadığı için, Ä°slam siyaset kültüründen devraldığımız “doÄŸrunun tek olduÄŸu” kabulü üzerine bina edilen siyaset etme anlayışı, farklı görüÅŸleri dillendiren ve de muhalefet edenleri kötü niyetli, fitneci ve düÅŸman olarak görmeyi gerektirmiÅŸtir.
Kabul etmek gerekiyor ki çok partili hayata geçiÅŸ sürecinde ve sonrasında iktidar-muhalefet iliÅŸkileri, geleneksel kodlarımızdaki “doÄŸrunun tek olduÄŸu” kabulü üzerinden yürütülmüÅŸtür. Bu yüzden de Batı toplumlarında eleÅŸtirel düÅŸünce çerçevesinde geliÅŸen iktidar-muhalefet karşıtlığı, bizde iÅŸin başından bugüne kadar adeta bir “düÅŸman” konumlandırması içinde cereyan etmiÅŸtir.
Tanel Demirel’in kitabında, 1956 yılı gazetelerinden naklettiÄŸi haber bugüne de ışık tutması açısından son derece ibret vericidir: “Eisenhower’in müÅŸavirlerinden birinin Türkiye”yi ziyaret ettiÄŸi bir dönemde CHP hükümeti eleÅŸtiren bir bildiri yayınlayınca, DP, muhalefetin ‘memleketin yüksek menfaatlerini bir ihtiras uÄŸruna ayaklar altına’ aldığından söz ederek sert bir cevap vermiÅŸ, Menderes de partiyi (CHP’yi) jurnalcilik, milli menfaatleri kundaklamak, casusluk gibi son derece ağır ifadelerle suçlamıştır.” (s.160)
GörüldüÄŸü gibi siyasi hayatımızda ve özellikle de iktidar-muhalefet iliÅŸkilerinde çok da deÄŸiÅŸen bir ÅŸey olmamış...
Henüz yorum yapılmamış.