Özel / Analiz Haber
Erol Güngör: Müslümanlar fikir meselelerini iman meselesi halinde görmekten vazgeçmeli
Follow @dusuncemektebi2
Erol Güngör'ün Mayaş Yayınları arasında çıkan “İnanmış Aydın’ın Problemleri” isimli kitaptan iktibaslar...
“(...) Gazali’den sonra İslam Dünyasına tembellik ve yobazlık hakim olmuş değildir. Yine alimler ve mutefekkirler yetişmiş ve bunlar kendi sahalarında alabildiğine derinleşmişlerdir. Fakat düşünce yenilikle gelişir;zihne meydan okuyan yeni problemler çıktıkça onlarla uğraşmak mecburiyeti insana o güne kadar fark etmediği veya kullanmadığı yeni boyutlar gösterir.”
“Müslümanlar fikir meselelerini iman meselesi halinde görmekten vazgeçmeli ve düşüncesinin doğruluğuna kriter olarak imanı almamalıdır. Bu onların imanlarını terk etmeleri anlamına gelmez, fakat fikre iman ölçüsü hakim olduğu zaman kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamaya hemen hemen imkan yoktur. İman öyle bir konudur ki, ana hatlarıyla herkesi birbirine bağlamakla birlikte tartışmaya sokulduğu zaman ufak ayrıntılar bile insanların birbirlerini en ağır şekilde suçlamalarına yol açabilir. Bu yüzden iman konusu şeyleri ya red ya kabul edersiniz, yani tartışamazsınız. Fikir böyle değildir, onun gelişmesi hep veya hiç esasına dayanmaz.”
“(Gazali dönemi) Onbirinci yüzyıldan bu yana olan gelişmelere kendimizi inkar etmeden nasıl ayak uyduracağız? Benim kanaatimce müslümanları bugün en çok düşündürmesi gereken şey onbirinci yüzyıla bağlanmak değil, bugüne ayak uydurmaktır. Her nedense müslümanlar geçmiş yüzyılların otoritelerine bir çeşit kutsiyet izafe etmekte ve İslam düşüncesi denince hemen onlara müracaat etmektedirler. Bizim bugüne ayak uydurmamız için eskileri inkar etmemiz gerekmez, ama onların bıraktığı yerde durmak veya oradan başlamak zorunda da değiliz.”
* * *
“Milliyetçilik mefhumunun 21. Asırda kazanacağı yeni boyutlar sizce nelerdir? Milliyetçilik mefhumu ortadan kalkacak mı? Geleceğe bakışınız nasıl?
GÜNGÖR:Milliyetçilik, ayrı milli toplulukların varlığı manasında belki hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır. Ancak bu toplulukların meselelerine bakış tarzları şimdikinden farklı olabilir. Aslında milliyetçilik çok değişik görüntüleri olan bir tavırdır;geçmişte ve bugün farklı milliyetçilik anlayışları olduğu gibi, ileride de olması beklenir.
-Hürriyet ve otorite dengesini nasıl kuruyorsunuz?
GÜNGÖR: Hürriyet ve otorite dengesi insanlık tarihini yüzyıllardır meşgul etmiş ve kesin cevap bulamamış bir meseledir. Belki kesin bir cevap bulunmayacaktır. Fikir hürriyeti konusunda hiçbir sınırlandırmaya taraftar değilim. Öte yandan, Türk milletinin varlığının korunması ve devamında devlet otoritesinin yeri başka milletlerinkine benzemeyecek kadar önemli olmuştur. Devlet otoritesinin ne kadar lazım olduğunu her halde anlamış olmalıyız. Bence hürriyet-otorite dengesinde milletlerin tarihi şartları ve milli şahsiyetlerinin önemli bir yeri vardır. Avrupa’da fikir hürriyetinin ve kültür gelişmesinin çok eski bir tarihi olduğu halde bu durum orada en katı diktatörlerin çıkmasına engel olamadı. Bizim milletimizin tarihinde “zalim devlet” hiç olmamıştır;siyasi tehlike yaratmadığı, yani eyleme dönüşmediği müddetçe kimsenin fikrine karışıldığı da pek görülmez. Kısacası, Türklerde otoritenin tavrı genellikle ağırbaşlı ve mülayım olmuştur. Bu tarihi özelliğimizin ileride de bize çok yardımcı olacağı kanaatindeyim.”
“Tanzimat üzerine bir kaç not” başlıklı makalesinde Erol Güngör şöyle diyor:
“(...) Eline her kalem alan kişi “yüzelli yıldır içine düştüğümüz buhran”dan bahsederken, iki de birde “Tanzimat’tan beri” diye sözlerine başlarken, aslında Tanzimatçıları tenkit etmekten ziyade bizim modernleşme hareketlerimiz hakkındaki umumi şikayetlerini dile getirmektedir. Bunlara bir noktayı hatırlatmakta fayda görüyoruz. Tanzimatçılar da memleketin ‘yüzelli yıldır’ bozulduğunu söylüyorlar;Tanzimat Fermanında yüzelli yıldan beri devlet idaresinin türlü müsibetlere giriftar olduğundan bahsediyorlardı.”
“(...) Cumhuriyete gelince, bu olay Tanzimattan, daha doğrusu ikinci Mahmut’tan beri gelen değişmelerin tabi bir sonucu sayılabilir. Fakat Cumhuriyet modernleşme yerine Batılı olmayı kesinlikle tercih ederek Tanzimatın geleneğini rededmiştir. Modernleşme ile Batılı olma basit bir kelime farkından ibaret değildir, tamamen değişik dünya görüşlerini ifade eden kavramlardır.”
“(...) Tanzimatçıların modernleşme hareketlerinin ne kadar isabetli olduğu meselesi ise, delilleriyle ele alınıp, etraflı bir şekilde izah edilmesi gerekli bir mevzudur. Fakat herhalde aydınlarımız ve eli kalem tutanlarımızın bu mevzularda ezbere konuşmaktan vazgeçmeleri, yaşasın veya kahrolsun sloganlarını bırakmaları böyle bir araştırmanın ön şartıdır.”
Henüz yorum yapılmamış.