Sosyal Medya

Abdurrahman Dilipak: Aileyi ifsad eden İstanbul Sözleşmesindeki imza geri çekilmelidir

Abdurrahman Dilipak - Yeni Akit



Seçime doÄŸru toplumda çok yüksek bir talep haline gelen birkaç madde var. Özetle, bunların ilki aile. Aileyi ifsad eden Ä°stanbul SözleÅŸmesindeki imza geri çekilmelidir.

Bakanlık ve parti yönetimlerinde, üst bürokraside ciddi bir deÄŸiÅŸiklik talebi var.

Bu talepler seçim sonrasına bırakılırsa bunun sandığa yansıması hiç hoÅŸ olmaz.

CumhurbaÅŸkanının ailesi ya da ona yakın vakıf ve derneklerin bundan sonra icraatlarında daha dikkatli olmaları gerek. ErdoÄŸan’ın, Aile Meclisi Platformu üyesi Adem Çevik’in aile ile ilgili toplumdaki beklentileri dile getirmesinin Ä°stanbul SözleÅŸmesi ve Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi projelerine iliÅŸkin “Ä°stanbul SözleÅŸmesi nas deÄŸildir” ifadesini kullanması bu konuda toplumda ciddi bir beklentiye sebep oldu.

Ä°ftara katılan kanaat önderleri ve STK temsilcilerinin, Çevik’e cevap vermek isteyen KADEM temsilcisine karşı salondakilerin büyük bir kısmının protesto için seslerini yükseltmeleri toplumdaki birikim ve oluÅŸan tepkinin seviyesini göstermesi açısından önemli.

Bakın, aile konusunda bu defa da erkeÄŸi koruyalım diye kadını harcamayalım. Kadınlar sadece çocuk doÄŸurmaz, toplumu doÄŸurur. Her kadın ve erkek bir baÅŸka kadının eseridir. Kadın iffet ve ÅŸefkatin timsalidir. “BoÅŸ ol” de, “bir takım elbise, iddet süresi yemek, bitti” demek doÄŸru deÄŸil. Kur’an-ı Kerim’deki tek düzenlemeden yola çıkarsanız olmaz. Bütün olarak vahyin gölgesinde, resulün örnekliÄŸinde bir çözüm bulmamız gerek.

Çocuklarını o okula gönderenler memnun olabilir ama o KADEM’in çalışmaları konusu da rahatsızlık duyanlarla aynı rahatsızlık, mesela TÜRGEV’in Palet’i için de, o kadar olmasa da, söz konusu olabilir. Birçok kiÅŸi aslında konunun çok da farkında deÄŸil. Bu anlamda Montessori’yu Ä°bni Haldun Üni.’nin alnına çakmak ne kadar doÄŸru bir yaklaşım. Bunları düzeltmek için ille de ErdoÄŸan’a mı ulaÅŸmamız gerekiyor.

Bir yandan Fulbright’den kurtulalım derken, öte yandan kendi rızamızla gidip yabancı bir eÄŸitim sistemi olduÄŸu gibi ülkemize getiriyoruz. Hem de modernlik, çaÄŸdaÅŸlık adına. Ve zaten bu etiketle aramıza o kadar çok ÅŸey dahil edildi ki. Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz. Kullandığımız kozmetikler..

Birileri bu iÅŸlerle uÄŸraÅŸmak istiyorsa yapar. Piyasada buna benzer bir sürü iÅŸletme var. Ama bunu meÅŸrulaÅŸtırmak, kamuya mal etmek doÄŸru deÄŸil. O zaman bunun siyasi bir karşılığı olur. 

Bunlar basında, doÄŸrudan kendilerine defalarca ifade edildi. O çevredekiler ErdoÄŸan’a yakınlıklarının arkasına sığınarak çok vurdumduymaz ÅŸekilde davranıyorlar. Hiçbir eleÅŸtiriye tahammülleri yok. Hemen tavır alıyorlar. AK Parti yöneticileri, sandıkta halkın verdiÄŸi mesajı anlamak istiyorlarsa buralara baksınlar. Aile Bakanlığı kurulduÄŸu günden beri sorunlu. Bunlar YeÅŸil Feministler’in rüzgârına kapılıp gidiyorlar.

Bakın bunlar tek örnek deÄŸil. Gıda Tarım, SaÄŸlık, Adalet, hangisini sayalım. BirçoÄŸunun yeniden gözden geçirilmesi ve hatta tepeden tırnaÄŸa yeniden yapılandırılması gerek.

Mesela hangi akılla, tarih seçmeli ders yapılır. Tarih övgü ya da sövgü kitabı deÄŸildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Romanlardan ve televizyon dizilerinden tarih öÄŸrenerek gençler tarih ÅŸuuru kazanamaz. Sadece tarihi magazinleÅŸtirir ve mefahir üretirsiniz. GeçmiÅŸini bilmeyen milletler medeniyet kuramazlar, gelecek tasavvuru oluÅŸturamazlar. “Kökü mazide olan ati” bir nesil yetiÅŸtireceksek, Tarihi seçme konusu yapamazsınız. Tarihinden bîhaber olanlar, aslını inkâr eden haramzadelere dönüÅŸürler. Onlara “inkılap tarihi”ni yeterli gören akıl, hangi akıl acaba! Ä°ÅŸte o zaman CHP kafalılar gibi, Türkiye’ye gelen Halepliler için “bunlar niye geliyor, bizim orada ne iÅŸimiz var” diye sorarlar. Bilmezler ki, benim babam doÄŸduÄŸunda biz tek devlettik. Torosların Güney yakası Haleb’e baÄŸlı idi.

Rum” demeyi hakaret olarak kullanırlar. “Rumi” nedir bilmezler. Burası niye Rumelidir, Arz-ı Rum’dur. Bilad-ı Rum’dur. Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum kim bilmezler. Kur’an-ı Kerim’de “Rum suresi” diye bir sure olduÄŸunu da bilmezler. “Kahbe Bizans” filminin senaryosu kadar Bizans’ı tanırlar. “Bizantinizm”i de bilmezler, Bizantoloji diye bir bilimden de haberleri yoktur. Halifenin kâğıdındaki baÅŸlıkta Sur içi Ä°stanbul’un adının Asitane yanında Konstantinapolis olmasının anlamını da bilmezler. “DoÄŸu Roma”dan haberleri yoktur. Osmanlı Sultanlarının unvanlarının, “Müslümanların halifesi, Türklerin hakanı, Arab’ın ve Acem’in padiÅŸahı, diÄŸer halkların sultanı, DoÄŸu Roma Bizans’ın Ä°mparatoru” olduÄŸunu da bilmezler. Bilmediklerini de bilmezler.

Biri çıkıyor, “Ä°stanbul ‘Ä°ÅŸgal’ edildi”, “buna ‘Fetih’ diyorlar” diyor. Ne fethi biliyoruz, ne de Fatih’in Ä°stanbul’u “fethi”nin nasıl bir fetih olduÄŸunu biliyoruz. Aramızdan biri çıkıp “Zulüm 1453’de baÅŸladı” da diyebiliyor!

Mesela Ä°talyan ressam, hani ÅŸu Fausto Zonaro “Türk ressamı” olarak tanınan, 2. Abdülhamid döneminde saray ressamı olarak çalışan ve Osmanlı tarihi ile ilgili savaÅŸ, deniz manzara ve portreleri ile ünlü oryantalist bir ressam, niçin Fatih’in atıyla Edirnekapı’dan girerkenki manzarayı resmeden tablosunun sol yanında kendini, (elinde mızrak tutan, pala bıyıklı) Fatih’in muhafızı olarak resmeder! Neyse. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.