Sosyal Medya

Güncel

Faruk Beşer: Feminizm bir hak arama yolu değil, istismar aracı kılınan bir ideolojidir

Faruk BeÅŸer - Yeni Åžafak



Feminizm en sade ifadesiyle kadıncılık demek. Kadın haklarını savunma ile baÅŸladı, hukuk, siyaset ve sosyal alanlarda erkeklerle tam eÅŸitlik talebi, ardından bugün gelinen aÅŸamada toplumsal cinsiyet eÅŸitliÄŸi iddiasıyla devam ediyor. Ama hiçbir zaman tam olarak neye karşılık geldiÄŸi, sınırlarının nerede baÅŸlayıp nerede bittiÄŸi belli deÄŸil. Çünkü daha önce de dediÄŸimiz gibi, masum ve haklı bir çıkışla baÅŸlayan feminizm kapitalizmin, demokrasinin, emperyal küresel sermayenin, beÅŸeri hazların, din karşıtı ideolojilerin ve hâkim güçlerin emellerine ve çıkarlarına göre maniple edilebiliyor. Böyle olunca da her gün yeni farklı türleri ortaya çıkıyor.
 
Bugün için “EÅŸitlikçi Feminizm, Liberal Feminizm, Radikal Feminizm, Sosyalist-Marksist Feminizm, hatta Siyah Feminizm, Postmodern Feminizm, VaroluÅŸçu Feminizm, Ä°slami Feminizm” gibi çeÅŸitlerinden söz ediliyor. Bu farklılık bile feminizmin farklı emeller için kullanılmakta olduÄŸunu gösterir. Emeller farklılaÅŸtıkça da daha pek çok çeÅŸidi çıkacaktır. Oysa bir tek kadın türü vardır. Söz gelimi feminizm, ülkemizde olduÄŸu gibi bir taraftan tesettürü kadını köleleÅŸtiren bir unsur olarak görürken, diÄŸer taraftan da Müslüman kadınlar arasında kabul görmek için onu özgürlük adına savunabiliyor.
 
Bununla birlikte kadının özgürlüÄŸü ve mutlak eÅŸitlik feminizmin en temel iddiasıdır. Ama bu iki iddia bile arkasından ailenin fonksiyonunu yok etmeyi ya da dağılmasını ve dinin kısmen de olsa reddini hedefler. Kaldı ki, kadın için ya da erkek için mutlak bir özgürlükten söz eden bir hukuk sistemi de olamaz.
 
Dini inançlardan ve ideolojilerden soyutlanıp sadece akılla, ya da bilimle bakıldığında bile mutlak bir kadın erkek eÅŸitliÄŸinden söz edilebilir mi? Bu durum ön kabullerden uzak bir ÅŸekilde oturulup akıllıca düÅŸünmeye deÄŸer. Her ÅŸeyi önce var olma özelliÄŸiyle eÅŸit sayabiliriz. Sonra canlılar ve cansızlar bu özellikleriyle birbirlerinden ayrılır ama kendi aralarında eÅŸit olurlar. Canlılar da bitkiler ve hayvanlar diye iki farklı kategoriye ayrılır, ama bitki ya da canlı olmada eÅŸit olurlar. Sonra hayvanlar da insanlar ve diÄŸer hayvanlar kategorilerine ayrılır ve insan olmada kadın erkek eÅŸit olur. Ä°nsan olmada, Allah’ın onları diÄŸer varlıklara üstün kılmasında ve bu noktadan sonra diÄŸerlerine göre üstünlüklerini kendi iradeli fiilleriyle kazanma imkânında eÅŸittirler. Yani sırf kadın ya da erkek olmakla birbirlerinden üstün deÄŸildirler. Hangisi yaradılış gayesini en mükemmel ÅŸekilde gerçekleÅŸtirirse o diÄŸerinden üstün olur ve bu üstünlük deÄŸiÅŸebilir.
 
Ama insanlık düzeyinden sonra deÄŸiÅŸmeyen ve yaradılış fonksiyonları itibariyle geçiÅŸli olmayan aÅŸamada insan türü kadın ve erkek olarak ikiye ayrılır. Ä°deolojik, siyasi, ekonomik ön kabullerle bakmadıktan sonra bu ikisinin artık bu düzeyde mutlak bir eÅŸitliÄŸinden söz edilemez. Bugünün pratiÄŸinde olduÄŸu gibi, biri diÄŸerinin hukukuna tecavüz etmemiÅŸse zaten eÅŸitliklerini iddia etmenin bir anlamı da olmaz. Böyle bir hukuksuzluk olmasaydı böyle bir iddiaya da kalkışılmayacaktı. Bu sebeple bu iddia hep kuru bir iddia olarak kalmak zorundadır. Nitekim yapılan ‘bilimsel’ araÅŸtırmalar dünyanın hiçbir ülkesinde erkeklerin yararlandıkları hak ve fırsatlardan kadınların da tam anlamıyla yararlanamadıklarını ortaya koymaktadır. (Bkz. Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti). GerçekleÅŸtirilemeyen bir hak nasıl bir haktır? Demek ki mesele hukukun doÄŸru tespiti ve gerçekleÅŸtirilebilmesi meselesidir. O halde kadın ya da erkek haklarından veya feminizm ya da menizmden önce insan haklarından söz etmemiz gerekir. Feminizm diye iÅŸe baÅŸlamak bile mutlak eÅŸitlik iddiasına ters, yani paradoksal olarak bir ayırımcılıktır. Tam eÅŸit iseler neden özellikle birinin hakkını savunuyoruz.
 
Kısaca önemli olan hukukun yani hakların neler olduÄŸu ve kim tarafından belirleneceÄŸi meselesidir. Her düÅŸünceye, her ideolojiye hatta her ferde göre haklar ve hakkın sınırları deÄŸiÅŸebilir. Ä°ÅŸte biz hakların ancak Hak tarafından belirlenirse hakkaniyetli olacağını iddia ediyor ve böyle inanıyoruz. Yeter ki, Hakk’ın belirlediÄŸi haklar tam ve doÄŸru anlaşılmış olsun. Ve bunun için biz ‘her hak sahibine hakkını tastamam verin’ emrinin muhatabıyız. Buna da adalet diyoruz. Ve önemli olan eÅŸitlik deÄŸil adalettir. Din budur ve o bu temel prensipleri itibariyle sabittir. DeÄŸiÅŸken durumlar tabii olarak hakların da deÄŸiÅŸmesini gerektirir. Kadınlık ve erkeklik deÄŸiÅŸmez, ama insanlık düzeyinde eÅŸit olan kadının ve erkeÄŸin birbirlerine karşı konumları deÄŸiÅŸir. Her deÄŸiÅŸik durumun farklı bir hukukunun olması da aklın gereÄŸidir.
 
Bu açıdan bakıldığında feminizm, Hakk’ın belirlediÄŸi hukuku tanımamanın adıdır. Feminizme karşı olmak da kadının önce bir insan, sonra da bir kadın olarak haklarına karşı olmak demek deÄŸildir. Aksine hakların hazlara ve emellere göre sürekli esnetilmesini hedefleyen bir ideolojiye karşı olmaktır.
 
O halde müslüman feminist olamaz. Peki, feminist Müslüman olabilir mi? GöreceÄŸiz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.