Sosyal Medya

Mehmet Görmez Hoca’nın Cübbeli Ahmet ile İmtihanı…

Vaaz ve irşad kürsülerinin bir nevi dedikodu ve polemik mecrası haline dönüştürülmesi, bir nevi tuzun kokması anlamına gelir. Ahlaki yozlaşmanın çaresini, kalbi hastalıkların ilacını elinde bulundurduğunu iddia eden kurumların bizzat bu tür sorunların merkezi haline dönüşmesi ciddi bir tehlikeye işaret eder. Bu çekişmelerin gençlik başta olmak üzere toplumda açtığı yaralar ise üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir noktadır.



Oldum olası ilahiyatçıların ve din adamlarının din tartışmalarından hoÅŸnut olmamışımdır. Ä°lmi meseleleri sadece ilmi ortamlarda, platformlarda tartışıp çözüme kavuÅŸturmalarını ve daha sonra topluma takdim etmelerini arzu etmiÅŸimdir daima. Fakat son yıllarda, özellikle sosyal medya imkânları çoÄŸaldıktan sonra bu tartışmalar garip bir hal aldı. Neredeyse hiç öÄŸretici, düÅŸündürücü bir tartışmaya rastlayamaz olduk.
 
Rahatsızlığımı artıran noktalardan birisi de bu tartışmalarda kullanılan dil ve üsluptur. ÇoÄŸu zaman ilmin nezaketine, Ä°slam’ın nezahetine yakışmayan bu üslup beni gerçekten çok huzursuz ediyor. Ama daha üzücü olanı kendisini ahlak ve edep üzerine bina eden tasavvufun müntesibi olduÄŸunu iddia eden bazı insanların da bu tartışmalara bulaÅŸmış olmasıdır.
 
Çünkü vaaz ve irÅŸad kürsülerinin bir nevi dedikodu ve polemik mecrası haline dönüÅŸtürülmesi, bir nevi tuzun kokması anlamına gelir. Ahlaki yozlaÅŸmanın çaresini, kalbi hastalıkların ilacını elinde bulundurduÄŸunu iddia eden kurumların bizzat bu tür sorunların merkezi haline dönüÅŸmesi ciddi bir tehlikeye iÅŸaret eder. Bu çekiÅŸmelerin gençlik baÅŸta olmak üzere toplumda açtığı yaralar ise üzerinde ayrıca düÅŸünülmesi gereken önemli bir noktadır.
 
Ä°yi Niyetli SuskunluÄŸunun Ä°stismar EdildiÄŸi Açık
 
Ä°ÅŸte bu yazımda, yaklaşık 5–6 yıldır üzülerek takip ettiÄŸim bir tartışmayı, daha doÄŸrusu tek taraflı bir sosyal medya saldırısını deÄŸerlendirmek istiyorum. Tek taraflı diyorum çünkü Cübbeli namıyla ÅŸöhret bulan bir zat, neredeyse altı yıldır sürekli ve sistemli bir ÅŸekilde eski Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Mehmet Görmez Hoca’ya saldırıyor. O saldırıyor ama Görmez Hoca da hiçbir saldırısına cevap vermiyor.
 
Görmez Hoca’yı az–çok tanırım; kitaplarını, makalelerini okudum, konuÅŸmalarını hiç kaçırmam. SuskunluÄŸunun onayladığı anlamına gelmediÄŸini de elbette bilirim. Ama Cübbeli durmadan saldırıyor, sistemli ve pervasızca, Hoca da kendisini savunacak o kadar doneye sahipken istikrarlı bir ÅŸekilde susuyor.
 
Hoca’nın ilmi çerçevede bütün bu ithamlara elbette vereceÄŸi cevaplar vardır. Hoca’nın suskunluÄŸu hakkında bulabildiÄŸim tek açıklama ÅŸudur: Muhtemeldir ki Hoca, zaten derin bir buhran yaÅŸayan Ä°slami camia içerisinde yeni bir mevzi açmak, yeni bir fitneye meydan vermek istememiÅŸtir. Ama Hoca’nın bu iyi niyetli suskunluÄŸunun istismar edildiÄŸi de açıktır. Yahut tartışmanın hikmet ve ahlak eksenli yürümemesi, Hoca’yı bu noktaya sürüklemiÅŸ olabilir. Çünkü hakikaten iftira ve hakaretleri öyle yenilir yutulur cinsten deÄŸil. Bu zatın Hoca’ya yönelik iftira ve ithamlarına birkaç örnek vereyim, o zaman ne dediÄŸim anlaşılır belki.
 
Bu meselenin bugünlerde yeniden gündemime girmesine vesile olan iftira ile baÅŸlayayım. Cübbeli, sosyal medya hesabında yaptığı bir paylaşımda aleni olarak Hoca’yı “sünnet düÅŸmanı” ilan etti. Aylar önce Anadolu BuluÅŸmaları adlı bir kuruluÅŸun düzenlediÄŸi bir sempozyum kitapçığındaki Hoca’ya ait bazı cümleleri de buna delil olarak sundu. Ne demiÅŸti Hoca peki?
 
Özetle Ä°slam medeniyetinin zenginliÄŸine vurgu yapıyor ve irÅŸad ve tebliÄŸ faaliyetinde bulunanların bir coÄŸrafyaya giderken oraya kendi kültürlerini taşımak yerine ahlak, adalet, ilim ve hikmet taşımalarını ve o insanlara kaybolmuÅŸ kültürlerini keÅŸfetmelerine yardımcı olmalarının daha hayırlı olacağını söylüyordu. Ayrıca kısır tartışmalarımızı, hastalıklarımızı da oraya taşımamamız gerektiÄŸini belirtiyordu.
 
Bu iyiniyetli ve kardeÅŸçe uyarılardan nasıl bir sünnet düÅŸmanlığı çıkabilirdi ki? Çıkmıyordu da zaten. Sosyal medya hesabındaki bu paylaşımın altına yapılan yorumların yüzde doksanı Cübbeli’ye, “ama kadar da olmaz” cinsindendi. Ama olsun, maksat iftira atmak ve bir algıyı güçlendirmek deÄŸil miydi zaten? Cübbeli de bunu yapıyordu nihayetinde. Zaten geriye doÄŸru baktığımda da aÅŸağıdaki örneklerde görüleceÄŸi üzere daima bunu yapmıştı. Birkaç tanesini sayayım:
 
Servis Edilen Dosya
 
Cübbeli Ahmet, neredeyse tüm hayatını sünnetin ve hadisin anlaşılmasına ve savunmasına hasreden Görmez Hoca’yı, hem de vaaz kürsüsünde, cemaatin önünde sünnet münkiri ilan etti. Hoca cevap vermedi. Hâlbuki Hoca’nın aksini ispat sadedinde söyleyeceÄŸi çok ÅŸey, göstereceÄŸi çok ÅŸahit vardı. Aklıma 1990’lı yılların başında Mısırlı gazeteci Ebu Reyye’nin sünnet ve hadise yönelik pek çok saldırı içeren kitabına karşı Görmez Hoca’nın, yakın dostu M. Emin ÖzafÅŸar ile birlikte sünneti savunmak için dilimize kazandırdığı Muhammed Ebu Åžehbe’nin sünneti müdafaa eden iki ciltlik kitabı geldi mesela. “Sünnet inkârcısı” ama aynı zamanda sünnet uzmanı Görmez, sünneti savunmak için iki ciltlik bir sünnet müdafaası kitabını tercüme etmiÅŸti.
 
Cübbeli Ahmet, Görmez Hoca’yı sünnet münkiri ilan ettiÄŸi konuÅŸmasını yaparken, önünde Hoca’nın bir makalesi duruyordu. Hem de sünneti savunmak için yazılmış bir makaleydi bu. Daha doÄŸrusu Marmara Ä°lahiyat’ta, büyük hocaların da hazır olduÄŸu bir ilmi toplantıda Hoca’nın yaptığı bir konuÅŸmanın deÅŸifresiydi.
 
Aslında Cübbeli’nin, Hoca’yı sünnet düÅŸmanı ilan ettiÄŸi makale bizzat bir sünnet müdafaasıydı. Ama makalenin tamamını okumadığı açıktı. KonuÅŸmanın/yazının içinden cımbızla çektiÄŸi bir cümleden hareketle Hoca’yı sünnet münkiri ilan ediyordu. Daha doÄŸrusu makaleyi ve cımbızlanmış cümleyi de kendisine gönderilen, servis edilen bir dosyadan okuyordu. O dosyayı kimin gönderdiÄŸini, yani operasyonu kimin yönettiÄŸini de gayet iyi biliyordum. Çünkü o saçma sapan iddiaları içeren dosya bana da gelmiÅŸti. Benim gibi nicelerine de gönderildiÄŸini biliyorum.
 
Ankara Ä°lahiyat’ta derslerimize girerken bize sünnet ve hadisi o sevdirmiÅŸti hâlbuki. Sünnete itiraz yönelten ve kafamızı karıştıran sorulara daima o cevap veriyordu. Ama ÅŸimdi aynı Hocamız sünnet ve hadis münkirliÄŸi ile suçlanıyordu. Bu apaçık bir iftira, bir bühtandı. Bu kabul edilebilir bir ÅŸey deÄŸildi. Ama aklımın almadığı ÅŸey Görmez Hoca’nın “hadi oradan, sen beni böyle bir ÅŸeyle nasıl suçlarsın, ne haddine” dememesiydi.
 
Leyla Şahin Davası
 
Bir gün sosyal medyada Cübbeli’nin bir videosu önüme düÅŸtü. Cübbeli yine kürsüdeydi, yine cemaate vaaz ediyordu (ÅŸov ve stand–up tarzında vaaz mı deseydim, bilemedim) ve önünde de yine Hoca’nın bir makalesi vardı. Bu kez Hoca’yı baÅŸörtüsünü inkâr etmekle suçluyordu. Yine bir makalenin içinden bir cümleyi cımbızlayarak bunu yapıyordu besbelli. Ä°çimden “Hoca bu sefer dayanamaz, usturuplu bir cevap verir buna” dedim. Çünkü Hoca’nın, Cübbeli’nin söz konusu ettiÄŸi makaleyi, baÅŸörtüsünü savunmak için, hem de 28 Åžubat’ın o zor günlerinde kaleme aldığını biliyordum. Aynı ÅŸekilde bu makalenin Avrupa BirliÄŸi mahkemelerinde Leyla Åžahin davası görülürken; karar verecek hakimlere, Hristiyanlıkta, Yahudilikte ve Ä°slam dininde baÅŸörtüsünün varlığını ispatlamak için yazdığını da öÄŸrenmiÅŸtim.
 
Aynı makalenin o günlerde, Erzurum Ä°lahiyat’ta “Takva Elbisesi” baÅŸlığı altında, baÅŸörtüsünü reddeden bir hocaya cevaben kaleme alındığından da haberdardım. Makalenin her satırında, baÅŸörtüsü ile ilgili olumsuz pek çok düÅŸünceye cevap verildiÄŸini de biliyordum. Ä°ÅŸte o Hocamız, baÅŸörtüsünü müdafaa ettiÄŸi bir makalesi dayanak gösterilerek baÅŸörtüsüne karşı olmakla suçlanıyordu.
 
“EÄŸer Hazret–i Peygamber Bu Ä°stismarı Görseydi Bunları Yasaklardı”
 
17–25 Aralık süreçlerinde FETÖ’cülerin FETÖ’yü, Adnancıların Adnan Oktar’ı mehdi ilan etmeye çalıştıkları bir zaman diliminde Görmez Hoca, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı sıfatıyla NTV’ye çıktı ve bunlara cevap mahiyetinde Mehdilik ile ilgili bir açıklama yaptı. Hoca yayında, Mehdilik meselesinin bir iman esası olmadığını, Kur’an’da bu konuda herhangi bir ayetin bulunmadığını, Buhari ve Müslim’de de ‘Mehdi’nin geleceÄŸine dair sahih bir hadisin yer almadığını ifade etti. Hoca’nın tespitleri ilmi olarak doÄŸruydu. “Ä°slam’da Mehdilik yoktur” da dememiÅŸti üstelik.  (Ki 15 Temmuz’dan sonra Görmez Hoca, FETÖ için “sahte Mehdi hareketi” ifadesini kullandığında, MehdiliÄŸe karşı olanlar, “ne yani, Mehdi’nin sahihi mi varmış” diye suçlayacaklardı. O da ayrı bir mesele.) Ä°ÅŸte bu yayın sonrası Cübbeli, yine aynı vaaz kürsüsünde, aynı çirkin üslupla ve tribünlere oynayan aynı ÅŸovmen edasıyla Hoca’yı yine hadis münkiri ilan etti.
 
Günlerden bir gün Lalegül TV’yi izliyorum. Kürsüde yine Cübbeli vardı. –Zaten pek baÅŸkasının bu kanalda konuÅŸtuÄŸuna da denk gelmedim.– DoÄŸal olarak ve beklendiÄŸi üzere konu yine Mehmet Görmez’di. Söze aynen ÅŸöyle baÅŸladı Cübbeli:
 
“Bakalım Mehmet Görmez bu sefer neler yumurtlamış. Bakalım Görmez yine ne haltlar karıştırmış.”
 
Bayağı, ucuz ve zerre kadar iyi niyet emaresi taşımayan bir üslupla… Bu kez Görmez Hoca’ya, Sakal–ı Åžerif ile ilgili sorulan bir soruya Habertürk gazetesine verdiÄŸi bir cevap üzerinden saldırıyordu. EleÅŸtiri demiyorum, reddiye demiyorum, en ufak bir ahlaki kaygı taşımayan bir saldırı söz konusuydu.
 
Kulaklarıma inanamadım, bir Müslüman olarak utandım. Bir vaaz kürsüsünde, hem de bu ülkenin Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı ile ilgili bu kadar bayağı ve düÅŸük bir dil nasıl kullanılabiliyordu? BaÅŸkanlığı geçtik, bir Müslüman ilim adamıyla ilgili bu kadar kindar ve bayağı bir üslup nasıl kullanılabiliyordu, havsalam almıyordu.
 
Dahası o kadar sarıklı cübbeli insan da bir Müslümanın onuruyla, ÅŸahsiyetiyle alay edilirken kahkahalarla gülüyordu. Ama nasıl bir üslup, daha doÄŸrusu üslupsuzluk! Bu adamdaki öfkenin sebebi neydi, nasıl böyle bir kin ve öfke biriktirmiÅŸti? Bu Görmez Hoca nefreti nereden kaynaklanıyordu? Diyanet’te ÅŸu kadar yıl hizmet etmiÅŸ, Mescid–i Aksa’da hutbe okumuÅŸ, Diyanet’in imajını düzeltmek için büyük emekler vermiÅŸ olan Görmez Hoca neden hedef tahtasına konuluyordu? Akıl alır gibi deÄŸildi.
 
Bunun üzerine önce gazetedeki röportaja baktım. Gazeteci, Sakal–ı Åžerif’le ilgili istismarları soruyordu Hoca’ya. O sıralarda da Çeçenistan Devlet BaÅŸkanı Kadirov,  sahih olup olmadığına bakmadan, dünyanın her yerinden fahiÅŸ paralar ödeyerek Sakal–ı Åžerifler topluyordu. Bunun için de ülkesinde büyük büyük toplantılar yapıyor, insanlar da sıraya girerek önce Sakal–ı Åžerifleri sonra da baÅŸkanın ellerini öpüyorlardı.
 
Cübbeli Ahmet’in kendisi de Sakal–ı Åžerif’in bir tanesini su dolum tesislerine katarak paketliyor, kutsal su gibi Sinan Erdem Spor Salonu’nda milleti toplayıp adeta kutsal törenler yapıyordu. Bunlara karşı da Görmez Hoca, gazeteye sadece ÅŸöyle demiÅŸti: “EÄŸer Hazret–i Peygamber bu istismarı görseydi bunları yasaklardı.”
 
Bu kadar. Aslında durum daha sert bir tepkiyi de hak ediyordu ama Hoca o narin üslubuyla sadece bu kadarını söylemiÅŸti. Gayet nazik ve nezih bir ÅŸekilde. Ä°ÅŸte Lalagül’de bu söz üzerinden Cübbeli, pervasızca ve edep sınırlarının dışına çıkarak Hoca’ya hakaretler ve iftiralar yaÄŸdırmaya baÅŸladı. Ä°nanılır gibi deÄŸildi.
 
Tabii olay burada bitmedi. Birkaç hafta sonra Cübbeli Ahmet, bu sözlerinden dolayı milletin huzurunda Görmez Hoca’dan özür diledi. Ancak sözlerine koca bir yalanla baÅŸladı. Daha doÄŸrusu bir yalanla baÅŸladığını sonradan öÄŸrendik.
 
Dedi ki; “Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı beni aradı, bu sözleri bana yakıştıramadığını söyledi. Bundan dolayı da ben kendisinden özür diliyorum. Ama fikirlerine reddiye hakkım bakidir.”
 
Yalanı da ÅŸu idi: MeÄŸer Hoca onu hiç aramamış, Mehmet Talu Hoca kendisine gitmiÅŸ ve yaptığının yanlış olduÄŸunu söylemiÅŸ. Oradan da Talu Hoca’nın telefonuyla Görmez Hoca’yı aramışlar. Olay bu ÅŸekilde gerçekleÅŸmiÅŸ ama o, “Görmez, beni aradı” diye yalan söylemekten çekinmemiÅŸti.
 
Aynı röportajda Hoca, DEAÅž terör örgütünü deÄŸerlendirirken, “bunların fiten hadisleri olarak bilinen bazı rivayetler üzerine meÅŸruiyetlerini bina ettiklerini ve fiten hadislerinin de sorunlu olduÄŸunu” söylemiÅŸti. Hoca’nın bununla, en çok uydurma rivayetin fiten hadisleri arasına karıştırıldığını kastettiÄŸini biliyordum. Derslerde defalarca dinlediÄŸim bir ÅŸeydi bu çünkü. Bu derslerinde Süfyani, Kahtani, Yecüc–Mecüc, Dabbetülarz, Mehdi, Mesih gibi kıyamet alametleri arasında ne çok uydurma haberlerin girdiÄŸini söylüyordu her seferinde. Hatta bunu söylerken bize imtihan sorusu olarak yönelttiÄŸi Nuaym b. Hammad‘ın Kitabu’l–fiten’ini kastettiÄŸini de tahmin edebiliyordum. Ama kime anlatacaksın ki bunları. Hem anlatmak için karşında dinlemeye hazır bir insan olması gerekmez mi? Bir iyi niyet, anlamak isteyen biri en azından. Ama yoktu iÅŸte.  Cübbeli bu sözler üzerine Hoca’yı, “Allah’ı, Peygamberi tanımamak”la suçluyordu. Açık bir ÅŸekilde tekfir ediyordu Hoca’yı. Görmez Hoca’nın, Peygamber’in gaybı bilemeyeceÄŸini iddia ettiÄŸini de eklemekten geri durmuyordu.
 
Profesör Söylüyordu Ä°ÅŸte, Yalan mı KonuÅŸacaktı Yani
 
Ve derken Hoca’nın Diyanet’ten ayrılık zamanı yaklaÅŸtı. Artık ciddi ciddi Hoca’nın baÅŸkanlıktan ayrılacağı haberleri medyaya düÅŸmeye baÅŸlamıştı. Cübbeli bu sefer, yanına sabıkalı bir ortak da alarak saldırılarına devam etti. Türkiye’de yüz binlerce insanı maÄŸdur eden, din istismarı yaparak büyüyen sicili bozuk ve aynı zamanda derin bir yapıya sahip olan Ä°hlas grubunu, önce gerçek ehl–i sünnet bir cemaat olarak ilan etti, sonra da onları yanına alarak Hoca’ya karşı yeni bir cephe açtı.
 
Yıllarca biriktirdiÄŸi bütün yalan ve iftiraları ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyor ve en ufak bir vicdan ve adalet kaygısına kapılmadan saldırılarını sürdürüyordu. Bu arada yanına sözüm ona ehl–i sünnetçi (!) bir tarihçi de buldu. O anlamıyordu bu iÅŸlerden ama olsun isminin başında “prof” yazıyordu ya, bu yeterdi. Tetikçilik için de biçilmiÅŸ kaftandı. Bir o koÅŸuyordu TGRT’ye, bir diÄŸeri koÅŸuyordu Lalegül TV’ye.
 
Bu kez Kutlu DoÄŸum Haftası üzerinden saldırıyorlardı Hoca’ya. Güya Diyanet 30 yıldır FETÖ’nün doÄŸum gününü Peygamberimizin doÄŸum günü olarak millete yutturuyormuÅŸ. Aman Allah’ım, bu ne vahim iddiaydı. Peki, bir kanıtları, ispat mahiyetinde bir belgeleri var mıydı? Yoktu ama koca(!) profesör söylüyordu iÅŸte, yalan mı konuÅŸacaktı yani.
 
Ama hayret, Mehmet Görmez Hoca buna cevap verdi. “Bu doÄŸru deÄŸildir, 30 yıldır bunu yapan bir kurumun topluma verecek hiçbir ÅŸeyi olmaz. Diyanet bu iddia ve iftirayı kabul ederse FETÖ ile mücadelede inandırıcılığını kaybeder” dedi.
 
Hoca cevap verdi ama anlaşılan iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Çünkü ona kulak veren kimse yoktu. Kendi ifadesiyle “ne boÄŸazlarına kadar bid’at ve hurafeye bulaÅŸanlar” ona kulak vermeye niyetliydi ne de sümük ve tükürük üzerinden Allah Rasulu’nu anlamaya/ anlatmaya kalkışan, bu seviyesizlik düzeyinde Efendimizi diline dolayan Cübbeligiller…
 
Sonra Görmez Hoca görevinden ayrıldı. Topluma veda etti ve ilmi çalışmalarına geri döndü. Genel olarak Müslümanlar arasında bir hüzün vardı. Ä°nsanlar neden diye soruyorlardı. MaÅŸer–i vicdan rahatsız olmuÅŸtu. Fakat Cübbeli’nin öfkesi dinmemiÅŸti. Hâlbuki muradına ermiÅŸti, artık muzaffer bir eda ile susmasını bekliyordum ama kini çok büyükmüÅŸ demek ki bir türlü yüreÄŸi soÄŸumuyordu. Ya da ona görev verenler, –artık kimse onlar– vurmaya devam etmesini istiyorlardı. Hoca’nın ayrılış sürecinde, Cübbeli ne dedi biliyor musunuz? “Diyanet’in başına Görmez’dan daha tehlikelisi gelmemiÅŸtir” diye bir açıklama yaptı. Kelimesi kelimesine bunu dedi. Ä°nanabiliyor musunuz?
 
Ä°ÅŸin Ä°ki Tarafı 
 
Ben bu tartışmaya, daha doÄŸrusu bitmeyen bu kin ve saldırıya bakınca ÅŸunu görüyorum: Bu, bir din gayreti ve hassasiyetiyle yapılıyor olamaz. Çünkü bu saldırıda en ufak bir dini, ahlaki, ilmi kaygı yok. Olsa olsa ya ÅŸahsi bir meseleyi dert edinmiÅŸtir, bir acısı vardır bir yerlerden. Ya da birilerinden talimat alıyordur. Aynı anda ikisinin olması muhtemel. Bu iÅŸin bir tarafı.    
 
Ä°ÅŸin bir baÅŸka tarafı da ÅŸudur ki onu da söylemesem hakkaniyetli davranmış olmam: Bence Görmez Hoca bütün bunları hak etmiÅŸti. Evet, kesinlikle Cübbeli haksızdı bu itham ve iftiralarında ama Hoca da hak ediyordu bunu. Zira Cübbeli yıllarca, Ä°slam tarihinde hiçbir sapkının kullanmaya cesaret edemeyeÄŸi bir dil ve üslup ile vaaz kürsülerinden bidat ve hurafelerini yaydı. Saymakla bitmeyecek kadar çok olan bu sapkın üslubuna birkaç örnek vermekle yetineyim: Mesela sözde birinden naklettiÄŸi bir menkıbeye sığınarak –haÅŸa– Allah Teâla’yı tuvalet taşı ile konuÅŸturdu. 
 
Konuyla ilgili aldığı ağır eleÅŸtirilere cevap verirken de yine ekranlardan bir ilim adamı (!) edasıyla kaynak gösteriyordu. Ancak büyük bir hevesle verdiÄŸi kaynağın müellifi Ebu Temmâm er–Râzî’nin söz konusu rivayetin sonuna düÅŸtüÄŸü “bu hadis münkerdir    notunu ya bilerek gizliyor ya da onu anlayabilecek ilmî bir yeterliliÄŸie sahip deÄŸildi.
 
Yine kürsülerden, sakal kesmeyi zinadan ve içkiden daha büyük bir haram olarak anlattı. Åžeyhi için “Allah, ete kemiÄŸe büründü, Mahmut diye göründü” dedi.
 
Mesela, “Bir adam kıyamet gününde amelleri tartıldıktan sonra yaka–paça cehenneme götürülürken, “ben NakÅŸibendiye’nin Halidiye kolundanım” derse, görevli melekler onu serbest bırakırlar” dedi. Gün geldi, zenadikenin uydurup Allah Rasulu’ne iftira olarak isnat ettikleri sözleri pervasızca nakletti.
 
BaÅŸka bir gün, Allah Rasulu’nu Hayber’de –haÅŸa– merkeple konuÅŸturdu, baÅŸka bir gün sümük, bevl ve ÄŸayta üzerinden onu anlatmaya kalkıştı. Cübbeli yalnızca Allah Rasulu’ne yalan söz isnat etmekle yetinmedi, aynı zamanda yalan terlik de isnat etti. Nal–i ÅŸerif dediÄŸi terlikleri vaaz kürsülerinden pazarladı, ekrandan insanlara satmaya çalıştı. Ama tüm bunlar olup biterken ne Görmez Hoca ne de başında olduÄŸu Diyanet ve Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu herhangi bir açıklama yapma gereÄŸi duydu.
 
Cübbeli’nin pervasızlığını ve ahlaki kaygı taşımayan saldırılarını anlatırken iÅŸin bu tarafını da zikretmenin gerekli olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
 
Bu Olayın Bize GösterdiÄŸi Bir BaÅŸka Önemli Husus
 
Tabii burada Görmez Hoca’nın, Diyanet kurumunu bir tartışmanın içine çekmemek için herhangi bir müdahalede bulunmadığı ve sustuÄŸu açıktır. Genel ilkeler ve külli asıllar üzerinden yaptığı açıklamalarla aslında üzeri örtük bir ÅŸekilde bu anlayışla mücadele ettiÄŸi de hepimizin malumudur.
 
Bunun yanında Hoca’nın yur içinde ve yurtdışında yoÄŸun çabaları vardı. Diyanet’in mutedil bir Ä°slam anlayışının sesi olması için gecesini gündüzüne kattığına ÅŸahit olduk hep beraber. Düzeltilecek o kadar yanlış, el atılacak o kadar çok sorun vardı ki muhtemelen bunu öncelikli bir mesele olarak görmemiÅŸtir. Yeni bir cephe açmak istememiÅŸtir belki de.  Dolayısıyla bu eleÅŸtirileri hak etti derken, ona biraz haksızlık ettiÄŸimin de farkındayım. Amacım sadece Cübbeli’nin sapkınlığının boyutuna iÅŸaret etmektir. Zira Cübbeli fenomeni, malumat yığınına sahip olup sahih bir usule ve müstakim bir üsluba sahip olmayan insanların, dine faydalı olayım derken nasıl zarar verdiklerini göstermesi bakımından üzerinde çalışılması gereken önemli bir örnektir.
 
Bu olayın bize gösterdiÄŸi bir baÅŸka önemli husus da tasavvufa ilim, usul ve edep eÅŸlik etmediÄŸinde, onun nasıl yıkıcı ve ifsad edici bir noktaya evrileceÄŸidir. Hâlbuki tasavvuf mahza edeptir. Edebi olmayanın tasavvuftan da bir behresinin olmadığı gün gibi ortadadır.
 
Bir baÅŸka önemli nokta da ÅŸudur: Cübbelinin eleÅŸtirilerine sadece Görmez Hoca maruz kalmıyor tabii. Onun bu yıkıcı ve sert hakaretlerine maruz kalanların tamamının masum olduklarını da söyleyecek deÄŸilim. Ama Cübbeli’de usul ve üslup olmayınca diÄŸerleri de hikmetsiz yöntemlerle bir taassup üretiyor ve böylece hikmetten uzak, ifrat ve tefrit olarak adlandırabileceÄŸimiz iki zıt kutup oluÅŸuyor. Bundan da en çok Ä°slam ve Müslümanlar zarar görüyor maalesef.
 
Son olarak da ÅŸunu ifade etmek isterim:
 
Ä°slam’da tartışmanın, eleÅŸtirinin bir ahlakı vardır. Müslümanlar, aralarındaki tartışmalarda bu ahlaki hassasiyeti asla elden bırakmamalıdır. Hatta sadece kendi aralarında deÄŸil gayrimüslimlerle tartışmada bile bu kriteri daima göz önünde bulundurmaları emredilmiÅŸtir. Kavl–i leyyini, hikmeti ve mev’ize–i haseneyi öÄŸütlüyor Rabbimiz. Burada sadece Firavun’a gönderilen Hazret–i Musa’ya Allah Teâla’nın verdiÄŸi emirleri hatırlatmakla yetineyim.
 
Dolayısıyla mü’minlerin hem davet üsluplarında hem de ihtilaflarında daima bir seviyenin gözetilmesi gerekmektedir. Ama maalesef sosyal medyanın yaygınlaÅŸması ve vaaz kürsülerinin bir mevziye dönüÅŸmesi neticesinde bu ilkelere dikkat edilmediÄŸini üzülerek görüyorum. Cübbeli’nin Görmez Hoca’ya yönelik haksız eleÅŸtirilerinde de bu ilkelere zerrece itibar edilmediÄŸi ortadadır. Vesselam.
 
Ömer Faruk Özerdem - Yörünge Dergisi

2 Yorum

  1. Realisr

    Haziran 06, 2019 PerÅŸembe 01:36

    Bu ülkede cemaatler ve tarikatlar bir nevi derebeylik kurup kendi kendilerine bu dinin sahibi biziz diyorlar

  2. Demirkan Kıran

    Haziran 03, 2019 Pazartesi 18:49

    Kaleminize sağlık.Mutedil bir bakış ve seviyeli bir üslup.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.