Özel / Analiz Haber
Dücane Cündioğlu: Hüznün yoksa niçin kendini aç bırakıyorsun?
Follow @dusuncemektebi2
Antik dönemde yapılmış Mısır resimlerine bakıldığında hemen göze bir tuhaflık çarpar: İnsanların başları, kol ve bacakları yandan çizilmiştir, buna mukabil gözleri ve gövdeleri önden... Bu resimlerde insanların başları başka bir tarafa çevrili olsa dahî gözleri hep size bakar. Size, yani bakan kimse ona... Niçin?
Ä°nsanın hangi bölgesi hangi açıdan daha iyi, daha tam görülüyorsa, o açıdan çizildiÄŸi için.
Gözlerin ve gövdenin önden daha kâmilen göründüÄŸüne inanıyordu Mısırlı sanatçılar. BaÅŸların, omuz, kol ve bacaklarınsa yandan...
En azından sanat tarihçileri böyle açıklıyorlar.
Uzmanların açıklamakta zorluk çektikleri husus ise, ayakların her ikisinin de iç taraftan göründükleri biçimiyle çiziliyor olması.
* * *
Farklılıkların sebebi bilgi veya beceri eksikliği olabilir mi?
Aslâ!
Mesele en nihayet bir tercih, bir tavır meselesi.
Kemâli küll''de deÄŸil cüzlerde, bütünde deÄŸil parçalarda bulmak, ve her cüzü kemâliyle göstermek, iÅŸte bütün mesele!
Alimlerimiz ''güzel''i tarif sadedinde, “Cemâl kemâldedir” derlerdi. Yani eksik olan güzel olmaz, güzel görünmesi için, tam olmalı, kâmil olmalı, eksiklik ve kusurdan uzak bulunmalı.
Eksikten, nakıstan güzel olmaz. Bu nedenle kendilerini bütün hâlinde algılamayı beceremediÄŸimiz cüzleri güzel bulmayız. Tamamlanmalarını, kemâle ulaÅŸmalarını isteriz.
Mısırlılar gözün ancak önden bakıldığında kâmilen görülebileceÄŸine inanıyorlardı.
Kâmilen gösterdiklerinde ise cemâlin zuhur edip seyrin de kemâl bulacağını düÅŸünüyorlardı.
* * *
Bir Hak dostuna “Efendim, nedir bu yaÅŸamın anlamı? Biz bu dünyaya niçin gönderildik?” diye sorduklarında ÅŸöyle cevap vermiÅŸ:
— “Kemâli bulmak, cemâli görmek için...”
''Kulluk'' (ubudiyet) kavramının bundan daha açık bir tanımı var mıdır, bilemiyorum.
Arifler, “li-ya''budûnî” (bana kulluk etmeleri için...) ibaresini, bu gerekçeyle “li-ya''rifunî” (beni bilmeleri için...) ÅŸeklinde tefsir ve tevil ederler.
Yani maksad, marifetullah''tan ibarettir. Hakka ve hakikate agâh olmaktan...
Gerisi teferruattır.
Kemâli bulmak ise, sakın karıştırılmaya, tekemmül etmek deÄŸil, bilâkis tekâmül etmek demektir. Bu nedenle cemâl (güzellik), olan''ın deÄŸil, oluÅŸ''un tezahürüdür.
Sözün özü, cemâl, hakikatte ne görenin, ne görülenin, bizâtihi görüÅŸün âlâmetidir.
* * *
Yalnızlık, ve dahî tek başınalık, aynadan mahrumiyetin bir baÅŸka ifadesi.
Ne büyük elemdir insanın kendini göremeyiÅŸi.
Nereye baksa boÅŸluk... her yerde...
DüÅŸmeye görsün insan, kemâli de, cemâli de dışarıda aramaya baÅŸlar. BütünlüÄŸü. Kendisine eklemlenebileceÄŸi bir bütünlüÄŸü.
Hiç kimse bir bütüne sahip olamaz oysa!
KiÅŸi bir bütüne ancak aid olabilir.
Dışında fazlalık olarak kalacağımız tamamlanmış bir bütünlüÄŸü deÄŸil, bilâkis, eklemlenemediÄŸimiz takdirde eksik kalacağına inandığımız bir bütünlüÄŸü ararız. Yani hakikatte yine bizim gibi eksik kalmış büyükçe bir parçayı...
Hep bir parçayı.
* * *
— “Gerçek olduÄŸumu hissetmem için birinin bana ulaÅŸmasını bekliyordum.” (Ingmar Bergman, Yüzyüze, 1976)
Bensiz her bütün eksiktir.
Tıpkı anne ile yavrusu gibi...
Ayrı kaldıkları takdirde hangisi tamdır?
Yanyana geldiklerinde hangisi fazladır?
Ä°ÅŸte bir kliÅŸe: Bir bütünün iki yarısı.
Ä°nsan algısı iki parçalı bir bütünü bütün olarak tasavvur edemez.
Bütünün tecessüm edebilmesi için en az üç parçası olması gerekir. Üç buûdu.
Göz hep üçüncü buûdu arayacaktır. Çâresiz.
* * *
Peki ikonalar?
Ä°konalar iki boyutlu. Üçüncü boyuttan yoksun. Derinlikten. Dolayısıyla güzellikten.
Batılı göz nezdinde böyle. Ratio nezdinde.
Eksik bulunan o üçüncü boyutun nerede arandığı önemli. Pavel Florenski, okurlarına, derinliÄŸin arkaplanda deÄŸil, önplanda aranmasını önerir. Ä°konanın önünde diz çökeni de içine alacak bir hacimden.
Ä°konalar sade seyirlik objeler olarak yapılmazdı. Estetik algının deÄŸil, vecdin nesnesiydi. Ritus''un. Hayâlin. Yani gözün deÄŸil, kalbin.
Ä°ÅŸlevi vardı, hâlâ da var. Bu nedenle Kant''ın ''güzel''in o ünlü faydadan, yani iÅŸlevden âri oluÅŸ (ohne-zweckmässigkeit) ilkesini çiÄŸnemeyi inatla sürdürürler.
Ä°konanın önündeki mümin kendini seyreden deÄŸil, seyredilen olarak idrak eder. Bakan deÄŸil, bakılandır. Fayda uman. Ä°steyen. Dua eden.
Ä°konanın içinde deÄŸil, önünde yer alır.
Diz çöken mümini olmaksızın her ikona eksiktir.
HerÅŸey mabedde tamamlanıp kemâline erer. Dua sırasında.
Duaya ihtiyaç olmasaydı, ne ikonaya ne, mümine ihtiyaç olurdu.
Ä°kisini bir bütün kılan duadır. Eylemin kendisi yani.
* * *
Ey talib, Hira''sız din, itikafsız Ramazan olmaz.
Kalabalıkların arasındayken Tanrı''nın seninle ne işi olabilir?
“Tanrı konuÅŸmak için yalnız olanları seçer!” diye uyarmıştım seni, hatırlamıyor musun?
Ä°çine çekilmen gereken bir kendiliÄŸin bile yok. Bir sığınağın. Bir maÄŸaran. Tek başına için için aÄŸlayabileceÄŸin bir odan.
Hüznün yok çünkü.
Madem mahzun deÄŸilsin ey talib, niçin kendini aç bırakıyorsun?
Henüz yorum yapılmamış.