Güncel
Gökhan Özcan'ın kaleminden: Çarkıfelek
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
Hiç kimsenin beklemediÄŸi bir anda durdu ve “Siz her ÅŸeyi biliyorsunuz!” diye bağırdı caddedeki kalabalığa. Ä°rkildi oradaki herkes. Hiç bilmedikleri bir ÅŸeydi bu!
Issızlık sadece hiç kimsenin bulunmadığı bir yerde olur sanıyoruz. Kimileri için boÄŸucu bir kalabalığın içinden daha iyi bir yer bulunamaz oysa, ıssızlığı iliklerine kadar yaÅŸamak için.
Sadece bilmediÄŸi yerlerde dolaşırken kaybolduÄŸunu düÅŸünürüz çoÄŸumuz insanların. Bütün ömrünü geçirdiÄŸi yerlerde kaybolup gitmiÅŸtir oysa niceleri.
En çok, konuÅŸacak hiç kimsesi olmayan insanların yalnızlık yaÅŸadığına inanırız. Oysa, etrafında ona kulak verecek bir çok kiÅŸi olduÄŸu halde, kendini söyleyecek hiçbir ÅŸeyi kalmamış gibi hissedenlerdir asıl yalnız olanlar.
“...ÅŸehir dışındaki eve varıp trafik gürültüsünü arkamızda bırakınca veya ormanda oturup insanın bitimsiz baÅŸarısının tüm sesleri silinince burası ne kadar sessiz ve huzurlu, deriz. Rüzgârda kımıldanan aÄŸaçlar ile kuÅŸ ÅŸakımaları dışında bir ÅŸey iÅŸitmeyiz ve buna ormanın sessizliÄŸi deriz. Åžayet bu, kış ortasında durgun bir günse bu kadarı bile duyulmaz. BaÅŸka bir deyiÅŸle sessizlik ortama bir ÅŸey yapar ve ortam aracılığıyla bizi de etkiler. Tüm sesler anla baÄŸlantı halindedir, ÅŸimdiyle iliÅŸkilidir ki ÅŸimdi, deÄŸiÅŸmektedir, oysa sessizlik deÄŸiÅŸmezlikle baÄŸlantılıdır ve sessizlikte zaman yoktur. O hem sonsuzluk hem de hiçliktir ki bunlar bir madalyonun iki yüzüdür” diye yazmış Karl Ove Knausgaard, ‘Sonbahar’da.
DüÅŸünün; bütün gücünüzle hayatın dev çarkıfeleÄŸini çevirdiniz ve o bir daha hiç durmadı!
“Ben bildiklerimi bir söylersem neler olur biliyor musunuz?” diye bağırdı sonra caddedeki deli. Merak kesildi kalabalık. “Hiç!” dedi sadece.
Mezuraların, cetvellerin, baÅŸka ölçüm cihazlarının boyunu ölçemeyeceÄŸi büyüklükte duyguları olabilir insanın. Kendini bütün gövdesiyle bir türlü içine sığdıramadığı denizleri olabilir. Evet, evinin nerede olduÄŸunu unuttuÄŸu zamanları olabilir bir insanın. Batan günle doÄŸup, doÄŸan günle battığı acayip zamanları... Dünya her zamanki gibi dönüp durduÄŸu halde, insanlar da onunla birlikte dönüp durduÄŸu yerde, biri, birimiz, bir günün önemsiz bir kıvrım yerinde, herkesin uzağında bir köÅŸede surat asıp dünyayla birlikte dönmeyebilir. Böyledir insan deÄŸil mi, ÅŸaşırtıcıdır, tuhaftır, güneÅŸli havada aniden bastıran bir saÄŸanak gibidir bazı halleri, sonuna bir türlü gelemediÄŸimiz bir roman gibi... Hangimiz, bütün ömrümüzü geçirebiliriz sözlükteki eni boyu belli bir tarifin içinde, hiç dışına çıkmadan, tek bir gün bile? Kendimize bile hiç benzeyemediÄŸimiz ve buna kendimizin bile çok ÅŸaşırdığımız günlerimiz, anlarımız yok mu hepimizin? Parlayan bir yıldız, sönen bir yıldız, kayan bir yıldız gibi... Daima sonsuz kalan bir gökyüzünde...
“uzattım ellerimi/ çok uzaklara gitmiÅŸ/ yıldızları düÅŸürmüÅŸ gelirken/ yıldızsız kalınca gece/ uyunur/ tavanı yok siyah gök/ sırtüstü yere yattım/ tavansız göÄŸe düÅŸüyorum” diyor merhum Asaf Halet Çelebi, o çok kendine özgü ÅŸiirlerinden birinde.
“Bilen bilmeyene anlatsın” diye gayet iÅŸe yarar bir formülü vardı eskiden insanlığın. O formül ÅŸimdilerde pek iÅŸe yaramıyor. Çünkü bu zamanda olay bildiÄŸini zannedenlerle bilmediÄŸini kabul etmeyenler arasında geçiyor.
Yok zihninde soracak doÄŸru dürüst tek bir soru bile, söyle ne yapacaksın cebinde biriken bunca soru iÅŸareti ile?
Henüz yorum yapılmamış.