Güncel
İsmail Kılıçarslan: Kızamık şekeri yahut iki İsmail’den biri
Follow @dusuncemektebi2
İsmail Kılıçarslan- Yeni Şafak
Eskiden kolay ölünürdü. Zatürreden, tifodan, “iskorpitten”, sıtmadan, veremden…
Arabada BektaÅŸi deyiÅŸleri dinleyerek yolculuk ettiÄŸimiz dostumla ben, kolayca ölünen zamanlarda büyümüÅŸ son çocuklardık. Ä°stanbul iftarını etmiÅŸ, teravihten çıkmış, sahura doÄŸru akıyordu ağır ağır. Ä°ki dostun, tam da olması gerektiÄŸi gibi, dertleÅŸerek ilerlediÄŸi güzel bir Ä°stanbul gecesiydi.
O yokuÅŸa geldik. Dostum dedi ki “Fukara mahallemizde araba namına hiçbir ÅŸey olmadığı için annem beni sırtında 3 saat taşıyarak getirmiÅŸti hastaneye. Ä°ÅŸte ÅŸurada, yokuÅŸun tam ortasında ‘yoruldum yavrum, az bir soluklanayım’ dediydi. Soluklana soluklana büyüttü bizi annelerimiz.”
Zaten bildiÄŸim, zaten yaÅŸadığım pek çok öyküden biriydi anlattığı. Yine de, “belki henüz anlatmak istedikleri vardır” diye düÅŸünerek sordum. “Kaç yaşındaydın abi?”
Biraz düÅŸündü. Zihnini yokladı: “6,5 yaşındaydım. Ä°smail öleli 6 ay olmuÅŸtu.”
Aramıza bir ölü kardeÅŸ girivermiÅŸti usulca. Susmakla, anlatması için bir ara soru daha sormak arasındaki sarkaca tutundum bir süre. “Ä°smail neden öldü abi?” diye sordum sonra.
“Kızamıktan” dedi, “eskiden kızamıktan insan ölürdü. Ä°laç milaç yok ki. Kızamık ÅŸekeri alırsın aktardan. Onu kaynatır içirirsin. Hepsi oydu.”
Hepsi oydu. En azından “bazılarımız” için hepsi oydu.
1971 doÄŸumluydu dostum. Yani o altı yaşındayken öldüyse Ä°smail, senelerden 1977 idi. Bana “ölür bu” dedikleri sene yani.
Annem beni kucağına alıp köye gitmiÅŸ o yaz. Tarlada tabanda babasına yardımı dokunacak. AyçiçeÄŸinin, buÄŸdayın, nohutun harmanı olacak.
Sabahtan kalkılıp tarlaya gidilirmiÅŸ. Annem beni sırtına sıkıca sarar, öÄŸlene kadar sırtında gezdirir, öÄŸlen karnımı doyurup bir gölgeliÄŸe yatırırmış.
Gölgelik dememe bakmayın. Ankara’nın bozkırında aÄŸacı kim bulmuÅŸ da biz kaybedelim? Varsa ufarak bir kaysı, viÅŸne falan onun altına… Yoksa yere üç çubuk çatıp üzerine bürgü koyup ilkel bir cibinlik yaparak.
Kızamık olmuÅŸum ben o yaz. Dostumun Ä°smail’i gibi… “Ölür bu” demiÅŸler.
Bunu bir kez söylemiÅŸtim. Yine söyleyeyim: Eskiden kolay ölünürdü.
AteÅŸim düÅŸmemiÅŸ, lekeler artmış. “Ölür bu” demiÅŸler tekrar.
Size bu “ölür bu” kalıbını nasıl anlatsam bilmem ki? Anadolu köylüsü, ahırdaki danasına, ağıldaki kuzusuna, kümesteki tavuÄŸuna söylediÄŸi kayıtsızlıkla söyler bu cümleyi: “Ölür bu.” 60 yıl komÅŸuluk ettiÄŸi dostuna, kırk yıl kocalık ettiÄŸi karısına, onu büyüten babasına, kundaktaki torununa bakıp verir hükmü: “Ölür bu.”
Annem sımsıkı sarılmış bana. “Ölecekse Ankara’da ölsün benim bebem” diyerek düÅŸmüÅŸ yola.
Sami Ulus Hastanesi’ne götürmüÅŸler beni. “Ölecek mi?” diye sorarak teslim etmiÅŸler doktora.
ÖlmemiÅŸim.
Niye ölmediÄŸimi anlamam içinse 42 sene geçmesi gerekmiÅŸ aradan. Gücü her ÅŸeye yeten Yüce Rabbimiz o yaz “iki Ä°smail’den biri kalsın” demiÅŸ bence; “biri kalsın ki o yokuÅŸtan geçerken kardeÅŸini hatırlayan o kulum Ä°smaillerin geride kalanına bakıp ‘ÅŸükür, adı Ä°smail olan bir kardeÅŸim daha var iÅŸte’ desin.”
Eskiden kolay ölünürdü. Zatürreden, tifodan, “iskorpitten”, sıtmadan, veremden… Eskiden dost kolay bulunurdu. KardeÅŸ bulmaksa hep zordu. “KardeÅŸlikle hayatta kalmak” ise en zoruydu.
O yokuÅŸtan öylece inerken, o yaz biri ölen, biri ölmeyen iki Ä°smail’den biri olarak dostuma dönüp mahcubiyetle “kabul edersen ben kalmışım geride abi” dediÄŸim de doÄŸrudur böylece.
Henüz yorum yapılmamış.