Sosyal Medya

Güncel

Abdurrahman Dilipak- Ve Yuhanna Vahyi’nde tarihin sonu

Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit



AÅŸağıda alıntıladıklarımı bilelim ki, Hristiyanların ellerindeki kitapta kendileri hakkında ya da dünyanın gidiÅŸatı hakkında ne yazıyor bilelim. Bilelim ki, nasıl tedbir alacağımıza iliÅŸkin bir fikrimiz olsun..
 
Ä°ncil’in Yuhanna vahyi, dünyanın sonunu, kıyamete doÄŸru giden günleri anlatır. Ä°ncil’in bu bölümünde anlatılanlar büyük ölçüde Ege bölgesindeki 7 kilise ile iliÅŸkilendirilir. Yani bu olayların yaÅŸanacağı kabul edilen coÄŸrafya bizim merkezinde yer aldığımız coÄŸrafyadır. Bu da, bu konunun ehemmiyetini artırıyor. Buyurun birlikte okuyalım:
 
“Yedi melek ellerindeki yedi borazanı çalmaya hazırlandı. Birinci melek borazanını çaldı. Kanla karışık dolu ve ateÅŸ oluÅŸtu, yeryüzüne yaÄŸdı. Yerin üçte biri, aÄŸaçların üçte biri ve bütün yeÅŸil otlar yandı. Ä°kinci melek borazanını çaldı. Alev alev yanan, daÄŸ gibi büyük bir kütle denize atıldı. Denizin üçte biri kana dönüÅŸtü. Denizdeki yaratıkların üçte biri öldü, gemilerin üçte biri yok oldu.
Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten meÅŸale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine ve su pınarlarının üzerine düÅŸtü.  Bu yıldızın adı Pelin’dir. Suların üçte biri pelin gibi acılaÅŸtı. AcılaÅŸan sulardan içen birçok insan öldü. Dördüncü melek borazanını çaldı. GüneÅŸin üçte biri, ayın üçte biri, yıldızların üçte biri vuruldu. Sonuç olarak ışıklarının üçte biri söndü, gündüzün ve gecenin üçte biri ışıksız kaldı.  Sonra göÄŸün ortasında uçan bir kartal gördüm. Yüksek sesle ÅŸöyle bağırdığını iÅŸittim: “Borazanlarını çalacak olan öbür üç meleÄŸin borazan seslerinden yeryüzünde yaÅŸayanların vay, vay, vay haline!”
 
“Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem olduÄŸunu gördüm. GüneÅŸ keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay baÅŸtan aÅŸağı kan rengine döndü. Ä°ncir aÄŸacı, güçlü bir rüzgarla sarsıldığında nasıl ham incirlerini dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düÅŸtü. Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her daÄŸ, her ada yerinden sökülüp alındı. Dünya kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, özgürü kölesi herkes maÄŸaralara, daÄŸlardaki kayaların arasına gizlendiler. DaÄŸlara, kayalara, ‘Üzerimize düÅŸün!’ dediler, ‘Tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu’nun gazabından saklayın bizi! Çünkü onların gazabının büyük günü geldi. Buna kim dayanabilir?”
 
“Ardından Tanrı’nın gökteki tapınağı açıldı, tapınakta O’nun AntlaÅŸma Sandığı göründü. O anda ÅŸimÅŸekler çaktı, uÄŸultular, gök gürlemeleri iÅŸitildi. Yer sarsıldı, ÅŸiddetli bir dolu fırtınası koptu.”
 
“Kuyu’nun dumanından güneÅŸ ve hava karardı. Dumanın içinden yeryüzüne çekirgeler yaÄŸdı. Bunlara yeryüzündeki akreplerin gücüne benzer bir güç verilmiÅŸti. Çekirgelere yeryüzündeki otlara, herhangi bir bitki ya da aÄŸaca deÄŸil de, yalnız alınlarında Tanrı’nın mührü bulunmayan insanlara zarar vermeleri söylendi. Bu insanları öldürmelerine deÄŸil, beÅŸ ay süreyle iÅŸkence etmelerine izin verildi. Yaptıkları iÅŸkence akrebin insanı soktuÄŸu zaman verdiÄŸi acıya benziyordu. O günlerde insanlar ölümü arayacak, ama bulamayacaklar. Ölümü özleyecekler, ama ölüm onlardan kaçacak.”
 
 “Çekirgelerin görünümü, savaÅŸa hazırlanmış atlara benziyordu. BaÅŸlarında altın taçlara benzer baÅŸlıklar vardı. Yüzleri insan yüzleri gibiydi. Saçları kadın saçına, diÅŸleri aslan diÅŸine benziyordu.  Demir zırhlara benzer göÄŸüs zırhları vardı. Kanatlarının sesi savaÅŸa koÅŸan çok sayıda atlı arabanın sesine benziyordu. Akrebinkine benzer kuyrukları ve iÄŸneleri vardı. Kuyruklarında, insanlara beÅŸ ay zarar verecek güce sahiptiler. BaÅŸlarında kral olarak dipsiz derinliklerin meleÄŸi vardı. Bu meleÄŸin Ä°branice adı Avaddon, Grekçe adıysa Apolyon’dur.”
 
“Ses, elinde borazan olan altıncı meleÄŸe, ‘Büyük Fırat Irmağı’nın yanında baÄŸlı duran dört meleÄŸi çöz’ dedi. Tam o saat, o gün, o ay, o yıl için hazır tutulan dört melek, insanların üçte birini öldürmek üzere çözüldü. Atlı ordularının sayısı iki yüz milyondu, sayılarını duydum. Görümümde atları ve binicilerini gördüm. AteÅŸ, gökyakut ve kükürt renginde göÄŸüs zırhları kuÅŸanmışlardı. Atların baÅŸları aslan başına benziyordu. Ağızlarından ateÅŸ, duman, kükürt fışkırıyordu. Ä°nsanların üçte biri bunların aÄŸzından fışkıran ateÅŸ, duman ve kükürtten, bu üç beladan öldü. Atların gücü ağızlarında ve kuyruklarındadır. Yılanı andıran kuyruklarının başıyla zarar verirler. Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiÅŸ olanlar, kendi elleriyle yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen, iÅŸitemeyen, yürüyemeyen altın, gümüÅŸ, tunç, taÅŸ, tahta putlara tapmaktan vazgeçmediler. Adam öldürmekten, büyü, fuhuÅŸ, hırsızlık yapmaktan da tövbe etmediler.”
 
“Sonra on boynuzlu, yedi baÅŸlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, baÅŸlarının üzerinde küfür niteliÄŸinde adlar yazılıydı. GördüÄŸüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, aÄŸzı aslan aÄŸzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi. Canavarın baÅŸlarından biri ölümcül bir yara almışa benziyordu. Ne var ki, bu ölümcül yara iyileÅŸmiÅŸti. Bütün dünya ÅŸaÅŸkınlık içinde canavarın ardından gitti. Ä°nsanlar canavara yetki veren ejderhaya taptılar. ‘Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaÅŸabilir?’ diyerek canavara da taptılar.
 Canavara, kurumlu sözler söyleyen, küfürler savuran bir ağız ve kırk iki ay süreyle kullanabileceÄŸi bir yetki verildi. Tanrı’ya küfretmek, O’nun adına ve konutuna, yani gökte yaÅŸayanlara küfretmek için aÄŸzını açtı. Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verildi. Canavar her oymak, her halk, her dil, her ulus üzerinde yetkili kılındı. Yeryüzünde yaÅŸayan ve dünya kurulalı beri boÄŸazlanmış Kuzu’nun yaÅŸam kitabına adı yazılmamış olan herkes ona tapacak. Kulağı olan iÅŸitsin!” 
 
“Bundan sonra baÅŸka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu. Ä°lk canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü ve orada yaÅŸayanları ölümcül yarası iyileÅŸen ilk canavara tapmaya zorluyordu. Ä°nsanların gözü önünde, gökten yere ateÅŸ yaÄŸdıracak kadar büyük belirtiler gerçekleÅŸtiriyordu. Ä°lk canavarın adına gerçekleÅŸtirmesine izin verilen belirtiler sayesinde, yeryüzünde yaÅŸayanları saptırdı. Onlara kılıçla yaralanan, ama saÄŸ kalan canavarın onuruna bir heykel yapmalarını buyurdu. Canavarın heykeline yaÅŸam soluÄŸu vermesi için kendisine güç verildi. Öyle ki, heykel konuÅŸabilsin ve kendisine tapmayan herkesi öldürebilsin. Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin saÄŸ eline ya da alnına bir iÅŸaret vurduruyordu. Öyle ki, bu iÅŸareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir ÅŸey satın alabilsin, ne de satabilsin. Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666’dır.”
 
Bakın, bunların öfkeleri ve ihtirasları kadar büyük bir korkuları var. Öfkeleri, ihtirasları ve korkuları gözlerini kör etmiÅŸ. Bunlar Kızılderilileri öldürüp, kara derilileri köleleÅŸtirdikleri gün de böyleydiler. Kendi aralarında 100 yıl savaÅŸtılar. VahÅŸette sınır tanımadılar, kendi kardeÅŸlerini bile acımadan öldürdüler. “VahÅŸi Avrupalı” yeniden aslına rücu ediyor sanki! Gelecekleri varsa görecekleri de var!
 
Selâm ve dua ile. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.