Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İhsan Fazlıoğlu: Söz ola sıhhati müspet istikameti muhkem

Cehâlet kelimesinin kökü olan, 'c-v-l', dönmek, dolaşmak, amaçsızca ve nereye gittiğini bilmeksizin daireler çizerek endişeyle gezinmek; ilim kelimesinin kökü olan 'i-l-m' ise, nişan, yol işareti, alâmet gibi anlamlara sahiptir.



Her iki kelimenin anlamı, köklerini çöl ile bedevî arasındaki günlük iliÅŸkilerde bulur. Bu nedenle, ilim esas itibariyle, çölde yol almak, dolayısıyla hayatta kalmak için takip edilmesi gereken yol iÅŸaretlerine, bir bütün olarak bir hat/çizgi oluÅŸturan alametlere -göre yol almak demek iken, cehalet, habersiz kalınıldığında ölümle sonuçlanabilecek, bir hat oluÅŸturan yol iÅŸaretlerinin rehberliÄŸinin kaybedilmesi demektir ki, yol iÅŸaretlerini kaybetmek, çölde başıboÅŸ dönüp durmak, kısır bir döngünün içerisinde yuvarlanıp yok olmak anlamına gelir.
 
Kadim felsefe-bilim mirasımızın temel kavramlarından bu iki kelimenin yol, yol iÅŸareti, yol almak gibi merkezinde yol'un bulunduÄŸu birçok yan-kavramla iliÅŸkisi, yukarıdaki açıklamaların ışığında, izahtan varestedir. Bu nedenle, kudema nezdinde, bilgi'nin sıhhati yanında istikameti de önemlidir. KiÅŸi'nin aklını karıştıran, dolaÅŸtıran, yolsuz ve yönsüz; amaçtan, maksattan mahrum haberdar oluÅŸlar, bilgi deÄŸil, cehaleti, dolaşıklığı artıran malumatlardır. Söylenen, dile getirilen herhangi bir sözün sıhhati yanında, istikameti yani söylenen kiÅŸileri, muhatabları nereye taşıdığı da ihmal edilemeyecek bir öneme sahiptir. Açıktır ki, cahiller yani aklı dolaşıklar yol alamazlar; yola koyulamazlar, bir menzile varamazlar; âlimler, bilginler ise ol kiÅŸilerdir ki, bir iz'den bir iz'e ulaşır; bir maksada vasıl olurlar.
 
Bilgi'nin istikametle olan iliÅŸkisi, düÅŸünce/tefekkür, nazar/theoria gibi aklın pek çok eylemiyle de alakalıdır. Kudema, tefekkürü tertip yani düzen, nazarı ise aklın bilinenler-den bilinmeyenler-e hareketi, nazm'ı ise bir ipe sıra üzre dizilen inciler ÅŸeklinde tanımlamıştır. Bütün bu tanımlamalarda hep bir yol ve yön, bir tarik/menhec ve maksad/cihet, kısaca istikamet vardır. Yalnızca bilgi deÄŸil amel/eylem de böyledir: Ä°nsan hatt-i müstakim'de bilgi devÅŸirirken sırat-i müstakim'de de yürür yani eyler. Eslaf bu muhtevayı farklı bir deyiÅŸle de dile getirir: Nazar'da dikkat (dakiku'n-nazar) bilgiye, hal'de rikkat (rakiku'l-hal) amele istikamet verir.
 
Öyleyse en nihayetinde bilmek, hakkında olduÄŸu konu için bir yol alış, bir menzile varıştır; öne doÄŸru bir harekettir; kadim'in takaddümüdür. Bu nedenledir ki, Türkçemizde her eylem bilmeyi ÅŸart koÅŸar: Yap-a-bil-mek için bilmek gerekir; öyle ki bil-e-bil-mek için bilmek olmaz ise olmaz bir koÅŸuldur. Bilginin mündemiç olmadığı, derinliklerinde yer almadığı her eylem dolaşır; mündemiç olduÄŸu, derinliklerinde yer aldığı her eylem ise içerisinde bir istikamet taşır; sahibini bir yere ulaÅŸtırır. Örnek olarak, vatan sevgisi, sevgi kelimesinin doÄŸası gereÄŸi, ihsas'a iliÅŸkin bir eylemdir; bu eylemi idrak'in alanına taşımak; ya da idrak'i ihsas'a indirgemek hem bilginin sıhhatini hem de istikametini bozar; dolaÅŸtırır. Ä°ÅŸte tam da bundan dolayı, hem vatanı sevenler hem de yerenler, bu sevgi ve yergilerini ihsastan idrake taşıdıklarında, bilgiyi de sevgi ve yergi'ye bulaÅŸtırdıklarında her ÅŸeyi dolaÅŸtırırlar; hem sıhhati hem istikameti kaybederler. Çünkü ihsastan idrake taşındığında bilgisiz sevgi ihmale, bilgisiz yergi ihanete neden olur. Benzer durum tarih için de geçerlidir; tarihi sevenler ile yerenler, yine bu sevgi ve yergilerini ihsastan idrake taşıdıklarında konuyla ilgili tasavvurlarının ve tasdiklerinin hem sıhhatini hem de istikametini kaybetmeye mahkumdurlar. Tasavvur ve tasdikteki sıhhat ile istikamet ne sevgi ne de yergiyle, kısaca ihsasla deÄŸil, ancak ve ancak idrakle, dolayısıyla bilgiyle kazanılır. Tarihi/vatanı sevenler ve yerenler ile tarihi/vatanı bilenler arasındaki en temel fark budur; ve ancak ve ancak bilenlerin bilgisi, sevgi ve yergi'ye temel teÅŸkil ederse, bir istikamet hasıl olabilir; tersi durumda hem sevenler hem de yerenler dolaşıp dururlar; ya ihmale ya da ihanete neden olurlar. Ä°yi niyete gelince, sevgi ve yergideki iyi niyete cehalet eÅŸlik ediyorsa, cehenneme giden yolların taÅŸlarını döÅŸemeye yarar; bilgi eÅŸlik ediyorsa ihlasa, samimiyete inkilab eder. Bilgi'nin, idrak'in gerekli olduÄŸu yerde sevgi ve yergisine, ihsasına göre eyleyen kiÅŸi, kudemanın deyiÅŸiyle ahmaktır; ve Åžükrullah'ın güzel ifadesiyle, "bir milleti mahveden yöneticilerinin ve bilginlerinin ahmaklığıdır".
 
DüÅŸünce/tefekkür, hiçbir zaman, parlak sözcükleri, kavramları, terimleri yan yana koyup cümle kurmak; parlak cümleleri, önermeleri alt alta koyup çıkarım yapmak deÄŸildir. Tanım üzerinden tasavvur üretmeyen bir kavram, kanıt üzerinden tasdik üretmeyen bir önerme, idraki deÄŸil, yalnızca ihsası besler. Öte yandan, bir düÅŸüncenin/fikrin sıhhati, hakkında olduÄŸu vakıaya mutabakatı/uygunluÄŸu ise, sıhhati insanları nereye taşıdığı, ne türlü bir yol ve yön verdiÄŸiyle alakalıdır. Ä°nsanın aklını dolaÅŸtıran, baÅŸka bir deyiÅŸle, hissi besleyen, hayalî tahrik eden, vehmî zenginleÅŸtiren bir söylem, sıhhati ve istikameti olmayan karmaşık bir yumaktır; felsefî bir deyiÅŸle retoriktir. Ä°drake has bir kavram hoÅŸa gitmemeli, korkutmamalı, tasavvur vermeli; idrake iliÅŸkin bir önerme hoÅŸa gitmemeli, ürkütmemeli, yargı vermeli. DüÅŸünceden kurulu bir söylem ise, idraki acıtmalı; muhatabını beraberce eÄŸlenmeye deÄŸil, birlikte yürünecek bir yola davet etmeli. Sofist ile filozof'un, cahil ile âlim'in en temel farkı budur; birisi kavramlarla heyecan veren hayaller çizer, diÄŸeri tasavvurlar üretir; birisi cümlelerle vecizeler yaratır; diÄŸeri yargılar kurar. Birisi çölde dolaÅŸtırır; serap'ın yarattığı vahalarla oyalar; diÄŸeri bir ÅŸehre/medine'ye ulaÅŸtırır; vakıayla, hakikatle muhatap kılar.
 
KiÅŸi neyi severse sevsin, neyi yererse yersin; neye inanırsa inansın, neyi inkar ederse etsin, kısaca ne ederse etsin bilerek etsin. Çünkü ed-e-bil-mek, bilmektir. Kudemanın dediÄŸi gibi, "Evrende en deÄŸerli insandır; insanda en deÄŸerli akıldır; aklın deÄŸeri bilmesindedir; bilmenin deÄŸeri ise adaletle eylemesindedir". Yine eslafın iÅŸaret ettiÄŸi üzere: "Kinâye te'vili, mecâz tefsiri talep eder; hakikate gelince o yalnızca ilim ister. O ilim ki, muhatabına bir istikamet verir". Ä°stikametsiz bütün deyiÅŸler/söylemler yalnızca idare etmektir yani aklı dolaÅŸtırmak. 
 
Anlayış Dergisi, (Sayı 29), Kasım 2005 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.