Cezayir’in Bağımsızlık Savaşında Çarşaf
“Bir ülkenin zenginliği, o ülkenin zulmüne mazeret teşkil etmez” diyen Fanon’a göre, “Sömürgeciliğin ölümü, hem sömürgenin hem de sömürgecinin aynı anda ölümüdür.”
Cezayir’deki sömürgeleştirme zulmüne karşı mesleğiyle, kalemiyle mücadele eden bu öfkeli adam kendisini bir Cezayirli olarak görür ve nihai amacını satırlara dökerken “Bizim Cezayir olarak istediğimiz…” diye başladığı cümleyi “sömürgenin arkasındaki insanı keşfetmek; bizi boğan ve sessizliğe mahkûm eden bir sistemin hem kurucusu hem kurbanı olan insanı!” diyerek noktalar.
Frantz Fanon, Cezayir bağımsızlık mücadelesinde toplumun orijinalliğini tahribe memur olarak kendini gören iktidarların, milli gerçeği uzaktan veya yakından hatırlatmaya yetecek olan varoluş şekillerini, ne pahasına olursa olsun darmadağın etmekle vazifeli Fransız idarecilerin ilk olarak çarşafa hücum etmelerinin tesadüfi bir tavır olmadığı görüşündedir. Günün şartları göz önüne alındığında Cezayir’deki Fransız idarecilerin, Cezayir kadınının toplumsal statüsünün sembolü olarak kabul edilen çarşafa var güçleriyle saldırmaları ve onu yok etmeye çalışmaları, daha öncesinde “Arap bürolarının” ve “yerli işler uzmanlarının” işbirliği yaptığı “sosyolog” ve “ırk bilimcilerin”araştırmalarından ortaya çıkmış bir bilinçli harekettir. Bu bilinçli hareket kendisini teorik alandan pratik alana kaydırdığı aşamada, sömürgeci ilk hareket mantığını “kadınları elde edelim gerisi kolay” olarak formüle eder.
Kimliksizleştirme ve buna bağlı olarak da kişiliksizleştirme çalışmalarında teorik alt yapı formülüne uygun olarak sömürgeci “beyaz adam” ilk olarak saldırı merkezine, Cezayir kadınını ve onu tüm yabancı gözlerden, kötü bakışlardan koruyan, dini ve milli özellikler taşıyan çarşafı hedef alır. Fransız sömürge mantığı Cezayir toplumunu öz değerleriyle, kendi mukavemet kaleleri ve kendi yapısı içinden vurmak için ilk olarak kadını fethetmesi, onu ele geçirmesi gerektiği gerçeğini görür. Fanon’un tespitlerine göre sömürgeci Fransa, toplum içinde itilen, horlanan, hakir görülen kadını tantanalı bir şekilde savunur ve pasif bir sosyal varlık haline dönüştürülen kadının sonsuz! kabiliyetlerini anlatmaya başlar. Güya Cezayirli erkeklerin tutumu “ortaçağ kalıntısıdır, barbardır, çağ dışıdır” hatta“tutucudur.” Erkek, kadını ezer, onu sömürür ve bu yaptıklarından dolayı da Cezayir erkeği sanık sandalyesine oturmalıdır. İşgalci güç, sömürgeleştireceği toplumun bel kemiği olarak gördüğü kadının üzerinden toplumun değerlerine saldırıyor, buradan da bir parçalanma, bir bölünme bekliyor aslında.
Fanon’a göre, Cezayir insanını suçluluk çemberine alabilmek için işgalci zihniyet, ülke halkının aile hayatı üzerinde yığınlarca yargılar, değerlendirmeler, gerekçeler toplar ve bunları doğrulayacağına inandığı hikâyeleri ve örnekleri arttırır. Kadınına reva gördüğü davranış ve ona sunduğu hayattan dolayı erkeğinin utanması gerektiği yolunda sızma tekniklerini kullanmayı da ihmal etmez.
Fransız Sömürgesi Çarşafa Neden/Nasıl Yenildi?
Frantz Fanon işgalci Fransa’nın çarşafla mücadele için işe ilk olarak fakir ve imkânsızlıklar içinde kalan kadınların oturduğu merkezlerden başlandığını, buralarda ücretsiz irmik dağıtıldığını ve dağıtılan her bir kilo irmik için çarşaf ve kapalı giyimle ilgili nefret içeren telkinlerin yapıldığını söyler. İşgalci, bu nefret söylemlerinin hemen ardından pratik tavsiyeleri devreye sokar. Kadınların kendi kaderlerini çizmek için önemli ve temel bir rol üstlenmeleri istenir onlardan. Sömürge yönetimine göre, “Çarşaf” ve “kapalı giyimin her türü” asırlardır süren bir bağımlılıktır ve kadınlar bu bağımlılıktan kendilerini kurtarmalıdırlar. Sömürgeci idarenin bu çaba uğruna büyük paralar harcadığını yazan Fanon, işgalci güçlerin Cezayir kadınını var güçleriyle kontrol altına almaya çalıştığını, kadın ele alınmadıkça erkeğin yerinden kımıldamayacağını, işgalci güçler tarafından sürdürülen kültür tahribatına karşı direneceğini ve asimilasyona imkân vermeyeceğini belirtir.
Kadını değiştirmek, onu yabancı kültür değerleriyle asimile etmek, toplum içinde sahip olduğu mevkiden onu söküp almak, böylece erkek üstündeki gerçek iktidarı ele geçirmek ve Cezayir kültürünü tahrip edecek müessir ve kolay vasıtalara sahip olmak demekti. Bunun ilk ayağı da, kadını tüm asimilelere karşı koruyan çarşafın çıkartılmasıydı. Psikolojik eylemlerini Cezayirli kadınlar üzerinde yoğunlaştıran işgalci güçler zamanla bazı neticeler de elde ettiler. Cezayir’in direniş ruhunu kırmak için çalışan işgalci yönetim uzun mesailer ve büyük paralar harcadı ve sonuç olarak Cezayir’de bir dönem, sembolik olarak, çarşafsız, kurtarılmış kadınlar görülmeye başlandı.
“Atılan her çarşaf bugüne kadar yasaklanmış ufukları işgalcilere açar ve çıplaklaştırılan kadının tenini parça parça gösterir” diyen Fanon “Açılan çarşafla birlikte gün yüzüne çıkan her yüzden sonra, işgalcinin şirretliği, dolayısıyla umutları daha da artar. Çarşafını çıkaran her yeni Cezayirli kadın, işgalciye, savunma mekanizmasının yıkılma, açık düşme ve dağılma yolunda olan bir Cezayir toplumunu haber verir” der. Bu tespitlerden sonra bir adım daha ileri giden Fanon, çarşafını kaybeden Cezayir’in durumunu şöyle resmeder:“Düşen her peçe, ananevi kıyafet hayık’ın kıskacından kurtulan her vücut, işgalcinin sabırsız ve cüretkâr bakışlarına açılan her yüz, Cezayir’in kendini inkâr etmeye başladığını ve sömürgecinin iğfalini kabul ettiğini ifade eder.”
Fanon, toplumun terk edilen her çarşaf ile efendisinin rahlesinde tedris etmeye razı olmuş ve işgalcinin sahipliği ve idaresi altında âdetlerini değiştirmeye karar vermiş olarak görür. Çarşafın özellikle bir güzelliği gizlediğini ve işgalci idare ile askerlerin ısrarla çıkarmak istedikleri bu kıyafetin altında aslında bir ruh olduğunu bilir. Kadını çarşafından çıkarmak, güzelliğini gözler önüne sermek, sırrını bütün çıplaklığıyla ortaya koymak, onun çarşaf dolayısıyla içinde taşıdığı manevi mukavemeti kırmak ve kadını maceraya hazır bir hale getirmek demekti. İşgalciler ve Avrupalılar, Cezayir kadınını kıyafetinden kopararak, bir nevi kendine bend etmek isterler.
İşgalci askerler, karşısında duran Cezayirli çarşaflı kadını görmek ister. Ancak bu görme arzusunun kısıtlanması karşısında da saldırgan tepkiler gösterir. Önce kadını o kıyafetten kurtarmak, sonrada ona kendi dünyasının değerleri içinde sahip olmak sevdasını taşır. Bu nedenle Fanon’un da belirttiği gibi işgalci, Cezayir kadınına iki defa sahip olur. Daha doğrusu burada sahip olmadan ziyade bir “iğfal etme” söz konusudur. Fanon’a göre, çarşafın yırtılması ile birinci iğfal gerçekleşir. Bunun ardından da Avrupalı, çarşafı yırtılan ya da çıkartılan kadını rüyasına alır ve onu ikinci kez iğfal eder.
Ancak Fanon, tüm bu olumsuz çabalar sonucunda sömürgeci konumunda olan işgalcilerin, Cezayir kadınını illa çarşafsız görme kudurganlığının ve çarşaf zaferini her ne pahasına olursa olsun kazanmak iddiasının, yerli halkın direnişe geçmesine neden olduğunu ifade eder. Çünkü Fanon’a göre, “bir halkın ebediyen var olma iradesini harekete geçiren, direnme merkezlerini belirleyen, işgalcilerin projeleri ve eylemleridir” ve hesaba katılmayan bir diğer unsur da “işgalcilerin kadınları açmak ve onları kültür tahribatı sırasında müttefik edinmek için gösterdiği kararlılık geleneklerin güçlenmesine yol açma” olgusudur.
Bir psikiyatrist olarak çarşafa yaklaşan Fanon, ilginç değerlendirmeler yapar: “Çarşaf korur, emniyet hissi verir, çarşaf tecrit eder. Çarşafın kadın vücudu açısından ehemmiyetini takdir edebilmek için Cezayirli kadınların itiraflarını dinlemiş olmak veya çarşafını yeni çıkarmış bazı kadınların içine düştükleri halleri tahlil etmiş olmak gerekir.”
Cezayir’deki bağımsızlık savaşının arkasında yatan en önemli etkenin çarşaf olması, onun sadece milli bir giysi hüviyeti taşımasından değildi. Cezayir halkı için çarşaf, aynı zamanda dini bir kimlik de taşıyordu. Ve işgalciler Cezayir kadınında saldırdıkları bu kıyafetle aslında bütün bir halkın milli ve dini değerlerine de saldırıyordu. Bu yüzden çarşaf ve milli kıyafet olan hayık saldırıları, işgalcilerin hesap edemediği sonuçlar doğurdu. Fransız sömürgeciliği bu konudaki yenilgisini yine de kabullenmeyerek 13 Mayıs’ta yeniden batılılaşma kampanyası başlattı. Frantz Fanon işgalci güçlerin zoruyla bu kampanyada, “kapı dışarı edilmekten korkan hizmetçilerin, yuvalarından sökülüp alınan fakir kadınların ve fahişelerin” halk meydanına götürülerek “Yaşasın Fransız Cezayir’i” çığlıkları altında çarşaflarını çıkarıp attıklarını yazar.
Fanon’un tespitlerine göre bu yeni taarruz da başarılı olamaz ve Cezayir kadını bu saldırıya karşılık olarak hemen ve ortak bir karar almadan milli kıyafet olan hayık’a bürünürler. Yani işgalcinin hesapları yine tutmaz ve beklediği tepkiyi alamaz. Aksine Cezayirli kadınlar, işgalci-sömürgeci güçlerin beklediklerinden daha güçlü bir karşı tepkiyle dini ve milli değerlerini savunmaya geçerler. Fransız sömürge yönetimi, son bir atakla Cezayir halkının safını parçalamak isterken hesaba katmadığı bir şekilde, kendisine karşı fazladan bir direnç alanıyla karşılaşır. Böylesi bir ortamda elde edilen fazladan bir direnç kalesi, bağımsızlık mücadelesi veren bir halk için artı bir moral ve motivasyon anlamına da geliyordu.
Ölümüne kadar Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde var gücüyle savaşan Frantz Fanon şu gerçeği gözler önüne seriyordu: “Cezayir’deki sömürgeciliğin yıkılışında, çarşafın çok somut olarak algılanan bir tarihi, bir dinamizmi vardır. Bağımsızlık mücadelesinde çarşaf bir direniş mekanizmasıdır ve toplum içindeki kuvvetli değerini muhafaza eder.”
Netice olarak Frantz Fanon Cezayir’de, devrimden önceki kadının örtüsünün sömürgeci için “çıkartılması gereken; geriliği, gizliliği ve Fransızlığa karşı direnişi” simgeleyen bir sembol olduğunu, sömürgeci erkeğinse egzotik fantezi dünyasını süslediğini söyler. Sömürgeci Fransa’nın örtüyü kaldırmaktaki ana gayesi hem Cezayirli kadının güzelliğini ortaya çıkarmak, hem de Müslüman olan toplumu asimile etmekti. Bu açıdan bakıldığında Fanon’a göre sömürgeci Fransa için Cezayir kadınını fethetmek, aslında sömürgeye direnen, direniş mücadelesinde ayakta kalan Cezayir’i fethetmek demekti. İşgalcinin bu zihin yapısını anlayan Cezayir, kadını ve erkeğiyle buna direnç gösterdi ve örtüye daha fazla kapandı.
KAYNAK: EDEBİ FİKİR
Henüz yorum yapılmamış.