Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Abdurrahman Arslan: Kutsal kitapları anlamak için de akla ihtiyaç var

Hem İslâmcılık, hem de modernlik biraz açıklamaya muhtaç iki farklı olgu diye düşünüyorum.



Bir defa, öncelikle bir modernlikten baÅŸlayıp sonra da Ä°slâmcılık üzerinde durup asıl mevzuumuza geçmemiz gerekir.

Yani kısa bir açıklama yapmak lazım diye düÅŸünüyorum.

Modern dünyayla modern olmayan dünyayı birbirinden ayıran ÅŸeyler ne?

Âcizane gördüÄŸüm süreçte bugünü ifade etmek için postmodernizm kavramını kullanıyoruz.

ÇoÄŸu zaman da Müslümanlar diyor ki: “Yani tamam da, modernlikten postmodernliÄŸe geçtik diyorsunuz ama hayat devam ediyor.” DoÄŸru, gerçekten de biraz öyle. Sık sık söylediÄŸim gibi, evdeki masa örtülerinin buruÅŸuk hâli olmasaydı belki postmodernizmi anlatamazdık insanlara. Modernlik de biraz öyle. Yani hayat bir bakıma o devam eden hâliyle ya da kurulmuÅŸ o olagelen hâliyle devam ediyor. Olmakta olana baktığımızda aslına bakarsanız öyle çok keskin böyle anlık deÄŸiÅŸimler yok.

Fakat her zaman hayat dediÄŸimiz olay belli bir bilgi biçiminin üzerine kuruludur.

Biz çok zaman bunun farkında olmayız. Çok zaman da yaÅŸadığımız hadiselerle ilgili genel birtakım analizler yaptığımızda ya da mesela hastalandığımızda ya da bir suç iÅŸlediÄŸimizde yasanın önüne gittiÄŸimizde bir kanunla karşılaşırız. Aslında sadece kanunla karşılaÅŸmayız. Yine orada da gözümüzden kaçan önemli bir husus vardır. Çünkü o kanunun da arkasında onu besleyen bir bilgi biçimi vardır ve hiçbir bilgi biçimi de tarafsız deÄŸildir, mutlaka taraflıdır.

Ä°slâm’ın ki de taraflıdır, zaten bunu Ä°slâm başından itibaren açıklıyor. Bilginin evrensel, düÅŸüncenin evrensel olduÄŸunu söyleyen Batılılar da günümüzde bunun böyle evrensel olmadığını söylüyorlar. Hatta enteresan bir ÅŸey, Müslümanlar evrensellikten bahsediyor, bence üzerinde çok düÅŸünmediÄŸimiz bir kavram. Batılılardan bir kısmı da, yani biz de diyebiliriz, mesela biz evrensel olanla emperyalizmi nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Bu da ciddi bir sorundur, ama biz onların ürettiÄŸini papaÄŸan gibi tekrar ettiÄŸimizden dolayı temellere bir türlü inemiyoruz.

Problem bu, ama benim kiÅŸisel olarak naçizane fikrim, ümidim postmodern dediÄŸimiz bu yeni dünyayla birlikte belki de bu temellere inmek gibi bizi bir zaruretle karşı karşıya getirecektir. Ümidim odur. Çünkü bu aynı zamanda bizi zorluyor buna.

Artık bu modernliÄŸin nefsi müdafaa dönemini biraz geçirdik. Åžimdi yeteri kadar moderniz artık, ondan dolayı da bazı ÅŸeyleri kaybettiÄŸimizin farkındayız ve tekrar yeniden köklere, bu anlamda, Ä°slâmcılığın dediÄŸi anlamda deÄŸil, ama bilgi anlamındaki köklere dönmekte fayda vardır diye düÅŸünüyorum ve de galiba bu süreç bizi zorunlu olarak oraya götürüyor. EÄŸer Müslümanlar görünüÅŸte Müslümanlık deyip iÅŸte biz erkekler sakal bırakarak, kızlarımız, hanımlarımız da baÅŸlarını örterek böyle bu iÅŸi geçiÅŸtireceksek ona bir diyeceÄŸim yok, ama yok, eÄŸer bunun bir ilmi temeli vardır ve bizim de bu ilmi temellere dönmemiz gerekir diyeceksek bu iÅŸ böyle gitmez. En azından ben böyle düÅŸünüyorum.

Peki, o zaman modernlik neydi?

Mademki o hayatın bir kuruluÅŸ dönemi vardır, Batıda ortaya çıktı bu iÅŸ. Batıda çıkmış hâliyle iÅŸte onların bir kuruluÅŸ dönemi vardır. Ä°ÅŸte eski Greklerden, Yunanlardan gelen, iÅŸte Hıristiyanlıkla birlikte kendine göre bir ÅŸekil bulan bir hayat dönemi vardır.

Ne oldu da Rönesans dediÄŸimiz dönemde modernlik dediÄŸimiz bir ÅŸey çıktı, toplumun hayatında da bir deÄŸiÅŸim oldu? En azından meydana çıktığıyla deÄŸiÅŸimin hızlı bir ÅŸekilde anlaşılması arasında nereden baksanız uzun sayılabilecek bir zaman geçti. Birdenbire hayat eski ritminden farklı bir ritme, deÄŸiÅŸim ritmine döndü. AÅŸağı yukarı bizim de hayatımız böyle.

Modernlik neydi?

Böyle çok kabaca tabii modernliÄŸi herhangi bir sebebe indirgemek çok indirgemeci bir ÅŸey olur, ona da haksızlık olur. Çünkü bazen bakıyorsunuz ki milyonlarca karmaşık sebebin içerisinden bir ÅŸey çıkıyor ortaya, ama birbirini besleyen, birbirini nakzeden, yani reddeden, birbirini kabul eden, öyle çok karmaşık bir süreç.

Öyle karmaşık bir süreç ki sanki Allah birçok ÅŸeyi o yıllarda bir araya getirmiÅŸ. Matbaanın icadından tutun da bilginin deÄŸiÅŸimine kadar olan bütün süreçleri bir araya getirmiÅŸ, böyle bir ÅŸey. EÄŸer bütün bu karmaşıklığı ve modernliÄŸin de o karmaşık dünyasını basite indirgersek belki de ÅŸöyle dememiz mümkün. Kitaba ya da tanrıya, ama genel olarak da kitaba baÄŸlı bir düÅŸünce, yaÅŸama faaliyetinde akla dayalı bir düÅŸünce ve faaliyet alanına, bir bilgi üretme biçimine geçiÅŸ olarak bunu izah etmemiz mümkündür.

Çünkü o döneme kadar insanlar doÄŸumdan ölümüne kadar karşılaÅŸtıkları bütün sorunları kutsal kitaba müracaat ederek çözmeye çalışıyorlardı. Kutsal kitabın temsilcisi Hıristiyan dinindeki din adamlarıydı ve o din adamları sadece bu kitabı okuyup yorumluyordu, insanların sorunlarını da buna göre çözüyordu. Fakat artık bu süreçten sonra kutsal kitabın otoritesinin yerine aklın otoritesi geçti. Ä°nsanlar artık akıllarına müracaat ederek sorunlarını akıllarıyla çözmeye çalıştılar.

Dolayısıyla dün bir tek kitap vardı, insanlar ona göre sorunlarını çözüyorlardı, ama modernlikle birlikte her akıl bir bakıma yeni bir kitabın yerine geçti, herkes kendi aklına göre sorunlarını çözmeye çalıştı. Tabii bunları da belirleyen bir üst akıl da vardı devlet aklı diyeceÄŸimiz, daha sonra eÄŸitimle, iÅŸte deyim yerindeyse terbiyeyle, bilgiyle, vesaireyle oluÅŸturulan büyük bir akıl vardı. Biz o büyük aklın içerisinde kendi küçük akıllarımızı kullanarak sorunlarını çözmeye çalışıyorduk.

Dolayısıyla da modernlik basitçe ifade edersek bir bakıma kutsal kitabın yerine aklın ikame edilmesiydi Tabii bu bilgi düzeyinde baÅŸka bir ÅŸeyi de beraberinde getiriyordu. Bilginin üretilmesinde artık kutsal kitap söz konusu deÄŸildi. Åžimdi bu geçiÅŸ birçok ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirdi. Yani insan tanımını deÄŸiÅŸtirdi, yeni bir insan birlikteliÄŸi olarak beÅŸeri birliktelik biçimi olarak toplum dediÄŸimiz kavram ortaya çıktı. Onun siyasal birliÄŸi olan ulusdevlet ortaya çıktı.

Bilginin mahiyeti değişti ve amacı değişti.

Eskiden öteki dünyayı hedef alan bir bilgi biçimi insanı iyi ve muttaki, dindar yapmak isteyen, ister Hıristiyanlık anlamında, ister Müslümanlık anlamında dindar yapmak isteyen bir bilgi biçiminin yerine modern bilgi dediÄŸimiz bilimsel bilgi aldı ve bu dünyadaki sorunların çözümü için, bu dünyadaki yeni emellerimizi gerçekleÅŸtirmek için öyle bir bilgi biçimi ortaya çıktı.

Bu bilgi tabiattan elde edilecek bir bilgiydi, mutlaktı, doÄŸruydu, bundan dolayı da aynen kutsal kitabın dediÄŸi gibi kendisinden ÅŸüphe edilmemesi gerekirdi. Bu amaçla ortaya çıktı.

Dolayısıyla kendisine verilen bir sürü siyasi, sosyal projelerle beraber çıkıp geldi. Tabii burada ÅŸöyle de algılamamak lazım: Kutsal kitapları anlamak için de akla ihtiyaç var. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de burada akla karşı bir pozisyon söz konusu deÄŸil, aklı ilahlaÅŸtırmak gibi bir ÅŸeyle malul galiba modernlik. Çünkü doÄŸrusunu isterseniz bunu böyle detaylı olarak ele aldığımızda çok daha faydalı olur diye düÅŸünüyorum. Åžimdi modernlik bir akıl tanımı yaptı.

Aslında bu akıl Aristo’dan beri gelen ya da Eflatun’dan beri gelen, Hıristiyanlık içinde yer eden, orada bir bakıma kuluçka devre sini ya da orada birtakım faaliyetlerde bulunan, Hıristiyanlık adına faaliyetlerde bulunan, sonra da Rönesans’la birlikte yeniden ortaya çıkan, bu defa da modern dünya adına faaliyette bulunan bir akıldan bahsediyoruz. Kanaatime göre Batının bütün tarihsel süreçlerinde bugüne kadar akıl pek deÄŸiÅŸmedi, fonksiyonu deÄŸiÅŸti, iÅŸtigal alanları deÄŸiÅŸti.

Çünkü aklın dün kutsal kitaba yönelik ufku sonradan tabiata yöneldi, ama aklın bizzat kendisi üzerinden bir ÅŸey konuÅŸulmadı. Åžimdi tabii ki akla dayalı, yani akla dayalı dediÄŸimizde de modernlik rasyonel olanı ifade eder. Yani iÅŸte mesela bilgi meselesinde yöntemin imkânlarıyla insanın kendisine ait bir düÅŸünceyi, yani ona kanaat diyorlar.

Kanaatla düÅŸünceyi modern dönemde birbirinden ayırmak ciddi bir sorun olmuÅŸtur.

Çünkü insanlar tabiattan bilgi elde edeceklerdir, ama bunu o üreten insanın kendi kanaatiyle karışmaması lazım. Çünkü öyle olsa bilgi objektif olmayacak, sübjektif olacaktır.

Çünkü burada bilgi iki vasfıyla öne çıkarılıyor. Bilgi objektiftir, yani nesneldir. Dolayısıyla da bundan dolayı da o evrenseldir.

Böyle olunca da tabii ki böyle nesnel olabilmesi için de onun kanaatten, düÅŸüncenin kanaatten ayrılması lazım.

Ayırt edebilirsek eÄŸer o nesnel bilgiyi elde edecektir modernlik. O da ancak iÅŸte yöntem dediÄŸimiz onunla, yani yöntemin aracılığıyla kanaat ve düÅŸünce birbirinden ayrıştırılacak, bilimsel bilgi dediÄŸimiz bilgi kanaat ona müdahale etmeden, karışmadan ayrılacak ve o evrensel bir bilgi olarak önümüze gelecek.

Yani Çinli de onu sofrasında kullanacak, Müslüman da onu kullanacak, vesaire ve burada da bu bilgiyi üreten akıl evrensel bir akıldır.

Tabii ki evrensel akıl derken de dediÄŸim gibi Aristocu, Eflatuncu, yani Batının tanımladığı bir akıldır aÅŸağı yukarı. Ve bu aklı siz Hıristiyan bir din adamında da görebilirsiniz, Marks’ta da görebilirsiniz, Hegel’de de görebilirsiniz. Birbirlerine ideolojik olarak zıt olmalarına raÄŸmen aslına bakarsanız aynı akıldan hareket ederler ya da aynı aklı kullanırlar.

Åžimdi biz Müslümanlara gelince bu son dönemlerde mesela benim de dikkatimi çeken eleÅŸtirilerden biri, daha doÄŸrusu bu konuda konuÅŸtuÄŸumuzda bu aklı ret mi edeceÄŸiz?

Çünkü Müslüman’ın da zihninde bir akıl var. Dolayısıyla da akla yönelik herhangi bir eleÅŸtiri ya da modern dünyayı akılcı bir temelde kurdular dediÄŸimizde eÄŸer biz de mantıksal bir sonuç olarak biz de modernliÄŸe karşıysak demek ki biz akla da karşıyız gibi bir netice çıkardı Müslümanlar.

Üstelik de çok farkına varmadan özellikle de mesela Gazali’yi Müslümanların eleÅŸtirisi onun aklı reddetmesi üzerine ya da aklın ihmal edilmesine sebep olan bir adam olarak da tanımlanmıştır. Åžimdi buradaki problem ÅŸu: Bir kere Ä°slâm’ın akıl dediÄŸiyle modernin akıl dediÄŸi arasında bir mahiyet farkı var. Yani mesela taÅŸla su gibi, aradaki farkı düÅŸünün, bunun gibi bir fark var. Nüans deÄŸil, yani bunu bilelim. Ä°kinci husus ikisinin de yerleri, yani anlayabilmemiz için bize yaklaÅŸtırılmış oldukları mevkilerine baktığımızda ikisinin de yerleri çok farklıdır. Birinde akıl derken beyni kastediyor, ratio dediÄŸimiz ÅŸeyi, birinde Ä°slâm akıl dediÄŸinde de kalbi kastediyor.

Yine benim öÄŸrendiklerimin içinde Ä°slâm asla akıl demiyor.

Genel olarak da akletme fiilini kullanıyor. Yani burada bir isimden çok bir fiille karşı karşıya geliyoruz.

Dolayısıyla buradaki sorun aklı reddetmek deÄŸil, ama belli bir akıl biçiminin üzerinde konuÅŸmaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.