Bu nasıl bir demokrasi ve siyaset anlayışı ki, rakip kabul edilen politikacıyı bütün kamusal alandan, topyekûn dışlamaya kalkar?
Follow @dusuncemektebi2
Bir kere, bu nasıl bir demokrasi ve siyaset anlayışı ki, rakip kabul edilen politikacıyı bütün kamusal alandan, topyekûn dışlamaya kalkar? Her şekilde kötülemek ve aşağılamakla kalmaz; aynı zamanda hiçbir yerde konuşturmamaya, sesini tümüyle kısmaya ve boğmaya tevessül eder? Ayrıca bu nasıl bir nefret ve intikamcılık ki, sadece söz konusu politikacıyı değil, eşi ve ailesini de hedef alır? Aynı dışlayıcılık ve susturuculuğu onlara da uygular?
HALÄ°L BERKTAY - SERBESTÄ°YET
Hayal ve gerçek arasında gidip geliyorum, siyaset sahnesiyle baÅŸ etme çabalarımda. Bazen kendimi, içinden geçenleri dümdüz ifade etmekten âciz hissediyorum. Osman Kavala iddianamesi, Sabri Uzun’un FETÖ’cülükten tutuklanması, KılıçdaroÄŸlu’na saldırı, bu alenî linç giriÅŸiminin öncesi ve sonrasında bir içiÅŸleri bakanının söyleyebildikler karşısında, büyük, çok büyük bir ahlâkî tepki yükseliyor içimden. Ä°nfial duyuyor, ama aynen Orhan Veli gibi, “Bir yer var, biliyorum; / Her ÅŸeyi söylemek mümkün; / Epeyce yaklaÅŸmışım, duyuyorum; / Anlatamıyorum.” Kendimi beceremiyeceÄŸimi baÅŸtan bildiÄŸim kara mizah denemelerine kaptırıyorum (YSK kararı karşısında olduÄŸu gibi). Türkiye’yi de bir diÄŸer “yokülke” (ama utopia deÄŸil dystopia) gibi, ya da Orwell’in 1984’ünün 2014’ten itibaren oluÅŸmuÅŸ bir uzantısı gibi, ya da Borges’in fantezilerinin en üst kertesi gibi düÅŸlemeye koyuluyorum. Olmuyor; demek ruhum o kadar zengin deÄŸil; bir bilinç ve rasyonalite insanıyım daha çok (o yüzden dünya keÅŸke ben yazabilseydim dediÄŸim ÅŸiirlerle dolu). Sonuçta, hakikatlerin katılığı, yaralayıcılığı, testere diÅŸleri, büyük beyaz köpekbalıkları, kırık cam parçaları, paslı teneke kenarları, bir ÅŸekilde insanın etini dilim dilim doÄŸrayıcılığı ağır basıyor. Bunların sadece Uqbar veya Tlön efsanelerinde cereyan ettiÄŸiyle avunamaz oluyorum.
* * *
(a) KENDÄ°SÄ°. BÄ°R YIL BEÅž BUÇUK AY ÖNCE. 2017 sonlarında Marmara Üniversitesi Sosyal AraÅŸtırmalar ÖÄŸrenci TopluluÄŸu, Prof. Dr. Ahmet DavutoÄŸlu’nu, o sırada yeni yayınlanan DuruÅŸ kitabıyla ilgili (veya o kitap vesilesiyle) bir konuÅŸma yapmaya dâvet etti. DavutoÄŸlu tabii eski baÅŸbakan ve eski AK PARTÄ° genel baÅŸkanıydı. 2016 Nisan sonları ve Mayıs baÅŸlarında, Pelikan Dosyası baÅŸlıklı anonim, pislikten ibaret bir blogun yarattığı garip, kimsenin nerede duracağını bilemediÄŸi bir ortamda istifaya zorlanmış, gene aynı çerçevede partisi hızla yeniden dizayn edilmiÅŸti. Yani güçlü düÅŸmanları vardı. Ama aynı zamanda bir sosyal bilimciydi, saygın bir akademik geçmiÅŸi vardı ve üstelik Marmara Üniversitesi’nin eski öÄŸretim üyesiydi. Konferansının baÅŸlığı “Bilgiden Bilince, Ahlâktan Davranışa” ÅŸeklinde duyurulmuÅŸtu. 27 Kasım 2017’de yapılacaktı. Üniversite yönetimi, 23 Kasım 2017’de yaptığı sürpriz bir açıklamayla, toplantının iptal edildiÄŸini duyurdu.
(b) EŞİ. BU YIL. BÄ°R BUÇUK AY ÖNCE. Dr Sare DavutoÄŸlu, bir kadın, çocuk ve doÄŸum uzmanı. Önceki yıllarda, Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin de taraf olduÄŸu araÅŸtırma projelerinin başını çekmiÅŸ, sempozyumlarında yer almıştı. Tabii o zaman kocası baÅŸbakandı. Aradan birkaç yıl geçti. Sare DavutoÄŸlu, geçtiÄŸimiz Mart ayında gene Sabahattin Zaim Üniversitesi’ndeki bir öÄŸrenci topluluÄŸu tarafından kendi meslek alanında bir konuÅŸma yapmaya dâvet edildi. “Bir Nefes Sıhhat: SaÄŸlıklı YaÅŸam Pratikleri” baÅŸlıklı konferansını, 27 Mart 2019 ÇarÅŸamba günü saat 13:00’te, “Seminer Salonu”nda verecekti. Bir gün önce, yani 26 Mart’ta, bu sefer SZÜ yönetimi toplantının iptal edildiÄŸini duyurdu.
(c) EŞİ. BU YIL. Ä°KÄ° BUÇUK HAFTA ÖNCE. Dr Sare DavutoÄŸlu, hemen geçen ay, yani Nisan ayı sonlarında da, bu sefer Medipol Üniversitesi bünyesindeki bir baÅŸka programa çaÄŸrıldı. Genç Yeryüzü Doktorları grubunun organize ettiÄŸi “Tıbbı Nebevî: Tarihî BaÄŸlamı ve Yeniden Yorumlanması” toplantısında, 24 Nisan’da konuÅŸacaktı. EtkinliÄŸin tamamı RektörlüÄŸün onayından geçmiÅŸ, afiÅŸler basılmış ve kampüsün her köÅŸesine asılmıştı. Derken hafta başında (22 Nisan’da) Ahmet DavutoÄŸlu’nun mevcut durumu, CumhurbaÅŸkanlığı sistemini ve AK Parti’nin gidiÅŸatını eleÅŸtirdiÄŸi, bir tür siyasî manifesto niteliÄŸindeki kapsamlı açıklaması geldi. Ä°ki saat içinde bütün afiÅŸler indirildi. Rektörlük toplantının iptal edildiÄŸini açıkladı.
* * *
Åžimdi sorular. (1) Bir kere, bu nasıl bir demokrasi ve siyaset anlayışı ki, rakip kabul edilen politikacıyı bütün kamusal alandan, topyekûn dışlamaya kalkar? Her ÅŸekilde kötülemek ve aÅŸağılamakla kalmaz; aynı zamanda hiçbir yerde konuÅŸturmamaya, sesini tümüyle kısmaya ve boÄŸmaya tevessül eder? (2) Bu nasıl bir kin, nasıl bir nefret ve intikamcılık ki, sadece söz konusu politikacıyı deÄŸil, eÅŸi ve ailesini de hedef alır? Aynı dışlayıcılık ve susturuculuÄŸu onlara da uygular; sırf “DavutoÄŸlu” soyadı geçmesin, silinsin, unutulsun, ÅŸans tanınmasın diye, üstelik politikayla hiçbir ilgisi olmayan, tıpla, meslekî alanla sınırlı konuÅŸmalarını dahi yasaklar?
(3) Gerçekten merak ediyorum, bu nasıl bir emir-kumanda zinciri olmalı? Ticarî satış ve piyasa örneÄŸi üzerinden düÅŸünürsek; nereden (hangi toptancı halinden veya grosmarketten) baÅŸlıyor, hangi ara kademelerden (bölge ve semt dağıtıcılarından) geçerek, en uçtaki perakendecilere (süpermarket, market ve bakkallara) ulaşıyor? Sinyalizasyon nasıl gerçekleÅŸiyor? Troller kime, ne zaman yaylım ateÅŸi açacaklarını nasıl öÄŸreniyor? ÇeÅŸitli kurum yöneticileri (faraza rektörler) ne zaman müdahale edeceklerini nasıl, hangi imâ ve/ya kaÅŸ-göz iÅŸaretleriyle anlıyor?
(4) Üniversitelerimiz gerçekte ne durumda ki, yöneticileri günlük politikaya bu kadar bulaÅŸmada, bu kadar açık ve çıplak bir militanlık ve partizanlığı benimsemede kendileri açısından hiçbir beis görmüyor? Bilim kurumlarından mı söz ediyoruz, ÅŸu veya bu siyasetin (velev iktidarın) ileri karakollarından mı? Hangisi daha kötü bilemiyorum: açık-örtük bir talimat gelmesi mi, vaziyetten vazife istihrac etmeleri mi? Birinci şıkta, nasıl bu kadar “emirkulu”; ikinci şıkta, nasıl bu kadar “kraldan fazla kralcı” olunabiliyor?
(5) Tutun ki ister Ahmet DavutoÄŸlu’nu, ister Sare DavutoÄŸlu’nu dâvet eden öÄŸrenci toplulukları aslında bunu pekâlâ bir siyasî amaçla yapıyor. Yani (üç küsur yıl geride kalan deyimlerle) “reisçi”liÄŸe deÄŸil “hocacı”lığa meylediyorlar. Ya da belki iktidarın ve Cumhur Ä°ttifakı’nın politikalarına AK Parti içi ve çevresinden yeni geliÅŸen bir tepkiyi yansıtıyor; partinin bir zamanki tabanından giderek daha çok insanın alternatif arayışına girip kâh Abdullah Gül’e, kâh Ali Babacan’a, kâh Ahmet DavutoÄŸlu’na umut baÄŸladığının iÅŸaretlerini veriyor.
O zaman bile, iptal ve yasak derde deva mı acaba? Bir, üniversite gençliÄŸinin siyasî tercih hakkı yok mu? Yasalllık sınırları içinde, istediÄŸine sempati duyamaz ve konuÅŸmaya çağıramaz mı? Bunlar oy hakkına sahip genç yetiÅŸkinler mi, deÄŸil mi? Kime ilgi duyup duymayacaklarını rektörler mi belirleyecek? Ä°ki, otoriter gidiÅŸten hoÅŸnutsuzluk sinyalleri söz konusuysa, bu yasak ve iptaller hem de bu kadar abes biçimlerde dayatılması, otoritarizmin varlığını büsbütün teyid edip hoÅŸnutsuzluÄŸu habire çoÄŸaltmaktan baÅŸka neye yarıyor?
Henüz yorum yapılmamış.