Kürsü
Gökhan Özcan: Öfke ve nefret, daha ilk adımda dinginliğimizi, sükûnetimizi alıyor elimizden
![](resimler/detay/183603.jpg?1557721179)
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan:- Yeni Şafak
Çevremize öfke ve nefretle ördüÄŸümüz duvarlar yükseldikçe, kendimizi dışına çıkılması giderek zorlaÅŸan bir mahpusluÄŸa mahkum etmiÅŸ olmuyor muyuz? Öfke ve nefret, daha ilk adımda dinginliÄŸimizi, sükûnetimizi alıyor elimizden. Sakin olmadığımızda iyi düÅŸünemiyoruz, yani iyilikle düÅŸünemiyoruz. Ä°nsan, dışsal olanın etkilerinden korunabildiÄŸinde sakindir, sükûnet içindedir. Tabiatı böyledir. Denizleri dalgalandıran rüzgardır, kendisi dışındaki hava ve tabiat etkileridir. Ä°nsan da öyledir, dışından gelen etkilerle hareketlenir, tabii halinden uzaklaşır, farklı halet-i ruhiyelere girer. Hatırımızda tutmamız gereken bir ÅŸey bu; özellikle de insanın kendi halinde pek fazla kalamadığı ÅŸu zamanda. Dışsalın içseli örttüÄŸü, sürüp neredeyse hayatın dışına attığı yeni günlerimizde. Ä°nsan tabii halinin dışında yaÅŸamaya, kendi tabiatının yabancısı olarak yaÅŸamaya alıştırıldı yeni zamanlarda. Hep dalgalı bir deniz gibi... Oysa denizin tabiatı da esasen sükûnet içinde olmaktır. Rüzgar eser, fırtına kopar, deniz dalgalanır ve sonra yine durulur, aslına döner. Rüzgarın, fırtınanın tabiatında süreklilik yoktur, bir vakit saat içinde olur, sonra geçer. Aksi halde hayatın bütün dengeleri bozulur, dünya yaÅŸanamaz bir yer olurdu. Ä°nsanın da tabiatı olmayanda, arızi olanda, gelip geçmesi gerekende takılıp kalmaması gerekir ki, nihayetinde kendine, tabiatına, normaline, hayatının kaidesine dönmesi mümkün olsun, olabilsin.
Yeni dünyanı düzeni, tabii olanın örtülmesi, ötelenmesi ve dalgalı hallerin süreklileÅŸtirilmesi esasına dayanıyor. Sakin insan, kendi tabiatına, dolayısıyla aklı selimine yakınlığıyla uymuyor hiç bu yeni düzenin rantabl müÅŸteri tariflerine. Ä°nsanı kendi normallerinin dışında bir düzlemde, uç duygularda yaÅŸayan, sinir uçları açıkta, dolayısıyla etkilere, etkilenmelere, yönlendirilmelere, güdülenmelere daha açık bir hal ve kıvamda istiyor ki, kolaylıkla çekip çevirebilsin, istediÄŸi kalıba dökebilsin, istediÄŸi prototipe uydurabilsin. Çünkü maksimum kârlılık temelinde yükselen her türlü maddi, zihinsel, kültürel mekanizmanın standart, sürprizlere açık olmayan, itiraz geliÅŸtirmeyen, kendini dalgalara bırakan müÅŸteriye ihtiyacı var.
Öfkelerimiz ve nefretlerimiz bu kara ticaret döngüsünün çarkları dönebilsin diye kışkırtılıyor sürekli. HoÅŸnutlukla bir arada tutabildiÄŸimiz farklılıklarımız üzerinden çok daha rahat ayrıştırılabiliyoruz böylece. Sürekli öfkeliyiz ve aklımızı başımıza toplamaya vaktimiz yok çünkü. Var olma hakkını elde edebilmek için baÅŸkalarının üstünü çizmemiz gerektiÄŸi zannını yerleÅŸtirdiler her birimizin içine. Sevgilerimizin içine bile bu zehirden biraz kattılar. Birilerini ötekileÅŸtirmeden hiç kimseyi sevemez olduk.
Sürekli dalgalı artık bizim denizlerimiz. Rüzgar, fırtına, kasırga sürekli hale geldi. DinginleÅŸemiyoruz bir türlü, geri dönemiyoruz hiç kendimize, sükunetli zamanlarımıza. Bu kıran kırana döngüyü durduramadığımız için, kapatamıyoruz kendimizle aramızda açılan mesafeleri. Geri yürüyemiyoruz kendimize, aslımıza, tabiatımıza doÄŸru.
Bizim mahpushanemizin aşılmaz ve soÄŸuk duvarları öfke ve nefretle örülü... Dışımızdaki daracık bir dünyaya hapsolmuÅŸ halde yaşıyoruz. Ä°çimizdeki engin dünyaya eriÅŸmemize mahpushanemizin demir parmaklıkları imkan vermiyor.
Durulmalıyız bu prangaları kırmak, bu esaretten kurtulmak için, durulamalıyız duygularımızı.
Peki ama nasıl?
Kim bilir, belki de sadece her ÅŸeyin baÅŸlangıcı olabilecek derin bir nefes alarak önce... Ä°nsan gibi, insanca...
Henüz yorum yapılmamış.