Sosyal Medya

Yasin Aktay- Ramazan’a kavuşmak

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Bugün aradan geçen 11 ay sonra Allah’ın lütfu ihsanı yeniden tecelli etmiÅŸ, bizleri bütün rahmeti ve bereketiyle Kur’an ayı Ramazan’a kavuÅŸturmuÅŸ bulunuyor. Evet, bir kavuÅŸma yaşıyoruz Ramazan’la birlikte. Önce bir zamandır uzak kaldığımız aslımıza, Rabbimize, kendimize kavuÅŸuyoruz. Kendimize kavuÅŸunca zaten rabbimize de kavuÅŸuyoruz. Rabbimize gerçekten kavuÅŸtukça kendimizi de buluyor, öÄŸreniyor, biliyoruz.
 
Önce periyodik olarak bir sene önce yaÅŸadığımız bir zamana yeniden kavuÅŸuyoruz. Ramazan her yıl aynı ihtiÅŸamla, aynı ritimlerle, aynı menasikle gelir ve insanlığın hayatına kurulur. Hiçbir bireyin, hiçbir cemaatin veya hiçbir devletin kontrolünde olmadan gelir kendi düzenini kurar.
 
Ramazan’ı hilale göre mi hesaba göre mi baÅŸlatalım diye dövünerek sözümona ona bile damgalarını vurmak isteyen istikbarın veya imsakın baÅŸlama anını bir ihtilaf konusu olarak öne sürmeye kalkışanların üretebildiÄŸi izafiyatçılığın etkisi bir ormanda bir yaprak titreÅŸimi kadar olur. Ramazan diÄŸer Ramazan’a ulanır ve zamanın insanın mülkünde olmadığı gerçeÄŸini bütün açıklığıyla ortaya koyar.
 
Sonra bütün eylem biçimlerini tekrarlamak suretiyle, hiçbir ÅŸekilde eskimeyen ve kopmayan ama gündelik hayatın telaÅŸesi içinde, Ramazan’ın dışındaki günlerde gafil olduÄŸumuz geleneklere kavuÅŸuruz. O geleneÄŸin tesis etmiÅŸ olduÄŸu bilinci yeniden kurarız. Ä°nfakımızla, zekatımızla, fitremizle, sahurumuzla, imsakımızla, orucumuzla, tilavetimizle, iftarımızla, sahurumuzla…
 
Ramazan bir hatırlama, ama geriye giden ve geride kalan bir hatırlama deÄŸil. Günümüze ve istikbale doÄŸru olan varoluÅŸumuzu inÅŸa etmek, onu yeniden kurmak üzere bir hatırlama. Öbür türlüsü iÅŸi nostaljiye götürüp orada boÄŸmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Ramazan bizi geriye götürüp bizde bir altın çaÄŸ nostaljisi yaratmak, o nostaljik ruh halinin içinde melankolik bir ruh hali inÅŸa etmek için gelmez her sene. Aksine hatırlattıklarıyla yüklediÄŸi bir sorumluluk var ve bu bizi geleceÄŸi doÄŸru yeniden kurar.
 
Hatırlattığı, hatırlatmakla kalmayıp iyice öÄŸrettiÄŸi ÅŸey ötekine karşı sorumluluÄŸumuzdur. Öteki, düÅŸmanımız deÄŸil, sorumluluÄŸumuzun baÅŸladığı ve bizden farklı olanın, bütün farklılığıyla, bu farklılık hakkıyla birlikte var olduÄŸu yerdir.
 
Bir yandan insanın kendisiyle buluÅŸtuÄŸu ve baÅŸka meÅŸgalelere ara verip kendini sorgulamasına, kendini tanımasına, kendini tamir etmesine fırsat veren bir zamandır Ramazan. Ama bir yandan da kendini ancak baÅŸkalarının varlığını, haklarını iliklerine kadar hissetmek ve onlara karşı sorumluluÄŸunu hissetmekle devam eden bir süreçtir. Ä°nsanın en büyük düÅŸmanı bizzat kendisi, yani nefsidir. BaÅŸkalarının yapmadığını yapar kendine insan.
 
BaÅŸkalarıyla karşılaÅŸma anı insanın imtihan anıdır ve bu imtihanda insanın ayağını kaydıran insanın kendi nefsidir. Ona telkin ettiÄŸi kibriyle, gururuyla, enaniyetiyle, ırkçılığıyla, bazen aÅŸağılık bazen üstünlük kompleksleriyle, iktidar kurma arzusuyla veya kula kul olma zavallılığıyla…
 
Oruç, nefsi kontrol altına almanın, onu bastırmanın, onun kötülüklerine karşı korunmanın yollarını açan, onunla mücadelenin araçlarını saÄŸlayan müthiÅŸ bir egzersiz.
 
Yıl boyu bu nefsi zorlayan nice ÅŸey oluyor… O nefis bildiÄŸi bir çok ÅŸeyi unutuveriyor, unutmasa da zaafa düÅŸüyor, Ramazan’ın öÄŸrettiklerine karşı inanılması zor bir gaflete düçar oluyor.
 
Bunu da mı öÄŸretmedi size Ramazan(?) dedirtiyor yaÅŸadıklarımız. Ramazan’ın öÄŸrettiklerinden saptıkça, onun dersleri unutuldukça birbirimize uzaklaşıyor, birbirimizi daha fazla hırpalıyor, birbirimizi daha fazla incitiyoruz. Hayat çekilmez, katlanılmaz hale geliyor Ramazan’dan uzaklaÅŸtıkça.
 
Bir bakmışsınız yüzlerce yıl mazlumlara melce olmuÅŸ, muhacirlere Medinesini açmış, Ensar olmuÅŸ bir kavmin evlatları etrafta birilerinin kışkırtmasıyla bugün yaÅŸamakta oldukları bir çok sorunun sebebini, sorumluluÄŸunu mazlum, muhacir, kalbi zaten kırık mültecilere yükleyen bir cehalet haline yakalanmış. Ya yaptığı yardımı başına kakmaya baÅŸlamış ya hiç yardım edilmemesi gerektiÄŸi düÅŸüncesine varadurmuÅŸ. “Allah’ın isteseydi doyuracağı insanlara biz niye yardım edelim? Bizim insanımız açken niye baÅŸkalarını doyuruyormuÅŸuz?” sorularını cahilce soruyor.
 
Unutuyoruz tabii, hangi nimet aslında bize ait ki onu baÅŸkasından kıskanıyoruz? Hani misafir rızkıyla birlikte gelirdi? Hani kimse kimsenin rızkını yemezdi? Hani Ramazan’ın bize öÄŸrettiÄŸi, baÅŸkalarına karşı sorumluluÄŸumuz? Hani orucumuzun bize hissettirdiÄŸi baÅŸkalarının acıları, açlıkları, sıkıntıları? O tuttuÄŸumuz oruçtan bize sadece sabahtan akÅŸama kadar çektiÄŸimiz açlık mı kalacaktı? 11 ay önce bütün açıklığıyla bize hatırlatmıştı, anlatmıştı, öÄŸretmiÅŸti Ramazan, ne çabuk unuttuk? Hangi ara bu kadar acımasız, bu kadar lakayt, bu kadar rahatına düÅŸkün ve kendi nefsimizin konforuna bu kadar esir düÅŸtük?
 
Ve hangi ara kendimizden bu kadar koptuk?
 
“Allah’ım bizi rahmet ayı Ramazan’a kavuÅŸtur” diye dua ediÅŸimiz tevekkeli deÄŸil. Bilen bilir onun içerdiÄŸi rahmeti, nimetleri, dolayısıyla bu duanın içerdiÄŸi derin hikmetleri...
 
Ä°ÅŸte yetiÅŸti Ramazan, yeterince kirlendik, yeterince unuttuk, yeterince gaflete düçar olduk, yeterince baÄŸlandık. Kurtarsın bizi Ramazan, tutsun bizi oruç, özgürleÅŸsin varlığımız ve kavuÅŸtursun bizi kendimize ve Rabbimize.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.