Sosyal Medya

Kürsü

Hüseyin Akın- Edebiyatın gezip dolaştığı yerler

Hüseyin Akın- Milli Gazete



Edebiyat ve coÄŸrafya iliÅŸkisi fazla kafa yorulmayan bir konu.
 
 Prof. Dr. Mehmet Narlı’nın “Åžiir ve Mekân” isimli kitabı ve Doç. Dr. Hasan AktaÅŸ’ın “ÇaÄŸdaÅŸ Türk Åžiirinde CoÄŸrafya” kitapları da olmasa yerli anlamda bu konuda derli toplu bir eserden bahsedemeyecektik.
 
Zamanın olduÄŸu yerde mekânın varlığı zorunludur.
 
Mekânın bir zaman içerisinde yaÅŸantıya konu olmuÅŸ biçimine uzam diyoruz.
 
Bir nesnenin uzayda kapladığı yer onun aynı zamanda mekânla buluÅŸması demek.
 
Zaman tarafından kuÅŸatıldığımız halde ondan büsbütün habersiz yaşıyoruz.
 
Zamanı aklında tutan insana idrak sahibi diyoruz.
 
Mekânı ayaklarının altında hissetmeyenin de ne yeri vardır ne yurdu.
 
Yerlilik ait olduÄŸu topraÄŸa baÄŸlılık olduÄŸu kadar insanın nerede olduÄŸuna dair farkındalıktır da. Medeniyet bilinci zamanı idrak ve mekânı ruhunda hissetme bilinci ile yakından ilgili bir kavram. Edebiyat bütün türleri ile insana bu duyarlığı verir.
 
Yerle gök arasında boÅŸlukta salınmadığını hatırlatır.
 
Bu anlayışın en derinlikli ifadesini Yahya Kemal’de buluruz.
 
 O “Kendi Gök Kubbemiz” derken sadece ayaklarımızı bastığımız yere deÄŸil aynı zamanda başımızın üzerindeki göÄŸe de aidiyet yüklemiÅŸtir.
 
Bize ait mekânlardan en azametlisidir gökyüzü.
 
Zamanla irtibatını da köklere dayalı biçimde açıklar: “Ne harabiyim ne harabatiyim / Kökü mazide olan bir âtiyim”.
 
Yahya Kemal elçi olarak bulunduÄŸu Batı ülkelerinin birinde, bir soru üzerine Türkiye nüfusunu söylerken üç dört kat üstünde söyler. Bunu duyan Batılı elçiler, “Sen neden bahsediyorsun, sizin nüfusunuz bu kadar deÄŸil” deyince Yahya Kemal, “Evet, ben ölülerimizi de saydım, zira biz onlarla beraber yaÅŸarız” cevabını veriyor.
 
Bu cevap mekânda ve zamanda devamlılığa ve de döngüselliÄŸe iÅŸarettir.
 
Aynı ÅŸekilde hem zaman hem de mekân edebiyatta yaÅŸamaya devam eder.
 
Bir ÅŸiir zamanından ve ÅŸiir mekânından bahsetmek her ÅŸekilde mümkündür.
 
Hikâye, deneme ve roman için de bu durum geçerlidir.
 
Edebiyatçının ölümsüzlükle kurduÄŸu rabıta sanırım burada baÅŸlıyor.
 
“NAZ KAHVESÄ°”NÄ° NASIL Ä°ÇERSÄ°NÄ°Z?
 
“Naz Kahvesi” güzel bir öykü kitabı. Kapağı o kadar güzel ki kompozisyona bakarak içindeki hikâyeyi tahmin etmeye çalışıyorum. Merve Koçak Kurt’un bu üçüncü öykü kitabı. Belli ki hikâyeye bir kahve kokusuyla giriÅŸ yapıyor. Ä°lk yazdığı hikâyenin kahveye dair olması da tesadüf deÄŸil. “Kahve Fincanında Bumerang Etkisi”. Daha okumadan bir merak alıyor insanı: Bir fincanda bumeranga dönüÅŸen etki ne ola ki? Yirmi bir öyküden oluÅŸuyor Naz Kahvesi. Yormayan, akışkan ve ÅŸiire yaslanan öyküler. “Kalbinin teslim olmayan bir yanı vardı hep”, “Gün içinde ne çok mevsim geçiyor pencereden”, “Yol dediÄŸin nedir ki bir kalbe çıkmadıktan sonra”, “Bir pencere açılıyor göÄŸün yüzüne”, “Aylardan mayıs zamanlardan gelincikti”… Daha çok var böyle. Her bir cümle ilgili saatlerce susabilirim.
 
Sevgili okur, ramazan yaklaşıyor, seyre dalan gözlerini kapa ve okuyan gözlerini kitaba ve de kitaplara aç. Bir tanesi de “Naz Kahvesi” olsun. Naz makamında.
 
(Naz Kahvesi-Merve Koçak Kurt-Profil Yayınları)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.