Güncel
Faruk Beşer / İlim şüphe ile ve soru sormakla başlar
Faruk BeÅŸer - Yeni Åžafak
Gençlik yıllarımızda bir hocamızdan Multeka adlı fıkıh kitabını okumuÅŸtuk. O zamanki anlayışımızla fıkıh kitaplarında söylenen her ÅŸeyin sabit din olduÄŸunu sanıyor ve oradaki bazı görüÅŸlerin bugün nasıl uygulanabileceÄŸini düÅŸününce bocalıyorduk. Sonra fıkıh denen bilginin ne olduÄŸunu bir nebze anlayınca meselenin tamamen bugünkü hukukçuların görüÅŸleriyle kanunlar arasındaki iliÅŸki gibi olduÄŸunu fark ettik. Yani hukukçular yüzlerce görüÅŸ ortaya koyarlar, bunların hepsi uygulanmak için deÄŸildir, onların bazılarının seçilip uyulması gereken kanun formuna konulması ayrı bir sürecin iÅŸidir. O bizde de vardır ve biz ona kaza diyoruz.
Garbın Hafızı Ä°bn Abdilber, meÅŸhur sahabî Muaz bin Cebel’in ÅŸu sözünü nakleder: ‘Ey insanlar! Åžu üç mesele hakkındaki hal çarenizi söyleyin bakalım: BoÄŸuÅŸacağınız bir dünyalık, âlimlerin hataları, münafığın Kuranıkerim’i kullanarak tartışması? Sustular. Sonra kendisi cevap verdi: Âlim hidayet üzere olsa bile siz dininizi onu taklit ederek yaÅŸamayın, sürçtüÄŸü olursa da onu defterden silmeyin. Çünkü mümin hata edebilir ama sonra tövbe eder. Kuranıkerim’e gelince, onun herkesin görebileceÄŸi yol lambaları gibi nurları vardır. Ondan iyi anladıklarınız olursa onları artık kimseye sormayın. Tereddüt ettiklerinizi bilen bir âlime sorun. Dünyalığa gelince, Allah kimin kalbine ondan doyum vermiÅŸse kurtulacak olan odur. Böyle deÄŸilse dünyalığı ona fayda vermez’. Bugünkü meal uleması bundan kendine bir pay çıkarmamalıdır. Çünkü meal ile Kuranıkerim’den sadece o meali yapanın anladığı düzeyde bir malumat alınabilir, ondan hüküm çıkarılamaz.
Ä°bn Abdilber sonra da Ä°bn Abbas’ın ÅŸu sözünü nakleder: ‘Âlimler de hata ederler, onları körü körüne taklit edenlerin vay haline! Nasıl yani, dediler. Âlim bir görüÅŸe varır, sonra Resulüllah’tan duyduÄŸu bir delille bu görüÅŸünün hata olduÄŸunu anlayıp ondan döner. Ama ona uymuÅŸ olan o hatada devam eder’ dedi. (Camiu beyanil ilm).
Ä°bn Abdilber o meÅŸhur kitabında taklit ile ittiba’ı birbirinden ayırır: Ä°ttiba/tabi olma, birisinin görüÅŸünü inceleyip doÄŸru bulduÄŸu için ona uyma demektir. Taklit ise neden öyle dediÄŸini anlamadan onu izleme ve hatalı olduÄŸu söylense, hatta bunu kendisi anlasa bile ondan baÅŸkasını kabul etmemedir. Dinde böyle bir tutum haramdır.
Åžah Veliyyullah’ın dediÄŸi gibi, ‘günah iÅŸlemekten masun olmayan kiÅŸilerin taklidi dinin tahrifine sebep olur’. Bunu kör taklit diye anlamalıyız.
Özellikle dini anlama ve anlatma durumunda olan talebe-i ulûm ve müderrisler için taklit ruhundan kurtulmak, anlamak için çok önemlidir. Aksi takdirde insan hiçbir zaman kapasitesi derecesinde anlayamaz, gelebileceÄŸi yere gelemez ve ilim sahibi olamaz. Ulemaya baÅŸkaldırı hadsizliÄŸi ve ukalalığı ile neden öyle söylemiÅŸler, bunu ben de anlamalıyım tavrı farklı ÅŸeylerdir. Bu ikincisi olmadan ilme ulaÅŸmak mümkün deÄŸildir. Gazali ilmin ÅŸüphe etmek ve soru sormakla baÅŸlayacağını söyler.Munkiz adlı kitabında ‘ne zaman ki, taklit baÄŸlarından çözüldüm ve ben de anlayabilirim demeye baÅŸladım, iÅŸte o zaman anladım’ der ve kitapta baÅŸtan sona bunun hikâyesini anlatır. Bu durumu haddini bilmezlikle karıştırmamak gerekir.
Âlimler sultanı, ‘Sultanü’l-ulema’ diye bilinen Ä°zz bin Abdisselam da Gazali’den yüz elli yıl sonra benzer ÅŸeyler söyler: ‘Ä°bn Kudame’nin MuÄŸni adlı eseri ile Ä°bn Hazm’ın Muhalla adlı eserini okuyuncaya kadar taklitten ve görüÅŸ bildirme korkusundan kurtulamadım. Ne zaman ki, bu iki kitabı okudum, cesaretim geldi ve artık taklitten kurtulup anlamaya baÅŸladım’ der. Din ilimleri tedrisinde bu durum çok önemlidir. Eblehlik ifratı ile had bilmezlik tefriti arasındaki dengeyi kurmak gerekir. Aksi takdirde ya bizim oÄŸlan sürekli bina okur, ya da Buhari de kim, Ebu Hanife de kim! Deme küstahlığına düÅŸülür.
Mukallit olmakla suçlanan Ä°bn Abidin Ebu Hanife’nin ÅŸu sözünü nakleder: ‘Bir yerde sahih hadis varsa benim mezhebim odur. Hiç kimsenin neye dayanarak öyle söylediÄŸimizi bilmeden bizim görüÅŸümüzü almasını helal etmiyorum. Çünkü biz de beÅŸeriz, bugün bir görüÅŸe varır, yarın ondan dönebiliriz’ der. Burada Ebu Hanife’nin sahih hadisle amel etme ÅŸartlarını da bilmek gerekir. Bir hadisin sahih olması, tek başına onunla amel edilebilmesi için yeterli deÄŸildir. Kuranıkerim ve Sünnet bütünlüÄŸünden anlaşılan genel kurallar vardır. Ebu Hanife bu kurallara/kıyasa aykırı haber-i vahid ile amel edilemeyeceÄŸini söyler. Bunu anlatmıştık, ileriki günlerde çok ilginç bir örnekle bir kez daha anlatacağız.
Henüz yorum yapılmamış.