Güncel
Erol Göka /Modernlik, insan-merkezli mi?
Erol Göka - Yeni Şafak
Ä°slamiyet’in yayılma hızı, çok kısa bir sürede tüm Asya, Afrika ve Avrupa’nın güneyine ulaÅŸması ve birçok kültürel renk farklılığını içeren bir medeniyete dönüÅŸmesi hala ÅŸaÅŸkınlık uyandırıyor. Ama kabul etmek gerekir ki, sömürgecilik ve emperyalizm gibi yollara baÅŸvursa da modernliÄŸin baÅŸarısı da olaÄŸanüstü. Üç yüz yıl içinde Avrupa’dan tüm dünyaya yayılma istidadı gösterebildi ve hala artarak büyüyor. Modernlik sadece farklı coÄŸrafyaları ve kültürleri aynileÅŸtirmekle kalmıyor, yaÅŸama tarzında galebe çaldığı yerlerde kendi insan tasavvurunu da hâkim kılıyor. ModernliÄŸin Hıristiyanlık inancıyla irtibat noktaları henüz tam manasıyla aydınlatılamamış bir konu lakin “Avrupa merkezli” bir uygarlık olduÄŸu tartışma götürmez.
Modernlik, “Avrupa merkezli” olmasının yanı sıra “insan-merkezli” olarak nitelene geldi. Gerek insan aklı ve emeÄŸi odaklı bakış açısı gerek insan hakları, özgürlükler ve demokrasi söylemleri, bilim ve teknolojinin insan hayatını kolaylaÅŸtırıcı, saÄŸlığını ve ömrünü artırıcı etkileri nedeniyle böyle deniyordu. Son 20-30 yılda olup bitenlere bakarak, kendi adıma artık modernliÄŸin “insan-merkezli” bir uygarlık olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Anlatmaya çalışayım.
ModernliÄŸin insan tasavvuru, son yıllarda akademide “insan-sonrası” (post-human) ve “insan-ötesi” (transhuman) görüÅŸleri altında yeniden tartışmaya baÅŸlandı. Kimileri yeni bir humanizmden bahsederken birçokları, “insan”ın ve “tarih”in bittiÄŸinden söz ediyor. Biz bu tartışmaları ve tavrımızı sonradan “Ä°nternet Ve Psikolojimiz: Teknomedyatik Dünyada Ä°nsan” kitabına aldığımız ( gibi) yazılarla aktarmaya çalıştık. Modern yaÅŸama tarzının ve insan tasavvurunun ÅŸöyle veya böyle Müslüman dünyada da etkin olması nedeniyle bu tartışmalara bigâne kalmamamız gerektiÄŸini söyleme gayreti içinde olduk. Ne mutlu ki, geliÅŸmeleri yakından takip eden bazı akademisyenler de durumun farkında. Ä°LKE ve Ä°lmi Etütler DerneÄŸi, konuyla ilgili çalıştaylar düzenliyor, kitaplar yayınlıyor. Son kitapları “Ä°nsanı Yeniden DüÅŸünmek”in editörü de olan Lütfü Sunar hocanın, kendi makalesinde ifade ettiÄŸi düÅŸünceler ve ulaÅŸtığı sonuçlar, benim modernliÄŸin neden aslında insan-merkezli olmadığı fikrimi açabilmeme de bir imkân hazırlıyor.
Lütfu Sunar hocanın “Modern zamana geçerken bedenleÅŸen insan: John Locke’un beden, emek ve mülkiyet kuramının bir eleÅŸtirisi” adlı makalesi, tek kelimeyle fevkalade. BaÅŸlığın tüm muhtevasını ziyadesiyle iÅŸleyip tüketiyor. Meraklısına ısrarla öneririm. Ama benim için makale, “Aydınlanma düÅŸüncesinin gerçek kurucusu”, “modern düÅŸüncenin ortak atası” diye anılan Locke’un düÅŸüncelerinde tenakuz gibi duran temaların aslında diyalektik bir bütünlük oluÅŸturdukları teziyle ayrıca önem kazanıyor. Åžöyle ki, Locke, insanın kendi bedeni üzerindeki dolaysız egemenliÄŸine dayandırdığı mülkiyet hakkını, yaÅŸam hakkı ve özgürlükten bile daha önemli görür ve sosyal sözleÅŸmenin temeline oturtur. “DoÄŸa durumu” ve “doÄŸal hukuk” anlayışının pirlerinden olan üstadın emek deÄŸer teorisi, klasik ekonomi politiÄŸin, sivil toplum anlayışı ise liberal demokrasilerin esasını oluÅŸturur. Buna raÄŸmen Locke, düÅŸüncesinin diÄŸer tarafında toplumsal bir evrim anlayışına sahiptir. Ä°nsanla ve haklarla ilgili söyledikleri bu yüzden sadece batılılar için geçerlidir. Batı dışında kalanların önce ehlileÅŸtirilmeleri gerekir. Bu yüzden dönemindeki köleliliÄŸi ve sömürgeciliÄŸi meÅŸrulaÅŸtırmış, bununla kalmayıp bizzat köle ticaretine katılmıştır. Tenakuz sanılan, araÅŸtırmasının baÅŸlangıcında Lütfü Sunar hocanın da öyle gördüÄŸü yer burasıdır. Nasıl olur da liberal insan hakları anlayışının temellerini atan bir teorisyen aynı zamanda kölelik ve sömürgeciliÄŸi de savunabilir? Oysa bunda ÅŸaşılacak bir ÅŸey olmaması gerekir. Bugünlerde gayet net ve açık biçimde görüyoruz ki, bu durum, batı zihniyetinin aslı esasıdır.
Benim modernliÄŸin aslında insan-merkezli olmadığı ÅŸeklindeki tezim de Sunar hocanın Locke’dan giderek modernlikte saptadığı duruma hayli benziyor. Modernlik, insanı öne çıkartıyor gibi görünse de insanı tahrip edici bir yan içeriyor. Bu yan, modernlik ve kapitalizmde geleneksel deÄŸerlerin ve aile gibi yapıların güç kaybetmesiyle ilgili deÄŸil yalnızca, doÄŸrudan doÄŸruya temel düÅŸünce yapısıyla da irtibatlı. Bu yan; dünyanın âlemin merkezinde olmadığı teziyle Kopernik’in, insanın varlıklar hiyerarÅŸisinin en üstüne bir gaye ile konulmayıp evrimin doÄŸal neticesi olduÄŸu teziyle Darwin’in ve onlardan sonra bilincin deÄŸil bilinçdışının esas olduÄŸunu vurgulayan kendi psikanalizinin insani narsisizme darbe indirdiÄŸini söylerken Freud’un iÅŸaret ettiÄŸi yan… Bugün insanın bir özü olmadığını, tarihin bittiÄŸini ve insan-sonrasına gelindiÄŸini ileri süren teorilerin revaçta olmasının nedeni modernliÄŸin bu yanı… Biz ise insanı hala, diÄŸer hiçbir varlığın kabul etmediÄŸi emaneti üstlenen, ahseni takvim üzere yaratılmış, eÅŸrefi mahlûkat olarak görüyoruz ve modernliÄŸin bu tahripkâr yanıyla epeyce iÅŸimiz var!
Henüz yorum yapılmamış.