Kürsü
Hüseyin Akın: Sözcükler anlamın söze giden askerleridir
Follow @dusuncemektebi2
Hüseyin Akın- Milli Gazete
Kimse kimseyi doÄŸru düzgün okumuyor; çünkü herkes yorgun.
Herkesin kendine göre bir baÅŸkasını okumama sebebi deÄŸiÅŸik mazeretlere dayanabilir.
Mesela, seçmeci olduÄŸunu, her kitabı okumadığını ileri sürebilir kiÅŸi.
Kulağının kendinden başka seslerle dolmasını istemeyebilir.
Bütün bu sebepler bir yana, meselenin okunmayan, göz ardı edilen, kolay kolay dillendirilmeyen taraflarını da ıskalamamak gerekiyor. Ä°ÅŸte onlardan bazıları:
Okumadığım kitaplar, yazarıyla aynı mahallede oturmadığım cinstendir diyenler. Bu tipler bir kitabı okumanın o kitaba meÅŸruiyet kazandıracağına inanırlar. Onun için yazarını yazdığı kitapla kamufle etmeye çalışırlar.
Kendi birikim ve kalitesinden o kadar emindir ki bu kemale ermiş(!) dağarcığa dışarıdan bir şeyler ilave etmeyi kendi zihnine ihanet sayar.
Ä°nÅŸa edeceÄŸi bina için kendisinden baÅŸkasının malzemesine güvenmez.
Kendi kelimelerinin baÅŸkasının kelimeleriyle karşılaşıp selamlaÅŸmasına tahammülü yoktur.
Yazarlar baÅŸka bir yazarı neredeyse tek bir amaç için okuyorlar: EleÅŸtirmek! Bunu yapmak için de eseri baÅŸtan sona okuma zahmetine hiç girmez sadece pürüzlü gördükleri noktayı çekip alır ve üzerinde tepinirler.
Buna bir ad bulmak gerekir diye düÅŸünüyordum kaç zamandır.
Galiba buldum: Okumama disiplini!
SÖZCÜKLER ANLAMIN SÖZE GÄ°DEN ASKERLERÄ°DÄ°R
Sözcükler de nefes alırlar. Onların da ortalığı darmadağın ettiÄŸi ya da derleyip toparladığı zamanlar vardır.
Sözcük deyip geçmeyin; ağızda tadı, yürekte ağırlığı ve kafada bir karar kılma noktasına sahiptirler. AÄŸzınızın ÅŸeklini aldığını sanırsınız, lakin o aslında dilinize uyarlı hale gelmiÅŸtir, sonradan anlarsınız. Bütün mesele onları belli bir düzen içinde adına cümle denilen ipin üzerine dizebilmektir.
Nasıl da birbirlerine yaslanıp, yarım kalan anlamlarını tamamlarlar.
Herkesin sevdiÄŸi sözcükleri vardır kuÅŸkusuz, farkında olmadan belli aralıklarla iletiÅŸim hayatlarını bu sözcüklere baÄŸlı ÅŸekilde geçirirler.
Mesela, ben “güverte” sözcüÄŸünü çok severim. Bunu anlatabilmem zor.
“AÅŸina” sözcüÄŸü de bir o kadar benim dilime aÅŸinadır.
“Vertigo”yu sevmem için anlamına ihtiyacım hiç yoktur. “Hasbelkader” diye bir sözcük var. Ä°ki kelimenin ölesiye izdivacı gibi gelir bana bu sözcüÄŸü ne vakit kullansam. “Nirengi” sözcüÄŸüne yüklenen sesin güzel bir anlamı muÅŸtuladığından da hiç ÅŸüphem yok.
Branda, briket, vaveyla, simya, mümeyyiz ve namütenahi gibi sözcükleri ne zaman bir başına görsem alıp da evlat edinesim gelir.
Sözcükler anlamın söze giden askerleridir. Zamanda ve mekânda yer kaplarlar. Susuldukları zaman aÅŸkın bir varlık gibi ufkumuzun çevresinde ince bir çizgi gibi kalırlar.
DÜZETME
23 Nisan Salı günkü “Ä°smail Efe’nin Sinop Tarihi” baÅŸlıklı yazımızın üçüncü paragrafında sehven cümleler birbirine karışmıştır. AÅŸağıdaki gibi düzeltir, okuyucularımızdan özür dileriz.
………………
Arkeolojik kazılara göre Sinop’ta ilk yerleÅŸim M.Ö. 5.500 tarihlerine kadar gider. 1071’de Malazgirt Zaferi’yle Türklerin Anadolu’ya girmesinden sonra, DaniÅŸment Gazi’nin komutanlarından Kara Tegin tarafından, 1075’de bugün Sinop’un kazaları arasında yer alan Boyabat ve DuraÄŸan fethedilmiÅŸtir. 1085’de Sinop ÅŸehir merkezinin de DaniÅŸmentlilerin eline geçmesi ile Sinop’un tamamı Türk hâkimiyetine girmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.