Fatma Barbarosoğlu: Türkiye’nin imkan sahibi çocuklarını dar imkanlar içinde var olmaya çalışan yaşıtlarından nasıl mesul hale getirebiliriz/getireceğiz ?
Follow @dusuncemektebi2
Yeni Şafak Yazarı Fatma Barbarosoğlu, 23 Nisan gösterilerinde gelecekteki hayalini ‘Alman vatandaşı olmak’ şeklinde açıklayan çocuk tipolojisini ele aldı.
Büyük ÅŸehirlerde, her yıl büyük bir ÅŸevkle, gösteri dünyasının ışıltısını yoldaÅŸ eden AVM kutlamaları yapılıyor 23 Nisan’da.
ÖÄŸretmenleri tarafından seçilmiÅŸ çocukları büyüklerin koltuÄŸuna oturtan pek resmi devletli kutlamaları da yapılmaya devam ediyor elbet.
Tüketim kültürünün 23 Nisan’ı ışıldıyor, resmi kutlamalar 50 yıl önce nasılsa aynı minval üzere devam ediyor. Yanlış oldu esasında biz büyükler aynı ÅŸekilde “kutluyoruz” ama “hayatı her daim bayram olan çocuklar”, 23 Nisan’dan pek de zevk almıyor.
Neden böyle?
21. Yüzyıl’ın çocuÄŸunun deÄŸiÅŸen anlam ve hayal dünyasını araÅŸtırmak, öÄŸrenmek için çaba sarfetmiyoruz. Çocukların beÄŸendikleri/beÄŸenmedikleri, sıkıldıkları/heyecan duydukları konular hakkında pek fikrimiz yok.
SürekliliÄŸi olan iÅŸler yapmak yerine yılda bir defa özel gün “iÅŸleri” kotarmak kitleye iyi geliyor sanıyoruz. “Özel gün” iÅŸleri çocukların fon olarak kullanıldığı, büyüklerin büyüklere gösteri yaptığı bir ÅŸey oluyor çoÄŸu defa.
21. Yüzyıl’ın çocuklarına dair gerçekten ne biliyoruz? Bildiklerimiz Batı toplumlarında yapılmış araÅŸtırmalara dayanıyor daha ziyade. Günlük hayatın tarım toplumu kodları ile devam ettiÄŸi kırsal kesimde, dijital kültür çocukları nasıl etkiliyor? Kırsal kesimde öÄŸretmenlik yapan öÄŸretmenlerin aÅŸmakta zorlandıkları en önemli sorun nedir?
Bütün bu sorulara el yordamıyla cevap bulmaya çalışıyoruz.
El yordamıyla demişken...
23 Nisan 2019’da, ülkemizin çocuklarını anlamamızı saÄŸlayacak iki fotoÄŸrafımız var. Ä°lk fotoÄŸraf özel televizyon kanalından. Sunucu etrafına topladığı çocuklarla sohbet ediyor. Sorular bin yıldır devam eden sorular, lakin cevaplar yeni. Bütün Türkiye’yi ÅŸaşırtacak kadar yeni:
Sunucu, adının Arife olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸimiz kız çocuÄŸuna ne olacağını soruyor. Çocuk hayallerini sıralıyor. Almanya’da, Köln’de tıp okuyacak. Buraya kadar bir sorun yok. Aman ne güzel diye sevinebiliriz hatta. Ne olacağına dair kararsız çocukların arttığı bir zamanda hem de tıp okumak isteyen bir çocuk hepimize iyi gelir. DeÄŸil mi? DeÄŸil. Çünkü çocuk Almanya’da tıp okuma hayaline bir de Almanya vatandaşı olmayı eklemiÅŸ. Spiker hanım ne diyeceÄŸini bilemiyor. Üstü bıyık altı sakal ikileminde, dayanıyor kahkahanın kudretine.
Spiker bir soru daha soramıyor aldığı cevap karşısında? Peki Arife Türkiye’nin çocukları için ne gibi hayallerin var diyemiyor? Neden yarın planların Almanya vatandaşı olmak ile noktalanıyor? DÄ°YEMÄ°YOR.
Çünkü korkuyor, alacağı cevaplardan korkuyor spiker. Korkusunu yadırgayabilir miyiz? Hayır.
Ä°kinci fotoÄŸraf:
Sırtını henüz bütün karların erimediÄŸi daÄŸa yaslamış bir köy. Bir avuç çocuk yürüyerek 23 Nisan’ı kutluyor. “Bayram“ yapıyor. Ä°ki erkek çocuk Atatürk’ün fotoÄŸrafını taşıyor, beÅŸ altı kız çocuÄŸu ellerindeki irili ufaklı Türk bayrağıyla onların arkasından yürüyor. “GüneÅŸ ufuktan ÅŸimdi doÄŸar yürüyelim arkadaÅŸlar” marşını hatırlatıyor yürüyüÅŸleri. BaÅŸlarındaki öÄŸretmeni görmeyen gözlerimiz çocukların sırtında bir giyecek de göremiyor. Sadece mavi önlükler var üstlerinde.
Soru ÅŸu: Türkiye’nin imkan sahibi çocuklarını dar imkanlar içinde var olmaya çalışan yaşıtlarından nasıl mesul hale getirebiliriz/getireceÄŸiz ?
II-
Bauman’ın “ÇaÄŸdaÅŸ korkular tek başına yaÅŸanır” cümlesini okuyunca kitabı bırakıp içime çekildim. ÇocukluÄŸumun korkularını düÅŸündüm. Tek korku hikayesi, uyumakta direndiÄŸimiz zaman Hanife kadının uyumayan çocukları kaçırıp kendi evinde zorla uyuttuÄŸu hikayesi idi.
Üç harfliler ya da vampirler yoktu bana anlatılan masallarda. Annemin büyük bir zevkle anlattığı Mıstık masalındaki devden korkmazdık, çünkü masalın düzeni saf Mıstık’ın her devi yenmesi ile ilerlerdi.
Okuma yazma öÄŸrenince Eflatun Cem Güney’in Anadolu masallarını okumuÅŸtum ilk olarak. Sonra KeloÄŸlan masalları. KeloÄŸlan masallarını radyoda RüÅŸtü Asyalı’nın sesinden dinlemeyi de çok severdim.
Pamuk Prenses ile birlikte üvey anne masalları girdi dünyama. Aynı masallar günümüz çocuklarına anlatıldığında belki hissettikleri farklı olur büyük ihtimal, ama biz anne babamız üvey olmadığı için ÅŸükrederdik daha ziyade.
BildiÄŸim bütün masallar çalışma, gayret ve sorumluluÄŸa dayalıydı. Hem iyilerin hem de iyiliÄŸin kazandığı bir dünya idi bizim masal evrenimiz.
Günümüzün çocukları, kazanmak için merhameti imha eden dijital oyunların dünyasında, sadece hırsı deneyimliyor, sadece güçlü olana sempati duyuyor.
Masalı anlatan, dededen toruna devam eden sözlü kültür deÄŸil, “paran kadar konuÅŸ” diyen tüketim kültürü.
Günümüzde altı yaşındaki bir çocuk bile ebeveynini eleÅŸtiren cümleler kuruyor. EleÅŸtiren cümle ifadesi yanlış oldu aslında. Altı yaşındaki çocuk ebeveyninden cep telefonu istiyor. Ä°steÄŸine olumlu karşılık alamayınca “keÅŸke benim annem babam siz olmasaydınız” diyor. Yani çocuklar, ebeveynlerine üvey evlat muamelesi yapıyor.
Velhasıl keÅŸke benim annem babam siz olmasaydınız diyen çocuklar keÅŸke benim vatanım Almanya olsaydı söylemine çok rahat geçiÅŸ yapıyor.
Henüz yorum yapılmamış.